Hayat | Konular | Kitaplık | İletişim
Kâfirler Yaptıkları İyiliklerin Karşılığını Alırlar mı?
Kâfirler Yaptıkları İyiliklerin Karşılığını Alırlar mı?
El-Mâzinî şöyle der: "Kâfirin Allah'a yaklaşması söz konusu olamaz. O, şirk halinde iken işlediği amellerden dolayı sevap da almaz. Çünkü Allah'a yaklaşan kişinin, kime yaklaştığını bilmesi şarttır. Oysa kâfir böyle değildir." Kadı Iyaz da el-Mâzinî ile aynı yorumu yapmaktadır. Nevevî ise bunu zayıf görerek şöyle der: "Araştırmacı ilim adamlarınca kabul edilen -hatta üzerinde icma edilen- görüş şudur: Kâfir bir kimse sadaka, akraba ile ilişkiyi sürdürme vb. güzel ameller işledikten sonra Müslüman olur ve Müslüman olarak da ölürse daha önce yapmış olduğu iyiliklerin sevabı kendisine yazılır. Bunun temel kurallara aykırı olduğunu iddia etmek kabul edilemez. Çünkü kâfirin zıhar keffaretî gibi bazı fiilleri dünyevî hüküm açısından muteberdir. Zıhar keffaretini yerine getirdikten sonra Müslüman olsa yeniden keffareti yerine getirmesi gerekmez, daha önceki yeterli olur.
Doğru olan şudur: Allah'tan bir lütuf ve iyilik olarak kişiye Müslümanlığı sırasında sevap yazılmasından hareketle sonradan Müslüman olan kişinin inkâr döneminde yaptığı amelin de kabul edilmesi gerekmez. Hadis yalnızca sevap yazılmasından bahsetmiş.İnkâr halinde iken yapılan amelin kabul edilmesi konusuna temas etmemiştir. Kâfir iken yapılan amelin kabul edilmesinin İslâm'a girmeye bağlı olması da mümkündür; buna göre kişi Müslüman oîursa önceden yaptığı iyilikler kabul edilir ve bundan dolayı sevap alır, Müslüman olmazsa bu iyiliklerden sevap alması söz konusu olmaz. Bu, güçlü bir görüştür. Nevevî, İbrahim el-Harbî, İbn Battal ve bunlar dışındaki ilk dönem alimleri ile sonrakilerden Kurtubî ve İbnü'l-Müneyyir bu görüşü kabul etmiştir.
İbnü'l-Müneyyİr şöyle demiştir: "Dinin temel kurallarına aykırı olan şey, bir insanın kâfirken yaptığı iyiliklerden sevap almasıdır. Ancak kâfirken yapılan iyiliklerin sevabının, kişinin Müslüman olmasından sonra onun sevaplarına eklenmesini engelleyen bir durum söz konusu değildir. Nitekim Yüce Allah kişiye hiç ameli yok iken doğrudan lütufta da bulunabilir. Yine amel etmekten aciz olan kişiye, kudretinin yettiği dönemdeki amellerin sevabını yazar. Kişiye hiç yapmadığı amellerin sevabını yazması mümkün olduğuna göre, şartlarına uymaksızın yapmış olduğu amellerin sevabını yazması da mümkündür."
İbn Battal şöyle demiştir: 'Allah kullarına dilediği şekilde lütufta bulunabilir, kimse O'na itirazda bulunamaz."
Diğer bir âlim de şunu delil getirmiştir: Kur'an ve sahih hadisin de gösterdiği gibi ehl-i kitaptan iman eden kişiye iki kat mükâfat verilir. Oysa ilk inancı ile ölse, yapmış olduğu iyiliklerin karşılığını alamaz. Bu iyilikler heba olur gider. Bu da gösteriyor ki ilk amelinin sevabı ikincisine eklenerek yazılmaktadır. Yine şunu da delil getirmiştir: Hz. Âişe, İbn Cüd'an hakkında onun yaptığı iyiliklerin kendisine fayda verip vermeyeceğini Hz. Peygamber'e sormuş o da Şöyle demiştir: "O hiçbir gün; Rabbim kıyamet günü hatamı bağışla" dememiştir. Bu durum Abdullah İbn Cüd'an'm Müslüman olduktan sonra bu sözü söylemiş olması halinde kâfir iken yaptıklarının yararını göreceğini göstermektedir.
Bundan sonra (yaptıklarının) karşılığı söz konusudur": Yani dünyadaki karşılıkların yazılması söz konusudur.
Ancak Allah dilerse bundan da vazgeçer": Sibeveyh el-Fevâid adlı eserinde "Ancak Allah bağışlarsa başka, o bağışlayıcıdır" demiştir.
Bu hadis insanları işlediği günahlar sebebiyle tekfir eden ve onların sonsuza kadar cehennemde kalacağını savunan Haricîler vb. fırkalar aleyhine bir delildir. Hadisin baş kısmı İmanın artıp eksildiği inkâr edenleri reddetmektedir. Çünkü İyiliğin dereceleri farklıdır. Hadisin son kısmı da Haricîleri ve Mutezile'yi reddetmektedir.
42- Ebû Hureyre'den rivayet edildiğine göre Allah Resulü şöyle buyurmuştur:
"Sizden birisi iyi Müslüman olursa yaptığı her iyilik on katından yediyüz katma kadar yazılır. Yaptığı her kötülük ise kendi misli kadar yazılır".