Hayat | Konular | Kitaplık | İletişim

Teyemmüm Babı

Teyemmüm Babı



Teyemmüm: lügatte; Kasdetmek demektir. Şeri'atde ise, temizlen­mek için temiz yeri kasdetmektir. Fakat Kemâl b. Hâmâm (788—861). Fethü-l - Kadir adlı eserinde bu tarifi beğenmiyor. «Hak olan, teyem­müm yüz ile elleri temiz yere silmenin ismidir. Kasd şarttır» diyor.

Teyemmüm âbdestin halefidir. Türkçemizde bile; «Su bulunmadığı yerde, teyemmüm caizdir» diyerek nükte yaparlar. Su ile yapılan temiz­lik mes'elelerinden sonra onun halefi olan yer ile temizliği zikretmek pek tabiî bir şeydir. Teyemmüm azimet mi, yoksa ruhsat mı olduğu ihtilaflıdır.[339] Teyemmüm Kitap, Sünnet ve îcma-ı Ümmetle sabittir. Kitaptan delili :

([340]) «Su bulamazsanız temiz yere teyemmüm ediniz.» Âyet-i Kerîmesidir. Bu âyet-i kerîme Müreysî gazasında nazil olmuştur. Nüzul sebebi şudur: Resû!-ü Ekrem (S.A-V.) bir gece bir yerde moîa vermişti. O esnada "Haz­reti Âişe (R. A.ydan kız kardeşi Esmâ'ya ait bir gerdanlık kayıp olmuş­tu. Kafile yola revan olunca bunu Resûiüllah (S,A.V.)'e açtı. O da ger­danlığı aramak İçin iki kişi gönderdi. Ve arayanları beklemek üzere hayvanlarından indiler. Yanlarında su yoktu, Hazreti Ebû Bekir Âişe (R. A.)'ya şiddetle çatmış: «Resûiüllah (S.A.V.) ile, müsiümanlan su­suz olarak hapsettin» demişti. İşte bunun üzerine teyemmüm âyeti na­zil oldu. Teyemmümle namazı kıldıktan sonra Useyd b. Hudayr Hazret-Î Âişe'nin çadır.iüa gelerek: «Bereketiniz ne de çokmuş ey Ebû Bekir sü­lâlesi!» diğer bir rivayete göre: «Allah sana merhamet buyursun Âişe! Başına- sevmediğin bir şey geldi mi, muhakkak onda Allah-ü Teâlâ rnüslümanlara bir ferahlık halkeder» dedi. Sünnetten delili aşağıdaki hadîslerdir.[341]



136/107- «Câbir bin Abdillah'dan rivayet edilmiştir ki. Peygamber sallallahü aleyhi ve settem :

— Benden önce kimseye verilmeyen beş şey bana ve­rildi. Bir aylık yoldan «düşmana» korku verilmekle za-feryâb oldum. Ve yer bana mescid ve temizleyici kılındı. Binâenaleyh hangi kimseye namaz vakti gelirse nama­zını kılsın; buyurdu. Ve Câbir hadisin geri kalan kısmım zikretti.»[342]



Hadîs-i şerifteki beş şeyden murad. Beş haslet, yahut beş fazilet veya beş hasâistir. Bundan sonra, «Benden önce kimseye veril­meyen» buyrulmuş olmasına bakılırsa, beş şeyden beş hasâîs mânâ­sının kasdedilmesi daha münasib düşüyor. Pek tabiîdir ki, bu beş hasâis ondan önce kimseye verilmediği gibi, ondan sonra da kimseye verilece­ği yoktu. Zaten böyle ona mahsus olan şeylere hasâis deniliyor. «Beş» tabirinden adedin mefhumu kasdedilmemiştir. Çünkü Resûl-ü Ekrem (S.A.V.)'e beşten çok daha fazla hassalar verilmiştir. Bunları îmam-ı Süyûtî (—911) «El-Hasâis» adh eserinde saymış ve iki yüzden faz­la bulmuştur. «Bir aylık yoldan» demek düşman ile aramızda bir aylık yol mesafesi var iken demektir. Nitekim Taperânî'nin (260—360) rivayetinde:

«Düşmanıma iki aylık mesafeden korku verilmekle mu­zaffer oldum» buyruluyor. Taberâni'de bu iki aylık mesafenin tef­siri Said b. Yezid'den tahrîc edilmiş ve «Bir aylık arkamdan, bir aylık önümden» buyrulmuştur. Deniliyor ki: Düşmanının kalbine tir ayhk mesafeden korku girmesi,, o vakit Resûl-ü Ekrem (S.A.V.) ile düşmanları arasında bundan fazla mesafe olmadığındandır. Bu korku Kesûl-ü Ekrem (S.A.V.) yalnız dahi olsa, düşmanının kalbine mutlaka doğacaktır. Ümmeti için de aynı keramet varmıdir, yokmudur mes'ele-si ihtilaflıdır.

Yeryüzünün her tarafı Resûl-ü Ekrem, ve ümmetine mesciddir. Namazın sahîh olması için hususî bir yer yoktur. Bu da ona ve ümme­tine mahsustur. Nitekim bir rivayette bu ciheti açıklamış ve şöyle bu­yurmuştur:

«Benden önce geçenler ancak kiliselerinde namaz kılar­lardı.» «Başka bir rivayette:

«Peygamberlerden hiç biri mihrabına varmadıkça na­maz kılamazdı.» buyrulmaktadır.

