Hayat | Konular | Kitaplık | İletişim

Mestler Üzerine Mesh Babı

Mestler Üzerine Mesh Babı



Bu bâbta mest üzerine mesh'in meşru olduğunu bildiren deliller görülecektir. yâni mest Deriden yapılan ve ayakları topuklarla birlikte örten ayakkabıdır. (Curmuk) Mest üzerine giyilen büyük mesttir. Mest üzerine mesh yalnız Sünnetle sabit olmuşdur. Fa­kat Sünnetden delilleri o kadar çok ve kuvvetlidir ki, fukahâ meshi caiz görmeyen Ehl-i Bid'atden olur demişlerdir. îmam-ı Âzam Ebû Hanîfe (80—150) ; «Bana günün aydınlığı gibi aşikâr olmadan mesh'e kâü ol­madım» demişdir. Hattâ: «Mest üzerine mesh'i caiz görmeyenin küfrün­den korkarım; çünkü bu bâb'daki eserler tevatür makamındadır» dedi­ği rivayet olunur.

îmam-ı Ebû Yusuf (113—182) : «Mesh Haberi meşhur olduğundan onunla kitab üzerine ziyâde edilebilir» diyor. İmâm-ı Ahmed b. Hanbel (164—241) : «Kalbimde meshe karşı hiç bir pürüz yok, bu bâbda Resû-füllah'ın Ashabından kimi Merfû kimi Mevkuf «40» tane hadîs var» demişdir.

Mest üzerine mesh Cenâb-ı Hak'ın mü'min kullarına bir ruhsatıdır. Bunu iyi anlıyabilmek için bir rtebzecik Usûl-ü Fıkh İlmîne müracaat etmeğe mecburuz. Bu ilmin beyânına göre : Âkil baliğ bir insanın fiili, uhrevî maksad itibariyle iki kısımdır: Azimet, Ruhsat:

Azimet: Kulların özürlerine bakmayarak ibtidâen meşru olan şey­dir. Diğer tâbirle azimet Namaz ve Oruç gibi aslî hükümlerdir.

Ruhsat: özre mebnî ikinci defa meşru olan şeydir ve dört kısım­dır. Bunların ikisine «hakîkaten ruhsat» denilir.

Birincisi : Haram olduğuna delil ve hüküm baki kalmakla beraber mubah muamelesi gören şeydir. Küfür etmek için mecbur edilen kim­senin kalbi îmanla dolu olmak şartıyla kelime-i küfrü söylemesi gibi. Bunun hükmü azimetle amel ederse sevab kazanmakdır.

İkincisi : Haram olduğuna delil ve sebeb bakî olmakla beraber hü­küm gecikir. Yolcunun orucu terketmesi gibi. Bu kısmın hükmü: Zayıf düşmedikçe azimetin evlâ olmasıdır. Ruhsatın dört kısmından ikisine de «Mscâzen ruhsat» derler.

Birincisi.: Eski Şeriatlarda meşru olan dayanılmaz güç tekliflerin İslâm Dİni'nden kaldırılmasıdır. Günâh işleyen uzvu kesmek gibi. Böy­le bir teklifin bize göre meşru olmaması ruhsata benzediğinden buna «Mecazen ruhsat» denilmiştir. Çünkü hakikatta azimet tasavvur oluna­mayan yerde ruhsat bulunmaz.

İkincisi : Bazı kullar hakkında meşruiyeti baki olmakla beraber di­ğer bazılarında meşruiyeti sakıt olan şeydir. Yolculuk hâlinde dört re­kâta farzların ikiye indirilmesi gibi. İşte mest üzerine mesh etmek bu kısımdandır.[181]



63/53- «Muğire b. Şu'be radıyallahü cmA'den rivayet edilmişdir. Demişdir ki: Peygamber satlaîlahü aleyhi ve seUem ile beraber İdim. Abdest aldı. Ben hemen mestlerini çıkarmağa el attım. Resûl-ü Ekrem:

— Bırak onları; çünkü ben onları temiz olarak giy­dim; buyurdular. Ve mestlerin üstüne mesh ettiler.»[182]



Hadîs, Mütfefekun A!eyh'dir.

Nesâî müstesna Dörtler'de bu hadîs şöyledir: ((Peygamber (S.A. V.) mestin hem üstüne, hem de altına mesh etdi.» Bunun isnadında zaaf vardır.

