Hayat | Konular | Kitaplık | İletişim
11. Yalan Konuşmak Ve Yalan Yere Yemin Etmek
11. Yalan Konuşmak Ve Yalan Yere Yemin Etmek
Bunlar büyük günahlardandır. Resûlüllah (Sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu:
“Yalan, nifak kapılarından bir kapıdır” Yine buyurdu:
“Kul, Allahü Teala'nın indinde yalancı yazılana kadar, bir bir yalan söyler.” Yine buyurdu:
“Yalan rızkı azaltır.” Yine buyurdu:
“Tüccarlar tacirdirler” Yani tüccarlar, kötü iş işlerler.
“Alış-veriş helal olunca, niçin böyledir” diye, sordular.
“Yemin ettikleri ve günaha girdikleri, konuştukları zaman yalan söyledikleri için”, buyurdu. Yine buyurdu: “İnsanları güldürmek için yalan söyleyenlere, yazıklar, esefler, korkular olsun!” Yine buyurdu:
“Şöyle gördüm ki: Bir kimse bana kalk dedi. Kalktım, iki kişi gördüm. Biri ayakta, diğeri oturuyordu. Ayakta duran, ucu eğri bir demiri; bu oturanın ağzına sokmuş, ağzının bir tarafını yarmış ve omuzuna kadar ayırmıştı. Sonra öbür tarafını da böyle ayırdı. Sonra ağzının önünü de böylece çekip ayırdı. Yalan söyleyicidir. Kıyamet gününe kadar böyle azabolunur”, dediler.
Abdullah ibn Cîrad (Radıyallahü anh):
“Resûlüllah'a (Sallallahü aleyhi ve sellem), mü'min zina eder mi?” dedi.
“Edebilir”, buyurdu.
“Yalan söyler mi?” dedi.
“Hayır”, buyurdu ve:
“Yalan söyleyenler îmanı olmayanlardır”, ayet-i kerîmesini okudu. Abdullah ibn Amir (Radıyalfahü anh) der ki, “Küçük bir çocuk oyun oynamaya gitti. Gel, sana bir şey vereyim,” dedim. Resûlüllah (Sailallahü aleyhi ve sellem) evimizde idi.
“Ne vermek istedin?” buyurdu.
“Hurma,” dedim.
“Vermezsen, amel defterine yalan söyledi yazarlar”, buyurdu. Yine buyurdu.
“En büyük günahların neler olduğunu size bildireyim: Şirk, anayı babayı incitmek.” Böyle buyurdu ve bir yere dayanıp otururken, kalktı doğru oturdu ve:
“Ancak yalan söyleyemez”, buyurdu.
Büyükler, yalan söylemek icab ettiği yerde, sözün manasını değiştirerek, doğru söylemeyi tercih etmişlerdir. O kimsenin arzu ettiği şey ne ise, o sözden onu anlar. Buna mearîz denir. Şöyle ki, Matraf, bir emîrin huzurunda idi. Niçin bu kadar az geliyorsun? Dediği zaman:
“Emîrin (sultanın) yanından gittiğimden beri, Allahü Teala kuvvet verinceye kadar sırtımı yerden kaldıramadım”, dedi. Hasta olduğunu zannetti. Bu söz ise doğru idi. Şabî'yi birisi gelip arasa, cariyesine:
“Kapının yanına bir daire çiz, ortasında dur ve burada yoktur de yahut mescidde arayın de, buyururdu. Muaz ibn Cebel (Radıyallahü anh) memuriyetinden dönünce, hanımı:
“Bu kadar memurluk yaptın, zekat topladın, bize ne getirdin?” dedi.
“Beni gözeten vardı, bir şey getiremedim,” dedi. O, Allahü Teala'yı kastetti, hanımı ise, Ömer'in (Radiyallahü anh) onu kontrol eden birisini gönderdiğini sandı. Hanımı Hazret-i Ömer'in (Radıyallahü anh) evine gidip, kızarak:
“Muaz, Resûlüllah'ın (Aleyhisselam) ve Ebû Bekri's-Sıddîk'ın (Radıyallahü anh) yanında emîn idi. Siz niçin onun yanında adam bulunduruyorsunuz?” Dedi. Hazret-i Ömer, Muaz'ı (Radıyallahü anhüma) çağırdı ve ne olduğunu sordu. Hadiseyi anlatınca, Ömer (Radıyallahü anh) güldü ve hanımına vermesi için ona bir şey'ler verdi.
