Hayat | Konular | Kitaplık | İletişim
«Namaz Ve Vakitleri Babı»
«Namaz Ve Vakitleri Babı»
Buraya kadar görülen bahisler bizzat maksud ibadetler değil, onlara hazırlık teşkil eden şartlar idi. Şimdi sıra bizzat maksud olan ibadetlere geldi ki; bunların başında namaz gelir. Çünki namaz dinin direğidir. Binâenaleyh Allah'a imandan sonra her ibadetten önce onun zikredilmesi icabeder.
«Salât» lûgatta ; Dua demektir. Kur'an-ı Kerîm'de:
buyrulmuştur. Onlara dua et demektir. Şer'i şerîf ıstılahında ise; hususî tâbiri ile erkân-i mâlûme efâl-i mahsusadır. Yani malûm bir takım rükünler ve hususî bir takım fiillerdir. Bu fiiller dua mânâsına da şâmil olduğundan, sâri' tarafından namaza salât denilmiştir. Yâni salât kelimesi bir menkul-ü şer'i olarak namaza isim olmuştur. Bu mânâya nakil edildikten sonra artık salât denilince dua değil, namaz anlaşılmaya başlanmıştır. İsimler üzerinde muhakeme ve münakaşa caiz değildir. Hattâ ;
Yâni «isimler hakkında münakaşa olmaz» sözü bir kaide olmuştur. Binâenaleyh zamanımızın bazı şaşkınları hariç, bin üçyüz şukadar sene-dehberi bu fâni dünyadan gelmiş geçmiş milyonlarca İslâm âlimi içinden bir tanesi çıkıp da salât kelimesi üzerinde münakaşa etmemiş; onu sadece dua mânâsına almaya kalkışmamıştır. Vakıa salât lâfzı bazan salâvat getirmek, istiğfar etmek gibi mânâlarda da kullanılırsa da bu mânâlarda o mecazdır. Namazın sebebi, şartları, rükünleri, hikmeti, ve hükmü vardır. Sebeb-İ vücûbu : Yâni farz kılınmasına zahirî sebep, vakitlerdir. Hakikî sebep ise Allah'ın hitabıdır.
Şartları: Temizlik, avret mahallinin örtülmesi, kıbleye karşı, dönmek, vakit, niyet, ve iftitâh tekbiridir.
Rükünleri : Kıyam, kıraat, rükû, sücûd, ve son oturuşta teşehhüd miktarı oturmaktır.
Meşru oluşunun hikmeti : Sayısız nimetleri veren Allah'a teşekkürdür, îslâmm beş vakit namazım çok görenler şu hikmete bir baksınlar: Bir zehirli sigaradan dolayı yerlere kadar eğilip binbir temanna ile teşekkürler edenler gözönüne getirilirse, bir nefes sıhhati biie nice devletlere bedel olan hayata, her biri milyarlarla cevhere değişilmez vücud azalarına, o azaları besleyen gıda maddelerine, çeşitti meyva-lara, havaya, suya vesâir saymakla bitmeyen nimetlere karşılık olmak üzere onları ihsan eden Allah'ımıza günde beş vakit namaz kılarak teşekkürde bulunmak, insafla düşünenler için çok olmak şöyle dursun, bilâkis içtiğimiz soğuk suları bile Ödeyemiyecek kadar azdır.
Hükmü : Edâ etmekle dünyada borcun zimmetten sakıt olması; âhirette de, vaad edilen sevabın verilmesidir.
Namaz, muhkem bir farizadır. Farziyyeti bütün şer'î delillerle sabittir. Binâenaleyh meşru olduğunu inkâr eden -hilâfsız kâfir olur. Kitaptan delili :
[400] «Namazı dosdoğru kılınız»
[401] «Namazlara ve orta namaza devam ediniz.» Ve emsali âyetlerdir. Buradaki ikinci âyet hem namazların farz; hem de vakitlerin beş olduğuna delâlet etmektedir. Çünkü bütün namazlara ve ayrıca orta namaza devam edilmesi emrolunuyor. Ortası bulunan en az cem' dörttür. Orta namazla beş olur. Namazın bir fariza-ı muhkeme olduğuna îcmâ-ı Ümmet vardır.
Sünnetten delili : Aşağıda görülecek hadîslerdir.[402]
163/127- «Abdullah b. Amr radiyallahü anhümâ'dan rivayet edilmiştir ki: Peygamber sdUallahü aleyhi ve sellem :
— Öğlenin vakti, güneş meyledip kişinin gölgesi uzunluğu kadar oluncaya (yani) ikindinin vakti girmeyinceye kadardır. İkindinin vakti güneş sararmayana kadar. Akşam namazının vakti şafak kaybolmayana kadardır; yatsı namazının vakti gecenin orta yarısına kadar; sabah namazının vakti de tan yerinin ağarmasından güneş doğmamış olana kadardır; buyurdular.»[403]
Bu hadîsi M üslim rivayet etmiştir.
Bazı cümlelerin izahı : «Güneş meylettiği zaman» yâni batıya yanladığı zaman demektir ki ;
[404] «Güneşin yanladsğı zaman namazı dosdoğru kıl» âyet-i kerîmesinden murad budur.
