Hayat | Konular | Kitaplık | İletişim

Konu: Müminin Belâları

Konu: Müminin Belâları


1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hz. Allah sevdiği kullarının feryat ve inlemelerini dinlemek için, kendisine belâ verir.”[67]

2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sahabiyeler (savaşların)dan bahsedildiğinde, durup tenkidden kaçınınız. Yıldızların etkilerinden bahsedildiğinde ise inanmayınız. Gene kader yazısından bahsedildiği zaman, şüphe etmekten kaçınıp bunun ger­çek olduğuna inanınız.”[68]

3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Bir müminin hastalığından dolayı yakınıp sabırsızlık gösterme­sine şaşarım doğrusu. Hasta olan mümin, hastalığından ötürü kendisine verilecek olan mükâfatları bilmiş olsaydı, muhakkak ki, ölünceye dek has­ta kalmak isterdi.”[69]

4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Bu ümmetin başına gelecek en büyük belâ birbirlerine düşüp savaşmalarıdır.”[70]



“Hz. Muhammed bu hadisde, müslümanlar arasında baş gösterecek bir savaşa işaret etmekte. Bu savaş müsümanların bel kemiğini kırıp birbirlerine düşürüp ayırdıktan sonra batının boyunduruğu altına sokacaktır.”[71]



5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hz. Allah'ın, iki gözünü aldığı mümin kulunu cehenneme koyması adaletine aykırı düşer.”[72]

6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İki meleğin yaptıklarına hayret ederim. Semadan, yere inerek araştırıp namaz kıldığı yerde mümin kulu bulamadıklarında;”

Allah'ın huzuruna gelip şöyle seslenirler:

“Ya Rab! Şu ana kadar her gün ve gece falanca kuluna yazdığımız se­vabı, bu gün aramamıza rağmen ibadetgâhında bulamadık. Onu hastalık ipiyle evinde bağlayıp hapsettiğinizden bir sevap yazamadık. Buna karşı Hz. Allah şöyle buyurdu:

“Ey meleklerim (iki meleğim) falanca kuluma sağlığında bir gün ve gece içinde işlediği sevapların aynını hiç bir nok­sanlık yapmaksızın yazınız. Hastalıkla hapsetmeme karşılık ona verece­ğim sevapla birlikte, bu arada işleyeceği iyiliklerin sevabını da alacaktır.”[73]

7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Mümin kuluma) verilecek mükâfatın büyüklüğü, kendisine ve­rilen belânın büyüklüğü nisbetindedir.”[74] 8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sıtma gibi herhangi bir hastalığa tutulan bir mümin, ateşe so­kulup üzerindeki tüm kir ve paslardan arınan bir demire benzer.”[75]



Hadisde geçen bazı kelimeler:

Va'ku: Şiddetli sıtma,

Elhumma: Sıtma

Hadid: Demir,

Habeş: Pas ve leke,[76]



9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Bir atlının bineğine sarılması gibi, fakirliğe hazırlanıp sarıl. Çünkü fakirlik, beni seven kimseye, gideceği yere varmak için hızla akan bir sudan daha hızlı koşup varır.”[77]



Ticfahen: Savaş anında kılıç ve mızrak darbelerine karşı ata giy­dirilen bir zırh örtüşüdür, fakat biz burada, atlının bineğine sarılması an­lamında kullandık. Hadisde de kast edilen mâna budur.[78]



10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Mümin kul, üç şey sayesinde dünya ve ahiret de iyi olan tüm şeylere nail olur.”

a) Kendisine verilen1 belâ ve musibetlere karşı sabırlı olması,

b) Allah'dan gelen kaza ve belâlara rıza göstermesi,

c) Refah ve servet içinde olduğu zaman, Allah'ı unutmayıp duada bulunması,”[79]

11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Allah'ın en iyi şekilde bana gönderdiği Cebrail şöyle de­di:

“Ey Muhammed şüphesiz Hz. Allah sana selâm eder ve şöyle buyur­makta:

“Ben, ölüm nedeniyle bana gelmeyi sevmeleri için, dünyaya şöyle emrettim: Ey Dünya! Sen dostlarıma karşı şiddetli belâ ve kederli ol. Çün­kü seni dostlarım için zindan, düşmanlarım için de cennet olarak yarat­tım.”[80]

12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Müminin başına bir belânın gelmesi, günahları için bir kefa­rettir.”[81]

13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Zarara uğramayan servette ve hastalık görmeyen insanda hayır yoktur.”[82]

14- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ölüp Allah'ın huzuruna gelinceye kadar, gelecek olan her se­ne geçirdiğiniz seneden daha kötü olacaktır.”[83]



