Hayat | Konular | Kitaplık | İletişim

[Sular Babı]

[Sular Babı]



Bâb lügâtta, Kendisinden bir yere girilen ve çıkılan şey yâni ka­pıdır. Nitekim:

([24]). Burada ayet var. -١

«Evlere kapılarından geliniz» Âyet-i Kerime'siyle emsali âyetlerde bu mânaya kullanılmışdir.

Isttlâh'da, ise : Kitabın şâmil olduğu bir takım fıkıh meselelerine bâb denilir. Yâni Bâb kelimesi burada mecazdır. Hususî bir takım mss'elelere giriş, hissî mekânlara girişe benzetilmiş; sonra bu mes'ele­lere bâb (kapı) isbât edilmek suretiyle bir İstiâre-i Tasrlhiyye yapılmıştır.

EI-Miyah = Cemi'dir sular demekdir. Müfredi [mâ1] gelir. Burada maksad suların cinsidir. Binaenaleyh azına da çoğuna da şâmildir. Ancak Şeriat hükmünce suyun nevileri değişdiği için cemi' sîgasıyla zikredilmişidir. Zira suların bazısı temiz, bazısı mekruh, bir kısmı da haramdır. Eilhassa deniz suyu ile temizlik caiz olup olmadığı hakkında Ashab-ı. Kirâm'dan Abdullah İbnl Ömer ve Abdullah Ibni Amr gibi zevat arasında ihtilâf vâki', olduğu rivayet edilir. İşte musannif merhum bu bâbdaki ihtilâfın eksikliğine bakarak kitabına deniz suyu­nun temiz ve temizleyiciliğini ifâde eden hadîsi şerif ile başlamışdır ki, bu hadîs Cumhur-u Ulemâ'nm hüccetidir.[25]



«Ebû Hüreyre[26] (R.A.)'âan rivayet edilmişdîr. Demişdir ki: «Rssûlülfah (S.A.V.) deniz hakkında:

— O, suyu temiz, Ötüşü helâl, olan şeydir; buyurdular»[27]



Hadîsi, Dörtler ile Ibni Ebî Şey be tahrîc etmişlerdir. Lâfız Ibni Ebî Şeybe tarafından serdedilmişdir. Bu hadîsi İbni Huzeyme ile Tİrmizî sahih addetmişlerdir.

Yukardaki hadîs-i şerîf hakkında Zerkânî (—1122) «.El-Muvatta* şe'-Mnde şöyle demektedir: «Bu hadîs, İslâm'ın temellerinden bir te­meldir. Ümmet bunu candan kabullenmiş;, her asırda, her memlekette şehirlerin fukahâsı onu ele almış; büyük imamlar onu rivayet etmisdir...»

Hadîsin El-Muvatta}, Müsned-i Ahmed b. Haribel (164 __241)

Taberânî (260 — 360), Sünen-i Ebî Dâvud gibi bazı kitaplardaki ziyâdeleri bir araya getirilirse anlaşılır ki bu hadîs-i şerîf bir soruya cevab vâki' olmuşdur. Hazreti Ebû Hüreyre diyor ki: «Benî Müdlic» kabilesinden Abdullah namında bir zât ResûlüÜah (S.A.V.)'e geldi de dedi ki:

— Yâ Resûlallah biz deryada sefer ediyoruz. Yanımıza da az su alıyoruz. Bu su ile abdest alsak susuz kalırız. Deniz suyu ile abdest alalım mı? Resûl-ü Ekrem (S.A.V.) :

«— O, suyu temiz, ölüsü helâl bir şeydir.» buyurdular.

Görülüyor ki, Resûl-ü Ekrem, deniz suyunun temiz ve temizleyici olduğunu ifâde buyurmaktadır. O hiçbir halde temizleyici olmaktan çık­maz. Onu temizleyici olmaktan çıkaran şey, ancak içine karışan pis­liğin üç vasfından birini değiştirmesidir ki, yeri gelince bu vasıfların ne­ler olduğu görülecektir. Hazreti Peygamber (S.A.V.) bu soruya (evet) diye cevap verse maksad yine hasıl olurdu. Fakat hüküm illeti ile bera­ber olsun diye böyle cevap verdi. Burada illet deniz suyunun son de­rece temizleyici oluşudur. Herhalde soruyu soran zât deniz suyunun tuzlu olduğunu ve kokusunu görünce, abdestte kullanılması emredilen suyun bıT olamayacağına zâhib olmuş, yahud Süre-i Enfâl; A. «11» de :

Gökten sîzi temizlemek İçin üzerinize su İndirir» ...... âyeti Ke­rîmesini görünce abdestin yalnız bu suya mahsus olacağını zan ede­rek sormuş; Resnüillah (S.A.V.) ise sorduğuna cevab verdikden maada sormadığı bir hükmü de beyan,.buyurmuşdur ki ",o da denizin ölüsünün helâl oluşudur. Râfiî (— 623) diyor ki: «Resû/-ü Ekrem (S.A.V.), soran zât'i denir suyu hakkındaki şüphesini görünce, denizin ölüsü hakkında da şüpheye düşeceğini anlamış; deniz yolculuğu yapanların bu da ba­şına gelebileceği mülahazasıyla cevâbının akabinde ölüsünün hükmünü de bildirmiştir.»

İbnü'l-Arabî (468 — 543) «Fâideyi tamamlamak maksadiyle sorul­mayan bir şey'i anlatarak sorulandan fazla^ cevab vermek fetvanın' güzelliklerinden ma'dûddur» diyor. Buna Belâgafda üslûb-u Hakim derler ki, burada olduğu gibi hükme ihtiyaç, hissedilince bi't-te'kîd buna başvurulur. Çünkü İaşenin haram olduğunu bildiği halde deniz suyu­nun temizliği hakkında tevakkuf eden bir adam denizin ölüsünün helâl olup olmadığında elbette daha çok tevakkuf eder.

Denizin ölüsünden murad: Denizde doğub büyüyen ve orada ölen deniz hayvanlarıdır. Mutlak' surette denizde ölen hayvan değildir. Hadîsin zahiri her deniz hayvanının hatta köpek balığı ve deniz hın­zırının[28] bile helâl olacağını ifade etmekde ise de ileride görüle­ceği vecihle bu gibi hayvanlar bu umumdan müstesnadır.

imamdı Tirmizî (200 — 279) bu hadîsi rivayet ettikten sonra «Bu hadîs Hasen-i Sahîh'dir. Ben bunu Muhammed b. İsmail Buha-"'ye sordum. «Sahîh hadîsdir» dedi» diyor.