«Kişinin gölgesi uzunluğu miktarı oluncaya kadar» yani öğlenin evvel ve âhir vakti budur. İkindinin vakti her şeyin gölgesi bir misli oldukta girer. Nitekim bu hadîsin nıefhum-u muhalifinden, başkalarının saraheten beyânından da bu anlaşılır, «Güneş sararmayana kadar» bazı rivayetlerde herşeyin gölgesi iki rriisli oluncaya kadar denilmiştir.
Akşam namazının vakti güneş kavuştuktan, kızıllık kaybolmayana kadardır. Şafağın tefsiri ilerde görülecektir. Yatsının vakti şafak kaybolduktan gecenin ilk yarısına kadardır.
Hadîs-i şerifin Sahîh-i Müslim'de tamamı şöyledir:
«Güneş doğdumu namazdan vazgeç. Zira güneş şeytanın iki boynuzu arasından doğar.»
Bu hadîs, beş vaktin ekserisinin evvelini âhirini tâyin ediyor. Görülüyor ki, öğlenin evveli güneşin zevali, âhiri de her şeyin gölgesinin bir misli olmasıdır. Hadîsde kişiyi zikretmek temsil içindir. Hal böyl'e olunca bu vakit ikindinin de evvel vaktidir. Lâkin dört rekât namaz sığacak miktarında öğle ile müşterektir. Yâni her ikisinin de vakti sayılır. Nitekim Cebril hadîsinden de bu anlaşılmaktadır. Çünkü hazreti Cibril Resûlüllah (S.A.V.)'e namazları öğretmeye ilk geldiği gün öğleyi zevalden sonra- kıldırmış, ikindiyi de her şeyin gölgesi bir misline vardığı zaman kıldırmıştı. İkinci gün ise, öğleyi her şeyin gölgesi bir misli olduğu zaman, yâni tam dünkü ikindiyi kıldırdığı vakitte kıldırmıştı. Bu onların dört rekât sığacak miktarda müşterek olduklarına delâlet eder. Mesele ihtilaflıdır. Müşterek vakit isbat edenler bu hadîsle istidlal ederler. Etmeyenler.hadîsi te'vile giderek derler, ki: İkinci gün öğleyi her şeyin goigesi bir misli olduğu zaman kıldırdı» demek, öğle namazını o zamanda bitirdi demektir.» Fakat bu te'vil zayıf görülüyor. Sonra ikindinin vakti güneşin sararmasına kadar devam eder. Güneş sarardıktan sonra artık edâ için vakit yoktur. Burada îmam-ı Âzam Ebu Hanîfc'mn (80 — 150) de dediği gibi yalnız o günün kazası için vakit kalmıştır. Bazılarına göre güneşin kavuşmasına dokuz rekât sığacak kadar zaman kalıncaya kadar edâ vaktidir. Bunların delili :
«Kim güneş kavuşmazdan evvel ikindinin bir rekâtına yetişirse ikindiye yetişti demektir» hadîs-i şerifidir.
Aksamın evvel vakti güneş tattıktan scnrasıdır. Sonu şafakın kaybolmasından öncesidir. Burada akşam namazı vaktinin genişliğine delâlet vardır. Fakat Cibril hadîsi buna muaraza etmektedir. Zira Hazreti Cibril akşam namazını iki gündede aynı vakitte kıldırmıştır ki, bu da güneş kavuştuktan sonraki zamandır. Bu iki hadîsin araları şöyle bulunur. Denilir ki: Cibril hadîsinde vakitlerin münhasıran tâyini yoktur. Bir de Cibril Aleyhisselâmm Hazreti Peygamber (S.A.V.) e imamlığı Mekke'de idi. Akşam namazının şafak kavuşuncaya kadar geciktirilebileceğini ifade eden hadîsler ise Medine'de vârid olmuştur. Demek oluyor ki, bu hadîslerdeki vakit ziyâdesi Allah'ın bir lûtfudur. Bazılarınca Cibril hadîsi akşam namazının Cibril Aleyhisselânun kıldırdığı vakitten başka vakti olmadığına delâlet eder. Yatsının evvel vakti şafakın kayıp olmasından başlar; sonu gece ya-rısıdır. Bir hadîsde: «Yatsının son vakti gecenin üçte biridir» denilmiş ise de gece yarısına kadardır diyen hadîsler sahîh olup, onlarla âmel etmek gerekir. Sabah namazının evvel vakti tan yerinin ağarmasıdır. Sonu güneşin doğmasından.biraz öncesidir. Müslim'in bu hadîsi beş vaktin başını ve sonunu bildiriyor. Ve zımnen her namaz vaktinin evveli ve âhiri olduğuna delâlet ediyor. Acaba güneş sarardıktan sonra ikindinin, gece yarısından sonra yatsının edası için vakit var mıdır? Bu hadîse bakılırsa yoktur. Lâkin «Kim güneş kavuşmadan ikindinin bir rekâtına erişirse ikindiye erişti demektir» hadîsi güneş sarardıktan sonra ikindi için veda vakti olduğuna delâlet eder. Bunun misli sabah hakkında da vârid olmuştur. Aşağıda gelecektir. Yatsı hakkında yok isede Müslim'in (204 — 261) rivayet ettiği bir hadîsde:
«Namazı kılmayana tâ öbür namazın vakti gelinceye kadar uyku hakkında tefrit yoktur» buyurulmasına bakılırsa, her namaz vaktinin ondan sonraki namaz vaktine kadar uzadığı anlaşılır. Bundan yalnız sabah namazı müstesnadır. Çünkü sabah namazının son vakti güneşin doğmağa yaklaşmasıdır. Halbuki ondan sonra başka bir narnaz vakti girmez. Bu hadîse gere yatsının vakti de müstesnadır. Çünkü son vakti gece yarısı olduğu halde, ondan sonra başka bir namaz vakti başlamaz. Malikîler vakti : İhtiyarî ve ıstırarî olmak üzere ikiye; ŞafİÜer ise sekize ayırmışlardır. Tafsilâtı fıkıh kitaplarındadır.[405]
163/127- «Müslim'in Büreyde[406] radiyallahii anh'âen rivayet ettiği hadîsde ikindinin vaktini beyan babında- «güneş beyaz safî İken» cümlesi vardır.»[407]
163/127- «Müslim'de Ebu Musa hadîsinden de «Güneş yüksekte İken» ziyadesi vardır.»
