Hayat | Konular | Kitaplık | İletişim
«Küsuf Namazı Babı»
«Küsuf Namazı Babı»
526/399- «Muğîretü'bnü Şu'be radıyaîîahü anh*öen rivayet edilmiştir. Demiştir ki: Resûlüllah SallaUahü aleyhi ve setlem, zamanında (oğlu) Ibrahİmîn vefat ettiği gün güneş tutuldu. Derken Öteki, beriki «güneş İbrahim'in ölümü için tutuldu» dediler. Bunu üzerine Resûlüllah SallaUahü aleyhi ve sellem :
Şüphesiz ki güneş ve ay Allah'ın âyetlerinden iki âyettir. Onlar hiç bir kimsenin ölümü ve hayatı için tutulmazlar. Onları (tutulmuş) gördünüz mü hemen Allah'a duâ edin ve tâ. açılıncaya kadar namaz kılın, buyurdular».[301]
Hadîs, Müttefekun Aleyh'dir. Buhârî'nin bir rivayetinde : «Mün-celi oluncaya kadar» tâbiri kullanılmıştır.
«Buhârî'dekİ Ebu Bekre hadîsinde : «Şu halde SİZ başinizdaki açılıncaya kadar namaz kılın ve duâ edin.» buyruimuştur.
«Resûlüllah SaUallahü aleyhi ve seMem'in oğlu ibrahim hicretin onuncu yılında ,bir rivayette «onaltı» aylık diğer bir rivayette «onsekiz» aylık iken Rebîülevvel ayının onuncu veya dördüncü çarşamba günü vefat etmiş; cenazesini bizzat Hz. Peygamber SaîlaUahü aleyhi ve settem' kıldırarak Medine'nin meşhur kabristanı «Baki» a defn etmişlerdir. O gün tesadüfen güneş tutulmuş. Bunu gören halk: «Bu güneş İbrahim'in ölümü için tutuldu» demişlerdi. Çünkü güneş, mû'tad olmayan bir zamanda tutulmuştu. Arapîarca ayın onunda veya dördünde güneş tutulması hemen hemen görülmüş şey değildi. Bundan dolayı onun tutulmasını bu hazin hâdiseye atfetmek istemişlerdi. Fakat Resûlüllah (S.A.V.) bunu reddetti. Ve güneş ile ayın Allahü Teâlâ'mn birliğine, kudretine, onun şiddet ve azabından kullarını korkutmaya delâlet eden iki alâmet olduğunu beyân buyurdular. Hadîs-i şerif ma'nen: [302]«Biz âyetleri korkutmaktan başka bir şey îçîn göndermeyiz» âyet-i kerîmesinden alınmıştır.
Araplar güneş tutulmasına «Küsûf» ay tutulmasına da «Hüsûf» derler. Küsûf kelimesi masdardır. Fiil olarak kullanıldığı vakit, kef'in fethasıyla derler. Nadiren kef'in zammı ile eklinde meçhul de okunduğu gibi, fiîl-i mazinin ziyâden" bâblarından «infial» babına nakledilerek dahi denilir. «Hüsûf» kelimesinin kullanışı da aynen bunun gibidir. Ve bu şekillerin hepsinde mânâ : «Güneş tutuldu. Ay tutuldu» demektir.
Bu iki lâfzın hem güneş, hem ay tutulması hakkında kullanılıp, kulla mîamıyacağı ulemâ arasında ihtilaflı bir mes'eledir. Kur'ân-ı Kerîmde hüsûf ay tutulması mânâsında kullanılmıştır. Fakat aynı kelime hadîste güneş tutulması mânâsında kullanılmış buyrulmuştur. Nitekim Küsûf kelimesi de hem güneş, hem ay tutulması mânâlarında kullanılmıştır, Araplar derler. «Ayla güneş küsûf hüsûf olurlar. Yani tutulurlar» demektir. Yalnız hadîste ay tutulması hakkında küsûf kelimesi kullanılmamıştır.