Bu da bittabi bu hususiyetin geçmiş peygamberlerden hiçbirine verilmediği hakkında nâssdır.

Hadîs-i şerîfde toprağın da su gibi hadesi (Abdestsizlikle cünüblüğü) giderildiğine delil vardır.'Çünkü ikisi de temizleyicilikte müşterektir. Keza bu hadîs-i şerîf, yer cinsinden olan her şeyle teyemmümün caiz olduğuna da delâlet ediyor. Hattâ şöyle de rivayet vardır:

«Benim için ve ümmetim için yerin her tarafı mescid ve temizleyici kılındı.» «Bu hadîsi İmam Ahmed b. Hanbel (164— 241) ve başkaları Hazret! Ebû Ümâme'den rivayet etmişlerdir. Bazıları Müslim'in (204 — 261) tahrîc ettişi şu :

«Toprağı temizleyici kılındı» rivayeti ile istidlal ederek «temiz­lemek yalnız toprağa mahsustur; sair yer cinsinden olan şeylerde bu hassa yoktur» demek isterlerse de, bu rivayette toprağın şart olduğuna delâlet yoktur. Çünkü Usûl-ü Fıkıh ilminde beyân edildiğine göre, ([343]) Anımın ferdlerinden bazısını zikretmek onu tahsis demek değildir;. Son­ra bu söz mefhum-u lâkaptır. Mefhum-u lâkap ise Usulcülerin muhak­kiklerine göre fasid delillerdendir. Onunla amel edilemez. Evet Mâide sûresinin altıncı âyetinde:

([344]) «Temiz yerle teyemmüm edin; yüzünüzü ve ellerinizi onunla mesh ediverin» buyurulduğuna göre bundan maksad topraktır.Çünkü edadı teb'îz içindir. Yani bir şeyin cüz'ünü bildirir. Nitekim Alîâme Zemahşerî (467 — 538) meşhur tefsiri Keşşaf'da,: «Şu muhakkak ki araplardan hiçbiri:

başıma yağdan ve topraktan sürdüm deyince teb'îzden başka bir mânâ anlamaz» diyor. Binâenaleyh teb'îz burada taşa ve saireye de-ğiî, ancak toprağa mesh etmekle tahakkuk eder; diyorlar.

Filhakika teb'îz içindir. Zaten onun teb'îz manâsına hiç gel­mediğini idda eden olmadığı gibi burada da teb'îzden başka bir mâna­ya hamletmsye İmkân yoktur. Çünkü yüz ile kollan yeryüzünün bütün toprağına meshetmek zaten imkânsızdır. Fakat bundan mesh yalnız toprağa yapılır» mânasını çıkarmak doğru değildir. Neden meshedile-cek yerin cüz'î topraktan maada kum veya taş olamasın? Nitekim âyet-i kerimedeki kelimesinin mânası halis toprak demek değildir. Bu kelime «Yukarıya çıktı» fiilinden sıfatı müşebbehe olup, fail babından gelmiştir. Bu bâb fail ile mef.'ul arasında müşte­rektir. Burada fail mânasına gelmiştir. Şu halde yukarıda yani yerin yüzüne çık&n tabakasına mesnediniz; demek olur. Yerin yüzünü teşkil eden tabakası ise yalnız topraktan ibaret değildir. İşte şu mülâhazaya msbni Hanefî imamlarından îmam-ı Âzam {80 — 150) ve îmam-ı Mu-hammed (134 — 189) ile şâir mezhep imamlarından Mâlik’e (93 — 179) göre teyemmüm yer cinsinden olan her şeyle yapılabilir. Binâenaleyh toprak, kum, taş, kireç, kil ve şâire gibi şeyler üzerine teyemmüm ca­izdir. İmam-t Şafiî (150 — 201) ve îmam-ı Ahmed b. Hanbeî (164 — 241) ile Hanefîlerden İmam-ı Ebu Yusuf (113 — 182): «Teyemmüm yal­nız temiz toprak üzerine olur» derler. Bu zevatın Kitabdan delilleri:

âyet-i kerîmesidir.Onlara göre temiz toprak demektir. Nitekim Su!fanü'I - Müfessirîn İbni Abbas Haz­retleri de ona bu mânayı vermiştir. Lâkin buna karşı Kemâl b. Hüman (788 — 861) Fethü'l - Kadîr'de şöyle diyor : «Saîd» : Yeryüzünün ismidir. Yüz kısmı yukarıya çıktığı İçin ona bu isim verilmiştir ve keli­me fail vezninde olup fail manasınadır. Kelimenin mânası bu olunca, onu umumî almak vâcib olur. İbnî Abbas'ın onu toprak ile tefsir etmesi ağ-leb'e göredir. Sahiheyn'de rivayet edilen:

«Yer bana mescîd ve temizleyici kılındı» hadîsi tamime delâlet eder.» «Toprağı da temiz» rivayetine gelince: Bunu muhassis zannetmek ha­tadır. Çünkü bu âmmın ferdlerinden birini almaktır. Zira bizzat âmmın hükmünü bazı ferdlerine rabtetmektir. Tahsis ise âmm olan hükümden bir ferdi çıkarmaktır. Şu halde muhtar olan kavle göre bu tahsis de­ğildir» dedikten sonra âyette zikri geçen [ ^k j in Icma-ı Ümmet'Ie «temiz» mânasına geldiğini beyân ediyor. Bu bâbda her mezhebin taf­silâtı için, o mezhebin fıkıh kitaplarına müracaat edilebilir. Hadîs-i şe­rifte geçen «Her kime namaz vakti gelirse hemen namazını kılsın» emri her şahsa âmm ve şâmil olduğu gibi her halde şamil­dir. Yâni bulunduğu yerde rnescid ve su olmasa dahi, kılsın demektir. Bu cihet Ebu Ümâme rivayetinde şöyle beyân buyurmuştur:

«Ümmetimden her hangi bir kimseye namaz vakti gelir ele su bulamazsa, yeri temizleyici ve mescid bulunur.»