Hadîsteki «Güneş yüksek İdi» kaydı, ikindiyi erken kıldığım gösteriyor. Bu hadîslerde ikindiyi kılmakta acele etmediğine delâlet vardır. Bunların içinde ikindinin ilk vaktini en açık gösteren Cibril hadîsidir. Büreyde ile Ebu Musa hadîsleri ve benzerleri Cibril hadîsine, hamlolunurlar.[408]
166/128- «Ebu Berzet el – Eşlemi[409] radiyallahü anh1 den rivayet edilmiştir. Demiştir ki, Resûlüllah (S.A.V.) ikindiyi kılar, sonra bizden birimiz, güneş dipdiri olduğu halde şehrin öbür tarafındaki evine dönerdi. Yatsıyı geciktirmeyi sever, ondan evvel uyku uyumaktan ve ondan sonra konuşmaktan hoşlanmazdı. İnsanın arkadaşını tanıyacağı kadar aydınlandığı zaman sabah namazından döner idi. Alîmışdan yüze kadar (âyet) okurdu.»[410]
Bu hadîs, Müttefekun Aleyh'tir.
Hadîs-i şerif Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem'in ikindi,, yatsı, ve sabah namazlarını vakit tahdid etmeden kıldığını ifâde etmektedir, veti ve rengi taptaze iken uzaklardaki evlerine dönmeleri, ikindiyi vakti girdiği gibi kıldığına delildir. Fahr-İ Kâinat (S.A.V.)'in yatsıyı geciktirmek istemeleri bu hadîse göre mutlaktır. Başka hadîslerde ne dereceye kadar geciktirdiği açıklanmıştır. Yatsıdan evvel uyumaktan hoşlanmaması uykuya dalıp kalmamak içindir. Yatsıdan sonra konuşmak istememesi, hatalar namazla keffaretlendikten sonra uyumak ve günün son işi namaz olmak ve bir de muhabbete dalarak gece namazını kaçırmamak içindir.
Sabah namazından dönerken ortalık henüz ağarmış ve insan arkadaşını tanımağa başlamış olduğuna göre mescide karanlık iken geldiği anlaşılıyor. Bu da sabah namazının erken kılınacağına delildir. Okuduğu âyetlerin altmış ile yüz arasında olmasından maksad : Sabah namazında kıraati kısadan kesmek isterse 60, uzun okumak isterse 100 âyet okur idiğİni anlatmaktır.[411]
166/128- «Yine Buharî ile Müsüm'de Câbîr hadîsinden şu ziyâde vardır. Yatsıyı bazan öne alır; bazan da geciktirirdi. Ashabın toplandıklarını gördümü, hemen kıldırır; ağır davrandıklarını görürse te'hir ederdi. Sabah namazına gelince. Peygamber (S.A.V.) onu alaca karanlıkta kılardı.»[412]
Anlaşılıyor ki, Fahr-i Kâinat (S.A.V.) efendimiz ashabına olan nfkû mülâyemetinden onlara birşey demiyor; 'mescide vaktin evvelinde gelirlerse namazı hemen kıldırıyor, biraz geç kalırsa o da namazı te'hir ediyordu. «Meşakkat vereceğini bilmesem namazları vakitlerin sonlarına doğru kıldınrdmı» buyurduğu da sabit olmuştur. Bu hadîsde sabah namazını erken kıldığı ifade ediliyorsa da aşağıda gelen Râfi b. Hadîç hadîsi buna muarızdır.[413]
166/128- «Müslim'de Ebû Musa hadîsinden «Sabahı fanyeri aralandığı zaman insanlar hemen hemen birbîrinî" tanıyamazken kıldı,» cümlesi de vardır.»