îbni Hacer (773 — 852) merhum «Et - Telhis» adlı eserinde bu hadîsi dokuz sahabeden dokuz tarih ile rivayet etmişdir. Bu tarik­lerin hiçbiri kîl-ü kâl'den (itirazdan) hâli kalmamışsa da yukarıda zikri geçen Buharî gibi zevat onu sahîh saydıktan sonra bu bâbda artık kimsenin söz etmeğe hakkı kalmaz. Büyük hadîs imamlarından îbni AbdiVl - Berr (368 — 463),. îbni Mende (^ 301) îbnü'l - Münzir (—236) ve Ebû Muhammedi'l - Bağavî (426—516) gibi zevâtda onu sa­hîh kabul etmişlerdir.[29]





«Ebû Saîd-î Hudrî[30] (R.A.) den rivayet edilmiştir. Demiştir ki: Resûlullah {S.A.V.)

Su muhakkak temizdir. Onu hiçbir şey pislemez. buyurdular».[31]



Bu hadîsi, Üçler (yâni Ebû Dâvud, Tirmizî ve Nesai) tahrîc et­miş; îmam-ı Ahmed de sahîhlemişdir.

Bu hadîs-i şerife ulemâ «.Bi'r-i Budacı Hadîs» i derler. El-Münzirî (—656) «Muhtasaru's - Sünen» adlı kitabında söyle diyor: «Bu hadîs hakkında söz edenler oldu. Lâkin İmam - Ahmed'den Bi'r-i Budâa Hadîsi sahilidir, dediği rivayet olundu.» Tirmizi (200—279); «Bu hadîs basendir»[32] der. Ebû Üsâme de bu hadîsi iyi bulmugdur, hattâ Bir'i Budâa hakkındaki Ebû Saîd Hadîsini Ebû Üsâme'deıı da­ha güzel rivayet eden olmaraışdır.

Hadisin sebebi vardır. Hazreti Peygamber (S.A.V.) e Bi'r-i Budâa'-dan abdest alalım mı diye sordular, BVr-i Budâa, içine köpek etleri, hayız bezleri ve pislikleri atılan bir kuyu idi. Resûl-ü Ekrem bu hadîs-i şerif ile o soruya cevap verdiler. Sular hakkında bir çok hadîsler vârid olmuştur ki, bunların hepsi sahîh ve sâbitdir. Nitekim mühim kısmı bu kitabda görülecekdir.

İslâmiyet'e düşman olanlar ne derlerse desinler, İslâmiyet bir te­mizlik dinîdir. Bunun en birinci delili, Kur'ân-ı Ksrim'in ikinci emirleri arasında temizliğin de yer almasıdır, Şu âyetlere tir bakınız;

( [33]) ... -۲

Ey elbisesine bürünen Peygamber! Kalk artık! İnzâr et (Akıbet kötü olduğunu anlat) ve Rabbîni takbîr et (büyükle), elbiseni de temizle.» Kur'an-ı Kerîm'den Hazreti Peygamber (S.A.V.) e ilk nazil olan âyet­ler sûresinin başından beş âyetdir. İkinci defa inenlerde işte bunlardır. İslâm Dîn'i temizliği, mutlak ma'nâsiyle ön plâna almışdır. O ma'nevî temizlik demek olan inanç mes'elelerine ne kadar ehemmiyet atfetmişse maddî temizliğe de o derece kıymet vermişdir. İslâm'tn Peygamberi her nevi1 temizliğin timsâli idi. Temizliğe kavlen ne kadar dikkat buyurursa, fiilen de o nisbette üzerinde durur idi. İşte ümmeti­nin ulemâsı bu mühim dâvayı' da gerektiği gibi benimsediler. Fahr-i Kainat (S.A.V.) Efendimiz'in temizlik kabındaki hadîsleri üzerinde olan­ca dikkat ve titizlikleri ile durdular. Çeşitli suların hükmünü bu müba­rek hadîslerden aldılar. Bahusus suya biraz pislik kanşır-da, üç vasfın­dan birini yâni rengini, kokusunu veya tadını bozmazsa; o su temiz mi­dir, değil midir mes'elesinde ihtilâf ettiler. îmâm-ı Mâlik (93—179 ve bir kavlinde îmam-t Ahmed b. Haribel (164—241) ve Zahiriler bu Ebû Sâid Hadîsiyle istidlal ederek: «Su az olsun, çok olsun temizdir. Ancak karış&n pislik üç vasfından birini değiştirirse o zaman pis olur. Çünkü bu bâb'da icma' vardır» dediler. Hanefîler'le Şafiî'ler ise suyu az ve çok olmak üzere iki kısma ayırdılar. Ve dediler ki:

«Az suyu, pislik mutlak surette murdar eder. Çok suyu ise vasıfla­rından birini değiştirmek şartıyla bozar. Bundan sonra Hanefîlorle SâftîJer çok suyun tahdidi hakkında ihtilâf ettiler. Hattâ Hanefî îmam-ları bu bâbda kendi aralarında bile ihtilâf -ettiler, lmam-ı A'zzm Ebû Hanîfe'ye göre bir tarafı dalgalandı/ildiği zaman dalganın, hare­keti liarşı tarafa erişmeyecek kadar t)«yük gölün suyu çok sudur. İmâmsyn denilen, Ebû Yusuf ile îmam-ı Muhammed'e göre ise ke­narları ona on, yâni «yüz metre kare» olan gölün suyu, çok su bundan daha az su sayılır.

Şafiiler : Hecr küpleriyle iki küp su çok sudur; derler. Ve bu husus­ta ileride görülecek olan hadîsiyle amel ederler. Ki bu mikdar takriben iki yüz litredir.