Bir rivayetinde :

«Onun temizleyicisi ve mescidi yanındadır.» buyurulmuştur.

Hadîsde Hadîsi zikretti :

denilerek Hazreti Câbir'in hadîsi baştan sona okuduğuna işaret ediliyor. Demek oluyor ki, beş şeyden burada yalnız ikisi zikredilmiştir. O hâl­de geri kalan üçünü de biz tamamliyalım: Fahri Kâinat (S.A.V.) Efen­dimiz buyuruyorlar ki:

«Bana ganimetler helâl kılındı. Şefaat da verildi. Eski­den peygamber hususî olarak kavmine gönderilirdi; ben ise insanların hepsine gönderildim.» görülüyor ki, peygambe­rimize verilen beş şeyden üçüncüsü ganimetlerdir.

Gânîmet; harp esnasında düşmandan kahren alının mal ve candır ki, hak kazananlar arasında beşte bir usulüyle taksim olunur. (Tafsilâtı fıkıh kitablarmdadır.)

Gânîmef, Resûl-ü Ekrem {S.A.V.)'e mahsus hasâistendir. Geçmiş ümmetlerde ya hiç yoktur. Yahut böyle değildi. Bakınız Hattdbl (—388) bu hususta ne diyor: «Geçmiş peygamberler iki kısımdır. Bir kısmına hiç cihad farz olmamış; binâenaleyh onlara ganimet de meşru olma­mıştı.

Bir kısmına ise cihad için izin verilmiş, lâkin ganimet olarak aldıkları şeyden istifâde, kendilerine helâl kılınmamıştı. Bir ateş gelîr, onların ganimetlerini yakardı.» Bazıları «Bana ganimetler helâl kilindi» cümlesini: «Bana nafile, istifa ve ganimetleri alanlar arasın­da paylaştırmak suretiyle ganimetler hakkında tasarrufda bulunmaya iiîn verildi.» şeklinde tefsir ettiler.

Beş şeyden dördüncüsü şefaattir, Şefaat : Kıyamet gününde bazı müstesna kulların bazı günahkâr kulları afvetmesi için Allah'a niyazda bulunmalarıdır. Bazıları kendilerine şefaat etme hakkı verilenleri on iki sınıfa çıkarır. Bunların başında hiç şüphe yok ki, (Şefâat-İ Uzmâ) sahibi Peygamberimiz Muhammed Mustafa (S.A.V.) gelir. . Şefaati Uzmâ en büyük şefaat demek olup, nâsın kıyamet günü hesap yerle­rinde pek başı sıkıldığı zaman yapılacaktır.

Beşincis? : 'Resûl-ü Ekrem (S.A.V.)'in bütün insanlara peygamber gönderilmesidir. Diğer peygamberler böyle değildi. Meselâ : HazreM Nuh Aleyhisselâm yalnız kendi kavmine gönderilmişti. İçlerinde yal­nız bir beldeye gönderilenler bile vardı. İşte bu beş şeyle Resûl-ü Ek­rem (S.A.V.) imtiyaz ve ihtisas kesbetmiştir. Hadîsi şerifte bir çok fay­dalar vardır ki, bunlar uzun şerhlerde beyân olunmuştur. Burada Mu­sannif merhuma gereken: Hadîsin sonunda Müftefekun Aleyh demek ondan sonra ikinci hadîse geçmek idi. Gerçi hadîs-i şerifin Müttefekun Aleyh olduğu anlaşılmakta ise de, bu şekli ile onu hiç tahrîc eden yok­muş gibi muallakta bırakmak doğru değildir.[345]



135/107- «Hüzeyfe radiyallahü anh hadîsinin Müslim'deki rîvâyetin-de: Suyu bulamadığımız zaman, toprağı da bize temizle­yici kilindi» kaydı vardır ki, bu kayıt Kur'an-ı Kerimin kaydına uy­duğu için birinci hadîsde de muteberdir.[346]



136/107- «Ali radiyallahü anh'âen Ahmed'in tahrîc ettiği rivayette: «Toprak bana temizleyici kılındı» cümlesi vardır.

Hadîs-i şerifin bu cümlesi ile yukarıdaki Huzeyfe rivayeti «teyem­müm yalnız toprak üzerine olur» diyenlerin delilidir. Buna verilen ce­vap birinci hadîsde geçti.[347]



136/108- «Ammâr b. Yâsir[348] radtyallahü anhümâ'dan rivayet edilmiştir. Demişfİr ki: Resûlüllah sollallahü aleyhi ve seîlem beni bir hacet peşinde gönderdi. Ve ben cünüb oldum da su bulamadım. Binâe­naleyh yer üzerinde tıpkı hayvanın yuvarlandığı gibi yuvarlandım. Sonra Peygamber {S.A.V.)ıe gelerek bunu kendilerine anlattım: «Sa­na ellerinle sadece şöyle yapmak yeterdi.» buyurdu. Sonra iki eliyle yere bir kere vurdu; sonra sol eli ile sağ eli üzerine, avuçla­rının dışına ve yüzüne mesnetti.»[349]



Bu hadîs, Müttefekun Aleyh'tir, lâfız Müslim'indir. Buharî'nin bir rivayetinde ise : «iki avucunu yere vurdu. Ve onları üfürdü. Sonra on­larla yüzünü ve ellerini mesnetti.» Duyurulmuştur.