Nitekim yukarıki hadîsde ay m mânâyı ifade ediyor.[414]
169/129- «Râfi b. Hadîç[415] radiyallahü anh'den rivayet edilmiştir. Demiştir ki: Biz akşamı Peygamber (S.A.V.) ile birlikte kılardık. Bîrimiz evine dönerken okunun düştüğü yerleri görüyordu.»[416]
Bu hadîs Müttefekun Aleyh'dir.
Hadîs-i şcrîfde akşam namazının acele edilmesine delil vardır.[417]
170/130- «Âişe radiyallahü a nha'ö an rivayet edilmiştir. Demiştir ki: Bîr gece Resûlüllah (S.A.V.) yatsıyı gecenin ilk sülüsüne (1/3) tâ gecenin bir kısmı gidene kadar geciktirdi. Sonra çıktı ve namaz kıldı. Buyurdu ki: Şüphesiz onun vakti budur. Amma ümmetime meşakkat vermesem» bu hadîsi Müslim rivayet etmiştir.[418]
171/131- «Ebû Hüreyre radiyallahü anh'den rivayet edilmiştir. Demiştir ki: Resûlüüah sallattahü aleyhi ve seüem:
— Sıcak şiddetlendi mi, namazı serinliğe bırakın. Çünkü sıcağın şiddeti Cehennemin kükremesindendir;
buyurdular.»[419]
Bu hadîs Müttefekun Aleyh'dir.
Hadîsteki namazdan murad: Öğledir. Hadîs-i şerîf Öğle zamanı, sıcak basınca, namazı serinlik zamanına geciktirmenin vücubuna delâlet ediyor. Çünkü emirde asıl olan vücub ifade etmektir. Fakat Curnhur-u ulemâ'ya göre bu, vâcib değil, müstehaptır; ve âmmdır. Namazı yalnız kılana, cemaata evde, kırda kılanlara, sıcak ve soğuk memleketlere şâmildir. Bu bâbda başka kaviller de vardır. Bazıları: «Serinliğe geciktirmek sünnettir. Amma vaktinde kılmak daha efdaldir; zira vakti girince hemen kılınan namazın faziletini bildiren deliller umuni ifade eder» derlerse de bunlara: O deliller bu (İbrâd) hadîsi ile tahsis olunmuştur.» diye cevap verilir. Yalnız İbrâd hadîsi Habbâb (R. A,) hadîsine muarızdır. Habbâb hadîsini Müslim rivayet etmiştir. Binâenaleyh sahihtir. Habbâb- diyor ki:
«Biz Resûlüllah (.SA.V,)'e kızgın yerin yüzlerimizle ellerimize vuran sıcağından şikâyet ettik; şikâyetimizi kabul etmedi. «Bu hadîse çeşitli cevaplar verilmiştir ki, içlerinden en iyisi şudur; Ashâb-ı Kiram sıcak yerin elleri ile yüzlerini yaktığından şikâyet etmişlerdir. Bu sıcaklık ise. yerden tâ vaktin sonunda veya daha sonra gider. Bundan dolayıdır ki, Resûl-ü Ekrem (S.A.V.) kendilerine :
«Namazı vaktinde kılın» buyurmuştur. Nitekim Habbâb'm «şikâyetimizi kabul etmedi» demesinden de aynı mânâ anlaşılır. Yani as-hab serinlik vaktinden daha sonraya geciktirmek istemişler; Resûlüilah (S.A.V.) kabul etmemiş oluyor. Binâenaleyh Habbâb'm hadîsi ile îbrâd hadîsi arasında muaraza denilen çatışma yoktur. Fahr-İ Kâinat (S.A.V.) efendimizin öğleyi sıcak günde serinlik zamanına bıraktıran illeti «Si-
cağın şiddeti Cehennemin kükremesindendir» şeklinde beyan buyurması namazın ruhu mesabesinde olan Huşuu giderdiği içindir. Bazıları buna mukabil «mademki sebep ve illet bu-imiş; o halde soğuk memleketlerde öğleyi serinliğe bırakmak meşru değildir» derler. tbnu'l-Arabî (468 — 543) «El Kabes» nâmındaki eserinde serinliğe bırakma hususunda İbnü Mes'ûd (R. A.) hadîsinden maada tahdid bildiren delil olmadığını söyler. Musannif merhum İbnî Mes'ûd hadîsini Telhis» de zikretmiş ise de bu hadîs .vakitler hakkında istidlale kâfi görülmemektedir. Elhasıl îbrâd yani serinlik hadîsi öğle namazının ilk anda kılınması faziletini tahsis etmiştir.[420]
172/132- «Râfi b. Hadîç radiyaüahü anh'den rivayet edilmiştir. Demiştir ki: Resûlüilah sallalîahü aleyhi ve sellem :
— Sabah namazını iyice sabahlatın; zira bu sizin ecirleriniz için daha büyükdür; buyurmuştur.»[421]
Bu hadîsi, Beşler rivayet etmiş; Tîrmizî ile İbni Hibbân sahîhlemişlerdir.
