Hayat | Konular | Kitaplık | İletişim

Kablar Babı

Kablar Babı



( ) kelimesi cem'dir; kablar demektir. Müfredi dir. Kablar için ayrıca bâb tahsisinin sebebi: Sâri' Hazretlerinin bazı kap­ları kullanmaktan men' etmesidir. Bu suretle kab'lara hüküm taalluk etmiş olur.[73]



18/14- «Huzeyfe b. Yemân[74] radiyallahu anh'den rivayet edilmiştir.Demiştir ki:

«— Resûlullah (S.A.V,) : Altun ve gümüş kablardan leyiniz; onlardan yapma sahanlardan da yemeyiniz. içmeyiniz; Çünki bu kablar dünyada onların (müşriklerin) anket­te Sizindir.» buyurdular.[75]



Hadîs-i Şerîf Buharı ile Müslim'in ittifakla rivayet ettikleri bir ha-dîsdir. Böyle hadîslere Müttefekun Aleyh denilmek ıstılah olmuştur.

Bu hadîs-i Şerif; altun ve gümüş kaplardan yeyip içmenin haram olduğuna delâlet ediyor. Kab'ın halis altundan veya gümüşten olması ile, altun gümüş karışık olması arasında bir fark yoktur.1 Çünki karı­şık ulanmada altun ve gümüş kab denilir. İmam Nevevî: Altun ve gü­müş kaplardan yeyip içmenin hürmeti babında İcmâ-ı Ümmet mün'-akid olmuşdur» diyor. Acaba bu hürmetin illeti nedir? Bu husus ihti­laflıdır. Bazılarına göre illet kibir ve ucb'dur. Bazıları hayır altun ve gümüş olması nehye illetdir; der.

Altun ve gümüş yaldızlı kabların hükmü dahi ihtilaflıdır. Bazılarına göre, eğer altun ve gümüş kab'dan ayrılıp alınabiliyorsa kullanılması icmâe'n haramdır. Çünkü altunu ve gümüşü kullanmış sayılır. Fakat ayırması mümkün değilse haram değildir. Altun ve gümüş kaplama kab'dan yeyip içmek icmâen caizdir. Yeyip içme babında hüküm budur. Sair istimallere gelince: îhtilâf yine mevcuddur. Bazıları haram değil­dir; çünki nass yalnız yeyip içmeyi men' etmişdir; diyor. Diğer bazı­larında ise altunla gümüşün sair istimalleri icmâ' ile haram olmuşdur. Musannif merhumun mezhebince altun ve gümüş kab'dan abdest al­mak haramdır. Zîra altunu ve gümüşü kullanmakdır. Bu hadîs-i şerifi bu bâbda zikretmesi de abdest münasebetiyle olmuştur, yoksa bu hadîsi

«Yiyecekler ve İçecekler Babı» nda zikr etmeliydi. Acaba yakut, zümrüd ve. pırlanta gibi mücevherat da aynı hüküm­de midirler? Bu cihet dahi ihtilaflıdır. Zahir olan, mücevheratın altunla gümüşe ilhak edilmemesidir. Çünki altunla gümüş,' eşyaya kıymet tak­diri için zaten semen (kıymet) olarak yaratılmışlardır. Sair mücevhe­rat böyle değildir. Binâenaleyh îbaha-i asliyyeleri üzere kalırlar. Çün­kü eşyada asıl olan, mubahlıktır.[76]



19/15- «Ümmü Seleme[77] radıyallahu anha'dan rivayet edilmiş­tir, demiştir ki:Resûîüllah (S.A.V.) :

«— Gümüş kab'dan içen ancak karnında Cehennem ateşini şarıldatır; buyurdular.»[78]



Hadîs, Müttefekun Âleyh'dir.