îşte ulemâ-i kiram buna bakarak küsûf kelimesini yalnız güneş tutulmasında, hüsûfu da ay tutulmasında kullanmışlardır. Lügat âlimîe-lerinden Sa'Jeb (—291) bunu ihtiyar etmiş; Cevheri de bunun içmı «daha fasihtir» demiştir.
Asıl lûgatta küsûf : Siyaha çalar; karamsı demektir. Hüsûf iser noksanlıktır. Mamafih bu kelimelerin mânâları hakkında başka kaviller de vardır. Bir kimsenin hayatı hakkında güneş tutulacağı bahis mevzuu olmadığı halde, hadîs-i şerifte «hayatı için» buyrulması bu hususta hayât ile memat arasında bir fark olmadığını anlatmak içindir. Yani nasıl ki siz bir kimsenin hayatı için ay ile güneşin tutulacağına kail olmuyorsanız, tıpkı onun gibi, onlar bir kimsenin ölümü için de tutulmazlar, demektir.
Burada mevzu'u bahs olan yalnız güneşin tutulması olduğu halde, Resûlüllah (S.A.V.)'in ayı da zikretmesi ifâdeyi zenginleştirmek ve ay ile güneşin, bir hükümde olduğunu anlatmak içindir. Buna edebiyatta «Üslûb-u hakîm» derler. Bundan sonra Resûl-ü Ekrem (S.A.V.) böyle korku ve heyecan veren bir hâdise karşısında ümmetine meşru olan şeyin namaz kılmak ve dua etmek olduğunu beyân eylemiştir. Namazın keyfiyeti aşağıda gelecektir. Buradaki emri; vücûb mânâsına alan olmuşsa da cumhur ulemâya göre nedib manasınadır. Ve küsûf namazı sünnet-i müekkededir. Kemal İbni Hümâm «Fethü'l-Kadîr» de: «Küsûf namazı Cumhur'a göre hilâfsız sünnettir. Yahut bir kavilciğe göre vaciptir» der. Ebu Avâne (—316) sahihinde bu namazın vâcib olduğunu tasrih etmiştir. Hattâ vücûbu îmâm-ı Âzam'â&n bile rivayet olunur.
Resûlüllah (S.A.V.) küsûf namazı ile duanın güneş açılıncaya kadar devam edeceğini bildirmiştir. Binaenaleyh güneş açıldı mı, namaz da sona erecektir. Bunun mânâsı namaz kılarken açılıverse, namazı tamamlamaya lüzum kalmadan kıldığı ile iktifa ederek, namazdan çıkmak ise de Müslim (204—261)'in rivayetinde selâm verdiği zikredilmiştir. Şu halde namaz behemehal tamamlanacaktır. Bu namazı şâir namazlara kıyas etmek de aynı neticeyi verir.
Hadîs-i şerif küsûf namazının .sebebi bulunduğu zaman kılınacağına delâlet eder. Bu namazın sebebi güneşin tutulması olduğuna göre, güneş her ne zaman tutulursa, namaz da o zaman kılınacak demektir. Cumhur ulemânın mezhebi de budur. lmâm-ı Âzam (80— 150) ile îmâm-% Ahmed ibni Hanbel (164—241) sair namazlar gibi bunun da kerahet vakiterinde kıîmamıyacağma kail olmuşlardır.
Hadîs-i şerifin buradaki rivayetinin sonunda denilmiştir. Bu rivayet Müslim'indir, Buhâri'de bunun yerine « UC £^ » denilmişse de mânâ birdir.
Bu hadîs, Küsûf bâbmda Buhâri'nin rivayet ettiği ilk hadîstir ve görüldüğü gibi tabiriyle rivayet edilmiştir.
Bundan murâd, başınıza gelen güneş veya ay tutulması açılıncaya kadar demektir.[303]
528/400- «Âîşe radıyaliahü anhâ'dan rivayet edilmiştir ki; Peygamber Sallaîlahil aleyhi ve sellem, küsûf namazında kıraatim aşikâr eylemiş ve iki rek'âtta dört rükû, dört de secde yapmıştır.»[304]
Hadis, müttefekun aleyh'dir. Bu lâfız, Müslim'indir. «Müslim'in Âişe'den» bir rivayetinde namaz toplayıcıdır. Diye nida edecek bir kâhya dahi gönderdi.» denilmiştir.