Yukardaki hadîs-i. şerifin lâfzı Ebû Dâvud'd&n alınraıgtır. Hadîs Hansfiyye'nin delilidir. Çünkü onlarca sabah namazını aydınlandıktan sonra kılmak efdâldir. Şâir mezhepler ulemâsı Hanefîler'e : «Resûl-ü Ekrem (S.A.V.) sabah namazını hep alaca karanlıkta kılmıştır. Bu hususta Ebû Davud'un Enes'den rivayet ettiği bir hadîste şöyle denilmektedir :
«Resûlüilah (S.A.V.) Sabah namazını bir defa aydmladikta kıldı. Bundan sonraki namazı Ölünceye kadar hep alaca karanlıkta olmuştur.»
Bu hadîsden anlaşılıyor ki: Râfi hadîsindeki «sabahlayın» tâbiri zahiri manâsında değildir» şeklinde cevap verirler. Ve sonra zahiri manâsında kullanılmamış bulunan bu emrin manâsını tayine çalışırlar. Bazıları: Bundan maksad fecrin doğup doğmadığını iyice tahkik edin demektir. Diğerleri: Hayır, maksad sabah namazında kıraeti uzatmaktır. O derece ki, namazdan çıktıkta ortalık iyice aydınlanmış bulunsun derler. Bir takımları: Yok; bu mehtaplı gecelere mahsustur; çünkü o gecelerde ay aydınlığı fazla olduğundan, sabahın aydınlığı pek seçilemez. Yahut Resûl-ü Ekrem bunu özürden dolayı bir defa böyle kılmış: Bir daha müddet-i ömründe hep alaca karanlıkta kılmıştır» derler.[422]
173/133- «Ebû Hüreyre radiyallahü anh'den rivâyef edilmiştir kî; ResûlDHah saîlallahü aleyhi ve sellem :
— Kim güneş doğmazdan evvel sabah namazının bir rekâtına yetişirse, sabah namazına yetişti demektir. Kim güneş batmazdan evvel ikindinin bir rekâtına yetişirse, ikindi namazına yetişti demektir; buyurdular.»[423]
Bu hadîs,Müttefekun Aleyh'dir.
Hadîs-i şerîfde geçen bir rekât s"özü vaktin içinde kılman rekâttır. Yoksa bir rekât kılarsa kâfidir demsk istememiştir. Çünkü bir rekâtli namaz, bilicma yoktur. Yani sabah namazının bir rekâtını güneş doğmazdan kılabilirse, öteki rekâti doğduktan sonra da kılsa- yine sabah namazına vaktinde yetişti ve kıldı sayılır. Kezâlik, ikindinin bir rekâtını güneş batmadan kılabildiyse, üç rekâtını güneş kavuştuktan sonrada kılsa yine ikindiye yetişti sayılır. Filhakika aynı manâda hadîsler de vardır. Beyhaki (384 —458) sabah namazı hakkında şu hadîsi rivayet -eder:
«Kim güneş doğmadan sabah namazının bir rekâtına yetişir; doğduktan sonra da bir rekât kılarsa, muhakkak o namaza yetişmiştir.» «Bir rivayette :
«Kim güneş doğmadan sabah namazının bir rekâtına yetişirse ona bir rekât daha eklesin» buyrulmuştur. İkindi hakkında dahi Ebû Hüreyre (R. A.)'den şu hadîs-i şerîf rivayet eder:
«Kim güneş kavuşmazdan önce ikindiden bir rekât kılar da sonra kalanını güneş battıktan sonra kılarsa ikindiyi
ksçirmamiş olur.» Hanefîîer'e göre ikindi hakkında hüküm bu ise de sabah namazında öyle değildir. Bir kimse namazını kılarken güneş doğarsa anlara göre namaz fasid olur.
Rekâttan maksad : Rukûu-ile sücûdu ile, farzları ile vâcibleri ile tam olarak rekâttır. Hadîslerin zahirine göre kılınan hepsi edadır. Zira vakit çıktıktan sonra kılmanın hükmü de Allah'ın bir lütuf ve ihsanı olarak edadır. Sonra bu hadîslerin mefhum-u muhalifini alırsak, bir 'rekâttan daha azını yetişenin o namaza yetişmiş sayılmaması icap eder.[424]
173/133- «Müslim'de Âîşe radiyaîlahü anhâ'dan bunun gibi bir rivayet vardır: (Yalnız) rekât yerine secde demiş; sonra: «Secde rekâtin tâ kendisidir» buyurmuştur.»
Hadîs-İ şerifin son kısmı secdeden hakikat manâsının anlaşılmasına mani olmuşdur. Bu tefsir Resûlüllah (S.A.V.)'in sözü de oİa-bilir;. râvinin de:
Eğer Resûiüflah (S.A.V.)'in sözü ise mes'elede işkâl yoktur. Râvinin sözü yine makbuldür. Çünkü râvi rivayet ettiği sözü herkesten iyi bilir. Hattâbi (— 388): «Secdeden murad: Rükûu ile secdesi ile bir rek'âttır. Çünkü rek'ât ancak secdesiyle tamam olur. Bu sebebten ona secde de denilir.» demiştir.