Bu hadîs-i şerifin Sahîh-i Müslim'de ayrıca bir rivayeti daha vardır ki onda:

«Gümüş ve Altun kabda» ziyâdesi mevcuttur. Allâme Zemah-şerî (467—538) bu hadîs hakkında şu mütalâada bulunuyor: «Hadîs-i Şerifde zikri geçen kelimesi Arapça'nın Nahv.Kaidelerine göre faildir. Fakat mecazdır. Çünki hakîkatda içenin karnında Cehennem Ateşi şarıldamaz. Ancak insanın bu menhî kab'Iardan su içmesi ve bun­ları kullanmakla azabı hak etmesi mecazen karnına Cehennem Ateşi akıtmağa benzetilmişdir. Bu takdirde hadîs'in manâsı şöyle olur; «Gümüş kab'dan içenin karnında Cehennem Ateşi şarıl­dar.» Yine bu takdirde fiil müzekker, fâü müennes olmak gibi bir uy-uygunsuzluk göze çarpıyorsa da fiil ile failin araları başka lâfızlarla ayrılmışdır. Üstelik failin müennesliği hakîki değil mecâzî'dir. Bu suret­lerde ise fiil ile failin birbirine mutabakatı, (uygun düşmesi) şart değildir. Bununla beraber ekseriyetle ulemâ kelimesinin fail değil, mef'ul olduğunu söylemişlerdir, zaten bizim verdiğimiz manâ da mef'ul olduğuna göredir. Nevevî (631—676) diyor ki:

in mansub okunuşu sahîh ve meşhur olan rivayetidir. Hadîs Sarihler, ehl-i örf ve lûgatçılar hep bu kanaattadır. Ezherî de buna kat'iyetle hüknı etmişdir.

«Cehennem» kelimesi yabancıdır. Alem ve müennes olduğundan gayr-ı munsanfdır. Çünki ateş tabakalarından birinin adıdır. Allah cümlemizi- ondan muhafaza buyursun.

Bu hadîs-i şerifde Hazreti Huzeyfe Hadîsinin delâlet ettiği hükme delâlet eder.[79]



20/16- «İbni Abbas radıyallahu anh'den rivayet edilmişdîr. De­miştir ki: Resûlullah (S.A.V.) :

«— Deri tabaklandığı vakit muhakkak temiz olmuş­tur; buyurdular.»[80]



Bu hadîs'i Müslim tahrîc etmişdir. Dörtier'de hadîs şöyledir:

Hangi deri dlbağatlanırsa (tabaklanırsa) muhakkak temiz olmuştur.

Hadîs-i Şerifi Beşler de tahrîc etmişdir. Yalnız lâfızları değişikdir. Hadîsin sebeb-i vürudu şudur. Resûl-ü Ekrem (S.A.V.) Hazreti Meymü-ne'nîn Ölmüş bîr koyununun ya nidan geçiyormuş. Kokunu görünce :

Bunun derisinden faydalansaydınız ya. Zira deriyi ta­baklamak temizler.» buyurmuştur.

Bu hadîs dibağatın her ölü hayvan derisini temizlediğine delâlet ediyor. Nitekim nass-ı hadîs'de umum lâfızlarından « = Her hangi» kelimesi vardır. Binaenaleyh her hayvan derisinin işini dışını temizle­yeceğini ifâde eder. Bu meselede bir kaç kavi vardır.

1- Dibağat: Ölü hayvan derisinin içini dışını temizler. Te­mizlemedik hiçbir yerini bırakmaz. Nitekim İbni Abbas (R.A,) hadî­sinin zahiri de bunu ifâde eder. Bu kavi Hazreti Ali (K. Vechehu) ile İbni Mes'ud raâıyallahu anhüma'd&n da rivayet olunur.