Bu hadîs-i şerifin Buharı, Mâlik ve Ebû Dâvud'daki rivayetleri bir araya getirilirse anlaşılıyor ki, hadîse Tebük Gazâsı'nda ve sabah namazında cereyan etmişdir.

Hazreti Muğîre'nin «Mestlerini çıkarmağa el atdım» demesine ba­kılırsa ya meshe ruhsat verildiğini henüz bilmiyormuş; -yâhud biliyor­muş, fakat mestlerini çıkarmak efdal olduğuna göre Resûîüllah (S.A.V.) efdâl olanı yapacak zanniyle çıkarmak istemişdir. Mes'ele ihtilaflıdır. Biraz aşağıda bu ihtilâflar görülecekdir. Hazretİ Muğîre'nin mesh'in şartları bulunmadı zannetmiş olması da mümkindir. Hattâ ihtimallerin en yakınıdır. Çünkü Fahr-i Kâinat Efendimiz «Bırak Onları ben On-lan temiz olarak giydim» ; buyuruyor, bundan pekâ'lâ «Sen mes-hin şartları yok zannediyorsun ama öyle değil, ben o mrstleri ayakla­rım temiz olarak giydim; binâenaleyh meshin şartı mevcûddur» manâ­sı çıkabilir. Zâten cümlesi ayakların hâlidir.

Yâni ben onları ayaklarım temiz olarak giydim. Demekdir. Nitekim Ebû Davud'un (202—275) rivayeti bu manâyı sarahaten ifâde ediyor. Ebû Davud'un rivayeti şudur:

«Çünkü ben bu mestleri ayaklarımın ikisi de temiz oldu­ğu halde giydim.»

Müttefekun Aleyh olan bu hadîs-i şerifin buradaki lâfzı BuharV-nindir. Bezzâfm beyânına göre bu hadîs-i şerîf Hazreti Muğîre'den altmış tarik ile rivayet edilmişdir. İbni Mende (—30İ) bunların «45» ini zikrediyor. Hadîs-i şerîf, sefer yani yolculuk hâlinde mest üzerine mesh edileceğine delildir. Çünkü bu bâbda nass'dır. Hazar hâlinde yâni evinde olanlar için biraz ileride söz gelecekdir. Ulemâ-i Kiram mest üzerine mesh hakkında ihtilâf etmişlerdir. Ekseriyet şu hadîsle istidlal ederek seferde; ileride gelecek hadîslerle istidlal ederek hazarda meshin caiz olduğuna kail olmuşlardır. îmam-ı Ahmed b. Hanbel (164—241): «Bu hususda Sahâbe-i KirânVdan. «40» tane merfû hadîs vardır »diyor. îbni >Ebî Hatim (247—327)'e göre «41» sahabeden merfû hadîs vardır. İbni Abdilberr (368 ^- 463) «El - îstizhâr-» adlı eserinde şöyle der : «Hazreti Peygamber (S.A.V.)'den meshı «40» kadar Sahabî rivayet et­miştir. Îbnü'l-Münzir (—236), Hasdn-ı Basrî (21—110)'nin sözünü nak­lediyor: «Bana Resûl-ü Ekrem (S.Â.V.)'in mestleri üzerine mesh eder idiğini ashab-ı Resûlüllahdan «70» tanesi söyledi»; demiş. Ebu'l - Kasım İbni Mende tezkiresinde ravîlerin adlarını saymış ve tam «80» Sa-hâbî'ye baliğ olmuşlardır. Bunlardan bazıları şunlardır : Ebu Bekir, Ömer, Ali, İbni Mes'ûd, İbni Ömer, İbni Abbas, Câbir b. Abdİllah, Sa'd b. Ebi Vakkas, Âişe, Bilâl, Huzeyfe, Büreyde, Huzeyme b. Sabit, Ebu Hüreyre, Selmân-ı Fârisî, Ebû Mûse'l - Eş'ari, Amrü'bnü'l-Âs, Ebû Ey-yûb, Ebû Ümâme, Sevbân, Ubâdetü'bnüs - Sâmit, Üsâme b. Zeyd rıdvanuilahi anhüm.