Secde; lâfzı hakiki manâsında kullanılmış olsa o zaman secdelerinden birinde bir rek'âta erişen kimsenin namaza- yetişmiş olması icap eder. Halbuki şâir hadîslerden anlaşılıyor ki, secde hakikî manâsında kullanılmamış; rek'ât manâsında kullanılmıştır. Binâenaleyh (Secde) rivayeti de rek'ât manâsına hamledilir. Bu suretle :
«Kim bir rek'âte yetişirse...» hadîsi muarazadan kurtulmuş olur: Maamafih «kim bir secdeye yetişirse» tâbirinden hakikî secdenin kasdedilmiş olması ihtimali yine bakidir. Ve Cenab-ı Hakkın sırf bir lütfü keremi olarak bir secdeye yetişen o rek'âte yetişmiş olabilir. Bu takdirde Resûiüitah (S.A.V.): «Kim bir rek'âte yetişirse, o namaza yetişmiştir»; hadîsi secdeye yetişenin de ayni hükümde olduğunu Cenab-ı Allah henüz kendisine bildirmeden haber vermiş olur. «Secde rek'âtin ta kendisidir» sözü yukarda söylediğimiz gibi râvinin de olabilir. Râvinin sözü ise alelıtlak hüccet değildir. (Râvinin tefsiri ön plânda tutulur) demeleri bir kaide değil, çok kullanılan bir sözdür. Aksi takdirde :
«Nice tebliğ edilen vardır ki, işitenden daha belleyişlidir». Bir rivayette: «Nice tebliğ edilen vardır ki, işitenden daha fakihtir» hadîsi selef-i salihinden sonra onlardan daha fakih zevatın geleceğini bildirmektedir.
Hadîs-i şerifimizin zahiri, ikindi ile sabah namazlarının birer rek'-âtine yetişen kimsenin namazının güneş batmakla ve doğmakla mekruh olmayacağına da delâlet ediyor. Bu iki vakit aslî kerahet vakitle-rindendir. Bunlardan namaz kılmayı, cenaze defnetmeyi Resûlüîlah (S.A.V.) nehyetmiştir. Maamafih mes'ele mezhep imamları arasında ihtilaflıdır. Nafile namazların kümamıyacağı aşağıdaki hadîsden anlaşılmaktadır.[425]
175/134- «Ebû Saîd-î Hudrî radiyallahü anh'den rivayet edilmiş. Demiştir ki: Resûiüliah (S.A.V.)'i „ «sabah namazından sonra güneş doğuncaya kadar namaz yoktur; ikindiden sonra da güneş kavuşuncaya kadar namaz yoktur;» derken işittim.»[426]
Bu hadîs Müttefekun Aleyh'tir. Müslim'in lâfzı şöyledir.[427]
175/134- «Müslim'in Ukbe b. Âmîr[428] radiyaMuhü anh'den (Rivayetinde şöyle deniliyor) üç saat vardır ki, Resûiüliah (S.A.V.) bizi onlarda namaz kılmaktan ve Ölülerimizi gömmekten nehyediyordu: Güneş doğup çıktıktan, yükselinceye kadar; öğleyin güneş semâda dikilip yanlayıncaya kadar; ve güneş kavuşmak îçîn meylettiği zaman.»[429]
Sabah namazından sonra namaz yoktur.
Burada kılınması yasak edilen namaz nafile namazıdır. Hadîs-i şe-rîfde geçen (sabahtan sonra, ikindiden sonra) tâbirleri vakitlere de, o vakitlerde kılınan namazlara da ihtimâlli ise de Müslim'in rivayeti ihtimâli kaldırarak maksadı tayin etmiştir. Biz de buna istinaden tercümede «sabah namazından sonra» tâbirini kullandık. Zaten fecir doğduktan sonra" nafile olarak yalnız sabah namazının sünneti meşru olmuştur. İkindinin vakti "girince ise farzı kılınmadıkça nafile kı!mak mubahtır. Hadîsteki (nehiy) namazın meşru oluşunu nefiydir ki, yasak manâsındadır. Yasak manâsını ifade eden nehiy de asıl ise tahrim ifade etmektir. Binâenaleyh hadîs şu iki vakitte nafile kılmanın mutlak surette yasak olduğuna delâlet eder. Bazıları tahiyyei mescid gibi se-bebli nafileler caizdir; sebebsiz olanlar caiz değildir; derler. Vakıa Resûl-ü Ekrem (S.A.V.)'in evinde ikindi namazından sonra daima iki rek'ât nafile kıldığını beyân eden bir hadîs vardır. Bu hadîsi Buhâri Hazreti Mşa (R, Anhâ)'da,n şu lâfızlarla rivayet eder:
«Benim yanımda ikindiden sonra iki rek'âtı asla bırakmadı,» Bir rivayette:
«Bu iki rek'âti gizli veya aşikâre bırakmazdı» deniliyor ise de buna şu tarzda cevap verilmiştir. Bunları o kılmadığı bir öğle sünnetini kaza için kılmıştır. Bir daha da bırakmamıştır.. Çünkü Resûl-ü Ekrem (S.A.V.) bir şeyi yaptı mı onu isbat eder; bırakmazdı. Binâenaleyh bu fiil kerahat vaktinde kaza namazının caiz olduğuna delildir. Sonra kerahat zamanında nafile kılmak Hazreti Peygamber'in hasai-sindendir. Nitekim Ebû Dâvuffun (202—275) rivayet ettiği Hazreti Âİşe hadîsi buna delildir. «Hazretî Âîşe hadîsi şudur:
«Resûlüllah (S.A.V.) ikindiden sonra namaz kılar başkalarına yasak ederdi. Kendisi visal orucu tutar, başkalarını visalden men ederdi.» Bazıları Hazreti Peygamber (S.A.V.)'in bu ikindiden sonraki nafilesine bakarak ikindi üe sabah namazlarından sonra nafile kılmak mekruh değildir, demişler; ve Hazreti Peygamber (S.A.V.)'in sabah namazından sonra sabahın sünnetini kılan birini görerek takrir buyuıtnası ile dahi istidlal etmişler ise de doğrusu bu iki vakitte nafile namazların meşru olmamasıdır. Nitekim nafile namazlar aşağıdaki hadîsde bildirilen üç vakitte de kılınamazlar.
