Hayat | Konular | Kitaplık | İletişim

«Gusül ve Cünübün Hükmü»

«Gusül ve Cünübün Hükmü»



Gusül: "îğtisâlin yâni yıkanmanın ismidir. Bazılarına göre bu ke­lime ile su kasdedilirse ilk harfi ötre okunur. Masdar kasdedilirse ötre ve üstün okumak caizdir. Bazılarınca masdarase ilk harfi üstün, yıkan­mak mânâsı kasdediliyorsa ötre okunur. Bir kavle göre de.üstün okun­duğu takdirde yıkanmak fiilî; ötre okundukta kendisiyle yıkanılan şey: dir. Esre okunursa, su ile birlikte kullanılan uşnan ve sabun gibi şey­lerdir.

Cünübün hükmünden maksad : Cünüb olan kimseye müteâllik hü­kümlerdir.[299]



115/92- «Ebû Saîd-İ Hudrî radiydlîahü anh'den rivayet edilmiştir Demiştir khResûlülfah saîatlahü aleyhi ve seîlem:

«Su sudandır.» buyurdular.»[300]



Bu hadîsi Müslim rivayet etmişdir. Aslı Buhârî'dedir.

Hadîs-İ Şerifin mânâsı : Gusüf etmek meninin çıkmasından ileri ge­lir, demektir. Yâni hadîsteki birinci su malûm olan sudur. İkinci su ise menî'dir. Buna Bedi' İlminde «Cinâs-ı tam» derler. Iğtîsâl yâni boy ab-destinin hakikati azânm üzerine suyu dökünmektir. Ovunmanın hükmü ihtilaflıdır. İmam-ı Mâlik gibi bazılarına göre farz bazılarına göre de­ğildir. Mes.ele lügat mes'elesidir. Zira Kur'an-ı Kerîm'de vârid olan tâbirler: Abdest azaları hakkında yıkamak, gusül hakkında temizlemek­tir. Yıkamak kelimesinin mânasında oğmak dahil değildir. Çünkü: «Ter yıkadı, yağmur yıkadı» denilir. Binâenaleyh abdestte «oğmak» farz ol­mak için haricî bir delil lâzımdır. Gusülde ise temizlenme mânasına ge­len Tetahhur» tâbiri vârid olmuştur. Bu lâfızda yıkamak mânasından bir'fazlalık vardır ki, bu fazlanın en azı oğmaktır. Çünkü abdestteki yıkama ile gusüîdekinin arasında bir fark olmasa ikisinde ayrı ayrı tâbir kullanılmazdı.Hayz hakkında dahi gusüldeki tâbir kullanılmış buyurulmuştur. Şu kadar var ki aşağıda [«11» ve «12»][301] sayılarda gelecek Hazret-i Âişe ve Meymune hadîs'erinde görüleceği veçhile Resûlüllah (S.A.V.) cünüblüğü izâle için sırf yıkama ve su dö-künme ile iktifa etmiştir. Binâenaleyh keyfiyette ikisi de bir olduğu halde, gusülde «temizleme» abdestde ise «yıkama» tâbirlerini kullan­maktaki nükteyi Allah bilir:

Mesh : Eli bir şeyin üzerinden geçirmektir. Elin geçtiği her yere teması şart değildir. Temas ettiği yere eder etmediğine etmez. Şu hal­de ovalama şart kılınmazsa mesh ile gusül arasında fark kalmaz deni­lemez. Bu hadîsi, Müslim (204 — 261) Itbân.b. Mâlik Kıssasında, zik­reder .Aynı hadîsi Ebû Dâvud (202 — 275) îbnı Hüzeyme (223—311) ve İbni Hibbân (—354) aynı lâfızla rivayet etmişlerdir. Buharı (194— 256) Kıssayı zikretmiş, fakat hadîsi tahrîc etmemiştir. Onun için de Musannif, «aslı JSüTıarî'dedir» dedi. Hadîsin aslı şudur:

«Acele ettirilir veya menînin çıkmasına mani' bir şey zu­hur eder de menî tıkanırsa sana abdest almak lâzım olur.»

Sadedinde bulunduğumuz hadîsin birçok tarikleri vardır. Onu saha­beden: Şbû Eyyübi'l - Ensârî, Rafi b. Hadîc, Itban b. Mâlik, Ebu Hüreyre ve Enes (R. Anhüm) rivayet etmişlerdir. Hadîs-i Şerîf Mefhum-u Hasr denilen san'atla gusülün yalnız menî çıktığı zaman lâzım geleceğine delildir. Burada Mefhum-u Hasr Müsned-ü İleyh'in tarifle gel­mesinden anlaşılırsa da, Müslim'deki hadîs :

«Su ancak Sudandır» şeklindedir. Yâni Hasr, bizzat Hasr edatı olan ( tel ) ile yapılmıştır. Binâenaleyh zahirîler İltikâ-i Hıtaneyn de-niUn erkek ve kadının avret mahallerinin birbirine kavuşması ile gu-sülüri lâzım gelmiyeceğine kail olmuşlardır. Buharı'de şu hadîs vardır:

Hz. Osman'a karısîle cinsî münasebetle bulunup da menî'sİ çıkmaya­nın hükmü sorulmuş. Namaza abdest aldığı gibi abdest alır ve zekerini yıkar demiş. Hazret! Osman bunu Resûlüllah (S.A.V.)'den işittim de­miştir.» Hazretİ Ali, Zübeyr, Talha, Übey b. Kaab ve Ebû Eyyub (B.An-hüm) de buna kaildirler. Hattâ Ebu Eyyub hazretleri hadîs ola­rak Resûlüllah (S.A.V.)'e ref, etmektedir. Bundan sonra Buharı (194— 256): «Yıkanmak daha ihtiyattır» diyor. Cumhur-u ulemâ bu hadîs için aşağıdaki hadîsle mensuhtur, derler.[302]



116/93- «Ebu Hüreyre radtyaUahu anft-Ven rivayet edilmiştir. De­miştir ki: Resûlüllah sallaîlahü aleyhi ve sellem:

— Erkek kadının dört şu'besi arasına oturur da son­ra onu yorarsa, muhakkak yıkanmak vâcib olur; buyurdu­lar.»[303]



Bu hadîs, Nlüttefekun Aleyh'dir. Müslim; «Menîyİ indirmese de» sözünü ziyâde etmiştir.