Yukardaki hadîs-i şeriften anlaşılıyor ki, Hazrefi Ammâr kıyas ile âmel etmiştir. Bakmış ki, su bulunmadığı zaman onun yerini toprak tu­tuyor. O halde su ile nasıl bütün bedeni kuru yer kalmamak şartıyla yıkamak lâzım ise, toprakla da bütün bedeni kaplamak icap eder; kanaatma varmış, lâkin Resûl-ü Ekrem (S.A.V.) kendisine bu kıyasın doğ­ru olmadığını, toprağı kullanmanın nasıl olacağına ve bunun yeter de­recesinin neden ibaret olduğunu göstermiş ve teyemmüm için elleri te­miz yere bir defa vurmanın kâfi geleceğini, ellerin yalnız üstü mesh edileceğini yâni farz olan miktarın bundan ibaret olduğunu anlatmış­tır. Filhakika bu bâbtaki âyet-i kerîme mücmeldir. Resûl-ü Ekrem (S.A.V.) bilfiil meshetmekle onıj beyân buyurmuştur. Teyemmüm eder­ken, yüz ile kollar arasında tertibe riayet icab etmiyeceği dahi bu be­yândan anlaşılmaktadır. Vakıa cümlede atıf harflerden «vav» vardır.

ise zaten tertip ifâde etmez. Amma Buharî'nin rivayetinde ile atıf edilmiştir. Tertip veterâhi ifâde eder. Bundan sonra demektir. Ebû Davud'un bir rivayetinde hadîs şöyledir:

«Sonra sol eliyle sağ elinin üzerine, sağ eliyle de sol elinin üzerine avuç­ların üzerine vurdu. Sonra yüzüne mesnetti.» îsmaüî'nm rivayetinde ifâde daha da açıktır. O rivayette şöyle denilmektedir:

«Sadece ellerini yere vurarak sonra onları silkmen, son­ra sağ elinle solunun üzerine, sol elinle de sağ elinin üze­rine meshetmen, sonra yüzüne meshetmen sana kâfidir.»

Hadîs-i şerif, cünüb olup da su bulamayana teyemmüm etmenin farz olduğuna delildir. Teyemmüm için ellerin toprağa- ka£ defa lacağı ve ellerin nereye kadar meshediîeceği ihtilaflıdır. Se'.ef-i Salî-hîn'den bir cemaatle onlardan sonra gelen bazı ulemâya göre teyem­müm için elleri bir defa toprağa vurmak kâfidir. Ashâb-ı kiramdan bir cemaatla onlardan sonra gelen Hanefîyye gibi bazı ulemâya göre ise mutlaka iki defa elleri toprağa vurmak lâzımdır. Bunların delilleri aşa­ğıda gelen beşinci hadîstir. Hadis imamları ile birçok ulemâ toprağa bir kere vurmak kâfidir derler. Delilleri mevzu-u bahsimiz olan Ammâr hadîsidir. Bu hadîs bu bâbdaki hadîslerin en sahihidir. Aşağıda gelen ve iki vuruş ifade eden Ibnî Ömer hadîsi, buna muaraza edemez. Ammâr hadîsinden maada bu bâbda gelen her hadîs ya zaîftir, ya mevkuf di­yorlar.

Ellerin nereye kadar meshedileceğine gelince: Hadîs imamlariyle ulemâdan bir cemaata göre ellerin yalnız avuç kısmı ile avucun dışını meshetmek kâfidir. Nitekim Ammâr hadîsi de bunu ifâde ediyor. Vakıa Hazreti Ammâr'dan muhtelif rivayetler gelmiş ise de bunların en sahihi şüphesiz ki Buharı (194 — 256) ile Müslim (204 — 261)'in.rivayetleridir. Hazreti Ammâr (R. A.) Resûlüllah (S.A.V.)'in vefatından sonra dahi bununla fetva verirdi. Ravî, bilhassa şahabı ve müçtehit olursa rivayet ettiğinin mânasını başkalarından iyi bilir. Teyemmüm için eller iki defa toprağa vurulur diyenler eller dirseklerle beraber meshedilir der­ler. Delilleri yine beşinci hadîstir. Tertib mes'eresUde-.ihtilaflıdır. Elle­rin bir defa vurulmasını kâfi görenler Ammâr'hadîsi ile istidlal ederek tertip vâcib değildir diyorlar.. Ellerin iki defa vurulmasını şart koşan­lar: Evvelâ yüze, sonra kollara ve keza evvelâ sağa, sonra sola mesh­etmek suretiyle tertibe riayet etmek farzdır; derler.. îmnyn-ı Şafiî'ye (150 — 204) göre teyemmüm için elleri toprağa vurmak şart değildir. Sadece toprağın üzerine koymak kâfidir. Çünkü Resûlüllah (S.A.V.)'in duvardan yaptığı teyemmüm de yalnız elini koyduğu rivayet edilmiş­tir.