Bu hadîsde güneş nekadar yükseldikten sonra kerahatin kalkacağı beyân edilmemiş, fakat Amr b. Abse'den rivayet edilen şu hadîsde beyân olunmuştur:
«Bir veya iki mızrak miktarı yükselinceye kadar» Amr b. Abse hadîsini Ebû Dâvud (202 — 275) ile Nesâî (215 — 303) tahrîc etmişlerdir. Hadîsimizde geçen:
Yerine İbni Absc hadîsinde :
- 235 «Tâ mızrakla gölgesi bir oluncaya kadar» cümlesi vardır.
- Bu hadîsde zikredilen üç vakit yukarda zikri geçen iki vakite katılınca kerahat vakitleri beş olur. Yalnız üç. vakitte hem namaz kılmak, hem cenaze defnetmek mekruhtur. İki vakitte ise, yalnız namaz kılmak mekruhtur. Üç vakit hakkında nehy namazın farz ve nafile kısımlarına âmm ve şâmildir. Nehyin aslı tahrim için olduğuna göre mezkûr vakitlerde namaz kılmak, cenaze defnetmek haram olmak icab ederse de :
«Kim namazını kılmadan uyur kalırsa...» hadîsi farz namazı bu hükümden çıkarmıştır. Çünkü bu hadîsde ;
«O namazın vakti hatırına geldiği zamandır» buyurulmak-tadır. Şu halde hangi vakitte hâtıra gelirse veya uyanırsa onu kılabilir. Keza yukarda 'geçen ikindi ve sabah hadîsleri de bu mekruh vakitlerde o günün farzının haram olmadığına delâlet etmektedirler. Binâenaleyh bu üç vakitte namaz hakkında varid olan nehy farzlara değil, sadece nafilelere mahsustur.
Bazıları: «Hayır hem nafileye, hem de farza âmm ve şâmildir» derler. Ve Resûlüllah (S.A.V.)'in vadide uyuyarak sabah namazına kalka-maması hâdisesi ile istidlal ediyorlar. Filhakika Resulü Ekrem (S.A.V.) uyumuş kalmış idi. Uyandığı zaman ise kerahat vakti girmişti. Binâenaleyh namazı o anda kılmayıp, kerahat vakti geçinceye kadar bekle-,diler. Eğer farz İçin kerahat vakti olmasa, Resulü Ekrem kılardı.
Cuma günü zeval vaktinin bu üç vakitten tahsis edilerek, o vakitte nafile kılmasının caiz olduğuna aşağıdaki hadîs delâlet eder.[430]
175/134- İkinci hüküm Şafiî tarafından, zâif bir senetle gelen Ebû Hüreyre hadîsinden alınmıştır. Bu hadîste: «Ancak Cuma günü müstesna» cümlesini ziyâde etmiştir.
Buradaki ikinci hükümden murad: Zeval vakti namazdan nehyet-mektir. Birinci hüküm güneş doğarken namazdan nehyetmektir. Bu nehylere hüküm demekte Musannif müsamaha göstermiştir. Yoksa hüküm üç vakitte de birdir ve namazdan nehydir. Şu halde bu ikincisi hüküm değil, hükmün mahallerinden biridir. Musannifin burada ikinci hüküm diye izah ettiği üç vakitte namaz kılma mes'elesi Ukbe hadîsinde birinci hükümdür. Zira orada ikinci hüküm cenazeleri defnetmekten nehy mes'elesidir. Cuma gününün istisnası da üç vakte şâmil değildir. Bu ittifâkidir. İhtilâf yalnız Cuma gününün zeval saatindedir.
Hazreti Ebû Hüreyre'den zâîf senetle rivayet edilen hadîsi Beyhakî (384 — 458) (El - Ma'rife'&e) Ebû Saîd ile Ebû Hüreyre'den şu lâfızlarla tahrîc etmiştir.