2- Dibağat: Hiçbir şeyi temizlemez: Mâlikîler'den meşhur olan kavi bu olduğu gibi bazı Ashâb-ı Kirâm'ın mezhebi de budur. Bun­lar Şafiî hadîsiyle istidlal ederler ki aynı hadîsi imam Ahmed b. Hanbel (164 — 241), İmam Buharı (194 — 256), Dörtler, Dâre Kutnî (306—385) ve Beyhakî (384—458) de rivayet etmişlerdir. İbni Hİbbân (—354) bu hadîsi Abdullah bin Ukeym'den şu lâfızlarla tahrîc etmiş. Abdullah demiş kî :

«Bize Resûlüllah (S.A.V.) in vefatından evvel ölünün gerek derisinden, gerekse sinirinden fâidelenmeyin diye

bir mektubu geldi.»

Bu hadîsi Şafiî (150—204), Ahmed b. Hanbel ve Ebû Dâvûd ri­vayetlerinde :

«Ölümünden bir ay evvel»,.kaydı vardır. Hattâ bir rivayette:

«Ölümünden bir veya iki ay Önce» denilmektedir. Bu ha­dîse İmam-ı Tirmizî .(200—279) «Hasen'dir» diyor. Bîr zaman îmam-ı Ahmed de buna kail olmuşsa, da sonradan terk etmiştir.

Bazıları bu hadîs İbni Abbas (R.A.) hadîsini nesh eder; diyorlar. Fakat bunlara müteaddit cevaplar verilmiş ve denilmişdir ki: Bu hadîs evvelâ sened itibariyle Muzdarîb'dir. Çünki bazan Hz. Peygamberin mektubundan bazan da o mektubu okuyan Cüheyneli bir takım meşâ-yih'den rivayet edilmiştir. Metin itibariyle de Muzdarib'dir. Zîra ekseri­yetin rivayetinde kayıdsiz, diğer rivayetlerde «bîr ay, veya iki ay, ya-hud kırk gün veya üç gün» kayıdlarıyla mukayyeddir. Sonra bu hadîs Mürsel'dir. Çünki Abdullah b. Ukeym onu Resûl-ü Ekrem'den bizzat işitmemişdir. Aynı zamanda Munkatı'dır. Çünki Abdurrahman b. Ebî Leylâ (—83) onu Abdullah b. Ukeym'den işitmemiştir, bundan dolayı îmam-ı Ahmed b. Hanbel onu sonradan terk etmiştir. Binaenaleyh İbn-İ Abbas (R.A.) hadîsini nesh edecek kuvvette değildir. Çünki İbnî Abbas (R. A.) hadîsi Buharı ile Müslim'in ittifakla rivayet ettikleri Esahh tir hadîsdir. Üstelik müteaddit tariklerle, müteaddit sahabe ta­rafından bu manâda hadîsler rivayet olunmuştur. Meselâ: İbni Abbas'-dan iki, Ümmii Seleme'den üç, Enes b. Mâlİk'den iki hadîs rivayet edil­diği gibi Hazreti Âİşe'den, İbni Mesud'dan, Muğire b. Şu'be'den, Ebû Ümâme'den ve Seleme b. el-Muhabbik'den de rivayetler vardır. Bir de nâsih'ın sonra gelmesi lâzımdır, halbuki Abdullah b. Ukeym hadîsinin İbni Abbas hadîsinden sonra geldiğine bir delil bulunmadığı gibi onu tercihe de imkân yokdur. Çünkü tercih ancak iki delil müsavi olduğu zaman yapılır. Biri kuvvetli olduğu zaman ise zaten muaraza yokdur. Bazıları bu iki hadîsin arasını bulmağa çalışmıştır. Bunlara göre Lügatta bir kavle göre dibağatlanmamış deridir. Dibağatlan-dıktah sonra veya denir. Binaenaleyh ölü hayva-nın derisi dibağatlanmamışsa onu kullanmak yasakdır. Dibağatlandık-tan sonra kullanılabilir. Hadîs-i Şerifi bu .manâya hamletmek gerekir. Hanbelîler'e göre de dibağat derileri temizlemez ise de dibağatlı deri hububat gibi kuru şeylerde kullanılabilir.