Hadîs-i şerifin Bw/ıan'deki rivayetinde ellerden toprağa üfür-mek de vardır ki; bazı ulemâya göre bu mendup, bazılarına göre de­ğildir. Buradaki teyemmüm cünüp hakkında ise de hayızlı ile nifas-lının hükmü de cünübe kıyasen aynıdır. Yalnız bunlar hakkında Ibnı Ömer ile İbni Mes'ûd muhalif reydedirler. Toprağın cünüblüğü gi­derip giderememesi altıncı ha-dîsdç görülecektir.[350]



141/109- «İbni Ömer radiyallahü aııh'den rivayet edilmiştir. De­miştir ki: Resûfüllah sallallahü aleyhi ve seîlem :

— Teyemmüm iki vuruştur. Bir vuruş yüz için; bir vurug da dirseklerle beraber kollar içindir; buyurdular.»[351]



Bu hadîsi Dâre Kutnî rivayet etmiştir. Hadîs imamları onun mev­kuf olduğunu sahîhlemişlerdir.

Dâre Kutnî (306 — 385) «Sünen» inde bu hadîsi rivayet ettikten zcnırz: «Bu hadîsi Yahya, Kattan, Hiişeym ve başkaları mevkuf say­mışlardır. Doğrusu da budur.» diyor. Hadîs İbni Ömer'e mevkuftur. Hattâ bazıları «onun sözüdür. Bu bâbda içtihada meydan açıktır» di­yor. Bu mânada daha birçok rrvâyetler vardır. Fakat hiçbiri sahîh de­ğildir. Bunların kimisi mevkuf, kimisi de zaîftir. İtimâda şayan olanı, yalnız yukarda zikrettiğimiz Ammâr hadîsidir. Buharı (194 — 256) bu rivayete katiyetle cezmederek sahihinde :

«Yüz İle Ellere Teyemmüm Babı» unvanı ile bir bâb yapmışdır.

Burada ihtilâf olduğu şöhret bulmakla beraber Buharî'nin cezm sigası kullanması delili kuvvetli olduğundandır. Zira teyemmümün sıfatı hakkında vârid olan hadîslerden oncak Ebu Cüheym hadîsi ile Ammâd hadîsi sahihtir .Bunlardan maadası ya zaîftir ,yahut mevkuf veya merfu olduğu ihtilaflıdır. Ve merfu olmadıkları müreccahtır. Ebu Cüheym hadîsi elleri mücmel zikretmiştir. Ammâr hadîsine gelince: Bu hadîs Sahîheyn'de « ^kj3 | » yâni eller İraydı ile, Süne»'de yâni dirsekler kaydıyla rivayet olunmuş; bir rivayette kolun yarısı­na kadar! diğer bir rivayette koltuklara kadar, kaydıyla vârid ol­muştur. Dirsekler ile kolun yansı rivayetleri üzerinde söz edilmiş-' tir. Koltuklara kadar mesh edileceğini gösteren rivayet hakkında tmam-ı Şafiî (150 — 204) ve başkaları şöyle diyorlar: «Eğer bu şekilde teyemmüm Hazretİ Peygamber (S.A.V.)'in emri ile olduysa bundan sonra Hazretî Peygamberden sahîh olarak rivayet edilen her teyemmüm bunu neshetmiştir. Yok Resûlüllah (S.A.V.)'in emri »olmaksızın yapıl­mışsa hüccet değildir. Hüccet Peygamber (S.A.V.)'in emridir.»[352]



142/110- «Ebû Hüreyre radiyallahü anh'iien rivayet edilmiştir. De­miştir ki: Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem :

— Yer yüzü müslümanın abdest suyudur; isterse su­yu on sene bulamasın, suyu bulduğu zaman Allah'dan korksunda onu cildine dokundursun; buyurdular.»[353]



Bu hadîsi, Bezzâr rivayet etmiş ve İbni Kattan sahîhîemiştir. Lâkin Dâre Kutnî mürsel olduğunu doğru bulmuştur.

Dâre Kutnî (305 — 385) «Kitabül - îlel» inde «Mürsel olduğu da­ha sahîhdir» der. Hadîsde «Suyu bulduğu zaman» denilmesi, su bulun­dukta onu vücuduna dökünmesi lüzumuna delildir. îşte toprak cünüb-lüğü gidermez, o yalnız namazı mubah kılar. Namazdan sonra cünüb-lük yine bakidir; diyenlerin delili budur. Bundan dolayıdır ki, her na­maz için ayrı teyemmüm icap eder derler. Bunlar Amr b. Âs hadîsi ile de istidlal ederler. Hazretİ Amr (R. A.) cünüblükten teyemmüm etmiş ve arkadaşlarına namaz kıldırmıştır. Ashâb-ı Kiram bunu Resûlüllah (S.A.V.)'e haber verdiler. Ve Amr cünüb olduğu halde arkadaşlarına namaz kıldırdı; dediler. Resûl-ü Ekrem (S.A.V.) kendisine hitaben :

«Arkadaşlarına cünüb iken namaz mı kıldırdın» diyerek ashabın hazreti Amr'a cünüb demelerini takrir eylemiştir.