Hadîs-i şerîf, küsûf namazında kıraatin aşikâr olabileceğine delildir. Buradaki küsûftan murâd : Güneş tutulmasıdır. Çünkü İmâm- Ahmed ibni Hanbel hadîsi «Güneş tutuldu» ve «Sonra okudu ve kıraati aşikâr eyledi» lâfızlarıyla tahric etmiştir. Aşikâr okuma mes'elesini Tirmizî (200—279) Ta-havi (23&—321) ve Dâre Kutnî (306—385) de tahric ettikleri gibi îbni Huzeyme (223—311) ve başkaları, küsûf namazında Hz. Ali (R. A.)'in aşikâr okuduğunu merfu' olarak rivayet etmişlerdir. Bu Hususta dört kavi vardır.
a— Hanefİlerden îmândı Ebu Yusuf (113—182) ile îmâm- Muhammed'e (135—189) ve diğer mezhep imamlarından İmâm-% Ahmed îbni Haribel'e göre hüsûf ve küsûf namazlarında kıraat mutlak surette aşikâr olur. Delilleri, sadedinde bulunduğumuz hadîstir. Vakıa bu hadîs, yalnız güneş tutulması hakkında vârid olmuşsa da
— 203 y tutulması da ondan farksızdır. Zaten Resûlüllah (S.A.V.) bundan dolayı ikisini hükmen bir tutmuş.
«Onları tutulmuş gördünüz mü hemen namaz kılın ve dua edin» buyurmuştur. Namaz ve duâ hususunda asıl olan, ikisinin de bir olmalarıdır. Hadîs ulemâsından îshak b. Rahuveyh (168—238) îbni Huzeyme, İbnü'l-Münzir (—310) ve sâirenin mez-lıebi de budur.
b— Mutlak surette gizli okunur. Bu kavi Hanefîlerden îmâm-ı Âzam] Ebu Hanîfe (80—150) ile sair mezâhib imamlarından îmâm-% $âfiî (150—204) ve İmâm-ı Mâlik (93—179) hazerâtmm mezhebidir.
Delilleri : İbni Abbas (R. A.) hadîsidir. Bu hadîste :
«Peygamber SaUaîlahü aleyhi ve sellem, Bakara Sûresini (okuyacak) kadar uzun zaman ayakta kaldı» denilmektedir. Şayet aşikâr oku-saydı; Bakara Sûresini okuyacak kadar diyerek takdir etmezdi.
Filhakika Buhârî (194—256) talik suretiyle İbnî Abbas (R.A.)dan şu hadîsi rivayet etmiştir :
«İbni Abbas radıyaliahü anh küsûf namazında Peygamber Sdtlallahü aleyhi ve sellem'm yanı başına durmuş. Fakat ondan bir harf bile işitmemiştir.» Aynı hadîsi, Beyhâkî (384—458) üç yoldan mevsul olarak da rivayet etmişse de bunların hepsi de gevşektir. Şu kadar var ki, bunlarla «İbni Abbss (R. A.) Peygamber (S.A.V.)'den uzak bulunduğu için onun aşikâr okuduğunu işitmemiştir.» şeklindeki itiraz defedilmiş olur.
c— Bâzılarına göre küsûf namazı kılan kıraat mes'elesinde serbesttir, îsterso gizli okur; dilerse aşikâr eder. Bunlar yukarıki kavillerin delilleriyle amel ederler. Ve «Resûlüliah (S.A.V.) iki şekilde de kılmıştır» derler.
d— Güneş tutulduğu zaman gizli okur. Ay tutulduğunda ise aşikâr eder» diyenler de vardır. Bunlar İbni Abbas (R. A.) hadîsiyle amel eder ve bu namazları günlük beş vaktin namazlarına kıyas ederler.