Ulemâ arasında görülen bu ihtilâflara sebep, bu husustaki hadîsle­rin zahiren birbirine muarız görünmesidir. Bundan dolayı hadîslerin arasını cem' ve te'lîf ile de bir hayli uğraşmışlardır.[34]



-۳/۳ «Ebû Ümâmşte'l - Bahiliyy[35] (R.A.) den rivayet edilmiştir ki : Resûlullah (S.A.V.) :

— Şüphesiz ki, suyu hiç bir şey pislemez. Ancak ko­kusuna, tadına veya rengine galebe çalan necaset müs­tesna; buyurdular.»[36]



Bu hadîsi İbni Mâce tahric etmiş; Ebû Hatim[37] ise zaif saymışdır. Beyhakî[38], de bu hadîs şöyledir :

«Su temizleyicidir. Ancak içine düşen pislik sebe­biyle kokusu, tadı veya rengi değişirse o başka» Ebû Hâtim'in bu hadîsi zayıf sayması, Rişdîyn bin Sa'd'in rivayet etmiş olmasındandır. Bu zât hakkında İmâm-ı Ebû Yusuf (113—182) şöyle diyor: «Rişdîyn dîninde sâlih bir zât idi. Fakat kendisine sâ-lihler gafleti arız olmuşdu. Bu sebeble hadîsi karıştırmıştır. Metrûk'-dür,» Dâre Kutnî (306—385) : «Bu hadîs sabit olmamışdır» der. îmam-ı Nevevî (631—676): «Bu hadîsi zaif kabul etmekle bütün ha­dîs ulemâsı ittifak etmişlerdir» diyor. Ancak hadîsin aslı zaîf değil, yalnız istisna edilen kısmı zaîftir. Çünkü aslı Bî'r-i Budâa Hadîsin'de de geçti. Bununla beraber zaîf görülen buradaki ziyâdenin hükmüne bütün ulemâ kail olmuşdur. Îbnü'l-Münzir (—236) bu hususta şöyle diyor: «Su az olsun, çok olsun, içine bir pislik düşer de tadını, ren­gini veya kokusunu değiştirirse bilicma' o su pisdir.» Bu takdirde üç vasfından biri bozulan suyun pisliği bu hadîsin ziyadesiyle değil, İcmaı-Ümmet'le sabit olmuş olur.[39]



-٤/٥

«Abdullah İbni Ömer[40]'den rivayet edilmiştir.Demiştir ki: Resûl-ü Ekrem (S.A.V.): «Su iki külle olduğu zaman pisliği taşımaz;» buyurdular.»[41]



Bir rivayette «pisliği taşımaz» yerine «pislemez» denilmiştir.

Bu hadîsi, Dörtler tahrîc etmiş; İbnî Huzeyme, Hâkim[42] v e İbni Hibbân[43] da onun sahih olduğunu beyan et­mişlerdir.

Yukarda ikinci hadîsin şerhinde bu hadîs-i Şerife işaret etmiştik. Bu hadîs iki külle suyu çok su addeden şâfiîlerin delilidir. Hanefîler ise hadîs-i Şerifin metninde ızdıeâb buldukları için bununla amel edemiyor­lar. Çünki hadîsin bir rivayetinde «Üç kullu, diğer bir rivayetinde «Bir külle» denildiği gibi, kullenin mikdârı da bilinememektedir. Üste­lik «Pisliği taşımaz» tâbirinin iki mâna'ya ihtimâli vardır. Bunlardan birincisi ihtimâle göre Şâfiîye'nin dediği gibi su pislik tutmaz, temiz olur. İkincisi ihtimâle göre ise: Pisliğe tahammülr edemez, kendisi pis olur. Bu ızdırâb karsısında ise bu hadîsle amel etmeğe imkân kalmaz.[44]



6/5- «Ebû Hüreyre (R.A.) den rivayet edilmişdir. Demîşdîr ki: Resû-lüllah (S.A.V.): Sizden biriniz cünüp iken durgun suda yı­kanmaz* buyurdular.» Bu hadîsi, Müslim tahric etmiştir. Buhârî'de bu hadîs şöyledir: «Sakın sizden biriniz akmayan durgun suya bevl etmesin sonra o su'da yıkanır.»[45]



Müslim'de «o suda» tâbiri yerine «bu sudan» denilmiştir. Ebû Dâvud'da ise hadîs şöyledir : «O suda cünüblükten yıkanmasın.»

Hadîs-i Şerifin Buftârî'deki rivayetine verdiğimiz mâ'na son cümlesinin merfu olarak rivayet edildiğine göredir. Son cümleyi ev­velki cümleye atfetmek de caiz görülmüştür. Bu takdirde mâ'na şöy­le olur: :

«Sakın sizden biriniz akmayan durgun suya bevl edip sonra o suda yıkanmasın.»

Hadîs-i Şerîf durgun suya bevl edip, o su ile yıkanmanın dînen memnu' olduğunu bildirmektedir. Müslim'in rivayeti BıüıârVmn ki ile kayıtlanmazsa, yalnız yıkanmanın memnûiyetini gösteriyor. Ebû Davud'un rivayeti ile ayrı ayrı ikisinin de memnu, olduğunu ifâde ediyor.

Bu memnûiyet çok su hakkında kerahet, az su hakkında tanrım ifâde eder diyenler olmuş, fakat buna itiraz edilmiş: «Bu takdirde neîıy lâfa hem hakikât, hem mecaz ma'nâlarda kullanılmış olur; tu ise caiz değildir.» denilmişdir. En iyisi umum mecaz demektir. Nehy, talırîm ve kerâhet-i tenzîhiyeye şâmil olmak üzere adem-i fiil, yâni yapmamak ma'nâsmda kullamlmışdır.

Durgun suyun hükmüne gelince: Su, ancak Üç vasfından birini değiş­tiren pislik karışmakla murdar olur diyenlere göre bur&daki nehy «yasak» taabbüd içindir. Yoksa bu hadd-i zâtında temizdir. Mâlİk'Ier bu fikirdedir. Onlara göre bu su ile temizlenmek caizdir. Nehy kerahet içindir. Zahirîlere göre buradaki nehy tahrîm içindir. Her ne kadar bu nehy taabbüdî de olsa nehyde asıl olan tahrîm ifâde etmektir. Binâena­leyh bu suyu kullanmak haramdır. Az su ile çok su arasında fark gören Hanefilerle Şafitlerden her biri kendi takdirine göre: Su çok ise ve va­sıflarından biri değişmemişse o su temizdir. Yok su az ise ondan nehy tahrîm içindir. Çünki o su pisdir; temizlemez, dediler. Bu iki mezhe­bin asıllarına göre nehy, yasak edilen şey'in pisliğini gösterir.