“Gelecek olan her sene, bir öncekinden daha kötüdür. Çünkü daha evvel geçmiş olan seneler, sevgili peygamberimizin zamanına ve İslâmiyetin devrine daha yakındır. İslâm güneşi doğmadan evvel iki cahiliyet devri ve dinsizlik, Hz. Muhammed'in devri uzaklaştıkça insanlar ara­sına yerleşir, ahlâksızlık rüzgârları ve fırtınaları tüm İslâm ülkelerine ye­niden dönüş yapar, İslâm rejimlerini hor görüp daha üstün gördükleri ba­tının mülevves ve kötü ahlâk rejimlerini beğenerek küfürbazlığına oturur­lar. Bunun içindir ki, geçmiş olan her sene, gelecek olan her seneden da­ha hayırlıdır.”[84]



15- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Muhakkak ki, kaza ve belâyı, insana, aziz ve şerefli olması için veririz.”[85]

16- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hz. Allah bir hadisi kutside şöyle buyurmakta:

“Kendisine verdiğim belâya karşı bana hamd edip sabreden mümin kulum, anasından doğduğu gün gibi günahdan arınmış olarak yatağından kalkar.” Hz. Allah onun omuzundaki koruyucu meleklere şöyle emreder: “Şüphesiz ben, ku­lumu hastalıkla, iyilik yapmasına engel oldum. Öyleyse kendisine hasta olmadığı anlarda işlediği sevabların aynısını yazınız.”[86]

17- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Mümin kul, kertenkele yuvasına bile girse, Hz. Allah ona ezi­yet verecek bir şey musallat ederdi.”[87]

18- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Mümin kul, denizde bir tahta üzerinde bile tutunsa, Hz. Al­lah ona eziyet eden birini musallat ederdi.”[88]

19- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Rahip olan Cüreyce bir din bilgini olsaydı, muhakkak ki ana­sının çağırışına cevap vermenin, içinde bulunduğu nafile namazına devam etmekten daha üstün olduğunu bilirdi. (Namazını bozup anasının çağrısı­na icabet ederdi.)”[89]



“Müminin anasının çağırışına cevap vermesi, içinde bulundu­ğu ibadete devam etmesinden daha üstündür” manâsını taşıyan hadisi şe­rifin iki nedeni vardır.”

a) Çocuğun ateşe düşmesi veya amanın kuyuya düşme tehlikesinin olması gibi önemli sebebler teşkil eden vakalarda namaz kılmakta bulu­nan kişinin anasının çağırışına icabet etmesi gerekir.

b) Sevgili peygamberimizin buyurmuş oldukları bu hadisi şerif, o devrin hak dinine mensup İnsanlara ait olmasındandır.[90]



20- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Karşılaştığı belâyı nimet, bolluğu da musibet olarak kabul etmeyen, kâmil bir mümin değildir.”[91]

21- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Ömrü) belâ ve hastalıkla geçen kişilerin kıyamet günü ala­cakları sevapdan ötürü, (Dünya hayatı refah ve huzur içinde geçen) sıh­hatli kişiler, dünyada iken derilerinin makasla koparılmasını niyaz eder­ler.”[92]



“Dünyada iken hayati refah ve afiyet içinde geçen, vücuduna hastalık, malına zarar, namusuna leke, çocuğuna belâ gibi herhangi bîr musibet görmeyen kimseler, görenlerin kıyamet aleminde alacakları mü­kâfatları görünce, “Dünyada iken küçük değil, büyük belâlara maruz kal­saydık hatta derilerimiz düşmanlar tarafından makasla kesilip koparılsaydı” diye niyaz ederler.”[93]



22- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hz. Allah için gördüğüm eziyetleri kimse görmemiştir.”[94]

23- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hoşlanmadığınız halde yaptığınız güçlükler için, kıyamet günü karşılığını alacaksınız. Hayır ve sevap, sahibi için ahiret gününe ertelen­miştir.[95]

24- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hastalık gören her damarı için, mümin kişinin bir günahı in­dirilip bir sevap yazılır, bir makamı da yükseltilir.”[96]

25- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Bir dikenin isabet edip de eziyet verdiği bir müslümanın günahlarından bir günah, ağacın yapraklarını dökmesi gibi dökülür.”[97]

26- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Dikene varıncaya kadar müminin eziyet gördüğü her belâ, günahlarına kefarettir.”[98]

27- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Mümin cılız bir ekine benzer. O ekin rüzgârın her esişinde yı­kılır, rüzgârın durması halinde ise doğrulup eski halini alır.