Bazıları: «Toprak su hükmündedir. Binâenaleyh o da su gibi cünüb-lüğü giderir. Ve onunla teyemmüm eden istediği kadar namaz kılar. Suyu bulduğu zaman yıkanması icap eder. Fakat bu yıkanma geçmiş namazlar için değil, gelecek namazlar içindir;» derler. Ve bu hususta hem âyet hem hadîsle istidlal ederler. Âyetten delilleri Cenab-ı Hakkın toprağı suyun yerine bedel tutmasıdır .Binâenaleyh suyun hükmü ne ise, toprağın hükmü dahi odur. Hadîsden delilleri: Resûlüllah (S.A.V.)'in toprak için tahûr yâni temiz ve temizleyici demesi onun hakkında- ab­dest suyu tabirini kullanmasıdır.Hak olan şudur ki: Teyemmüm suyun yerini tutar ve cünüblüğü giderir. Fakat muvakkattir. Suyu bul­du mu onun hükmü kalkar. Suyun yerini tutması Cenab-ı Hakkın onu suyun yerine bedel saymasındandır. Esas itibarı ile toprak bütün ah­kâm hususunda suyun yerini tutar. Bu kaide ancak aksine bir delil var­sa bozulur. Aksine delil de yoktur. Suyu bulduğu zaman yıkanması, Resülüllah (S.A.V.) Hazretleri Amr'a cünüb dediği ve «Suyu btlldu-ğu zaman Allah'tan korksun» buyurduğu içindir. Bundan anla­şılanı; suyu bulmazdan Önceki sebepten dolayı yıkanmayı emretmiş ol­masıdır. Zira ilerde gelecek sebeplerden dolayı yıkanma emri Kitap ve Sünnet'ten malûmdur. Te'sis, Te'kidden hayırlıdır.

142/110- «Tirmizî'de Ebû Zerr[354] radiyaîlahü cmVden bunun ben­zerî vardır. Tirmizî bunu sahîhlemiştir.»

Hazreti Ebu Zerr'in yukardaki Ebu Hüreyre hadîsine benziyen ha­dîsi sudur :

öEbû Zerr dedi ki : Medine'de sıkıldım Resülüllah (S.A.V.) de bana develerin yanına gitmemi emretti. Bir müddet onların arasında kaldım. Nihayet Resülüllah (S.A.V.)'e gelerek Ebû Zerr helak oldu; dedim. Hâlin nedir? Buyurdular. Cünüblüğe maruz kalıyordum; yanımda su da yoktu; dedim. «Yer yüzü suyu bulamayanın temizleyi-cisidir. isterse on sene olsun» buyurdular.

Bu hadîs için Musannif merhum «El-Fetih» de, «Onu İbni Hib- (—354) ile Dâre Kutnî (306 — 385) de sahihi emişi erdir» diyor.[355]



144/111- «Ebû Saİd-î Hudrî radiyaîlahü anh'âen rivayet edilmiştir. Demiştir kî: Bir seferde iki adam yola çıkmıştı. Yanlarında su yoktu. Namaz vakti geldi. Bunlar hemen temiz yere teyemmüm ederek na­mazlarını kıldılar. Sonra vaktin içinde iken suyu buldular. Derken bi­risi hem abdestî, hem namazı iade etti. Öteki iade etmedi. Sonra Re-sûlüllah (S.A.V.)'e gelerek mes'eleyi anlattılar. Resûl-ü Ekrem (S.A.V.) Namazı iade etmeyene «Sen sünneti yapmakla isabet ettin ve namazın sana kifayet etti;» dedi. Diğerine de: «Sana iki kere sevap var» buyurdular.»[356]



Bu hadîsi, Ebû Dâvud ve Nesâî rivayet etmiştir.

Hadîs-i şerîfte yolculardan biri hakkında «hem namazı, hem ab-desti iade etti» deniliyor. Halbuki henüz abdest almamış; teyemmüm etmişti. Şu halde burada abdest almasına ya tağlîb tarikiyle iade etti denilmiş; yahut teyemmüme mecazen abdest ıtlak edilmiştir. «Sün­nete İsabet ettin» tâbirinden murad: Meşru yola rastladın demek­tir. «Sana İki kere sevap var» demek; biri teyemmümle kıldığın diğeri da abdestle kıldığın için demektir.

MunzirVnm (—656) «Muhtasarü's - Sünen» adlı eserinde : Bu hadîsi NesâVnin hem müsned, hem de mürsel olarak tahrîe ettiği zikredilmiştir. Ebu Dâvud (202 — 275) dahi: «Bu hadîs Ata b. Yesâr'dan mürseldir;» diyor. Lâkin Musannif «Bu rivayet îbni Seken {294—353)'in sahihinde yer almıştır» demektedir. Hadîsin İbni Abbas (R. A ./dan bîr şahidi de vardır. Bu şahidi îshak Müsned'inde şu lâfızlarla rivayet eder.

«Resûl-iİ Ekrem (S.A.V.) küçük abdestini bozdu; sonra teyemmüm efti. Kendisine: Muhakkak su sana yakındır dediler. Belki ben ona Uİa-şamam» buyurdular»

Sadedinde bulunduğumuz hadîs-i şerîf Resûlüllah (S.A.V.) devrinde içtihadın caiz olduğuna delâlet ettiği gibi, teyemmümle namazını kılıp da, vakit içinde suyu bulana namazını iade lâzım gelmiyeceğine de de­lildir. Bazıları vakit içinde suyu bulan namazını iade eder; demişler ve yukarda geçen :

«Suyu bulduğu vakit Allah'dan korksun da onu cildine dokundursun» hadîsi ile istidlal etmişlerdir. Fakat buna şöyle ce­vap verilmiştir: «Bu hadîs mutlaktır. Suyu vakit içinde, vakit dışında, namaz halinde ve namaz dışında bulana şâmildir. Ebu Said'in bu ha­dîsi ise, suyu vakit içinde namaz halinde iken bulamayanlar hakkında­dır. Binâenaleyh o mutlak hadîs bu mukayyede hamledilir ve mâna şöyle-olur: «Eskiden cünüb olup, teyemmüm etmiş de şimdi vakit için­de namazı kılmadan Önce suyu bulmuşsa, o suyu vücuduna dökerek yı­kansın.»