Resûlüllah (S.A.v.) «Günün yarısında namaz kılmaktan nehyederdi. Yalnız Cuma günü müstesna.» Beyhdkî diyor ki: Bu hadîsin zaîf olması râvileri arasında İbrahim b. Yahya ile tshak b. Abdullah b. Ebî Ferve bulunduUundandır. Bunların ikisi de zaîftir. Lâkin aşağıdaki hadîs buna şahittir.[431]
175/134- «Keza Ebû Dâvud'da. dahi Ebû Katâde'den bu hadîsin benzeri vardır. Ebû Dâvud'dakinm lâfzı şudur:
«Peygamber (S.A.V.) günün yarısında namaz kılmayı kerih gördü. Yalnız Cuma günü müstesna.. Buyurdu ki: «Muhakkak Cehennem Cuma gününden maada (her gün) kızdırılır.» Dâvud (202 — 275) : «Bu hadîs mürseldir. Râvileri arasında Leys b. Ebî Süleym bulunuyor. Bu adam zaîftir. Şukadar var ki,, bu hadîs-i §e-rîfi Resûl-ü Ekrem (S.A.V.)'in fiili te'yit ediyor. Çünkü Cuma günü, günün yansında namaz kılarlardı. Bir de Resûl-ü Ekrem (S.A.V.) Cumaya erken gitmeye; hatip minbere çıkmadıkça namaz kılmayı teşvik «der; bu bâbda hiçbir tahsis ve istisna yapmazdı» diyor.
Nehy hadîsleri namaz kılınabilecek her yer hakkında âmm ve şâmil ise de aşağıdaki hadîs onları Mekkeî Mükerreme ile tahsis etmiştir.[432]
175/135- Cübeyr b. Mut'im[433] radiydtlahü anh'den rivayet edilmiştir. Demiştir ki: Resûlüllah sallaUahü aleyhi ve sellem :
— Ey Abdi Menaf oğullan! Bu beyti gecenin veya gündüzün hangi saatjnde dilerse tavaf edecek veya namaz kılacak hiçbir kimseye men'etmeyin; buyurdu.»[434]
Bu hadîsi Beşler rivayet etmiş, Tİrmizî ile İbni Hibbân sahîhlemişlerdir.
Hadîs-i şerifi yine Hazreti Cübeyr'den: Dâre Kutnî (306 — 385), ibniHuzeyme (223-311)/ Hâkim (321-405), İmam-ı Şafiî (150—204) "ve îma/m-% Ahmed b. Haribel (164—241) tahrîc etmişlerdir. Dâre Kutnî İbnl Ab'bas'ın rivayetini almıştır. Daha başka tahrîc edenler de vardır.
Hadîs-i şerîf gece ile gündüzün hangi saatinde olursa olsun Kâbe-i Muazzama'yı tavaf ile orada namaz kılmanın mekruh olmadığına delâlet ediyor. Bu hadîs yukarda geçenlere muarızdır.. Cumhur-u Ulemâ İterahet tarafını tercih ederek, nehy hadîsleri ile amel etmişlerdir. Bir de bu hadisler Btiharî ile Müslim'de sair sahîh hadîs kitaplarında mevcuttur. Bu kitaplar ise elbette diğerlerine müreccahtır.
İmam Şafiî (150 — 2Q4) ile diğer bazı ulemâ bu hadîsle amel ederler. Derler ki; nehy hadîsleri zaten tahsis edilmiştir. Varsın bir de bununla tahsis ediliversin. Mekke'de hangi saatte olursa olsun, nafile kılinak mekruh değildir. Hem bu iki rek'ât tavaf namazına mahsus değil, her türlü nafileye âmm ve şâmildir. Çünkü bu bâbda ibni Sibbân'tn (—354) rivayet ettiği şu hadîs vardır:
«Ey Abdülmuttalip oğullan! Eğer elinizden birşey geliyorsa sakın sizden birinizin Beyt-i Şerîf yanında gece ile gündüzün herhangi bir saatinde namaz kılan bir kimseyi menederdiğini duymayayım.»
«En - Necmü'l - Vehhâc» adlı eserde şöyle deniliyor : «Kerahat vakitlerinde mescid-i Haram'da nafile kılmak caizdir dersek acaba bu cevaz sade Mescid-i Haram'mı mahsustur, yoksa Mekke'nin bütün evlerinde de caiz midir? Burada iki vecih vardır. Doğrusu: Mekke'nin bütün evlerine âmm ve şâmil olmasıdır.»[435]
180/136- «Ibnt Ömer TadiyaUaü anhümâ'dan Peygamber (S.A.V.)'-in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: «Şafak kızıllıktır».[436]
Bu hadîsi Dâre Kutnt rivayet .etmiş; îbni Huzeyme sahîhlemiştir. Başkaları ise onu Ibnî Ömer'e mevkuf saymışlardır. Hadîs-i şerifin tamamı şöyledir:
«Şafak kayboldu mu namaz yâcib olur.» İbni Huzeyme (223 — 311) bu hadîsi Sahihinde İbni Ömer'den merfu olarak tahrîc etmiştir. Hadis şudur:
«Akşam namazının vakti şafağın kızıllığı gidinceye kadardır.» Beyhald (384 —458) : 8u hadîs Hazreti Ali (R. A.)'den, Ömer