Bu hadîste küsûf namazının iki rek'ât olduğu ve her rek'âtta ikişer rükû ile ikişer secde yapılacağı beyân edilmiştir. Lâkin aşağıdaki hadîsin şerhinde bu hususta ihtilâf olduğu görülecektir.
îmâm-ı Müslim'in Hz. Âişe (R. Anha)'Az,n rivayet ettiği cümlesini nahv itibarıyla bir kaç çeşit okumak raüm-kündür. Birinci ihtimâle göre sözü mahfuz bir fiilin mef'ûlüdür. ise o mef'ûlün hâlidir. Binaenaleyh ikisi de mansub okunur ve cümle «Namaza,.toplayıcı olduğu halde gelin.» mânâsını ifâde eder. İkinci ihtimâle göre bu cümle mübtedâ ile haberden meydana gelmiş bir isim cümlesidir. Nitekim kitabımizdaki hareke ve mânâ ona göre verilmiştir. Daha başka takdirler de vardır.
Bu rivayet, namaza toplanmak için bu lâfızla davet yapmanın meşru olduğuna delâlet eder. Resûlüllah (S.A.V.)'den bu lâfızla bir emir başka namazlar hakkında vârid olmamıştır.[305]
529/401- lbni Abbas radıyaTlahü anhüma'âan rivayet edilmiştir. Demiştir kî: Resûlüllah SaUaUahü aleyhi ve setlem, zamanında güneş tutuldu. Bunun üzerine namaz kıldı. Ve Bakara sûresini okuyacak kadar uzun zaman ayakta kaldı. Sonra uzun bir rükû yaptı. Sonra başını kaldırdı. Ve ilk kıyamdan daha az olmak üzere uzun uzadiya bîr kıyam yaptı. Sonra birinci rükûdan daha az olmak üzere uzun bir rükû yaptı. Sonra secde etti. Sonra birinci kıyamdan daha az olmak üzere uzun uzadı ya bir kıyam yaptı. Sonra birinci rükûdan daha az olmak üzere uzun bir rükû yaptı. Sonra başını kaldırdı. Ve birinci kıyamdan daha az olmak üzere uzun uzadıya bir kıyam yaptı. Sonra birinci rükûdan daha az olmak üzere uzun bir rükû yaptı. Sonra başını kaldırdı. Sonra secde etti. Sonra güneş açılmış olarak namazdan çıktı. Ve halka hutbe okudu.»[306]
Bu hadîs, Müttefekun aleyh'dir. Lâfız Buhârî'nindir. Müslim'in {Ibnî Abbas'dan) bir rivayetinde : «Güneş tutulduğu zaman dört secde İle sekiz rükû yaparak, iki rek'ât namaz kıldı.» denilmiştir. Alî (R. A.) dan bunun bir misli rivayet olunmuştur.
Müslim'in Câbîr'den rivayet ettiği hadîste : «Dört secde ile altı rükû (lu bir namaz) kıldı.» denilmiştir.
Ebu Davud'un Übey ibnî Kâ'b (R. A.)'dan rivayetine göre : «Peygamber (S.A.V.) namaz kılmış ve beş rükû ile iki secde yapmış; ikinci rek'âtta dahî bunun gibi yapmıştır.»
Küsûf namazının Cumhur ulemâya göre sünnet-i müekkede olduğunu yukarıda görmüştük. Bu namazın ne şekilde kılınacağı hakkında birçok vecihler vardır ki bunları Buharı (194—256) ile Müslim (204—261), Ebu Dâvvd (202—275) ve saire zikretmişlerdir. Cemaatla kılınması dört mezhebin imamları ile sair bâzı imamların mezhebidir. Ancak Haneftlere göre kıldıran imamın cuma hatibi olması şarttır. O olmazsa devlet tarafından kendisine izin verilmiş bir kimse dahi kıldırabilir. O da bulunmazsa herkes evinde yalnız başına kılar.
Şekline gelince : Küsüf namazının nasıl kılınacağı ulemâ arasında ihtilaflıdır.
Hanefİlere göre şâir nafile namazlar gibi, yani her rek'âtta bir rükû ve iki secde ile iki rek'ât olarak kılınır.