Suya bevl etmenin hükmü : Bu hadîsin de ifâde ettiği gibi akan çok suya bevl etmek haram değilse de evlâ olan bevl etmekten kaçın­maktır. Akan su az'olursa bazılarınca ona bevl etmek mekruh; bazı­larına göra haramdır. Durgun, fakat çok olan suya bevl etmek yine ih­tilaflıdır. Bazılarına göre mekruh, bazılarınca kasdî olursa mekruh, kas-dcn değil de suyun içinde İken başı sıkılırsa mekruh değildir. Su durgun ve az ise b uhadîsin de ifâde ettiği vecihîe sahîh olan ona bevl etmek haramdır.

Bevl'den mâada- necasetlerin, meselâ kazuratın hükmü: Cumhur-u Ulemâ'ya göre evleviyyetle bevl hükmündedir. İmam-ı Ahmed b. Han-bel' (164—241) den bir rivayete göre bevlden başkası bu hükme katıla­maz;. Buradaki hüküm yalnız bevle mahsusdur. Bir adam suya bevl etmese de bir kaba bevl ederek suya dökse hüküm hep birdir. Yalnız Dâvud~u ZahirVye göre hüküm bir değildir. Bilâkis bu takdirde su temizdir. Zira bundan nehy vârid omıamışdır.

İçersine bevl edilen su ile yıkanmanın hükmü ne ise abdest al­manın hükmü de aynıdır. Filhakika hadîsin bir rivayetinde:

«Sakın sizden bîriniz durgun suya bevl edip sonra ondan abdest almasın.» buyurulmuşdur. Hadîsin bu rivayeti; Abdurrezzâk (—2M),Ahmed b. Hanbel, İbni Bbî Şeyhe (—234), Tirmizi (200—279) ve başkaları tarafından tahrîc edilmiştir. Hattâ Tirmizı bu hadîs hakkında «hasen sahihtir.» demiştir.[46]

6/9- «Peygamber (S.A.V.) e sahabîlik etmiş bir zatdan rivayet edilmiş­tir. Demiştir ki: Resûlüllah (S.A.V.) kadının erkekden artan su ile, er­keğin de kadından artan su ile yıkanmasını yasak etti, beraberce suyu avuçlasınSar.»[47]



Bu hadîsi Ebu Dâvud ve Nesâî tahrîc etmişlerdir, isnadı sahîhdir.

Hadîsi rivayet eden meçhul râvînin ismi bazı kayıtlara göre EI-Hâkİm b. Amr'dır. Bu hadîs-i şerîf hakkında Beyhaki mürsel ma'nâsındadır» demiş; îbni Hazm da (384—456) ravîlerden Dâvud b. Abduîla-hi'î-Ezdî'yi zaif addetmiş ise de Beyhaki'ye «Sahâbî'nin mürseli bîlit-tifak makbuldür diye .cevap verildiği gibi îbni Hazm'm iddiası da bir vehimden ibarettir. Zira Dâvud b. Abdiîlah sikadandır.

Musannif merhum «Fethu'l - Bârî» nâra eserinde bu hadîs için «Ravîleri sikadır; Bu hadîsin hiçbir illetine vakıf olmuş değiliz» demiş­tir. Nitekim burada da «isnadı sahîhdir» diyor. Ancak bu hadîs aşağı­daki hadîse muarızdır.[48]



10/7- «İbni Abbas[49] radiyallahu anhümâ'dan rivayet edildiğine-göre; Peygamber saîlâllahu aleyhi ve sellem Meymune radiyallahib anhâ'ûan artan su ile yıkanıyordu.»[50]



Bu hadîsi Müslim tahrîc etmiştir. Sünen sahiplerinin kitablarında bu hadîs şöyledir. Peygamber (S.A.V.)'in zevcelerinden birisi büyük bir kabda yıkandı. Arkasından Hazret! Peygamber de o kabdan yıkan­mağa geldi. Zevcesi kendilerine: Ben cünüb idim (yâni bu kabdan yı­kandım) deyince, Resûl-ü Ekrem (S.A.V.):

«GerçekcJen su cünüb olmaz.» buyurdular.

Bu hadîsi Tirmizl ile İbni Huzeyme sahîhlemiştir.

Hadîs-i Şerif Buharl ile Müslim'de şu lâfızla da tahrîc edilmiştir :

((Filhakika Peygamber (S.A.V.) ile Meymûne bir kabdan yıkanırlardı.» bu takdirde yukardaki hadîsle aralarında muâ-raza yokdur. Zira beraberce suyu avuçlamaları mümkindir. Fakat sa­dedinde bulunduğumuz 'hadîsin Sünen sâhiblerinin tahricindeki riva­yetine göre iki hadîs arasında muaraza (çatışma) vardır. Çünkü yukarki hadîsde erkek kadın birbirlerinden artan artık su ile yıkanamazlar de­niliyor. Bu hadisde ise onun aksine olarak yıkanabilecekleri; suyun cü-üüblük kabul etmediği beyân buyurulmaktadir. Mesele ihtilaflıdır. Yı­kanır diyenler olduğu gibi yıkanamaz diyenler de olmuştur.[51]



12/8- Ebû Hüreyre (R.A.) den rivayet edilmiştir. Demiştir ki Resûlullah (S.A.V.) :

— Birinizin kabına köpek ağzını sokduğu zaman o kabın temizlenmesi, birincisi toprakla olmak üzere yedi kere yıkamak iledir» buyurdular.[52]



Bu hadîsi Müslim tahric etmiştir. Müslim'in bir rivayetinde «Onu akıtsın» buyurulmuştur.

«Birincisi veya sonuncusu toprakla yıkanır; şeklinde­dir.» îmam-ı Şafiî ile Ahmed b. HanbeVin kavli de budur.