Bu da ihtiyaç düştüğü zaman söylenir. Lüzum olmayınca söz doğru olsa da insanları yanlış anlamaya sevk etmek caiz olmaz.
Abdullah İbn Utbe (Rahmetullahi aleyh) buyurur:
“Babamla Ömer İbn Abdülaziz'in yanında idik. Dışarı çıkınca, üstünde güzel bir kaftan vardı. İnsanlar, halîfenin kaftanıdır, dediler.
“Allahü Teala halîfeye çok iyi karşılık versin”, dedim. Babam:
“Oğlum, sakın yalan söyleme, yalana benzeyen şey'ler de söyleme”, dedi. Yani bu söz yalana yakındır. Fakat az bir fayda için mübah olur. Latife etmek ve bir kimsenin gönlünü almak gibi; Nitekim Resûlüllah (Sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu:
“İhtiyar Kadınlar Cennete girmez”. “Seni deve yavrusuna bindireyim”, “Kocanın gözünde beyazlık var” Böyle sözde bir zarar varsa, caiz olmaz. Mesela bir kimseyi kandırarak, filan kadın veya kız seni seviyor deyip, kalbini o kadına bağlamak ve bunun gibi şey'ler caiz değildir. Fakat zararı yoksa ve şaka olarak yalan söylese günah derecesine çıkmaz ise de îmanı kemal derecesinden düşürür.
“İbadet on kısımdır. Dokuzu susmak, biri ise insanlardan kaçmaktır”. Resûlüllah (Sallallahü aleyhi ve seliem) buyurdu:
“Çok konuşan çok hata eder, çok hata eden çok günah işler. Çok günah işleyene ateş daha layıktır” Bunun için Ebû Bekiri's-Sıddîk (radıyallahü anh) konuşmamak için ağzında taş saklardı. İbn Mes'ûd (Radıyallahü anh): “Hapse layık, dilden daha uygun bir şey yoktur,” derdi.
Ubeyd ibn Yûnus diyor ki, bir kimsenin sözlerine kulak verip, kendi işlerinde bu sözlerin te'sirlerini görmediğim kimse yoktur. Rebi' ibn Heysem (Rahmetullahi aleyh) yirmi sene dünya kelamı konuşmadı. Sabahleyin kalkınca, kaiem ve kağıt getirir; söylediğini, konuştuğunu yazardı. Akşam bu konuşmalardan kendini hesaba çekerdi.
Susmanın bütün bu faziletleri, dilin afet ve zararlarının çok olmasındandır. Bütün lüzumsuz şey'ler, dil ucundan meydana gelir. Söylemesi hoş ve kolaydır. Fakat iyi ile kötüsü arasını ayırmak zordur. Susmak ile bu mesuliyetlerden kurtulunur. Kalb ve himmet toplanır, tefekkür ve zikir ile meşgul olur.
Söz dört kısımdır: Birincisi tamamen zararlıdır. İkincisinde hem zarar, hem de fayda vardır. Üçüncüsünde ne fayda ne de zarar vardır. Bu ise fuzûlî konuşmaktır. Zararı, zamanını boş geçirmek bakımından yeter derecededir. Dördüncüsü yalnız faydalı sözdür. O halde sözlerin dörtte üçü söylenmemelidir. Dörtte biri söylenmelidir. O da biraz evvel geçen ayet-i kerîmedeki manadadır. Resûlüllah'ın (Sallallahü aleyhi ve sellem): “Susan kurtuldu”, sözünün manası budur. Bunlar bilinince dilin afetleri de bilinir.
Ulu Allah buyuruyor ki:
1- “Ey iman edenler!... Allah'dan korkun ve doğru söyleyin (yalancılık etmeyin) ki; Allah işlerinizi iyiye götürsün ve günahlarınızı bağışlasın. Allah'a ve O'nun resulüne itaat edenler en büyük kurtuluşa ulaşmış olurlar.”[168]
Ulu Allah buyuruyor ki:
“Ey iman edenler!... Allah'dan korkun ve doğrularla beraber olun.”[169]