Hayat | Konular | Kitaplık | İletişim
İşlenen Suçlara Dindeki Cezaların Uygulanması, Günahın Kefareti Olur Mu?
İşlenen Suçlara Dindeki Cezaların Uygulanması, Günahın Kefareti Olur Mu?
Kadı Iyaz şöyle demiştir: Alimlerin çoğunluğu, had (Kur'an ve sünnette belirtilen) cezalarının uygulanması bu suçların keffâreti olur görüşünü bu hadise dayanarak kabul etmişlerdir. Âlimlerin bir bölümü ise Ebû Hureyre'nin rivayet ettiği "Had cezalarının bu suçlan işleyenler için keffaret olup olmadığını bilmiyorum" ifadesi sebebiyle bu konuda görüş belirtmekten kaçınmıştır. Ancak Ubâde hadisi senet açısından daha sahihtir. İki hadisin arasını bulmak için şu söylenebilir: Ebû Hureyre hadisi, Allah'ın konuyu Hz. Peygamber'e bildirmesinden önce söylenmiştir. Daha sonra Allah bu konuyla ilgili durumu Hz. Peygamber'e bildirmiştir.
Peygamberimizin hadisinde yer alan "cezalandırıhrsa" ifadesi hakkında İbnü't-Tîn şöyle demiştir: "Hz. Peygamber bununla hırsızlık suçunda el kesme cezasını, zina suçunda sopa vurulmasını veya recmi kastetmiştir." Kadı İsmail ve diğer âlimlerden nakledildiğine göre» katilin (kısas yoluyla) öldürülmesi, başkasını bu suçu işlemekten caydırmak içindir. Âhirette ise öldürülen kişinin hak talebi mevcuttur. Çünkü o, katilin öldürülmesi ile hakkını almamıştır. Ben (İbn Hacer) ise derim ki: Öldürülen kişi, katilin (kısas yoluyla) öldürülmesi ile hakkını en güzel şekilde almış olur. Çünkü haksız yere öldürülen kişinin günahları bağışlanır. Zira bu konuda İbn Hibban ve diğer âlimlerin sahih kabul ettiği şu hadis bulunmaktadır: "Kılıç (yani haksız yere öldürülmek), günahları siler". İbn Mesud'un rivayetine göre "(Bir müslumanın başına) Öldürülme gelince, bütün günahları siler". Bezzâr da Hz.Aişe'den merfu olarak şunu rivayet etmiştir: "Öldürülme, rastladığı bütün günahları siler". Şayet öldürülmüş olmasaydı, günahları silinmeyecekti. Kişiye bundan daha büyük hangi hak ulaşabilir? Öldürülme cezası yalnızca başkalarını caydırmak için konulmuş olsaydı, öldürülenin velilerinin katili affetmesi hükmü konulmazdı.
Yukarıda zikredilen cezalara acılar, hastalıklar vb. dünyevî musibetler girer mi? Bu konu tartışmalıdır, "Kim bu günahlardan birini işler de Allah onun durumunu örterse" ifadesi, bunların zikredilen cezalara girmediğini gösterir. Çünkü bu musibetler, günahların örtülmesi ile çelişmez. Ancak başka pek çok hadis, karşılaşılan musibetlerin günahlara keffaret olacağını ifade etmektedir. Bunlarda, had cezasını gerektirmeyen günahların affı kasdedilmiş olabilir. Doğrusunu Allah bilir.
Günahların bağışlanması için (sadece cezanın uygulanmasının yeterli olmadığı, bunun yanında) tevbenin şart olduğu söylenmiştir. Tabiînden bazıları da kesin olarak bu görüşü kabul etmişlerdir.
"Durumu Allah'a kalmıştır" ifadesi hakkında el-Mâzinî şöyle demiştir: Bu ifade, büyük günah işleyeni kâfir kabul eden Haricîlere ve tevbe etmeden ölen fâsığın cezalandırılmasını gerekli gören Mutezile'ye bir reddir. Çünkü Hz. Peygamber bu kişinin durumunun Allah'ın dilemesine bağlı olduğunu söylemiş, kesin olarak cezalandırılacağını söylememiştir."
Tîbî şöyle demiştir: "Bu, hakkında bizzat nass (ayet-hadis) bulunanlar hariç, kimse hakkında 'cehennemliktir' veya 'cennetliktir' şeklinde şahitlik yapmamaya İşaret etmektedir." Ben (İbn Hacer) derim ki: Bir insanın cehennemlik olduğu hakkında şahitlik yapılmaması konusu açıktır, ikinci kısım ise ancak hadisi, ilk anda anlaşılanın dışında yorumlamakla anlaşılır, ki bu şekilde anlamak zorunludur.
"Dilerse ona azap eder, dilerse onu affeder" ifadesi, günahından tevbe'edeni de etmeyeni de kapsamaktadır. Bunu bir grup alim söylemiştir. Çoğunluğa göre ise tevbe eden kişi üzerinde sorumluluk kalmaz. Bununla birlikte kişi Allah'ın azabından da emin olamaz. Çünkü tevbesinin kabul edilip edilmediğini bilemez. Bir görüşe göre ise, had cezası olan günah ile had cezası olmayan günah birbirinden farklıdır.
Şu konuda görüş ayrılığı söz konusu olmuştur: Bir görüşe göre had cezasını gerektiren bir suç işleyen kimsenin gizlice tevbe etmesi caizdir ve bu yeterli olur. Diğer görüşe göre ise, tıpkı Hz.Peygamber m.:l-;, . ,:-Jr.jWİJfc. devrindeki (zina eden ve zina ettiklerini itiraf eden) Mâiz ve el-Gâmidiyye'nin durumunda olduğu gibi, en faziletlisi devlet başkanına giderek suçunu itiraf etmek, kendisine had cezasının uygulanmasını istemektir. Bazı âlimler ise şöyle bir ayırım yapmıştır: Kişi günah işlemekle tanınan bir kimse ise, tevbe ettiğini insanlara duyurması müstehaptır,aksi takdirde değildir