Kâfir, çam ağacına benzer. Normal durumu (esen rüzgârlar karşısın­da) değişmez. Ancak Hz. Allah dilediği zaman, büyük bir afetle onu yık­tırır.”[99]

28- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Yeryüzünde Hz. Allah'ın dilediği kulları için, hastalık (gibi belâlar) bir terbiye aletidir.”[100]

29- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Yaprakların ağaçtan dökülmesi gibi, hasta olan kişinin günah­ı dökülür.”[101]

30- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Üzüntü ve belâlar (ahiret aleminde müminler için) bir mükâfat vesilesidir.”[102]

31- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Herkesin yüzünün kapkara kesildiği o günde (kıyamet) belâ ve musibetler, sahibinin yüzünü ak çıkarır.”[103]



“Yağmur altında paslanmış demirin cila ile temizlenmesi gibi, çeşitli günah işleyen kulun günah kirlerinden arınması ancak belâ ve mu­sibetler sayesinde gerçeklenir. Günah kirlerinden arınmamış bir kimsenin işlediği günahlar, kalbindeki iman aynasına karşı, güneşin önüne geçen bulutlar gibi geçip hakikati göstermesine engel olurlar.”[104]



32- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sıtma hastalığına tutulan kimseye ayak ve damarları titrediği müddetçe sevap yazılır.”[105]

33- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Mümin kişi için (en büyük) hediye, ölümdür. (Çünkü onu, dün­yanın belâ ve musibetlerinden kurtarıp Allah'ın rahmetine kavuşturur.)”[106]

34- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İnsanların belâsı en çok olan kimseler, peygamberler, ondan sonra da (iman ve ahlâk bakımından) peygamberlere yakın olan kimseler­dir. Çünkü kişiye dininin sağlamlığı kadar belâ verilir. Mümin, dininde sağlam bir imana sahipse belâsı çok şiddetli olur. Dini zayıf olan kimse­ye ise o oranda belâ verilir. Kısacası belâlar, yeryüzünde günahlarından arınmış olarak yürümeyinceye kadar yakasına yapıştığı mümin kulu rahat bırakmaz.”[107]

35- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İnsanlar arasında belâsı en çok şiddetli olan kimseler, öncelikle peygamberler sonra da salih (iyi amel işleyen) kimselerdir.”

And olsun ki, geçmiş ümmetlerin bazıları öylesine fakru zaruret için­de yaşarlardı ki, bir gömlek gibi kafalarına geçirdikleri abadan başka bir giyecekleri yoktu.

Yine, değiştirilecek elbise, yıkayacakları sabun gibi temizleme araç­ları bulunmadığından dolayı, kendilerini öldürecek çoklukta bitlerle mu­sallat olunurlardı. Onlar (sağlam bir iman halkasına yapıştıklarından ötü­rü) sizin mal ve servete olan sevginizden ziyade belâlardan hoşlanırlar­dı.”[108]

36- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hz. Allah, inlemelerini işitmek için, sevdiği kuluna belâlar verir.”[109]



“Anne ve baba, çok sevdiği evlâtlarının ağır bir hastalık altın da inlediğini görüp işittikleri zaman, acıyıp kendilerine karşı öncede yaptığı isyanlarını af edip bağışlarlar. İşte haz. Allah da sağlam bir imana sahip olan sevdiği kulunun işlediği yığınlarca günahına rağmen hastı (andığında onun inlemelerini dinleyip günahlarını affeder.”[110]



37- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Bir müminin gözlerinin) kör olması veya kulaklarının sağı olması günahları için bir kefarettir. Kısacası müminin vücudundan noksan olan uzvuna göre günahları affedilir."[111]

38- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hastalıkla geçen zaman, günahlarla geçen zamanı telâfi eder.”[112]

39- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Dünyada iken, müminin eziyetlerle geçirdiği anlar, ahireti (hak edeceği) eziyetli anlarını karşılar.”[113]

40- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ey İslâm ehli! (benden sonra) siz ordunuzla birlikte Şama kadar dayanacaksınız. Muhakkak ki, Şam size feth olunacaktır. (Şama girdikten sonra) bazılarınızda Taun, sivilce gibi hastalıklar ince yerlerinde görünmeye başlar, Onun yüzünden ölüm şerbetini içerler. Hz. Allah onları şehitler mertebesine yükseltip günahlarını temizler.[114]”



“Sevgili peygamberimiz bu hadisiyle tekriben kendisinden 3 sene sonra Şam beldesinin alınacağını, fakat askerlerden bazılarının Taun hastalığına yakalanacağına dair bir mucize haberi vermiştir. Peygamberimiz (s.a.s) kendisine peygamberlik rütbesi verildiği andan kıyamete değin yeryüzüne gelecek her hadiseyi sanki huzurunda olmuşcasına ilâhi bir aletle görüp haber vermiştir.