Bu hadîs-i şerîf bir takım hükümlere delâlet etmektedir:

Birincisi : Köpeğin ağzının pisliğidir.Çünkü köpeğin ağzının girdiği kabın yıkanması ve içindeki suyun dökülmesi emrediliyor. Keza;

«Birinizin kabının temizlenmesi.» deniliyor. Temizliği icab eden şey ya pislik yahut manevî pislik demek olan hades (abdesti veya guslü icâbeden şey) dir. Ortada hadesten bir şey olmadığına göre muradın pislik olduğunda şüphe kalmaz. Suyu dök­mek israftır. Şu halde temiz olsa boşu boşuna dökülmesini emretmezlerdi. Çünki israftan, malı ziyan etmekden nehiy vârid olmuştur. Bi-nâerialeyh hadîs-i şerif köpeğin ağzı hakkında zahirdir.[53] Sair bedeni ise ağzına kıyasen bilinir. Şöyle ki, salyası pis olunca bütün bedeninin de pis olması icab eder. Çünkü köpeğin salyası ağzının teri mesabesin­dedir, ter ise bedenden doğan ve sızan bir cüz'dür. Şu halde salyası pis ise ağzı da pis'dir Ağzı pis olunca bütün bedeni de pis'dir. Ancak îmam-ı Mâlik, Dâvudu Zahirî ve îbni Şihab Zührî (—124) köpeğin pis olmadığına kaildirler. Bunlar köpeğin ağzını soktuğu kab'ın dö­külmesi emrini köpeğin pis olduğuna atfetmezler. Derler ki: «Belki kö­peğin ağzında ve salyasında pislik vardır. Çünki ekseriyetle ağızıyla pislik yer. Binâenaleyh hüküm ekseriyetle necaset yediğine bakarak ve rîlmiştir, bu o hayvanın necis-i ayn olduğuna delâlet etmez.»

Cumhur-u Ulemâ köpeğin necis-i ayn olduğuna kaildirler. Maamafih Hanefiyye imam!arı arasında mes'eîe yine ihtilaflıdır. Köpeğin aynı ne­cistir diyenler olduğu gibi değildir diyenlerde vardır. Necis-i ayndır diyenlerin delili: Sadedinde bulunduğumuz şu hadîsdir. Değildir diyen­lere göre ise yıkama emri ta-abbüdî'dir. Çünki bu emir pislikden dolayı olsa yediden daha az ile iktifa etmek gerekirdi. Zira bu necaset kazurat pisliğinden de fazla değildir. Halbuki kazuratta bile yedi defa yıkama emri yoktur. Bunlara cevaben şöyle denilmiştir: «Ahkâmda ası! ta'lîldir.[54] Binâenaleyh burada da ta'lîl yaparız ve yıkama emri necaset­ten dolayıdır deriz. Ancak yedi defa mes'elesi taabbüdîdir.[55]

İkincisi : Bu hadîs kab'ın yedi defa yıkanmasının vücubuna delâlet eder. Yedi defa yıkamak vâcib değil, mendubdur. Zira köpeğin artığı, şâir necasetler gibi bir necasettir, diyenler, hadîsi rivayet eden Ebu Hüreyre Hazretlerinin «Köpek artığından dolayı kab üç defa yıkanır» sözüyle istidlal ederler. Bir de Resûl-ü Ekrem (S.A.V.) Efendimiz'den rivayet edilen:

« Kab'a köpek ağzını sokarsa, o kab üç defa yahûcl beş veya yedi defa yıkanır.» hadîsiyle istidlal ederler ve Üçüncüsü : Kabın toprakla oğuşdurulmasidır. Hadîs-i Şerif bunu ilk yıkayışda olacağını tâyin ediyor. Toprakla oğmak lâzımdır diyenler, bu işin toprakla suyu karıştırmak veya suyu toprağın üzerine atmak yahut toprağı suyun üzerine atmak suretiyle yapılacağını söylerler. Yedi defa yıkamanın vücubuna kail olanlardan bazıları toprakla yı­kamayı lüzumsuz sayarlar. Zîra onlarca toprak mes'elesi sabit değil­dir. Sonra toprakla yıkama rivayeti muzdaribdir. «Birincisi veya sonun­cusu, yahut birisi veya yedincisi yahut sekizincisi toprakla yıkanır» şekillerinde rivayet edilmiştir. Muzdarip hadîs ahkâmda delil olamaz. Toprak rivayetini kabul edenler bu ızdirap iddiasına cevap verirler ve buradaki ızdırabın zararsız olduğunu isbata çalışırlar.

Hadîs-i Şerife geçen «Birinizin kabına» tâbirindeki izafet mülgadır. Çünki temizlik veya pisliğin hükmü, kabın sahibi olmasına bağlı de­ğildir. «Yıkasın» tâbiri de böyledir. Kabı mutlaka sahibinin yıkaması lâzım geldiğine delâlet etmez. Yine bu hadîsde geçen «Onu akıtsın» tâbiri köpek artığı olan suuyun veya yemeğin akıtılması için emirdir. İşte bu emir o akıtılması lâzım gelen şeyin murdarlığına en büyük bir delildir. Yalnız Musannif mehum «FethuH - Bârî» nâm eserinde bu tâbirin Hafızlarca sahîh kabul edilmediğini yazıyor. îbni Abdiî-berr ('368—463) ve İbni Mendeh (—301) gibi hadîs âlimleri bu ziyâdenin hafızlardan nakledilmediğini, Hazret; Peygamber'den geldiği hiçbir vecihle bilinmediğini söylerler. Bir de musannif merhum sekizinci defa o kabı yıkamayı emreden rivayeti zikretmemişdir. Halbuki Müslim'de:

«Onu sekizincide toprakla yıkayın.»

rivayeti vardır.- İbni Dakîki'l - îyd (625 — 702) «Bu rivayete yalnız Hasan-ı Basrî kail olmuşdur. Başka kâü olan yokdur.» diyor. Fakat caizdir ki, îbni Dakik bu sözüyle Mütekaddimîn Ulemâyı kasdetmiş ola. Çünkü hadîsin bu rivayetine hiçbir diyecek yokdur. Kuvvetlidir.[56]



13/9- Ebû Katade[57] (R.A.) den rivayet ediîmiştir. Demiştir ki: «Resulullah (S.A.V.) kendi hakkında:

«— O pis değildir; ancak o sizin etrafınızda çok dola­şanlardandır.» buyurdu.[58]



Bu hadîsi Dörtler tahrîc etmiş, Tirmizî ile İbni Huzeyme de sahihleşmişler. Bunlardan maada İmam-ı Buharı, Ukayl ve Dâre Kutnî de sahîh olduğunu beyan etmişlerdir.