İbnü'l - Mübarek (—181): Mestler üzerine mesh hakkında Sahabe arasında ihtilâf yokdur. Zira hangisinden inkâr etdiği rivayet edildi ise aynı zattan isbât ettiği de rivayet edilmişdir»; demektedir.'îbni Abdil­berr diyor ki: «Meshi Sahabeden İbni Abbas, Hazreti Âişe ve Ebu Hü-reyre'dçn başka inkâr eden bulunduğu rivayet edilmemiştir.» İbni Ab­bas île Ebu Hüreyre'den muteber senedlerle bunun hilafı ve şâir Ashaba muvafakat ettikleri rivayeti gelmişdir. Hazreti Âişe'ye gelince Müslim'­in (204—261) kaydettiğine göre o da bu işi Hazreti Ali'den ilmine havale etmişdir. Bir rivayete göre: «Bana meshi sordular. Benim buna dâir malûmatını yok»; demişdi. Yine İbni Abdilberr (368—463): «Selef -den hiç birinin onu inkâr ettiği rivayet olunduğunu bilmiyorum. An­cak îmam-% Mâlik'den {93—179) bir rivayet müstesna, Maamafih on­dan gelen sahih rivâyetde meshi isbât ettiğini sarahaten beyan ediyor» der. Musannif merhum ise daha ileriye giderek: «Hadîs hafızlarından bir cemâat meshin mütevâtir olduğunu açıkla mışdır» diyor. Bundan, dolayıdır ki, mest üzerine mesh dört mezhebe göre şahindir. Yalnız bu­nun iki şartı vardır.

Birincisi : Hadîs-i şerifin işaret ettiği ayakların temizliğidir. Yâni mestler üzerine mesh edebilmek için evvelâ tam bir abdest al­mak ve mestleri abdestli iken giymek şarttır. Bu şekilde giydikten sonra abdesti bozulursa artık abdest alırken mestlerin üzerine mssh eder.

İkinci şart: Mestlerin kuvvetli, suyun girmesine mâni, yır-tıksız ve ayakları topuklarla birlikte örter olmasıdır. Zaten mest de­nilince akla böyle mükemmel olanı gelir. Hazreti Muğîre'nin Buharı (194 — 256) ile Müslim'deki (204 — 261) rivayetinde meshin keyfiyeti, kemiyet ve yeri zikredilmemişse de Dörtler'in rivayetinde zikredil­miş ve hem altına hem üstüne mesh edilebileceği anlatılmadır. Nite­kim buna kail olanlarda vardır. Lâkin hadîsin Z)örtZer'deki rivayeti zayıf-'dir. Hadîs İmamları bunu Hazreti Muğîre'nin kâtibinin rivayet etmiş olması dolayısıyla zayıf addetmişlerdir.

Aşağıdaki hadîs-i şerîf de meshin yerini beyan ediyor. Fakat Muğîre Hadîsine muarızdır.[183]



65/54- «Ali radıyattahü cmVderi rivayet edilmİşdir ki: Eğer dinr re'y ile olsaydı mestin altı mesh edilmek için üstünden eviâ olurdu. Mu­hakkak ben ResûlüIIah saUallahü aleyhi ve sellem'ı mestlerinin üstüne mesh ederken gördüm; demişdir.»[184]



Bu hadîsi, Ebu Dâvud güzel bir isnadla tahrîc etmişdir.

Musannif merhum «Et-telhîs» nâm eserinde «Bu hadîs sahîh'dir» der. Hadîs-i şerif de mestler üzerine meshin yeri bildirilmekde ve bunun mestlerin üstü olduğu, altına mesh edilemeyeceği beyan edil-mekdedir. Bu hususda ulemânın iki kavli vardır:

1— Eller suya batırılır. Sonra sol elin avucu mestin topuğuna; sağ elin avucu da parmakların etrafına konur ve sağ el mestin koncuna doğru; sol el de parmakların kenarlarına doğru çekilir. Bu kavi îmam-ı Şafiî (150— 204)'nindir. Hazreti Şafiî mestin böyle yapıla­cağına Hazreti Muğîre hadîsiyie istidlal eder. Çünkü o hadîsde:

«Resûf-ü Ekrem (S.A.V.) mestlerinin üzerine mesh etti ve sağ etini sağ mestinin üzerine, sol elini de sol mestinin üzerine koydu. Sonra üzer­lerine bir defa mesh etli. Ben onun mestleri üzerindeki parmakların» hâlâ görüyor gibiyim; deniliyor.» Maamafih bu hadîs hem Munkatı'dır. Hem de Şafiî'nin tarif ettiği şekle delâlet etmez.