3- Dibağat; eti yenilen hayvanın derisini temizler. Eti yenme-yenlerin derisini temizlemez... Lâkin bu kavli hadîs-i şerif de geçen umum lâfzı reddeder.

4- Dibağat; domuzdan maada bütün hayvanların derisini temiz­ler. Çünki domuz aynı necis bir hayvandır. Hatta bir kavle göre cnun derisi de yokdur. İmam-ı A'zam Ebû Hanîfe'nin mezhebi budur. Va­kıa insan derisi de kullanılmaz. Amma dibağat kabul etmediği için de­ğil, kerametindendir. Yani insan derisi dibağatla pek a'lâ temiz olur. Ancak insan bütün mahlûkatın en şereflisi olduğundan onun cüzlerinden fâidelenmeğe Şer'î müsâade yokdur. İmam-ı Şafiî'ye göre köpek de ay­nı necis olan bir hayvandır. Binaenaleyh onun derisi de dibağatla temiz­lenmez. HanefHerden İmam-ı Muhammed'e göre fil de necis-ül ayn ol­duğundan derisi dibağat kabul etmez.

Sonra dibağata tahammülü olmayan yılan ve fare gibi hayvanla­rın derisi dibağatla temizlenmez.

5- Dibağat; domuzdan maada her hayvanın derisini temizler ise de içini değil sadece dışını temizler. Binaenaleyh dibağatlı deri yal­nız hububat gibi kuru şeylerde kullanılır. Sirke gibi mayi şeylerde kul­lanılamaz. Üzerinde namaz kılınır. Fakat içinde kılınmaz[81]: Malikî-ler'den rivayet olunan ikinci kavi budur. Buna Mâükiyye ulemâsının muhakkıkları kaildir.

6- Ölü hayvanların derileri dibağatlanmamış bile olsa onların dışından ve içinden istifâde edilebilir. Bu kavlin sahihleri Buharî'nin İbn-i Abbas'dan tahrîc ettiği şu hadîs ile istidlal ederler.

Resûlüllah (S.A.V. ölü bir koyunun yanıdan geçti ve: «Bunun derisinden istifade etseydiniz ya, dedi. Ashab-ı Kiram; o ölü­dür, deyince: Onun ancak yenilmesi haramdır, buyurdular.» tmam-ı Zührî (—124) bu re'ydedir. Zührî'ye bu hadîs mutlakdır; yu­karıdaki dibağ hadîsiyle takyid olunmuşdur, diye cevab verilmişdir.[82]



22/18- «Seleme b. el-Muhabbîk[83] radıyalîahu anadan rivayet edilmiştir. Demiştir ki: Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem:

«— Ölü hayvan derilerinin dibağatı onların temizliği­dir; buyurdular.»[84]



Bu hadîsi İbnî Hibban sahîhlemiştir.

İbn4 Hibban1'dan maada Ahmed b. Hanbel, Ebû Dâvûd, Nesâî (215—303) ve Beyhakî gibi zevat da aynı hadîsi Seleme b. el-Muhabbîk'-den rivayet etmişlerse de onlardaki elfazı değişiktir. Meselâ: Bir ri-vâyetde:

«Derinin dibağatı kesilmesidir.» Diğerinde:

«Onun dibağatı kesilmesidir.» Başka bir rivayette:

«Onun dibağatı temizliğidir.» Daha başkasında:

Bir başkasında:

«Derinin kesilmesi dibağatıdır» tarzında vârid olmuşdur. Bu bâbda başka hadîsler de vardır.