Ebû Davud'un (202 — 275) rivayetinde:

«Sünnet mahallini, sünnet mahallîne yapıştırırsa» cümle­si vardır.

Musannif merhumun «Et-Feih» de beyân ettiğine göre Hadîs-i Şerifte geçen «Onu yorarsa» tâbiri cimâ'dan yani cinsî münasebet­ten kinayedir. Dört Şu'be'den maksad; Bazılarına göre kollan ile ba­caklarıdır. Bazılarına göre ayakları ile uylukları; diğer bazılarınca baldırları ile uyluklarıdır. Daha başka diyenler de vardır. Ve bunla­rın hepsi cinsî münasebetten kinayedir.

Bu hadîsi şerifle Cumhur-u Ulemâ yukarda geçen: hadîsinin nesh edildiğine kaildirler. Zira bu hadîs ötekinden sonra vârid olmuştur. Nesh dâvasını tmam-ı Ahmed b. Hanbel (164—241) ile başkalarının Zühri tankıyla Übey b. Kaab'darî rivayet ettikleri şu hadîsten anlıyoruz:

«Übey dedi ki: Muhakkak su sudandır dedikleri fetva bir ruhsattır. Re­sûlüllah (S.A.V.) buna İsIâmiyetİn başında ruhsat vermişti. Sonraları yıkanmayı emretti. «Bu hadîsi tbni Hüzeyme (223—331) ile îbni Hib~ bân (—354) sahîhlemişlerdir. İsmâilî: «Bu hadîs Buhar'nin şartı üze­rine sahihtir» der.

Hadîs-i şerîf nesh hususunda açıktır. Zaten nesh olmasa bile bu ha­dîs hadîsine yine tercih olunur. Çünkü bu mantuk, öteki mef­humdur. Usûl-ü fıkıh kâideslnce mantuk mefhum üzerine tercih olunur. Ayet-i Kerîme dahi gusülü îcab hususunda bu mantuku 'desteklemekte­dir. Şöyle ki: Âyet-i Kerîme'de:

([304]) «Eğer cünüp olursanız tertemtzpâklanın» Duyuruluyor. îmam-% Şafiî (150 — 204) diyor ki: «Arap dili cenabet kelimesinin hakikat olarak cin­sî münasebet mânasına gelmesini iktizâ eder; isterse meni çıkmasın.

Çünkü birisine filanca falan kadından cünüb oldu deseler hemen o ka­dın ile cinsî münasebette bulunduğunu anlar velevki menî inmesin.» Eu suretle sırf «îlâc» in yani içeriye girmenin guslü icab etmesi babın­da Kifabla Sünnef birbirini desteklemiş oluyor.[305]



119/94- «Ümmü Seleme radiyallahü anhâ'dan rivayet edildiğine gö­re, Ebû Talhâ'n:n zevcesi Ümmü Süleym: Yâ Resûlaflah, şüphesiz ki Allah hak'dan haya etmez. Kadın ihtilâm olursa ona gusül etmek lâ­zım mı? dedi. Resûlüllah sdüallahü aleyhi ve selîem:

— Evet, menî'yi gördüğü zaman; buyurdular.»[306]



Bu hadîs, Müttefekun Aleyh'dir.

«Ümmü Süleym Resûlüllah (S.A.V.)'e uykun esnasında erkeğin gör­düğünü gören kadının hükmünü sormuş, Resûl-ü Ekrem de: «Bunu gördüğü zaman hemen yıkansın.» buyurmuşlardır.

Bu hadîs, ihtilâm olduğu zaman kadına da gusül lâzım geleceğine delâlet ediyor.

İhtilâm : Rüya halinde cünüb olmaktır. Hadîs, zahirî, yıkanma­nın menî'yi görmek şartiyle lâzım geleceğini ifâde ediyorsada bu­radaki görmenin yakînen bilmek mânâslna geldiğini Kemal b. Hü-mam {788 — 861) «Fethû-l ~ Kadir» adlı eserinde tahkik ve beyân et­miştir ([307]). Filhakika arapçada görmek, bilmek mânâsında kullanıl­mıştır.

Derler ki, mânâsı: «Allahı her şeyden büyük bildim» demektir. Binâe­naleyh ihtilâm olan kimse meninin çıktığım yakînen bildikten sonra goziyle görse de, görmese de kendisine gusül lâzım olur.

Uykudan uyanan bir kimse elbisesinde veya bedeninde gördüğü ıs­laklık hakkında şüphe ederse mesele ihtilaflıdır, ihtiyat olan yıkan­maktır.

Cumhur-u ulemâya göre ihtilâm meselesinde erkekle kadın arasın­da fark yoktur. Her ikisinede gusül icabeder.

Bu bâbda ulemâ hemen hemen ittifak halindedirler. Yalnız İbrahim Nehaî (11 — 90)'nin: «Kadın ihtilâm olursa ona gusül lâzım gelmez» de­diği rivayet olunur, birde Hanefîler'e göre gusül lâzım olmak için me-nînin mutlaka dışarı çıkması şart isede keyfiyetinde ihtilâf etmişlerdir. tmam-ı Âzam Ebû Hanîfe (80 — 150) ile îmam-ı Muhammed'e (120 — 189) göre meninin yerinden şehvetle kopması şartdır. Dışarı şehvetle çıkması şart değildir. Şu halde yerinden kopduktan sonra dışarı, şehvetsiz bile çıksa onlara göre gusül lâzım olur.

îmmn-ı Ebû Yusuf'a, (113 — 182) göre ise yerinden şehvetle kop­muş olması şart olduğu gibi dışarıya da şehvetle çıkması şartdır.