2— Mestin üzerine mesh edilir. Hazreti Alî hadîsi de bunu ifâde eder.

Meshin mikdarına gelince:

Mâlikîler'e geince mestlerin üstüne kamilen mesh etmek vâcibdir. Altına mesh etmek ise müstehabdır-.

Hanefîler'e göre mesh, giyilmiş mestlerin üzerine el parmaklarının küçüklerinden üç tanesinin uzunluğu ve genişliği mikdârı yapılır.

Şafiîler'e göre, mestlerin üzerine gelmek şartıyla neresine olursa olsun velev ıslak parmağını çekmeden değdirmek suretiyle farz yerini bulur. Nitekim başa mesh dahi böyledir.

Hanbelîler'e göre; mestin üzerine, fakat ekserisine rneshetmek farz; altına msshetmek müstehabdır. Bu bâbda tafsilât her mezhebin fıkıh kitabtermdadır. Hazreîi Alî ve Muğîre hadîslerinde meshin mikdarına dair söz yokdur. Yalnız Alî kerremallahu uec/ıe/t'den diğer bir rivâyet­de Resûl-ü Ekrem (S.A.V.)'i mestin üzerine parmaklarla çizgi çize­rek mesh ederken gördüğü ifâde ediîmekde ise de îmam-ı Nevevî (631—676) tu hadîs için zayıf demişdir. Hazret! Câbir (R. A.)7den dahi: «Resûl-ü Ekrem (S.A.V.)'in meshi öğrettiği bir zâta eliyle mestlerin ön tarafından konca doğru bir defa mest etmesini gösterdiği ve par­makların arasını açdığı» rivayet ediliyor. Fakat Musannif bu hadîs için: «İsnadı son derece zayıf'dır»; diyor. Velhasıl meshin keyfiyeti ve kemiyeti hakkında itimada şâyân bir hadîs yokdur. Yalnız meshin ye­rini bildiren hadîs sahîh'dir.

Meshin müddetine gelince: Onu da aşağıdaki hadîs-i şerîf beyan ediyor.[185]



66/55- «Safvân b. Assâl[186] radıyaîlahü anh'dan rivayet edümişdir. Demİşdir ki: Peygamber saîlaîîahü aleyhi ve sellem, yolcu olduğumuz zaman bize, cünüblük müstesna Sakin büyük ve küçük abdest bozmak-dan ve uykudan dolayı üç gün üç gece mestlerimizi çıkarmamamızı emrederdi.»[187]



Bu hadîsi, Nesâî ve Tİrmîzî tahrîc etmişlerdir. Lâfız Tirmizî'hindir. İbn-i Huzeyme dahi tahrîc etmiş ve Tirmîzî ile ikisi bunu sahîhlemişlerdir.

Bu hadîs-i şerifi, îmam-ı Şafiî (150 — 204), İbni Mâce {207 — 275), İbni Hibban (— 354), Dâre Kutnî (306 — 375) ve Beyhakî (384 — 458) dahi rivayet etmişlerdir. Tirmizî (200 — 279) Buharî'den (194 — 256) naklen «Bu hadîs hasen'dir»; diyor. Hattâ Buharı: «Vakit tâyini husu­sunda Safvân bin Assâli'l - Meradî'nin hadîsinden daha sahîh bir şey yokdur»; demişdir. Bu hadîsi, Tirmizî ile Hattâbi (—388) sahîhlemişdir. Hadîs-i şerîf, mest üzerine meshin yolcular için üç gün üç gece meşru olduğuna delildir. Yine bu hadîsde meshin abdeste mahsus ol­duğuna, gusülde yapılamayacağına delâlet vardır ki; bu cihet ittifâkî bir mes'eledir. «Bize emrederdi» denildiğine göre mest üzerine mesh vâcib olmak îcab ederse de İcmâ-İ Ümmet bu emrin vücûb için değil, nedib ve ibâha için olduğunu tâyin etmişdir. Acaba mestlere mesh et­mek mi daha sevabdır; yoksa çıkarıb ayaklan yıkamak mı? Bu mes'ele ihtilaflıdır. Musannif merhûm'un ihtiyarı meshin efdâl olduğudur. îmctm-t Nevevî (631 — 676): «Sünnet'den yüz çevirerek terk edilme­mek şartıyla ayakları yıkamanın efdâl olduğunu ulemâmız açıklamiş-dır» diyor. HanbeÜler'e göre mestlerin üzerine mesh etmek ayakları yıkamakdan evlâdır. Hanefîyye İmamlarının bazılarından da meşhur olan rivayet budur. Diğerleri azimeti evlâ görürler.[188]