Hadîs-i Şerîf; İbni Abbas (R.A.) hadîsinin delâlet ettiği ahkâma delâlet etmekdedir. Dibağatı kesmeğe benzetmek temizlenme hususun­da onun kesmek makamında olduğunu bildirmek içindir. Çünkü kes­mek eti yenilen hayvanın hem derisini ve etini temizler. Hem de yenil­mesini helâl kılar.[85]



23/18- «Meymûne[86] radıyallahu anh'dan rivayet edilmiştir. De­miştir ki: mistir ki: Resûlüllah (S.A.V.) Ashabın sürüyerek götürdük­leri bir koypnun yanından geçiyordu. «Bunun derisini alsaydiniZ yaî.» dedi. Ashab: O ölüdür, dediler. Resûl-ü Ekrem: «Onu su ve Karaz temizler» buyurdular.»[87]



Bu hadîsi Ebû Dâvud ile Nesâî tahrîc etmişlerdir. Hadîsi, Dâre Kutnî (306 — 385) İbni Abbas'dan şu lâfızla rivayet eder:

«Su ile karazda onu temizleyecek nesne yok mudur?»

Bu hadîsin şöyle de bir rivayeti vardır:

«Şess ile Karaz[88]'da onu temizleyecek nesne yok mudur?» Fakat Nevevî; «hadîs bu lâfızla batıldır; aslı yoktur» diyor. Yine Nevevî (6.31—676) Müslim Şerhinde Dibağat; derinin ru­tubet ve fadalatım kurutan ve onu bozulmaktan koruyan şess, karaz gibi nebatlarla, nar kabuğu ve sair temiz şeylerle olur. Güneşle ise yal­nız Hanefîler'e göre caizdir. Esah kavle göre toprakla, kül ve tuz gibi şeylerle olmaz» dernektedir. Filhakika güneşletme, kurutma, toprakla­ma veya tuzlama gibi şeylerle Hanefîler'e göre dibağat caizdir.[89]



24/19- «Ebû Sa'lebe el-Huşenî[90] rackyallahu anft'den rivayet edilmiştir. Demiştir ki: Yâ Resûlallah biz Ehl-i Kîtab bir kavmin toprağındayız; onların kab'Sanndan yemek yiyelim mi? Dedim :

«— O kab'larda yemeyin, ancak başkasını bulamazsanız, müstesna. Bu takdirde onları yıkayın ve içlerinden yeyin; buyurdular.»[91]



Hadîs, Müttefekun Aleyh'dir.

Bu hadîs-i şerîf ile ehl-i kitap milletlerin kab-kacağının pisliğine istidlal olunuyor. Acaba bu onların rutubetleri necistir diye midir? Yok­sa domuz eti yedikleri ve şarap içtikleri için midir? Yahud kerahât için midir?

Bazı kimseler kâfirlerin rutubeti necîs olduğu için kab'lan da pis­tir derler. Bunlar:

«Müşrikler ancak necistîr». Âyeti kerîmesiyle de istidlal ederler. Kitabi de müşrik demektir. Çünkü bazıları Hazreti İsa içifi Allah'ın oğ­lu; diğerleri de Hazreti Uzeyr için Allah'ın oğludur dediler.

Hanefîyye, ŞâfÜyye ve diğer ulemâ ehl-i kitabın rutubetlerinin te­mizliğine kail oldular ki; hak da budur. Zira Teâlâ Hazretîerî, Maide Sûresi'nde:

«Kendilerine kitap verilenlerin yiyeceği size helâl, sizin yiyeceğiniz de onlara helâldir»[92] buyurmaktadır. Resûl-ü Ekrem (S.A.V.) de bir müş­rik kadının su tulumundan abdest almıştır. Şu bâbda îmam- Ahmed b. Haribel ile Ebû Dâvud'\m tahrîc ettikleri Câbir hadîsi de vardır. Hazreti Câbir (R.A.) şöyle diyor:

«Biz Resûlüüah {S.A.V.) ile beraber gaza ediyor ve müşriklerin ye­mek ve su kablarmdan yeyip İçiyorduk. Resûl-ü Ekrem (S.A.V.) bunu bize ayıb saymıyordu.» Fakat bu hadîsle istidlale bazıları itiraz etmiş ve hadîs müşriklerin memleketi istilâ edildikten sonrayı anlatıyor. O bâbda söz yoktur. Demiş isede kendilerine bu bâbdaki sair deliller bu hadîsle istidlale lüzum bile bırakmamaktadır; diye cevab verilmiştir. Meselâ: İmam-ı Ahmed b. HanbeVin tahrîc ettiği Enes hadîsi bun­lardan biridir. Bu hadîs-i şerifte: «Resûlüllah (S.A.V.)'i bir yahudi arpa ekmeği ile bayatlamış kuyruk yağı yemeğe davet etmiş, Resûl-ü Ek­rem (S.A.V.) ondan yemişdi»; deniliyor. el-Bdhr nam kitap'da şu be­yanat vardır: «Ehl-i Kitab'm rutubetleri, ter ve salyaları haram olsa Ashab-i Kirâm'ın kendi aralarında bundan kaçındıkları şöhret bulurdu. Çünkü o gün müslümanlar azdı. Yiyecekler ile giyecek de dahil olmak şartıylarjnüslumanların eşya istimali ise çokdur. Bu gibi hallerde âdet bir şey'in duyulmasını ve şöhret bulmasını îcab eder. Ebû Sa'lebe ha­dîsi ehl-i kitabın kab'larmdan yemenin kerahatine hamlolunmuştur. Fakat bu kerahet o kab'ların necasetinden değil, onlardan tiksinildiği içindir. Eğer necis olsalardı, başkasını bulamamak şartıyla kullanıl­masına izin. verilmezdi. Çünkü, pis bir kab yıkandıktan sonra temiz kab'Ia müsavi olur. Yahud sedd-İ zerîa için yani harama götürecek yolu tıkamış olmak için, veya o kab'larda haram şeyler pişirildiği için kerahate hamlolunmuştur. Yoksa küffâr'ın rutubet ve terlerinden do­layı değildir. Nitekim Ebû Dâvud (202—275) ile Ahmed b. HanbeVin rivayetlerinde had^s şöyledir:

«Biz ehl-î kitab'a komşu yaşıyoruz. Onlar çömleklerinde domuz pi­şiriyor; kab'Sarından şarap İçiyorlar; dedim. Resûlullah (S.A.V.) «başkasını bulursanız onlardan içmeyin; buyurdular.»

Ebû Sa'lebe'nin birinci hadîsi mutlak, bu hadîsi mukayyeddir. Bi­naenaleyh mutlak mukayyede hamlolunur. Âyet-i Kerîme'ye gelince : Neces, lûgatta, pis addedilen şeydir. Ve Şer'î manâsından da eamm1-dır. Bazılarınca âyetdeki necesin manâsı: Necasetli demektir. Çünkü onların şirki necis menzile sindedir. Bir de küffâr temizlenmez, gusül etmez, pisliklerden sakınmazlar. Elhasıl pislik onları sarmıştır, işte bu bâbdaki hadîslerle M aide Âyetİ'nin ve ona muarız hadîslerin araları bu suretle yatışdırılır.[93]



25/20- «İmran b. Husayn[94] radıydllahu anh'den rivayet olunmuştur ki; Peygamber (S.A.V.} İle Ashabı müşrik bir kadının su tulu­mundan abdest almışlardır.»[95]



Bu hadîs; müttefekun aleyh uzun bir hadîsden alınmıştır. Aynı ha­dîsi, Buharî (194—256) çeşitli lâfızlarla rivayet etmiştir.

Sahîh-i Buharî'deki rivayetinin bir kısmı şöyledir. Hazreti Pey­gamber {S.A.V.) Hazreti Ali ile bir başkasını bir seferde su aramağa göndermiş ve «Gidiniz SU arayınız» buyurmuşlardı. Bunlar gittiler ve iki su tulumu arasında devesine binmiş bir kadına rastladılar. Ka­dına sordular: Su nerede?— : «Suyu dün bu saatte buldum; adamları­mız kayıb oldular.