Binâenaleyh ihtilâm olan bir kimse menî şehvetle yerinden kopar kopmaz hemen zekerini sıkarak çıkmasına mâni olurda şehveti sükû­net bulduktan sonra bırakır ve menî şehvetsiz olarak çıkarsa ona göre gusül icabetmez. Fekat ihtiyat olan yinede İmam-% Şam'la, îmam-ı Muhammed'm kavliyle amel ederek yıkanmaktır. Hanbelîler'e göre menî yerinden şehvetle kopduktan sonra dışarı hiç çıkmasa yine gusül lâzım gelir. Şafiîler'e göre menî olduğu anlaşıldıktan sonra dışarı; na­sıl çıkarsa çıksın mutlaka gusül icabeder.[308]



118/95- «Enes radıyaîlahü anh'den rivayet edilmiştir. Demiştir ki: Resûlüllah salîaîlahü aleyhi ve settem uykusunda erkeğin gördüğünü gören kadın hakkında:

«Yıkanır» buyurdular.»[309]



Bu hadîs, Müttefekun Aleyh'dir. Müslim, şunu da ziyâde etmiştir: «Ümmü Seîeme; bu olur mu? dedi. Resûl-ü Ekrem (S.A.V.): «Evet,, benzerlik nereden oluyor? buyurdular.»

Yukardaki hadîsi Buharı ile Müslim Ümmü Seleme, Âişe ve Enes Hazeratmdan tahrîc etmişlerdir. Bu mesele sahâbî kadınlardan' Havle bîntü Hakim Sehle binti Süheyl ve Büsre binti Safvân hazaratınm ba­şına gelmiştir. Bunlardan Havle hadîsini îmam-ı Ahmed b. Hanbet (164 — 241), Nesâî (215 — 303) ve îbni Mâce (207 — 275); Sehle hadîsim Tabarânî (260 — 360); Büsre hadîsini de îbni Ebî Şeybe (—274) riva­yet etmişlerdir.

Hadîs-i Şerîf kadının da uyku esnasında erkek gibi ihtilâm olduğuna delildir. Bittabi, bu, menî'nin dışarı çıkmasıyla bilinir. Nitekim Buharı de tasrih edilmiş ve :

«Evet, menî'yi gördüğü vakit» denilmiştir. Bir rivayette de:

«Onlar erkeklerin kardeşleridir» buyurulmuştur. Yine hadîste ihtilâm olma halinin erkeklerde olduğu gibi kadınlarda da ekseriyetle vuku' bulduğuna ve kadının menî'si gözükmez diyenlerin aleyhine de­lâlet vardır. Hadîste geçen, «Benzerlik nereden oluyor,» suali Istifham-r İnkârî'dir. Ve çocuğun kimi babasına, kimi anasına ve dayı­larına benzediğini açıklamaktadır . Hangi tarafın menî'si galip gelirse çocuk o tarafa benzer.[310]



120/96- «Âişe radıyallahü anhâ'den rivayet edilmiştir. Demiştir ki: Peygamber salîaîlahü aleyhi ve sellem dört şeyden yıkanırdı. Cünüblükten. Cuma gününde, kan aldırmadan ve ölü yıkamadan.»[311]



Bu hadîsi, Ebû Dâvud rivayet etmiş; İbnü Hüzeyme sahîhlemiştir.

Aynı hadîsi Imam-t Ahmed b. Hanbel (164 — 241) ile Beyhaki (384-— 458) de rivayet etmişlerdir, isnadında Mis'ab b. Şeybe vardır ki, hakkında söz edilmiştir. Hadîs-i şerîf bu dört halde yıkanmanın meşru olduğuna delildir. Cünüblükten dolayı yıkanmanın vücûbu Hükmü: Cumhûr'a göre Sünnettir. Bu bâbda Hazreti Sem ura (R.A.)'den şu hadîs rivayet edilmiştir:

«Bir kimse Cuma günü abdest alırsa ne ala; kim yıkanır­sa yıkanmak daha faziletlidir». Bu hadîs aşağıda yedinci sayı­da gelecektir. Davûd-u Zahirî (202 — 270) ile ulemâdan bir cemaata göre vâcibtir. Nitekim aşağıda altıncı sayıda gelecek olan :

«Cuma için yıkanmak her âkil, baliğe vâcibtir» hadîsi şerifi bu bâbda sarihdir. Zâhirîler'e : «Hadîsteki vücûb lâfzı onun Sün­net olduğunu te'kid için getirilmiş olabilir.» diye cevap verilmiştir.

Vaktine gelince : Bazılarına göre Cuma gününün fecrinden başhya-rak ikindisine kadardır. Ekser ulemâya göre ise o gün yıkanmak na­maz için Sünnet olmuştur. Cuma namazından sonra ikindinin vakti gi­rinceye kadar meşru değildir:

«Kim Cuma'ya gelirse yıkansın» hadîsi bu ikinci kavlin delilidir. Haz­reti Âişe hadîsi ise birinci kavle münasibdir.

Kan aldırdıktan sonra yıkanmak: Bazılarına göre Sünnettir. Yu­karda «Abdesti bozan şeyler» babının onaltıncı hadîsinde görüldüğü veç­hile Resûl-ü Ekrem (S.A.V.) kan aldırmış ve abdest tazelemeden na­maz kılmıştır. Binâenaleyh yıkanmak sadece sünnettir. Kimi yıkanır, kimi yıkanmaz: Hazreti Ali (R. A)'den: «Kan aldırmadan dolayı yı­kanmak sünnettir» dediği rivayet olunur.

Cenaze yıkamadan dolayı yıkanmanın hükmü de yukarda geçmiş ve bu mes'elede üç kavi olduğu yâni;

1) Sünnettir, 2) Vaciptir, 3) Müstahab bile değildir diyenler bulunduğu orada görülmüştür.[312]



121/97- «Ebu Hüreyre radıyallahü anh'âen Sümâme b. Usâl kıssası hakkında rivayet edilmiştir. Sümâme müslüman olduğu zaman Pey­gamber (S.A.V.) de ona yıkanmasını emretti, demiştir.»[313]



Hadîs-i şerîf, müslüman olduktan sonra yıkanmanın meşru- olduğu­na delildir. «Kmretti» denilmesine bakılırsa yıkanmak vâcibtir. Mes'-ele ulemâ arasında ihtilaflıdır. Bazılarına göre küfür halinde iken cü-nüb oldu ise yıkanmak vâcibdir. Yıkandı da müslüman oldu ise tekrar yıkanmaya lüzum yoktur. Hanefîler'e göre kâfir iken yıkanmış ise, şimdi tekrar yıkanmak vâcib değildir. Şafiî'ler ile şâir fukahâya göre müslüman olduktan sonra eski cünüplükten dolayı yıkanmak vâcib de­ğildir. Fakat kâfir iken henüz cünüb olmadı ise, müslüman oldukta yı­kanması müstehabdır. îmam-ı Ahmed bin Hanbel'e {164 — 241) göre mutlaka yıkanması vâcibdir.[314]



122/98- «Ebu Said radıyallahü anft'den rivayet edilmiştir. Demiş­tir ki: Peygamber salîallahü aleyhi ve sellem :

— Cuma günü yıkanmak her âkil baliğe vâcibtir; bu­yurdular.»[315]



Hadîsi Yediler tahrîc etmişlerdir.