67/56- «Ali radıyallahü anh'den rivayet edilmiştir. Mestler üzerine mesh hakkında söylediğini kasd ederek demiştir ki: Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem üç gün ile üç geceyi yolcuya; bir g"iih ile bir ge­ceyi de evinde olana tahsis etti.»[189]



Bu hadîsi, Müslim tahrîc etmişdir.

Hadîsteki sözü yâ Hazreti Ali'nin yahud başka ravîlerden birinin sözü olup müdrecdir... Hadîsi, Ebu Dâvud (202 — 275), Tirmizi (200 — 279) ve İbni Hibban (—354) de tahrîc et­mişlerdir. Bu da yukardaki hadîs gibi misafir hakkında mest üzerine meshin müddetini beyan ediyor. Fazla olarak da mukîm yâni evinde olan kimseye meshin meşru olduğuna; onun hakkında mesh müdde­tinin bir gün ile bir gece olacağına delâlet ediyor. Yolcular hakkında mesh müddetinin fazla olması yolculukda meşakkat ve zahmet bulun-masmdandır. Bu cihetle yolcu ruhsata daha lâyıkdır.[190]



68/57- «Sevbân[191] radıyallahü anh'öen rivayet edilmişdir. Demişdir ki: Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem bir müfreze gönderdi ve on­lara ısâbeler yâni sarıklar ve teshânlar yâni mestler üzerine mesh et­melerini emir buyurdu.»[192]



Bu hadîsi, Ahmst, Ebû Dâvud rivayet etmişler; Hâkim de sahîhlemişdir.

Hadîsde geçen sözleri ravî tara­fından müdrecdir.[193] Bu hadîs-i şerîf, mestler üzerine olduğu gibi sa­rık üzerine de mesh edilebileceğinin delilidir. Acaba bunun için başın temiz elması şart mıdır; müddet filân var mıdır? Bu bâbda mezâhib ulemâsından bir nakl bulunamamışdir. Yalnız Bülûğu'l - Meram üze­rine yazılmış Kadı Abdurrahman Hâşiyesi'nde «sarıkların .üzerine mesh caiz olabilmek İçin mesh edecek kimsenin tıpkı mşstde olduğu gibi tam abdest aldıktan sonra sarığını sarmış olması şarttır; sarık üzerine meshe bazı ulemâ kail olmuş; fakat iddiasına delil getirmemişdir» de­niliyor. Hadîs i Şerifin zahirine göre sarık üzerine mesfoetmek için özür­lü olmak şart değildir.

Yine bu hadîsin zahirine göre başa asla su değmese bile sarığa mesh edilebilir. İbnü'l - Kayyım (691 — 751) şöyle der; «Resûfüllah (S.A.V.) sâde sarık üzerine meshetti. Alnının üzerine mesh ederek sa­rığın üzerine ikmâl etdiği de oldu.» Hanefîleı- sarık üzerine msshi özür­lüye caiz görürler. Çünkü bu hadîsin Ebu Dâvu«Tdaki rivayetinde : «Gönderilen müfreze soğuğa tutulmuşlardı»; diyorlar .Bu sebeple sarık üzerine mesh, Özre hamlediliyor ise de; bu da Sübülü's - selâm sahi­bine göre uzak bir ihtimâldir. Zira başka hadîslerde özürsüz oldu­ğu halde mestlerle sarık üzerine mesh ettiği sabit olmuşdur.[194]



69/58- «Ömer radıydllahuanh'den mevkuf olarak, Enes radıyattahu anh'öen merfû olarak rivayet edilmişdir ki:

«Biriniz abdest aldı da mestlerini giydi mi onların üzerine mesh etsin ve onların içinde namaz kılsın; ister­se onları çıkarmasın yalnız cünüblük müstesnü» buyurmuş­lardır.»[195]



Bu hadîsi, Dâre Kutnî ile Hâkim tahrîc etmişler ve Hâkim sahîhlemişdir.