Vakit içinde iade eder diyenler bir de:

([357]) Namaza kalkmak istediğinizde yüzlerinizi yıkayın» âyeti kerîme-siyle istidlal ederek «vakit çıkmadıkça bu hitab o mükellefe mütevec­cihtir» derlerse de bunlara: «Namaz kılındıktan sonra, hitabın teveccü­hü kalmaz.» Resûî-ü Ekrem (S.A.V.) :

«Namazın sana yeter» dedikten sonra hitabın teveccühü nasıl kalabilir» diye cevap verilmiştir.[358]



145/112- «İbni Abbas radiyallahü anhümâ'dan Teâlâ hazretlerinin «Eğer hasta veya yolcu olursanız» âyet-i kerimesi hakkında rivayet edilmiştir. Demiştir ki:

«Adamda hak yolunda cihad ederken yaralanma olur veya vücudunda çıkan yara bulunur da, cünüb olur ve yıkandığı takdirde öleceğinden korkarsa teyemmüm eder.»[359]



Bu hadîsi, Dâre Kutnî mevkuf olarak Bezzâr ise merfû olarak ri­vayet etmiş; İbni Hüzeyme ile Hâkim sahîhlemişlerdir.

Dâre Kutnî (306—385) İbni Abbas'a mevkufen rivayet etmektedir. Ebû Züra (— 375) ile Ebû Hatim (— 354) : «Bu hadîsde Ali b. Âsim hata etti» diyorlar. Bezzâr: «Bu hadîsi mutemet râvilerden Cerir*-den gayri hiçbirinin Ata'dan merftı olarak rivayet ettiğini bi'miyo-ruz;» demiştir. İbni Maîn, (—233) : «Cerîr Atâ'dân ihtilâftan sonra işitmiştir.» der. Bu takdirde hadîsin merfu olduğu bile tam sabit olamıyor.

Hadîs-i çerîf cünüb hakkında teyemmümün ölüm korkusu ha­linde caiz olacağına delildir. Ölüm korkusu yok da yalnız zarar var­sa o zaman da:

âyet-i kerîmesi hastalığın teyemmümü mutlak surette, yani ölüm kor­kusu olsun olmasın mubah kıldığına delâlet eder. İbni Abbas (R. A.)'ın sözünde geçen «yara» tâbirleri sırf birer misaldir. Yoksa her hastalık aynı hükümdedir. İbni Abbas hazretlerinin kavline îmam-ı Ahmed b. Hanbel (164 — 241) ile bir kavlinde Şafiî (150 — 204) zâhib olmuşlar­dır, îmam-ı Mâlik (93 — 179), Hanefîyye İmamları ve bir kavlinde Şafiî zarar korkusuyla dahi teyemmümü caiz görürler. Zira âyet mutlaktır. Dâvud-u Zahirî (202 — 270)'ye göre zarar korkusu olma­sa bile hastalık teyemmümü mubah kılar. Çünkü ayetin zahiri bu­nu ifâde eder.[360]



146/113- «Alî radiyallahü anh'den rivayet edilmiştir.Demiştir ki:Bilek mafsallarımdan birisi kırıldı da Resûlüllah (S.A.V.)'e ne yapa­cağımı sordum: Bana sargılar üzerine mesh etmemi emir buyurdular.»[361]



Bu hadîsi, İbni Mâce cidden hiç olan bir senetle rivayet etmiştir.

Onu Yahya b. Maln (—233), îmam-ı Ahmed b. Haribel (164—241) ve başkaları dahi inkâr etmişler ve: «Bu hadîsi Amr b. Halid Vasıtî rivayet etmiştir. Bu adam yalancıdır» demişlerdir. Hadisi Dâre Kutnl (306 — 385) ile Beyhakı (384 — 458) dahi iki yoldan rivayet et­mişlerse de senet itibariyle bunlar yukarıkinden daha hiçtir. Nevevî (631 — 676) : «Bu hadîsin zaîf olduğuna bütün hafızlar ittifak et­miştir» der. İmam-ı Şafiî (150 — 204) : «İsnadının sahîh olduğunu bilsem buna kail olurdum. Bu hadîs, hakkında Allah'a istihare et­tiğim hadîslerdendir.» demiştir.[362]



147/114- «Câbir radiyallahü anh'den, başı yanlan ve yıkanarak Ölen zât hakkında :

— «Ona sade teyemmüm edip, yarasının üzerine bir bez parçası sarması yeterdi. Sonra üzerine mesheder, Sair cesedini yıkardı; dediği rivayet edilmiştir.»[363]



Bu hadîsi; Ebû Dâvud, içinde zaaf bulunan bir senetle rivayet et­miştir. Hadîsin ravîsi üzerinde de ihtilâf vardır.

Çünkü bu hadîsi tek başına Ziibeyr b. Hurayk rivayet etmiştir. Dâre Kutnî (306 — 385) bu zât hakkında: «Kavî değildir» diyor. Fakat Zehebî (673 — 748) : «Doğru söyler» demiştir.