Hadîs-i Şerîf'İn sebebi vardır kî, şudur : Hazreti Ebu Katâde ken­disine abdest suyu hazırlamış. O arada suya bir kedi gelmiş. Ebu Ka­tâde hayvanın su içmek istediğini sezince hemen su kabını ona uzatmış ve kedi suyu içmiş. Kendisine bu sudan artık abdest alınır mı denilince bu hadîs-ri şerifi rivayet etmiş. Hadîs-i Şerifde:

«Kedi necis değildir.»

buyrulduğun» göre kedinin dokunduğu şey de pislenmez demektir. Ha­dîs-i Şerifde «etrafınızda çok dolaşanı) mânasında kelimesi kullanılmıştır. îbnü'l - Esîr diyor ki: Lütuf ve nezâketle hizmet gören hizmetkâr demektir; da onun mübalâğa sigasıdır. Resûl-ü Ekrem (S.A.V.) kediyi, Kur'an-ı Kerîm'deki' Sure-i Nur; Âyet: 58) «Etrafınızda çok dönerler» Âyet-i kerîms'sinden alarak Efendisi­nin etrafında dönen ve ona şetaretle hizmet eden hizmetçiye benzetmiştir.

Onun içindir ki hayvanata ve eşyaya mahsus olan cem' sığasını bırakarak kediyi akıl sahihlerine mahsus olan «Cem'i Müzekker-i Salim» ile cemi'leşmiş onu aklı başında bir hizmetkâr yerine say­mıştır.

Hadîs-i Şerifteki ta'lîlin işaretinden anlaşılacağı vecihle Teâlâ Ha-z-retleri kediyi insanlarla çok düşüp kalktığından ve ev aşyasına çok do­kunduğundan evin bir hizmetçisi mesabesinde tutmuş, kullarına güç­lük ve zahmet olmasın diye onu pis addetmemiş; bu suretle biz kul­larına kolaylık ihsan buyurmuşdur. Bu hadîs-i şerif, kedinin ve kedi artığının temiz olduğuna delildir. Hattâ zahirine bakılırsa fare gibi pis bir şey bile yese ağzının temizlenmesi için bir zaman kaydı yok ise de Fukaha bunu tecviz etmemiş; kedi pis bir şey yemişsc ağzı bittabi* pis­leneceğinden ağzının temizlenmesi için bir gün veya bir gece yahut bir saat gibi vakit geçmeli yahut temizlenmişdir zanm verecek kadar dı­şarıda gezinmeli veyahut yalanarak ağzını temizlemelidir. Aksi tak­dirde artığı pis olur demişler. Hattâ Hanefîyye'den bazıları ağzı temiz olduğu halde bile onun artığını mekruh addetmişlerdir ki, bu hükmün ne derece isabetli olduğu beyandan müstağnidir.' Şafiî (150 — 204), Mâlik {92—179) ve Ahmet b. Hanbel (164—241) Hazeratı kedinin ar­tığında be's görmezler.[59]



14/10- «Enes bin Mâlik[60] radiyallahu anh'den rivayet edil­miştir. Demiştir, kî: Bîr A'rabî geldi Mescid'İn bir tarafına bev!etti. Nâs kedisini men' eitiler. Resûlullah (S.A.V.)'de onları nehy etti. A'rabî bevlini yapfıkdan sonra Peygamber (S.A.V.) bir büyük kova su emrettiler. Ve bevlin üzerine döküldü.»[61]



Hadîs, Müttefekun Aleyh'dir. Yani Buhârİ ile Müslim'in ittifakla rivayet ettikleri hadîslerdendir.

A'rabî: Arab olsun Acem olsun çölde yaşayanlara denilir. Mescide bevl eden zat bir rivayette Zü'l - Hüveysırafe'I Yemâni'dir. Kaba-saba bir adammış. Diğer bir rivayete göre Akra' b. Habis veya Uyeyne b. Hısn'dır.

Hadîs'in bir rivayetinde:

«Nas onun'a kavga etmeğe kalkdılar» deniliyor. Diğer bir riâyette

«Resûlüllah (S.A.V.)'în Ashabı vazgeç -vazgeç dediler» buyuruluyor. Bir rivayette Hazret! Peygamber (S.A.V.)'in Ashabını hangi kelime ile men' ettiği beyan ediliyor «bırakın Onu» buyurmuştur. Bir rivayete göre de «onun bevlini kesmeyiniz.» buyurduğu anlaşı­lıyor.

Zenûb : Eüyük kova- yahut dolu kovadır.

Hadîs-i Şerif :

a —) însan sidiğinin pis olduğuna delâlet etmektedir ki, bu bâbda îcma' da vardır.

b—) Yer pislendiği zaman sair pis şeyler gibi su ile temiz­leneceğine delâlet ediyor. Filvaki' bütün mezheb imamları bu hü­kümde ittifak etmişlerse de keyfiyetinde ba'zı ihtilâflar görülmüş-dür. Meselâ : Hanefîler'e göre pis yerin üzerine üç defa su dökülür ve her defasında temiz bir bez ile kurulanır. Maamafih o pis yerin üzerine bir defa da çok su dökülerek pisliğin eserini gidermekle de temizlenir. Bir de Hanefî imamlarından Züfer'den maadasına göre pis yer güneş­letme ve rüzgâra ma'ruz bırakmakla da temizlenebilir. Zira Güneş ile rüzgârın pisliği giderme hususunda te'sirleri suyun tehirinden daha büyüktür. Nitekim:

«Yerin temizliği kurumasidır» hadîsi şerifi de bu hakikati anlatmaktır.

Mâlikîler'le Hanbelîler'e göre: Pis yerin üzerine, pisliği ve evsafını giderecek miktarda bol su dökülerek temizlenir.

Şâüıler'e göre : Eğer yer; şarap veya sidik gibi bir necasetle pis­lenmiş ve o pisliği de içmişse, üzerine bel su dökülerek temizlenir. Pis­liği içmemişse evvelâ tahkik edilir ve senra üzerine hiç olmazsa bir defa su dökülür. Pislik kura olup yere bul&şmamışsa sadece o yerden atmakla temiz olur. Fakat yaş olur ve yere de bulaşırsa, pislik atıldık­tan senra yerine su dökülür.

Bu hadîs-i şerif, yer kaba olsun katı olsun üzerine su dökmekle te­mizleneceğini zahir bir şekilde ifâde ettiği halde bazıları yine katı yerle kaba toprak arasında fark görmüş; ve katı yeri sair pislenen eşya giti yıkamak şarttır. Kaba toprak ise üzerine su dökülmekle temizlenir; Nitekim R^sû'üllah (S.A.V.)'in mescidinin toprağı kaba idî demişler­dir. Bazıları da yer katı ise kazarak toprağı atmak lâzımdır. Çünkü üstüne altına su işlememişdir; derler ve bu babda hadîsin bazı tariklerindeki şu ziyâde ile istidlal ederler:

«Üzerine bevl ettiği toprağı alın ve atın! Yerine de su dökün.»