Bu- hadîsin Cuma günü yıkanmak farzdır diyen Davûd-u Zâhirî'nin (202 — 270) delili olduğu, Cumhur-u Ulemâ'nın ise, bunu te'vil ettiği­ni yukarda dördüncü hadîs de gördük. Burada şunu ilâve edelim ki: Bazılarına göre yıkanmak islâmiyetin ilk* zamanlarında farzdı. Çünkü o zamanlarda müslümanlar zaruret içinde idiler. Ekseriyetle giydikleri yün elbiseler idi. Memleketlerinin havası sıcak olduğundan Cuma na­mazına toplandıkları vakit terlerler idi. Bu sebebten ResûlüÜah (S.A.V). kendilerine yıkanmayı emretmişti. Vaktaki halleri iyileşti ve pamuklu elbiseler giymeye başladılar; Hazreti Peygamber de kendilerine bu bâbda serbesti verdi.[316]



123/99- «Semura b. Cündeb[317] radıyallahü aniden rivayet edil­miştir. Demiştir ki: Resûlüllah salîallahü aleyhi ve sellem :

— Kim Cuma günü abdest alırsa ne âlâ; kim yıkanır­sa yıkanmak daha faziletlidir; buyurdular.»[318]



Bu hadîsi Beşler tahrîc etmişler; Tirmizî de «Hasen» olduğunu söy­lemiştir.

Hadîs-i Şerifin ravî'lerinden «El - Hasan» m Semüra'dan işitip işit­mediği ihtilaflıdır. İşittiğini kabul edenlere göre bu hadîs sahîhdir. Ve Cuma günü yıkanmanın vâcib olduğuna delildir; Hadîs-i şerîf Cumhur'-un delilidir.

Yalnız burada bîr sual vârid oluyor. Nasıl oluyor da gusül etmek Sünnet olduğu halde, farz olan abdestten daha efdal oluyor. Halbuki farz Sünnetten bİl'İcmâ efdaldir. Bu sualin cevabı şudur. Efdaliyet mes-' elesi gelişi güzel değildir. Yâni gusül etmek bizzat abdestten üstün de­ğil; beraberinde gusül olmayan abdestten efdaldir. Ve şöyle demiş gibi oluyor. «Abdest, alıp yıkanmak, sade abdest almaktan efdaldir.» Yıkan­manın farz olmadığına Müslim'in rivayet ettiği şu hadîs de delâlet eder:

«Kim tertemiz abdest alır da sonra Cumaya gelip hut­beyi dinler; susarsa ona o cuma ile gelecek cuma arası günahları ile üç günlük fazla günahı mağfiret olunur.»

Maamafih bir mü'mine ihtiyat olarak gereken, Cuma guslünü terk etmektedir. Zahirîlerin «El - Hedyün - Nebevi» adlı kitabında şöy­le deniliyor: «Cuma günü yıkanmak son derece müekkeddir. Onun vü-cûbu; vitir namazının vücûbundan da, namazda Besme!e'nin vücûbun­dan da, kadınlara dokunduktan sonra abdestin vücûbundan da, zekerine dokunduğu vakit abdestin vücûbundan da, namazda kahkaha ile gülmekten, burun kanamasından, kan aldırmadan ve kusmaktan lâzım ge­len abdestin vücûbundan da, kuvvetlidir.»[319]



124/100- «Ali radıyallahü anh'den rivayet edilmiştir. Demiştir kî: Resûlüllah saUallahü aleyhi ve sellem cünüb olmadığı vakit bize Kuran okutuyordu.»[320]



Bu hadîsi, Ahmed ile Beşler rivayet etmişlerdir. Bu, Tirmizî'nin lâfzıdır. Hadîsi Tirmîzî sahih İbni Hibbân Hasen addetmiştir.

Bülûğû'l Merâm'âsL bu hadîsi tahrîc eden "Beşler denilmîşse de Dörtîer demek evlâ olur. Nitekim bazı nüshalarda denilmiştir.

Musannifin Et - Telhis-» de zikrettiğine göre bu hadîsin sahih olduğuna Tirmizî (200 — 279), İbnü's - Seken (249 — 353), Abdülhak ve Bağavî (426 — 516) hükmetmişlerdir. İbni Huzeyme (223 — 311) dahi Şu'be'ye isnad ile : «Bu hadîs benim sermayemin üçte biridir, bundan daha güzel bir hadîs rivayet edemem» demiştir. Nevevî'nin (631 — 676) : Tirmizî ekseriyetle muhalefet etti. Onlar bu hadîsi zaîf addettiler.» demesine mukabil Musannif,da diyor ki: Nevevî'nin sa-hîhlemiştir diye sadece TirmizVyi tahsis etmesi başkalarının bu ha­dîsi sahîhlediklerini görmediğine delildir. «Filvaki Tirmizî'den gayri birçok imamların onu sahih bulduğunu bu hadîsde' görmüş bulunuyo­ruz. Dâre Kutnî (306 — 375, Hazreti Ali (R. A.)'e mevkuf olarak:

«Kur'anı birinize cünüblük İsabet etmedikçe okuyun, eğer ederse asla bir harf bile» hadîsini rivayet eder ki, bu hadîs de babımızın hadîsini takviye eder. Yalnız İbni Huzeyme (223 — 311) mevzuu bahsimiz olan hadîs için: «Bu hadîsde cünüb olanı Kur'an okumaktan menedenlere delil yoktur. Çünkü hadîste nehiy yoktur. O sadece bir fiilin hikâyesin­den ibarettir. Resûlüllah (S.A.V.)'in bundan imtihanının cünüblük se­bebiyle olduğunu da açıklamamıştır.» diyor. Buharı (194 — 256) nin İbni Abbas (R. A.J'den rivayetine göre İbni Abbas hazretleri cünüb olana Kur'an okumakta bir beis görmemiştir.îmam-ı Ahmed bin Hanbel (194 — 241) ile Sünen sahiplerinin ve îbni Huzeyme (224 — 311), îbni Hibbân (- 354), Hâkim (321 - 405), Bezzâr, Dâre Kutnî (306-385) ve BeyhaU (384 - 458)'nin tahrîc ettikleri bir rivayet daha var­dır ki, şudur:

«Peygamber (S.A.V.)'i Kur'an okumaktan, cünüblükteh gayrı hiçbir şey menetmiyordu. Yahut mâni olmuyordu.» Bazıları cünüb iken Kur'­an okumanın haram olduğuna bu hadîs babımızın hadîsinden daha açık delâlet ediyor derlerse de; bu iddia zahir değildir. Zira hadîsde geçen bütün lâfızlar. Resûl-ü Ekrem (S.A.V.)'in cünüb iken Kur'an okumayı terk ettiğini haber veriyor. Terk etmekte ise muayyen bir hükme delil yoktur. Resûlüllah (S.A.V.)'in her zaman Allah'ı zikreder idiği yukarı­da «Adesti bozan şeyler» babının onikincİ hadîsinde geçmişti. Ve o ha­dîsin bu Hazreti Ali hadisi ile tahsis edildiğini de söylemiştik. Lâkin hak olan bu hadîsin tahrim ifade etmeye kâfi gelmemesidir. Çünkü ola­bilir ki, Resûl-ü Ekrem (S.A.V.) Kur'an okumayı kerahetten veya baş­ka bir sebepten dolayı bırakmıştır. Yalnız bu bâbda Ebû Ya'lâ'nın (— 307) tahrîc ettiği Hazreti Ali hadîsi de vardır. Bu hadîs-i şerîfde:

«Resûiüllah (S.A.V.)'i gördüm; abdest aldı; sonra Kur'andan bir şey okudu. Sonra buyurdu ki: Cünüb olmayana böyle; fakat cü­nüb olana değildir; bir âyet bile.» denilmektedir. Heysemî (— 374): «Bunun ricali mevsuktur» diyor. îşte bu hadîs cünüb olana Kur'an okumanın haram olduğunu bildiriyor. Çünkü nehiydir. Nehyin aslı ise tahrim içindir. Geçen hadîsleri de takviye ve te'kid ediyor. Bir de merfû olarak rivayet edilen İbni Abbas hadîsi vardır. Onda:

«Sizden biriniz ehline cima' için geldiği zaman Bismillah derse» buyuruluyor ise de cünüb Kur'an okunabileceğine delâlet yok­tur. Çünkü burada Kur'an okumak kasdı yoktur. Dua niyeti ile ise bazı âyetler, hattâ Fatiha sûresi okunabilir. Bu Besmele zaten cünüb olma­dan çekilecektir. Binâenaleyh işkâl yoktur.[321]



125/101- «Ebû Saîd-i Hudrî radiyaUahü anh'âen rivayet edilmiştir. Demiştir ki: Resûlüllah saîlaîlahü aleyhi ve seîlem:

— Biriniz ehli ile cima' etti de sonra tekrarlamak is­tedi mi hemen ikisinin arasında güzel bîr abdest alsın; buyurdular.»[322]



Bu hadîsi, Müslim rivayet etmiştir. Hâkim :

«Çünkü bu o işi tekrarlamak için daha neşât verici­dir» cümlesini ziyade etmiştir.

Hadîsde geçen abdest emrini mef'ûl-ü mutlak ile te'kid etmesi mak­sadı daha iyi açıklamak içindir. Zira böyle denilmese, belki abdest tâ­birinden elin, yüzün yıkanması kasdolundu sanılabilirdi. Beyhakî (384 — 458)'nin rivayetinde «Namaz için aldığı abdest gibi» tâbiri de vardır.

Bu hadîs-i şerîfde tekrar muâmele-i cinsîyede bulunmak istiyene abdest almanın meşru olduğuna delâlet vardır. Maamafîh Resûl-ü Ek­rem (S.A.V.)'in kadınlarına yakınlık ettiği, fakat iki fiil arasında ab­dest almadığı sabit olduğu gibi, her münasebetten sonra yıkandığı da Sabit olmuştur. Binâenaleyh her biri caiz demektir.

125/101 - «Dörtlerin Âişe radiyaUahü anhâ'dan rivayetinde Âişe (R.Anha) demiştir ki: Resûlüllah (S.A.V.) cünüb olarak hiç bîr suya dokunmadan uyurdu.» Bu hadîs, mâlûl'dür.

Musannif merhum illeti beyân etmiş; bunun Ebu İshak'm Eşved'-den, onun da Hazret! Âişe'den rivayet etmiş olmasından ileri geldiği anlaşılmıştır. îmam-ı Âhmed b. Haribel (164—241) : «Halbuki bu hadîs sahih de değildir» demiştir. Ebu Dâvud (202—275); «Ve­himdir» diyor. İlletin vechi şudur ki: Ebu îshak bu hadîsi Esved'-den işitmemiştir. Maamafîh Beyhakî (384 — 458) hadîsi sahîhlemiş; ve : «Ebu îshak bunu Esved"den işitmiştir» demiştir. Bu suretle «Bütün hadîs imamları onun Ebu îshak'm bir hatası olduğuna it­tifak etmişlerdir.» iddiası suya düşer. Tirmizî (200—279) diyor ki: «Sahih olduğu takdirde dahi yıkanmak için suya dokunmuyordu; mânası kasdedilmiş olabilir.» Tirmizî'mn ortaya attığı İhtimal Bu-harı ve Müslim'deki hadîslere uygun düşüyor. Çünkü onlarda Resûl-ü, Ekrem (S.A.V.)'in, uyumak, yiyip içmek ve münasebet-i cin-sîyede bulunmak için abdest alır ve fercini yıkar idiği açıklanmakta­dır. Acaba bu vâcib midir, değil midir? Mes'elesinde ulemâ ihtilâf et­mişlerdir. Cumhûr'a.göre vâcib değildir. Delilleri de babımızın hadîsi­dir. Çünkü hiçbir suya dokunmadığını sarahaten ifâde ediyor. Bu gusül ile bütün kadınlarım dolaşıyordu» hadîsi de böyledir. Davûd-u Zahirî ile bir cemaate göre abdest almak ve fercini yıkamak farzdır. Zira Müslim'de :