Râvisi üzerindeki ihtilâf ise Atâ'nm Câbir'den mi, yoksa İbni Abbas'dan mı rivayet ettiği hususundadır. Çünkü hadîsi Atâ'd&n Zübeyr b. Hurayk'm rivayetinde Atâ bu hadîsi Câbir'den rivayet et­mektedir; Fakat EvzâVnin Atâ'âa.11 duyarak naklettiği rivayet de Atâ hadîsi İbni Abbas'dan rivayet eder. Bir rivayetinde olan diğerin­de yoktur.

Bu hadîsile yukarıki Hazreti Ali hadîsi sargı üzerine su ile meshet-menin vücubu hakkında birbirini takviye ediyorlar. Bu faâbda ulemâ arasında ihtilâf vardır. Bazıları zaîf de olsalar birbirlerini takviye eden bu iki hadîsle istidlal ederek, sargı üzerine meshe kail olmuş; bunu mest ve sargı üzerine mesh etmeye kıyas eylemiştir ki, bu kıyâs nassı takviye ede,r. Evet, mest ile sargı üzerine meshi caiz görenlerce sarı­ğı üzerine mesh kuvvetle sabit ve caiz olur. Fakat Câbir hadîsinde te­yemmüm, mesh ve yıkamanın üçü birden zikredilmektedir ki, bu müş­küldür. Çünkü teyemmümle gusülün bir araya gelmesini iktiza ediyor. Bazılarında bu müşkil şu şekilde hâl olunur: Abdest azaları yara olur. Eu sebeple onlara su dokundurmak imkansızlaşır ve teyemmüme mü­racaat olunur. Sonra vücudun geri kalan yerlerine su dökülür. Baş ya­rığına gelince: Bu baştadır ve yıkamak icap eder. Lâkin yarığı yıka­mak imkânsız olduğundan üzerine sargı sarılır ve mesh olunur. Ancak Musannif «Et-Telhîs» adlı eserinde: Atâ'nin İbni Abbas'dan olan ri­vayetinde teyemmüm lâfı yoktur: Binâenaleyh Zübeyr b. Hurayk'ın bunu rivayette yalnız kaldığı sabit olur. Bu cihetle İbni Katta (—628) tenbihte bulunmuştur.» dedikten sonra «Atâ'nm rivayetinde sargı üzerine mesh lâfı da yoktur. Bu da ZÜbeyr'in tek başına rivayeti­dir,» diyor.

«ona sadece yeterdi» cümlesinin merfu olmadığı zannmı vermekte İse de hâl butlun aksinedir. İbare merfudur. Yalnız Musannif kısaltma yaparken merfu olduğuna delâlet edeiı ibare gözden kaçmıştır. Bu: hadîs bir kıssayı hâvi olup, lâfzı Ebû Davud'un Câbir'den tahrîc ettiği rivayette şöyledir.»

Câbir dedi ki: Bir sefere çıktık. Bizden bir adama bir taş isabet ede­rek başını yardı. Sonra bu zât ihtilâm oldu ve arkadaşlarına sordu. Be­nîm için teyemmüme ruhsat buluyormusunuz? dedi. Arkadaşları:

Senin için ruhsat bulamayız! Sen su isti'maline kadirsin dediler. Bunun üzerine yıkandı ve öldü.Resûlüllah (S.A.V.)'in yanına gelince hadîse kendisine haber verildi ve : Öldürdüler adamı! Allah onları katletsin.'Mademki bilmiyorlar sorsalar ya! Âcizin şifa­sı ancsk sormaktır. Bu adama sadece teyemmüm ede­rek yarayı sıkması yahut yarasının üzerine bir bez par­çası r arması «Musa burada şek etti» kendisine yeterdi. Son­ra üzerine mesh. eder, ve bedenininsâir yerlerini yıkar­dı.» buyurdular.[364]



148/115- «İbni Abbas radiyallahü anhümâ'dan rivayet edilmiştir. Demiştir ki: Kişinin bir teyemmüm İle bir namazdan başka namaz kıl­maması sünnettendir. Sonra diğer namaz için yine teyemmüm eder.»[365]



Bu hadîsi Dâre Kutnî pek zaîf bir isnadla rivayet etmiştir. Çünkü, Hasan b. Amâre'nin rivayetidir. Bu zât zaîftir.

Bu bâbda Hazreti Ali ile İbni Ömer (R.A.)'den iki zaîf hadîs daha vardır. Her ne kadar İbni Ömer hadîsi daha sahihtir diyenler olmuşsa da o da- mevkuftur. Binâenaleyh hiçbiri ile istidlal caiz değildir. Asıl olan: Cenab-ı Hak toprağı suyun yerine koymuştur. Su ile abdest yal­nız hadesten dolayı vacip olur. O halde teyemmüm de öyledir. Hadîs imamlarından bir cemaat ile diğer bir takım ulemâ bu kanaattadır. De­lil nokta-ı nazarından bu daha kuvvetlidir.[366]


Kategoriler

- namaz - hac - umre - dua - oruc - ashab - ashabın fazileti - ticaret - cihad - abdest - ilim - haram - ölüm - iman - iyilik - nikah - hadis - kıyamet - islam - cennet - miras - sünnet - mal - fitne - Kadın - sadaka - yemin - zina - zekat - ihram - evlilik - köle - feraiz - zikir - cemaat - kurban kesmek - mescid - kısas - hayız - günah - helal - amel - gusül - borç - kibir - cehennem - hüküm - öldürmek - kafir - takva

MollaCami.Com