Hadîs-i Şerîfde mestlerin giyilmesiyle üzerine mesh edilmesinin (Abdest aldıkdan sonra) kaydıyla kayıdlanması gerek bu bâb'ın başın­da geçen Muğîre Hadîsinde, gerekse başka hadîslerde geçen taharet kelimelerinden, abdestsizlik kasd edildiğine delildir.

Bu hadîs, taharetin şart olduğuna da delildir. Ancak müddet hak­kında mutlak ise de Safvân ve Ali (R, Anhümâ) hadîslerinin ifâde et­diği müddet ile bu da mukayyeddir.[196]



70/59- «Ebû Bekre[197] radzyallahü anh vasıtasıyla Peygamber salîalîahü aleyhi ve sellem'den rivayet edümişdir ki: Temizlenerek mestlerini giydiği zaman üzerine mesh etmek için yolcuya üç gün üç gere, evinde olana bîr gün bir gece ruhsat yermişdir.[198]



Bu hadîsi, Dâre Kutnî tahrîc etmiş, İbrit Huzeyme .de sahîhlemişdir.

Hattabî {— 388) ile İmam-ı Şafiî (150 — 204) dahi sâhîhlemişlerdir. Ayni hadîsi Ibni Hibban (—354, İbnü'l - Cârûd, Ibni Ebî Şeybe (— 234) Beybakî (384 — 458) ve «El - İlel» adlı eserinde Tirmizî (200 — 279) tah­rîc etmişlerdir.

Hadîs-i Şerîf, yolcu ile mukîm hakkındaki mesh müddetini ifâde hususunda Hazreti Ali (R. A.) hadîsi gibi, taharetin şart oİduğunu ifâde bakımından ise Hazrefi Ömer ve Enes (R. A.) hadîsi gibidir. Ayrıca- bu hadîsde meshin ru,hsat olduğu tasrîh edümişdir.[199]



71/60- «Übeyy b. Ama re radıyallahü anVden şöyle dediği rivayet edîlmişdir: «Yâ Resûlallah» mestlerin üzerine mesh edeyim mi dedi:

— Evet!

— Bir gün mü?

— Evet!

— İki gün de olur mu?

— Evet!

— Üç gün?

— Evet ve dilediğin kadar; buyurdu.»[200]



B,u hadîsi, Ebu Dâvud tahrîc etmiş ve: «Kavî değil» demişdir.

Hafız el Münzİrî (— 656) «Muhtasaru's - Sünen» adlı eserinde : Bu mânâda yâni Ebu Davud'un söylediği söz mânâsında bir sözü.de Bu-harî söyledi» diyor. İmam-ı Ahmed b. Hanbel (164 — 241): «Bu hadîs'in ricali bilinmiyor» der. Dâre Kutnî (306 — 385): «Bu-sabit olmayan bir isnâddır», demektedir. İbni Hibban (—354): «Ben bunun haberine iti-mad etmem» demiş; İbni Abdilberr (368—'463): «Sabit olmuyor; doğru bir isnadı yokdur» demiş; Nihayet İbnü'l - Cevzî (508 — 557) mübalâğa göstererek onu mevzu' hadîslerden saymışdır.

Bu hadîs mesh için gerek hazarda, gerekse seferde bir müddet olmadığına delâlet ediyor. Bu kavi îmam-ı Mâlilc'de.n (93 — 179) ri­vayet olunur. Şafiî (150 — 204)'nin de eskiden Kavli budur. Lâkin bu hadîs yukarıda geçen hadîslere muaraza edecek kuvvette olmak göyle dursun, onlara yaklaşamaz bile. Bilfarz sabit bir hadîs bile ol­sa geçen hadîslere takyid olunur.[201]


Kategoriler

- namaz - hac - umre - dua - oruc - ashab - ashabın fazileti - ticaret - cihad - abdest - ilim - haram - ölüm - iman - iyilik - nikah - hadis - kıyamet - islam - cennet - miras - sünnet - mal - fitne - Kadın - sadaka - yemin - zina - zekat - ihram - evlilik - köle - feraiz - zikir - cemaat - kurban kesmek - mescid - kısas - hayız - günah - helal - amel - gusül - borç - kibir - cehennem - hüküm - öldürmek - kafir - takva

MollaCami.Com