Hayat | Konular | Kitaplık | İletişim
Müslüman Olmayan Erkekle Evlenmek
Müslüman Olmayan Erkekle Evlenmek
Dinimiz, evlenecek olan çiftlerin birbirini görerek karar vermesine izin vermiştir. Yalnız bunun belirli sınırlar içinde kalması gerektiğini hatırdan çıkarmamak gerekir. Müslüman olan bir kadının, gayri müslim bir erkekle evlenmesine dinimiz izin vermez. Çünkü böylesine bir durumda müslüman olan bir kadın, gayri müslimle evlenerek, İslâmî çevreden çıkmakta ve dinimize ters düşen bir muhite girmektedir. Burada kadının dini, gelenek ve görenekleri, tehlike ile yüz yüze gelmekte ve bu durumda dünyaya gelecek çocukların da İslâm terbiyesinden uzak bir havaya girmeleri söz konusu olmaktadır. Bu, dinimizin yayılma ve insanoğlunu Allah'a vardıran insanca yaşama sistemini getirme siyasetine aykırı düşer.
Şunu bir daha tekrar edelim. İslâmiyette mü'minin her hareketi Allah'a yönelmiştir. Ve Allah'a karşı sorumluluk taşımaktadır. Kur'an evliliği bile “Allah'ın tayin ettiği sınırlar” diye adlandırmaktadır. Bundan anlaşılan mânâ şudur: Mü'min bütün söz ve hareketleriyle İslâmiyete yürekten hizmet eden, daha açıkçası insanları din yoluyla Allah'ın; saadet ülkesine çağıran kimsedir.
Mü'min kadın hiçbir gayri müslim erkek ile evlenemez demiştik. Bunun yanında dıştan müslüman görünüp de söz ve hareketleriyle İslâm inançlarını baltalayan, tek kelimeyle münafık olan erkek ile de evlenemez. Böyle bir evlenme olsa bile buna dinimizce son vermek gerekir. Hattâ nikâhı yapanlar, araya girenler bile uygun bir takım cezalara çarptılırlar. Çünkü evlenmenin bir gayesi de İslâmiyeti ve imanı daha da güçlendirmektir. Hatta dine bir davettir. Bu konuda güzel bir olayı buraya aktaralım:
Peygamberimiz (s.a.s.) zamanında Ebu Talha daha henüz müslüman olmadan önce, müslüman olan Ümmü Süleym'e (îmana gelmeden önceki adı Rumeysa'dır) evlenme teklifinde bulunur. Ümmü Süleym Ebu Talhaya:
“Doğrusunu istersen ben de seninle evlenmeyi arzu ediyorum, senin gibisi kaçırılmaz. Ama ne yazık ki sen İslâmiyete sırt çevirmiş bir insansın, ben ise müslüman bir kadınım. Bu yüzden seninle evlenmem doğru değildir” der.
Bunun üzerine aralarında şöyle bir konuşma olur: Ebu Talha:
“Sana ne oldu, Rumeysa?”
“Ne olmuş bana?”
“Sarı ve kırmızıdan (altın ve gümüşten, yani paradan) ne haber?”
“Ben altın ve gümüş aramıyorum. Sen öyle bir insansın ki işitmeyen, görmeyen ve sana hiç bir faydası dokunmayan şeye tapıyorsun. Falan kimselerin siyah kölesinin dağdan sürükleyip de getirdiği, yerden biten bir odun parçasına, puta tapmaktan hiç sıkılmıyor musun? Eğer iman edersen, işte o put benim mehrim olsun, evlenelim başka bir şey talep etmeyeceğim.”
“Müslümanlığı bana kim öğretir, Rumeysa?”
“Allah'ın Resulü öğretir. O'na git.”
Bunun üzerine Ebu Talha sevgili Peygamberimize (s.a.s.) doğru ilerleyerek onu sahabelerin içinde otururken bulur ve yanına yanaşır. Peygamberimiz (s.a.s.) onu daha uzaktan gördü ve sahabelere Ebu Talha'nın müslümanlığını şu sözleriyle müjdeledi:
“Ebu Talha, iki gözü arasında parlayan İslâmiyet aydınlığı ile geliyor.” Ebu Talha Hz. Peygamber'in (s.a.s.) huzurunda imana gelir ve Rumeysa'nın kendisine söylediklerini de nakleder. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) de Rumeysa'nın şartı üzere nikâhlarını kıyarak birbirini seven bu iki kişinin hayatlarını birleştirir.
Peygamberimiz (s.a.s.) Ümmü Süleym hakkında şu müjdeyi verir:
“Cennete girdiğimi gördüm, önümde bir ayak sesi (duyuluyor). Bir de baktım ki, Rumeysa!”[183]