«Abdest alsın sonra uyusun» rivayeti vardır ki emirdir, Buharide dahi :

«Fercini yıka, sonra abdest al» rivayeti vardır. Emirde asıl vü-cûb ifade etmektir. Cumhur, bu emirleri istihbab mânasına alarak ha­dîslerin aralarını bulurlar. Nitekim îbni Huzeyme (223 — 311) ile îb-ni Hibbân'm (— 354) sahihlerinde İbnİ Ömer (R. A./den rivayet et­tikleri hadîs'de şöyle Duyurulmaktadır:

«Ibnî Ömer, Peygamber (S.A.V.)'e bizden birimiz cünüb İken uyuyabi­lir mi? diye sordu : Evet, dilerse abdest de alır; buyurdular.» Hadîsin aslı Sahîheyn denilen Buharı ile Müslim'dedir. Yalnız «Dİ-îerse» sözü yoktur. Bununla beraber bu rivayet aahîh görüb, sa-hîh kitabda rivayet etmek, onunla amel etmeye yeter. Bu hadîs sa­dedinde bulunduğumuz Hazretî Âİşe hadîsini te'yid etmektedir. Binâe­naleyh Tirmizî'nin te'viline hacet yoktur. Cumhur'un kavlini te'yid eder.[323]



126/102- «Âişe radiyallahü anha'dan rivayet edilmiştir. Demiştir ki: Resûlüllah sallaîlahü aleyhi ve seîlem cünübîükten yıkanmak iste­diği zaman, evvelâ; ellerini yıkar, sonra suyu sağ eli ile sol eline döker ve fercini yıkar; sonra abdesf alır; sonra suyu ahr ve parmaklarını saçlarının diblerine sokar; sonra başına üç avuç su atar; sonra sair cesedine dökünür; sonra ayaklarını yıkardı.»[324]



Bu hadîs, Mütfefekun Aleyh'dir. Lâfız, Müslim'indir. Hafne : Hân'ın ^üstünü ve esresi ile okunur. Avuç dolusu demektir.[325]



128/102 — «Şeyheyn'İn Meymûne'den rivayetlerinde : «Sonra fer-cina döktü ve onu sol eli ile yıkadı; sonra o eli yere vurdu denilmek­tedir. — Bir rivayette onu toprakla sildi —» ziyâdesi vardır. Sonunda da, «Sonra ,ona mendili getirdim; onu reddetti» cümlesi vardır. Bu ha-dîsde, «Suyu eli ile serpmeye başladı» ifâdesi de vardır.

Bu iki hadîs, gusüîün baştan sona nasıl yapılacağım bildirmek­tedir. Görülüyor ki, gusülün ibtidası, uykudan uyandığı zaman elle­rini su kabına daldırmadan yıkamaktır. Nitekim daha açık ifâdesi yerinde görülmüştür. Hattâ Hazretİ Meymûne hadîsinde iki veya üç defa diye kayıtlanmıştır. Bundan sonra avret mahalli yıkanacaktır. Bunun zahirine bakılırsa, bir defa yıkamak da kâfidir. Elden koku git­sin diye, el toprağa sürülecektir. Bundan sonra- tekrar fercini yıkayıp yıkamadığını zikretme mistir. Halbuki koku elde kalırsa, yerinde de ka­lır. Hadîs-i şerîf necaset yerini temizleyen suyun temiz ve temizleyici olduğuna delâlet ediyor. Her iki hadîs gusül ederken olsun, abdest alırke'n onun, azayı birer defa yıkamanın kâfi geldiğine ve keza abdest sa-hîh olmak için, evvelâ hades-İ ekber denilen boy abdestinin şart olma­dığına delâlet etmektedirler. Bazıları gusül bittikten sonra abdest al­mak lâzımdır demişler ise de buna delil yoktur, Filhakika Ebû Davud'­un (202 — 275) Sünew'inde sabit olmuştur ki Resûl-ü Ekrem (S.A.V.) yıkanır ve iki rekat nafile namazla birlikte sabah namazını kılar ;hiç bir suya el sürmezdi. Bu izahattan anlaşılır ki, «Hazreti Meymûne ve Âîşe hadîslerinde bu gusülden sonra namaz kıldığı zikredilmemiştir.» iddiası batıldır. Bu gusül ile namaz kıldığı Sünen hadîslerinde sabit ol­muştur. Evet gusül için aldığı abdestte başına mesh edip etmediği zik-redilmemiştir. Amma Meymûne (R. A./ın «Namaz için aldığı abdest gibi» demesi meshe şâmildir. Hadîs-i şerîfde geçen ifâza kelimesinin mânası akıtmaktır. Bununla ' oğuşturmanın vâcib olmadığına- istidlal olunur. Fakat Mârudî {— 450); «Bununla istidlal tamam olamaz; çün­kü Hazreti Âişe (R. Anka) ifâza tâbirini kullanmıştır ki, yıkamak ma­nasınadır. Hazretİ Meymûne (R. Anha) zâten gusül tâbirini kullanmış­tır. Şu halde yıkama hakkındaki hilaf bakidir» diyor. Gusül için abdest alırken azaları üçer defa yıkayıp yıkamadığı Hazreti Meymûne ve Âişe (R. Anhümâ) hadîslerinde zikredilmemiştir. Kâdî îyâz (476 — 544) : «Üçer defa yıkadığı rivayetlerin hiçbirinde zikredilmemiştir.» diyor. Musannif a göre ise Hazreti Aişe (R. Anha)'dan sahîh rivayet sabit olmuştur.