Cumhur'a göre de iki rek'ât kılmırsa da her rek'âtta iki kıyam; iki kıraat iki rükû ve iki secde yapılır. Maâmâfîh bu şekilde kılınması şart değildir. Hanefilerin dediği gibi sair nafile namazlar şeklinde dahi kıhnabilir. Hanefllerden maada mezhep İmamları da buna kail olmuşlardır, (bakara sûresini okuyacak kadar) denildiğine göre, küsûf namazında Kur'ân okunacak demektir. Nevevî (631—676) diyor ki :rek'âtm ilk kıyamında fatiha okunacağına ulemâ ittifak etmişe ikinci kıyam hususunda ihtilâfa düşmüşlerdir. İmâm-ı Mâlik ile bizim mezhebimize göre fâtihasız namaz caiz değildir.»
Hadîs-i şerîf rükû'un uzun yapılacağına da delildir. Musannif merhum: «hiçbir tarîkta Resûlüllah (S.A.V.)'in bu bâbda neler beyân ettiğini görmedim. Yalnız rükûda Kur'ân okunamıyacağma ulemâ ittifak etmişlerdir. Rükûda meşru olan, sadece zikir, teşbih ve tekbîr gibi şey lerdir» diyor. Hadîs-i şerifte «birinciden az» denilmesi ikinci kıyamın birinciden daha kısa olacağına delâlet eder. îmâm-ı Müslim'in Câbir (R. A./dan rivayetinde burada her ne kadar «Sonra rükû e*tfc Ve uzattı. Sonra başını rükûdan kaldırdı ve uzun uza di ya durdu.» demliyorsa da Nevevî bunun için İki şekilde cevap vermekte. Ve : «Bu rivayet evvelâ şazdır. Ekseriyetin rivayetine muhaliftir. Binaenaleyh onunla amel edilmez. İkincisi, buradaki uzatmadan murâd tâdil-î erkânı bir parça uzatmaktır. Yoksa rükû gibi kıyamı da uzatmak değildir» demektedir.
Bu rivayette secdenin uzunluğundan bahs yoktur. Fakat onu da uzun yaptığı Buhârî'nin rivayet ettiği Ebu Musa hadîsiylc, Müslim'in rivayet ettiği Ibni Ömer (R. A.) hadîsinde zikredilmiştir. Nevevî: «Ulemâmız muhakkikleri ile, îmâm-ı Şafiî'nin nassan beyânına göre secde dahi uzatılacaktır. Çünkü bu bâbda sahîh hadîsler vardır.» diyor. Ebu Dâvud ile Nesâî (215—303) Hz. Semura (R. A./dan şu hadîsi tahric etmişlerdir. «Her hangi bir namazdaki secdesinden mutlaka uzundu.» Imâm-ı Müslim'in Hz. Câbir (R. A./dan rivayet ettiği hadîste «Secdesi de rükûunun misli idi.» buyrulmuştur. Bundan dolayı hadîs-imamları secdenin uzun yapılacağına cezm etmişlerdir. Her rükûdan sonra denilir. Ve iki secde arasındaki oturuş uzunca tutulur. Filhakika Müslim'deki Câbir hadisinde iki secde arasında tâdil-î erkanın uzun tutulacağı zikredilmiştir. Fakat musannif : «Bu hadîsten maada hiçbir tarîkta buna muttali olamadım» diyor. Gâzâlî, bilâkis iki secde arasındaki tâdil-i erkânın uzatılmayacağını nakletmiş ise de bu rivayet merduttur. Sonra «birinci kıyamdan daha az olmak üzere uzun uzadıya bîr kıyam yaptı» ifâdesi, ikinci rek'âtta ayakta durmanın uzun tutulacağına fakat yine de birinci rek'ât-taki kadar uzatılmayacağına delildir. Ebu Davud'un. Urve'den bir rivayetinde «Âl-i İmrân sûresini okuduğu» bildiriliyor. Ibni Battal (—444) : «îlk rek'âtın kıyamı ile rükûuyla ikinci rek'âttan daha uzun olacağmda hilaf yoktur. Yalnız ikinci rek'âtın birinci kıyam ile rükûu acaba ilk rek'âtın ikinci kıyamı ile rükûundan daha kısa mıdır, yoksa birbirine müsâvî midir? Bu cihet ihtilaflıdır.» diyor. Bu ihtilâfın sebebi hadîsteki «Birinci kıyamdan daha az olmak üzere» cümlesinin başka başka anlaşılmasıdır. Bunu bâzıları : ikinci rek'âtın birinci kıyamı, ilk rek'âtm ikinci kıyamından daha kısadır, mânâsına almış; diğerleri hayır, her kıyam kendinden önceki kıyamdan daha kısa olur; demişlerdir. «Halka hutbe okudu» cümlesi, küsûf namazından sonra hutbe okumanın müstehâb olduğuna delâlet eder. tmâm-ı Şafiî (150—240) ile ekser hadîs imamlarının mezhebi de budur. Hanefîlere göre küsûf namazında hutbe yoktur. Çünkü nakledilme mistir. Olsa idi nakledilirdi.