Bu hadîsi şerîfde bir takı mfâideler vardır:

1— Câhile karşı yumuşak davranmak.

2— Resûl-ü Ekrem (S.A.V.)'in ahlâk güzelliği ve öğrenciye karşı lütufkârlığı.

3— Ehven-i şerreynin ihtiyar olunması ki, bevli kesdirseler A'ra-bî'ye elbette zararı daha büyük olurdu. Çünkü, yerinden çekilince bevl msscidin başka yerlerine de sıçrar; bedenini ve elbisesini de pislerdi.

4— Kazâ-yı hâcetden men' edilmek mes'elesinin büyük abdest boz­maya mahsus olduğu.

5— Mescidlere hürmetin lüzumu. Çünkü Resûl-ü Ekrem (S.A.V.) o A'rabî'yi çağırdı ve ona şöyle buyurdu:

«Hiç şüphe yok ki bu mescidler bu bevl ve pislikten hiçbir şeye yaramazlar. Bunlar ancak Allah Azze ve Cel-le'yi anmak ve Kur'ân okumak içindir.»

Ashâb-ı Kirâm'm A'rabî'yi def etmek istemelerini Hazreti Peygamber (S.A.V.) inkâr etmemiş; yalnız onlara yumuşak davranma­larını emreylemişdi. Bu da mescidlere hürmetin lüzumuna delildir. Zira hürmet lâzım olmasa Resûl-ü Ekrem Ashabına rıfk ile muamele tavsiye değil, bilâkis «bırakın onu, o muahazeyi mucib bir şey yapmadı. Niye men1 ediyorsunuz?» der idi.[62]



15/11- «Abdullah b. Ömer (radıyattahu anh)'den rivayet edilmiştir. Demiştir kî: «Resûlullah (S.A.V.) :

«Bize iki ölü iki de kan helâl kılındı. İki ölü çekirge ile balık iki kan ise, karaciğer ile dalakdır.» Buyurdular».[63]



Bu hadîsi Ahmedileİbni Mâce tahrîc etmişlerdir. Hadîste zaiflik vardır. Çünki Abdurrahman b. Zeyd b. Eslem'in babasından onun da İbni Ömer'den rivayet ettiği bir hadîsdir. İmam Ahmed bin Hanbel bu zât hakkında «hadîsi münkerdir» der. Fakat bu hadîsin bir hadîs-" mevkuf olduğu sahîhan anlaşilmışdır. Nitekim-hadîs imamlarından Ebû Zür'a (—375) ile Ebû Hatim (195—277) de Mevkuf olduğuna kaildirler Hadîsin Mvkuf olduğu sabit olunca ona Merfu' hükmü verilir. Çünkü Sahâbî'nin «Bize fülan şey helâl kılındı» -«Fülân şey haram kılındı» de­mesi «Bize emr olundu» «Bize nehy olundu» demesi gibidir. Böyle de­miş olsa hüccet olacağı şüphesizdir. Binaenaleyh bu manâya gelen sö­zü de aynı hükmü ifâde eder.

Hadîs-i Şerif çekirge ölüsünün ne halde olursa olsun helâl olduğuna delâlet eder. O halde ister eceliyle Ölsün, isterse bir sebeble ölsün yen­mesi için' bir fark yoktur. İmam Mâlik gibi bazı zevat bir sebeble ölürse yahud başı kesilirse yenir. Aksi takdirde yenmez demişlerse de bu hadîs onların aleyhine delildir. Hadîs balığın da ne sıfatta bulunur­sa bulunsun yenilebileceğine delâlet ediyor. Nitekim :

hadîsi de aynı hükme delâlet eder. Hanefî İmamları balık hakkında da bir sebeple yani insan veya dalga çarpması gibi bir sebeble ölürse yenilir, suyun üstünde yüzer halde bulunursa yenmez; derler, ve :

«Denizin atdığını veya med ve cezirden öleni yeyin. Denizde ölüp de suyun üstünde yüzeni yemeyin.»

Hadîsi ile istidlal ederler. Bunlar şöyle diyorlar : «Bu hadîsi İmam-ı Ahmed ve Ebû Dâvud, câbir ' in hadîs'inden tahrîc etmiş­lerdir. Bu hadîs hass'dır. Bununla yukarıda geçen iki hadîs tahsis olu­nur Hanefiyye: «Câbİr Hadîsi, hadîs imamlarının ittifakıyla zaiftir.» Hattâ Nevevî: «C â b İ r hadîsiyle ihticac etmek hiç bir delile muaraza etmese yine caiz değildir. Muaraza ettizi zaman nasıl hüccet olur?...» demişdir.

Sonra Resûl-ü Ekrem (S.A.V.) denizin atdığı ve Ashâb-ı Seriyye'nin getirdiği Anber balığından yediler. Fakat bu balığın ne sebeble öldüğünü sormadılar. Nitekim hadîs ve siyer kitablannda mufassalan beyan olun-muşdur. Hanefiyye «Onlara pîs şeyleri haram kılar.»

([64] ) ,, ,, -۳۰

Âyetiyle istidlal ederler ve deniz mahlûklarının balıkdan maadası habistir Cpistîr) derler. Karaciğer icma' ile helâldir. Dalak da böyledir. Yalnız «El-Bahr-» nâm kitapda mekruh olduğu yazılıyor. Çünkü H a z -re ti Ali (Kerremallahu Veçhe) «Dalak şeytanın lokmasıdır; yani o yenirse şeytan sevinir» demiş. Fakat Hazreti Ali'nin bu hadîsini kimin tahrîc ettiği malûm değildir.[65]



16/12- «Ebû Hüreyre (R. A.J'den rlvflyet edilmiştir. Demiştir ki: «Resûl-ü Ekrem (S.A.V.) :

«— Birinizin içeceği şey'e sinek düştüğü zaman onu hemen daldırsın, sonra çıkarsın. Zira onun iki kanadın­dan birinde hastalık; Ötekinde şifâ vardır; buyurdular.»[66]



Bu hadîs-i şerifi; Buharı ve Ebû Dâvud tahrîc etmişlerdir. Ebû Dâvud; «Çünki sinek hastalık olan kanadıyla korunur»; rivâ% yetini ziyâde etmişdir.