Hazret! Meymûne (R. Anha)'mn ifâdesinde Resûl-ü Ekrem (S.A.V.) ayaklarını en son yıkamıştır. Hazreti Âişe (R. A.) haynm rivayetinde ise bu yoktur. Bacılarına göre ayakları en sonra yıkamak tekrardan ibarettir. Yoksa onları gusülden önce aldığı abdestte yıkamıştır. Çün­kü yıkamasa Hazreti Meymûne (R. Anha) «Namaz abdesti gibi abdest aldı» demezdi. Bazıları ayakların baştan yıkanmasını, bazıları da son­ra yıkanmasını ihtiyar etmişlerdir. Bundan abdest azalarının abdest alırken, toplu bir şekilde yıkanmasının vâcib olmadığı hükmü çıkarıl­mıştır. Mendili geri çevirmesi âzâyı kurulamanın meşru olmadığına de­lildir. Eu babda birkaç kavi vardır. Bunların en meşhuru : Terkinin mustehab oluşudur. Yine bu hadîsi şerîfde abdest suyundan dolayı el silkmenin zararsız olduğuna delâlet vardır. Binâenaleyh:

«Ellerinizi silkmeyin, çünkü silkmek şeytanın yelpazele­ridir» hadîsi ile birbirlerine muarızdırlar. Şu kadar var ki, bu hadîs laîftir. Babımızın hadîsine mukavemet edemez.[326]



131/103- «Ümmü Seleme radıyallahü teâlâ anhâ'dan rivayet edil­miştir. Demiştir kî : Yâ Resûlüllah Ben başımın saçını bağlayan bir kadınım; cünüblükten — bir rivayette ve hayzdan — yıkanmak için onu çözeyim mi? dedim:

— Hayır sade başına üç avuç su dökmen sana yeter; buyurdular.»[327]



Bu hadîsi, Müslim rivayet etmiştir. Lâkin hadîsin lâfzı şöyledir :

«Ben başımın bağını bağlayan bir kadınım». Şu halde Musannif manen rivayet etmiş demektir.

Bu hadîs-i şerîf, kadına cünüblükten veya hayızdan temizlenmek için yıkanırken saçını çözmek'' vâcib olmadığına, suyun saçların diple­rine ulaşmış dahi îcab etmediğine delildir. Mes'ele ihtilaflıdır. Bu bâb-da açık ifadeli bir hadîs vardır. Dâre Kutnî'nm (306—385) «El-Efrâd» da, Hatîb'in (392—463) «Et-TelMs» de ve Taberânî (260—360), Ziyâ-i Makdisî'nin Enes (R. AJ'den merfû olarak tahrîc ettikleri bu hadîs de şöyle buyuruluyor:

«Kadın hayzından yıkanırsa, saçını iyice çözer ve onu hıtmî[328] ve uşnân ile yıkar; cünüblükten yıkanırsa su­yu başına güzelce döker ve ssçını sıkar.» Bu hadîs-i şerifi, tahrîc ettiği şeyin mutlaka sahih olmasını şart koşan Ziyâ-i Makdisî de tahrîc etmiş olmakla beraber ve yine de amel babında zan ifa­de etmekden ileri geçemiyor, Nedbe delâlet ediyor. Çünkü içinde hitmî ve uşnân zikredilmiştir. Bunların kullanılmasının vâcib olduğu­na kail olan yoktur. Nedbe delâlet ettiğine karine de budur. Ümmü Se­leme hadîsi ise vücûba hamledilmiştir. Zira «Başına ÜÇ avuç su dökmen sana yeter» buyruluyor. Daha fazlasını yapayım derse sa­çını çözer ki bu mendubtur. Saçını çözmenin vâcib olmadığına Imam-ı Ahmed b. Haribel (164 — 241) ile Müslim'in (204 — 261) tahrîc ettik-, leri şu hadîs de delâlet eder :

Hazreti Âişe, İbni Ömer'in[329] kadınlara yıkanırken başlarını çözdür­düğünü duydu. Ve: Şaşarım İbni Ömer'e: Nasıl oluyor da kadınlara saçlarını çözmelerini o emrediyor? Başlarını tıraş etmelerini emretmi­yor mu bari? Vallahi ben, ve ResûlüMah (S.A.V.) bîr kabdan yıkanır­dık. Başıma üç kere su dökünmekten fazla bir şey yapmazdım» dedi Hazreti Âİşe (R. Anka)'nm bu hadîsi cünüblükten temizlenme hakkın­da ise de İbni Ömer'den rivayet edilen saç çözme emri hem hayza, hem cünüblüğe şâmildir.[330]



132/104- «Âİşe radıyallahü anhâ'dsn rivayet edilmiştir. Demiştir ki: Resûlüüah sallallahü aleyhi ve sellem :

— Şüphesiz ben mescide girmeyi hayızlı i!e clinübe helâl kılmıyorum; buyurdular.»[331]



Bu hadîsi, Ebû Dâvucf rivayet etmiş; Ibni Huzeyme sahîhlemiştir.

Ibni Rifat: «Bu hadîsin, râvileri arasında metruk olanı vardır» de­mişse de, onun sözünü kabul eden olmamıştır.

Hadîs-i şerif hayızlı ile cünüb olana mescide girmenin caiz olmadı­ğına delildir, Cumhur-u ulemâ'nın kavli de budur. Dâvud-u Zahirî ile (202 — 270) bazıları caiz görmüşlerdir. Bunlar Meceîle-i Ahkâm-ı Adliyye'de «Berâet-i Zimmet aslıdır» cümlesi ile hülâsa edilen kaide ile istidlal ederler. Fikirlerince bu hadîs o kaidenin hükmünü değiş­tiremez,

Mescid ve camilerden geçme mes'elesine gelince: Şafiîler ile'Han-belîler'e göre cünüb, hayızlı, ve nifaslılara camiden geçmek mubahtır. Hattâ Hanbelîler'e göre yalnız cünübe mahsus olmak üzere camide dur­mak bile mubahtır. Hanefîler'le Malikîler'e, göre ise ciddi bir özür ol­madıkça camiden geçmek veya camide durmak haramdır. (Bu bâbda-ki tafsilât için her mezhebin fıkıh kitaplarına müracaat oluna).[332]



133/105- «Bu da ondan rivayet edilmiştir. Demiştir ki: Ben ve Re-sülüHah salîallahü aleyhi ve seîîem cünüblükten dolayı bir kapdan yı­kanıyor, ellerimiz kabın içine dafıp çıkıyordu.»[333]



Bu hadîs, Müttefekun Aleyh'dir; 'Ibni Hibbân: «Ellerimiz birbirine rastlıyordu» cümlesini ziyâde etmiştir.

Hadîs-i şerif, erkekle, kadının bir sudan yıkanmalarına delildir ki, asıl olan da budur. Bu hususta «sular babı» nda söz geçmişti.[334]



134/105- «Ebû Hüreyre radıyallahü anh'den rivâylt edilmiştir. De­miştir ki: Resûlüllah salîallahü aleyhi ve sellem:

— Muhakkak kılın altında cünüblük vardır. Binâe­naleyh saçları yıkayın ve teni temizleyin; buyurdular.»[335]



Bu hadîsi, Ebû Dâvud ile Tîrmizî rivayet etmiş ve her ikisi de zâif saymışlardır.