Burada San'ân% Hanefilerin bu istidlalini çürütmek için şöyle ida-re-i kelâm ediyor : «Hanefîlerin bu sözü üzerine hemen hutbeyi sarahaten gösteren hadîslerle cevap verilmiştir. Hanefîlerin «Resûîüllah (S. A.V.) o günkü konuşmasıyla hutbeyi kasdetmemiştir; güneş tutulmasının birinin ölümü sebebiyle olduğuna inananlara bir red cevabı vermek
istemiştir.» Sözüne karşı da : Buhârî'nin rivayetinde «Allah'a hamdü sena erti». Hattâ bir rivayette kendisinin Allah'ın kulu ve resulü olduğuna şehâdet de etti» Buhârî'nin diğer bir rivayetinde «Cennet, Cehennem vesaire ah-
vâlini zikretti.» hadîsleri gösterilir. Bunlar ise zaten hutbeden maksad olan şeylerdir. Müslim'in Fâtıma (R. Anha)'âa.n rivayet ettiği Esma hadîsinde şöyle deniliyor :
«Esma radıyaüahü anha demiştir kî : Resûlüllah SdUallahü aleyhi ve sellem, cemaata hutbe okudu ve Allah'a hamdü sena ettikten sonra şöyle dedi :
Bundan sonra (Malûm olsun kî) bana gösterilmemiş bulunan hiçbir şey yoktur ki, şurada yerimde gösterilmemiş olsun. Hattâ cennet i!e cehennem bile. Gerçekten şan şudur ki, bana sizin yakında kabirlerde fitneye dûçâr edileceğiniz (yahut) Mesih DeccâFin fitnesi gibi bir fitneye mâruz bırakılacağınız —bunlardan hangisini dediğini bilmiyorum— bildirildi.Esma demiştir ki :
«Sizden biriniz getirilecek ve:
«Şu adam hakkında malûmatın nedir?» denilecek. Mümin İse; (yahut) rrtûkîn İse —hangisini dediğini bilmiyorum— Esma demiştir ki :
«O Allah'ın Resulü Muhammed'dir. Bize hüccetleri ve hidâyeti getirdi. Biz de icabet ve itaat ettik» diye üç defa
tekrarhyacak. Sonra kendisine :
«Uyu. Biz Zâten senin O'na imân ettiğini bilirdik; Binaenaleyh hakkınla beraber uyu» denilecek.
San'ânVidn. istidlali burada nihayete eriyor.