Hadîsi Şerif, bazı kelime değişiklikleriyle de rivayet edilmiştir. Meselâ :

«İçeceği şey'e» yerine bazılarında :

«Birinizin yiyeceğine» şeklindedir. Ebû Davud'un rivayetinde: yerine

«Onu batirmiZ» tâbiri görülmektedir. Buharî'de :

«Onun her tarafını hatırsın» denilerek ziyadesiy­le rivayet edilmiştir. Bu hadîs'in sonu Buharî'da şöyledir:

Bir rivâyetde yerine « = zehir» denilmigdir. îmarri-î Ahmed ile îbni Mâce'nin rivayetlerinde :

«Çünki sinek evvelâ zehiri sonra şifâyı kullanır» ziyâdesi vardır.

Hadîs-i Şerif zararını def için sineğin öldürülebileceğine, sonra da yenmeyip atılacağına açık bir surette delâlet ettiği gibi, mâiyâtdan bi­rinin içinde öldüğü vakit onu murdar etmeyeğini de göstermektedir. Çünki ResûliiMah {S.A.V.) sinek kab'a düştüğü zaman daldırılmasını emr etmişdir. Bu halde ve bilhassa yiyecek sıcak oldukta sineğin orada öle­ceği malûmdur. Eğer murdar etse idi onu beyan ederlerdi. Halbuki, murdar olacağından asla bahsetmemiş, bilâkis çıkarıp atmak suretiyle o yemeğin ıslâhını emir buyurmuşdur. Sinek hakkında hüküm, böyle olunca aynı hüküm sinek gibi akar kanı olmayan arı, sarıca an, örüm­cek gibi hayvanlara da kıyas yoluyla teşmil edilmişdir. Zîra hüküm ille­tin umumuna bakarak âmm olduğu gibi sebebin intifası ile de müntefî olur.[67] Ölen hayvanın murdar olmasına sebeb, içinde toplanan kandır. Bu ise akar kanı olmayanlarda yoktur .Binaenaleyh illeti olmayınca hüküm de yoktur. Sineği kaba daldırma emrine gelince: Zehirini dök­tüğü gibi şifâsını da döksün diyedir. Evet sinekde zehirleyici bir madde olduğu malûmdur. Nitekim ısırdığı yerin şişmesi ve gidişmesi de bunu gösterir. Bu zehir sineğin silâhıdır. Ona eziyet veren bir şeyle karşıla­şınca bu silâhı kullanır ve kendisini korur. Nasıl ki, bu ciheti Resûl-ü Ekrem (S.A.V.) de beyan eylemiş ve «Çünki sinek hastalık plan kanadıyla korunur.» buyurmuşdur., îşte bu zehîre karşı öteki ka­nadındaki panzehir de dökülsün ve bu suretle zehir zararsız, hale .gelsin diye batırılmasını Hazretî Fahr-i Kâinat Efendimiz (S.A.V.) emir et­mişlerdir. «Akrep ve sarıca arı gibi haşerât sokduğu zaman yeri si­nekle oğuşturulursa fâideli olacağım hekimler tavsiye ederler. Bu da onda şifâ olduğunun delilidir. Şâyan-ı hayretdir ki, bu hayvan kanad-lılar arasında en ziyâde münasebet-i cinsiyye düşkünüdür. Dişisini» üzerinde bazan bütün gün kaldığı olur. Tersi de beyaz elbise üzerinde kararır, kara elbise üzerinde beyazlaşır.» denilmektedir.[68]



17/13- «Ebû Vâkıd-ı Leysî[69] radıyallahu anh'den rivayet edilmiştir. Demişdir ki: Resûlullah (S.A.V.) :

«— Hayvandan dirilken kesilen' parça murdardır; buyurdular.»[70]



Bu hadîsi, Ebû Dâvud üe Tirmizî[71] tahrîc etmişler; Tirmîzî Ha-sen olduğunu söylemiştir. Lâfız Tirmizî'nindir.

Hadîs dört sahabî tarafından dört tarik ile rivayet olunmuştur. Rivayet edenler : Ebû Saîd-î Hudrî, Ebû Vâkıd-ı Leysî, Abdullah b. Ömer ve Temîm ed-Dârî (R. A.) Hazcrâtıdır. Sadedinde bulunduğumuz Ebû Vâkıd Hadîsi'ni İmam, Ahmed b. Hanbel ile Hâkim'de rivayet etmişlerdir. Hadîs-i Şerifin onlardaki metni şudur:

Resûlüllah (S.A.V:) Medine'ye geldi. Orada bîr takım insanlar ko­yun Kuyruklarıyla develerin hörküçlerini kesme işini yapıyorlardı. Bu­nun üzerine:

«— Hayvandan diri iken kesilen parça murdardır»; buyurdular.

Behîme; Kamus'da dört ayaklı hayvan demektir. isterse denizde olsun. Akıl ve temyiz sahibi olmayan her diriye dahi ıtlak olunur. Ke­çi ve koyun yavrularına da «bahîme» denilir. Burada bu lâfızdan ya birinci, yahud üçüncü ma'na muraddır. Hadîsin sebebi, birinci manâ murad olduğuna delâlet ediyor. San'anî diyor ki: «Bu takdirde bu hadîs dört ayaklı bile olmuş olsa balık ile tahsis edilmiştir.. Çünki ba­lıktan kesilen parça murdar değildir. Yahud murad ikinci manâ'dır, yani akıl ve temyiz sahibi olmayan her diri demektir. Ancak bu sefer­de bu umumdan balık ile çekirge ve emsali kansızlar tahsis olunur.»

«O murdardır» tâbirinden anlaşılıyor ki; kesilen parçaya hayatın girmiş olması mutlaka lâzımdır. Çünki ölü demek, diri olmak şanından bulunan şeydir.[72]


Kategoriler

- namaz - hac - umre - dua - oruc - ashab - ashabın fazileti - ticaret - cihad - abdest - ilim - haram - ölüm - iman - iyilik - nikah - hadis - kıyamet - islam - cennet - miras - sünnet - mal - fitne - Kadın - sadaka - yemin - zina - zekat - ihram - evlilik - köle - feraiz - zikir - cemaat - kurban kesmek - mescid - kısas - hayız - günah - helal - amel - gusül - borç - kibir - cehennem - hüküm - öldürmek - kafir - takva

MollaCami.Com