Çünkü onlar bunu Haris b. Vedh'den rivayet etmişlerdir. Bu zât hakkında Ebû Dâvud (202—275); «Hadîsi münker; kendisi de zâifdir» diyor. Tirmizî (200 — 279) ise : «Bu hadîsi yalnız Harisin rivayetinden biliyoruz; Haris ise ihtiyardır; bu işe el vermez» demektedir. îmam-ı Şafiî (150—204): «Bu hadîs sabit değildir» demiştir. Beyhakî (384—458): «Bunu hadîs ilminin ehli olan Buharı, Ebû Dâvud ve saire inkâr et­mişlerdir» diyor. Maamafîh bu bâbda Hazretİ Ali (R. A ./den merfu olarak şu hadîs rivayet olunuyor:

«Eğer bir kimse cünüblükten kıl kadar bir yer yıkamadan bırakır­sa ona şöyle şöy!e yapılır. İşte bundan dolayı ben başıma düşman kesildim. İşte bundan dolayı ben başıma düşman kesildim»; demiş. Bunu üç defa tekrarlamıştır. Hazretİ Ali (R. A.) saçını tıraş ettiriyordu. Hadîsin isnadı Musannifin da dediği gibi sahihtir. Lâkin Ibni Kesir «EÜrşâd» da Hazretİ Alî'nin bu hadîsi Atâ bin Es'sâib tarafından ri­vayet edilmiştir. Bu zâtın belleyişi kötüdür.» diyor. Nevevî (631—676) de: «Şüphesiz bu za;f bir hadîstir» demiştir. Bu hadîsin sahîh veya zaîf olduğu hakkındaki ihtilâfın sebebi, Atâ b. Es'sâib'in âhir ömründe ak­lının bozulmasıdır. Ondan aklı bozulmadan Önce yapılan rivayetler sa­hîh; bozulduktan sonrakiler zaîftir. Bu hadîsi aklı bozulmadan önce mi, sonra mı rivayet ettiği ihtilâf olduğu için sahîh veya zaîf olması hu­susunda da ihtilâf olunmuştur. Hak olan, hal iyice belli oluncaya kadar tevakkuf ederek sahîh veya zaîf diye bir hüküm vermemektir. Bazıla­rı: «Doğrusu, Haireti Alî (R. A.)'a mevkuf olmasıdır» diyorlar. Hadîs-i şerîf cünüblükten temizlenmek için bütün bedenin yıkanmasının vâcib olduğuna; bu hükümden ufak bir yerin bile müstesna olmıyacağma de­lildir. Bu cihet ittifakı ise de, gusülde mazmaza ve istinşâk yine de ih­tilaflıdır. Hanefîler'le Hanbelîler'e göre farzdır. Delilleri bu hadîs-i şe-rîfle gusül âyetidir. Şöyleki: Gerek abdestde »gerekse gusülde yıkama­sı icap eden yerler bilicma' bedenin dış âzasıdır. Şu hale göre ağız ile burnu yıkamanın hükmü müşkil[336] olarak kalır. Çünkü ağız bir cihetle iç bir cihetle dış âzasıdır. Burun da öyledir. Oruçlu bir kimsenin tü­kürüğünü yutması orucunu bozmadığına- bakılırsa ağız iç âzasıdır. Fa­kat yine oruçlu bir kimsenin dışarıdan ağzına bir şey atıp tekrar çıkar­ması da orucunu bozmaz. Buna bakılırsa bu sefer ağız dış âzası olmak gerekir. İşte bu iki ciheti de nazar-ı itibara alan imamlar her ilci vazi­fenin delillerine bakmışlar. Gusülün delilinde mübalağa ifâdesi, gör­müşler; âbdestin delilinde ise bu mübalağayı bulamamaşlardır. Binâe­naleyh her iki delille de amel etmiş olmak için abdestte ağız ile burun iç âzası olarak kabul edilmiş ve onları yıkamak farz sayılmamıştır. Gusülde ise dış âzası sayılmışlar ve yıkanmaları farz kabul edilmiştir. Şafiîler'le Malikîler'e göre farz değildir. Malikîîer'e göre sünnettir, de­lilleri yukarda (11) ve (12) inci sayılarda geçen Hazreti Âişe ve Mey-mûne (R. Arihümâ) hadîsidir.

Hazreti Peygamber (S.A.V.)'in namaz abdesti gibi abdest alması­na gelince: Bu bir fiildir; vücûb ifâde etmez denilir. Ancak buna da: Mücmeli[337] beyân için vaki fiiller vücûb ifâde eder diye cevap veri­lebilir. Hadîs-i şerîf hakkında sözü bitirmeden önce şunu da arz etmek isteriz ki, bu hadîs-i şerîf bir mucizedir. Çünkü vücuddaki mesamat de­nilen ince meliklerden meni çıktığını fen ancak son asırlarda isbat ede­bilmiştir. Fahr-i Kâinat efendimiz ise bunu «1400» yıl önce haber ver­miştir.

134/106-«Ahmed'in Âişe radıyallahü anhâ'dan rivayetinde de bu­nun benzeri vardır.» Bunda bir de meçhul râvi vardır. Fakat Mu­sannif bu hadîsi Teîhîs'de zikretmediği gibi, meçhul râvinin kim ol­duğunu da beyân etmemiştir. Râvileri arasında meçhul olduğuna göre, bu hadîs hüccet olamaz. Gusül babının hadîsleri «17» dir.[338]


Kategoriler

- namaz - hac - umre - dua - oruc - ashab - ashabın fazileti - ticaret - cihad - abdest - ilim - haram - ölüm - iman - iyilik - nikah - hadis - kıyamet - islam - cennet - miras - sünnet - mal - fitne - Kadın - sadaka - yemin - zina - zekat - ihram - evlilik - köle - feraiz - zikir - cemaat - kurban kesmek - mescid - kısas - hayız - günah - helal - amel - gusül - borç - kibir - cehennem - hüküm - öldürmek - kafir - takva

MollaCami.Com