İşte peygamberimiz bu hadisle vermiş olduğu olay, otuz yıl sonra aynen vuku bulmuştur.”[115]



41- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Biz peygamberlere belâlar kat kat verilir.”[116]

42- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphe yok ki, Hz. Allah gerçekten mümin kulunu dünya mal ve servetine kapılmaktan, sizin hastanıza zarar vermesinden korktuğunuz yiyecek ve içeceklerden korumanız gibi korur.”[117]

43- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Muhakkak ki, Hz. Allah mümin kuluna işlediği günahlara ke­faret olsun diye çeşitli hastalık belâları verir.”[118]

44- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Muhakkak ki, Hz. Allah kulunu verdiği nimetlerle imtihan eder. Buna karşı kul, kendisine düşen Allah'ın nimetlerine razı olup şük­rederse, o mal bereketli kılınıp çoğaltılır- Fakat kul razı olmayıp şükür et­mezse, kendisine verilen mal bereketli kılınmadığı gibi çoğaltılmaz da.”[119]

45- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphe yok ki, Hz. Allah şöyle buyurmuştur: “Dünyada iki gö­zünü aldığım mümin kulum için, mükâfat olarak ancak cennet vardır”[120]

46- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Muhakkak ki, Hz. Allah kıyamet günü şöyle buyuracaktır:

“Ey kulum! Hastalığımda neden beni ziyaret etmedin?” Mümin kul:

“Ey Rabbim! Sen ki, bütün varlıkların sahibisin. Ben nasıl seni zi­yaret edebilirim?”

Hz. Allah:

“Ey kulum! Bilmez misin? Falanca mümin kulum hastalandı. Onu ziyaret etmedin. Ziyaret etseydin, beni (rahmetimi) orada bulurdun. (Do­layısıyla onu ziyaret etseydin beni etmiş olurdun.)” Hz. Allah:

“Ey kulum! Senden yemek istedim. Neden vermedin?” Mümin kul:

“Ya Rab sen ki, tüm varlıkların sahibisin. Sana nasıl yemek vere­bilirim?” Hz. Allah:

“Ey kulum bilmez misin? Aç olan falanca kulum senden yemek is­tediğinde onu neden doyurmadın? Onu doyursaydın, beni orda bulurdun.” Hz. Allah:

“Ey kulum! Senden su istediğimde bana neden vermedin?”

“Ya Rab! Sen ki, bütün varlıkların sahibisin. Sana nasıl su verebilirim?” Hz. Allah:

“Ey kulum! Bilmez misin? Susuz olan kulum senden su istediğinde sen ona neden vermedin. Onun susuzluğumu dindirseydin, beni orda bu­lurdun.”[121]

47- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphe yok ki, Hz. Allah mümin kuluna, hastalığı devam ettiği müddetçe işleyemediği iyilikleri için, sağlığında iken işlediği iyiliklerin sevabından daha çok sevab yazar.”[122]

48- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz, salih kimselere şiddetli belâlar verilir. Yine bir di­kenin isabet ettiği mümin kimse için, bir günah indirilip bir makam yük­seltilir.”[123]

49- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz, müminlerin belâları şiddetli olur. Çünkü bir diken veya daha büyük bir şeyin veyahut bir hastalığın isabet ettiği mümin kim­se için, bir makam derecesi yükseltilip bir günahı da silinir.”[124]

50- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Muhakkak ki, Allah'ın en kötü kulu, malına ve çocuklarına be­lâ gelmeyen kimselerdir.”[125]

51- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz, (kıyamet günü verilecek büyük mükâfatlar (dünya da iken kendisine verilmiş) büyük belâlar nisbetinde olur.”

52- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz Hz. Allah, belâyı ancak sevdiği kullarına verir. Buna karşı kul, kendisine verilen belâlara rıza gösterirse, Allah'ın rızasını kazanmış, öfkelenirse gazabını hak etmiş olur.”[126]


Kategoriler

- namaz - hac - umre - dua - oruc - ashab - ashabın fazileti - ticaret - cihad - abdest - ilim - haram - ölüm - iman - iyilik - nikah - hadis - kıyamet - islam - cennet - miras - sünnet - mal - fitne - Kadın - sadaka - yemin - zina - zekat - ihram - evlilik - köle - feraiz - zikir - cemaat - kurban kesmek - mescid - kısas - hayız - günah - helal - amel - gusül - borç - kibir - cehennem - hüküm - öldürmek - kafir - takva

MollaCami.Com