— O halde git!

— Nereye?

— Resûlüllah (S.A.V.)'e.

— Şu sapık dedikleri adama mı?

— Söylemek istediğin odur. Haydi yürü! dediler ve kadını Resûlüllah (S.A.V.)'e getirdiler, ona olup biteni anlattılar... ilâ âhir..»

Bu uzun hadîsde Resûl-ü Ekrem'in mucizeleri bile vardır. Hadîs-i Şerifin ifâde ettiği hüküm, müşriklerin kab'Iarından su almanın caiz oluşudur. Çünki Resûl-ü Ekrem (S.A.V.) bizzat müşrik kadının tulumun­dan abdest aldılar. Bu da yukarıda geçen Ebû Sa'lebe hadîsi gibi onla­rın kab'larının temizliğine delâlet eder. Ayrıca murdar ölen hayvanın derisinin dibağatla temizleneceğine de delâlet etmektedir. Zira tulum­lar müşriklerin kestiği hayvan derisinden idi. Halbuki Müşriklerin kes­tiği murdardır. Şu halde bu deri ancak dibağat sayesinde temizlenmiş oluyor. Hadîs müşriklerin ter ve rutubetlerinin de temizliğine delâlet ediyor. Çünkü o kadın suya elini daldırmıştı.[96]



26/21- «Enes b. Mâlik radıj/allahu anh'den rivayet olduğuna göre: Peygamber (S.A.V.)'in bardağı kırılmış, o kırık yere gümüşden bir bağ koymuştur.»[97]



Bu hadîsi; Buharî tahrîc etmiştir.

Hadîs-i Şerif, kabı gümüşle kanlamanın caiz olduğuna delildir. Bu bâbda hilaf yoktur. Yalnız bağı kimin koyduğunda ihtilâf vardır. Bey' hakî'mn (384 — 458) bazılarından rivayet etdiğine göre, bağı koyan Enes b. Mâlik'dir. Hattâ îbni Salah (577—643) Hazretî Enes olduğuna kat'î hüküm vermiş. Maamafih yine de söz götürür demiştir. Çünkü Buharî'nin Âsim el-Ahvel'den rivayet etdiği hadîsde : «Hazreti Pey­gamber (S.A.V.)'in bardağını Enes bin Mâlik'in yanında gördüm. Çatlamışda onu gümüş ile bağlamişdı» deniliyor.

îbni Şîrîn : «Bardakda demirden bir halka vardı. Enes onun yerine altundan veya gümüşten bir halka koymak istedi. Ebû Talha : «Resûlüî­lah (S.A.V.)'in yaptığı bir şey'i sakın değiştirme» dedi. Bunun üzerine o da bıraktı» diyor .Görülüyor ki, Buharî'de: «Onu gümüşle bağla-mış»-tâbiri geçmektedir. Bu fiildeki zamir, Resûl-ü Ekrem'e de Enes'e de râci, olabilir. Yâni bağlayan Resûl-ü Ekrem de olabilir; Hazreti Enes de. Ancak îbni Sîrîn'in rivayetinden halkayı bizzat Resûl-ü Ekrem (S.A.V.)'in koyduğu anlaşılıyor.[98]


Kategoriler

- namaz - hac - umre - dua - oruc - ashab - ashabın fazileti - ticaret - cihad - abdest - ilim - haram - ölüm - iman - iyilik - nikah - hadis - kıyamet - islam - cennet - miras - sünnet - mal - fitne - Kadın - sadaka - yemin - zina - zekat - ihram - evlilik - köle - feraiz - zikir - cemaat - kurban kesmek - mescid - kısas - hayız - günah - helal - amel - gusül - borç - kibir - cehennem - hüküm - öldürmek - kafir - takva

MollaCami.Com