Ben derim ki : San'ânî'ma. istidlal ettiği hadîslere Hanefiyye ulemâsından hiçbirinin bir şey dediği yoktur. Binaenaleyh hepsi doğrudur. Fakat bunların doğru olması mutlaka küsûf namazında hutbe okunacağına delîl olamaz; fıkbi kaidemize göre: «Bir îşden maksad ne ise, hüküm ona göredir» Hz. Peygamber (S.A.V.) o günkü hutbesini küsûf namazı hutbesiz olmaz diye okumamıştır. Bilâkis o hutbe her zamanki hutbeler tarzında okumuş da olsa arızî bir sebeble îrâd edilmiştir. Ve o sebep de bu hutbeden sonra zail olmuştur. Bir şeyin illet ve sebebi nihayete erdi mi o şey de bittabi sona erer. Binaenaleyh o gün için güneş tutulması birinin Ölümünden ileri geliyor zannolunurken, Resûlüllah (S. A.V.J'in hutbesinden sonra hakikat anlaşılmış ve bir daha böyle yanlış bir zanna kapılan olmamıştır. Şu halde böyle bir hutbeye de lüzum kalmamıştır.
İşte Hanefîlerin dâvası bundan ibarettir. Zahiri yy e ulemâsının bir nassın zahirine saplanıp kalma hususunda gösterdikleri anûdâne titizlik karşısında benim de âcizane kendilerine §öyle bir sual sormak hatırıma geliyor : Resûlüllah (S.A.V.) sahîh, hattâ manen mütevâtir olan bir hadîs-i şerifinde şöyle buyurmuşlar :
«Ameller ancak niyetlere göredir.» Bu hadîs-i şerîfin zahirine ne buyurursunuz?
tmâm-% Müslim (204—261) 'in ibnî Abbas (R.A.)'dan rivayet ettiği kısımda «Dört secdede sekiz rükû kıldı.» deniliyor. Bundan murâd iki rek'ât namazdır. Zîrâ her rek'âtta ikişer secde vardır. Bu iki rek'ât-lı namazda sekiz tane rükû olduğuna göre, her rek'âtta dörder rükû yaptığı anlaşılıyor. Küsûf namazının bu şekilde kılınacağına kâü olanlar da vardır.
Müslim'in Câbir ibni Abdullah radıyallahü anft'den rivayet ettiği yukarıdaki hadîste, Hz. Peygamber SdllaUahü aleyhi ve sellem'in iki rek'âtlı bir namazda dört secde ile altı rükû yaptığı ifâde olunmuştur ki, her rek'âtta iki secde ile üç rükû yaptığı anlaşılmaktadır.
Buraya kadar görülen rivayetlerden anlaşılıyor ki, küsûf namazı bilittifak iki rek'âttır. Yalnız rükûları hakkında ihtilâf vardır. Musannif merhumun kaydettiği rivayetlerden dört suret meydana geliyor :
a— Küsûf namazı iki rek'âttır. Ve her rek'âtta ikişer rükû vardır. îmâm-ı Şafiî (150—204), îmâm-% Mâlik (93—179), Ahmed ibni Han-bel (164—241) ve diğer bâzı zevatın mezhebleri budur.
Delilleri : Hz. Âİşe, İbni Abbas ve İbni Ömer (R. Anhüm) haze-râtmn ırivâyet ettikleri hadîsdir. tbni Abdü-Ber (368—463) : «Bu hadîs bu bâbda en sahîh bir şeydir. Geriye kalan rivayetler muallel ve zayıftır» demiştir.
b— İki rek'âttır. Ve her rek'âtta dörder rükû vardır. Müslim'in Ibnİ Abbas ile Hz. Ali (R'Anhümâ)1 dan rivayet ettiği hadîs bunu ifâde etmektedir.
c— îki rek'âttır. Her rek'âtta üçer rükû vardır. Câbir hadîsi buna delildir.
d— İki rek'âttır. Her rek'âtta beşer rükû vardır.
Rivayetler böyle muhtelif olunca ulemâ da ihtilâf etmişlerdir. Cumhur ve Eimme-i Selâse birinci kavle zâhib olmuşlardır. Nevevî (631—676)
Müslim şerhinde «Her nevi'e bazı sahabe kail olmuştur» diyor. Muhakkikinden bir cemaata göre küsûf namazı kılacak kimse bu nevilerden birini seçmek hususunda muhayyerdir. Hangisini yapsa olur. Bu kavi, küsûf namazının müteaddit zamanlarda muhtelif suretlerde kimi o, kimi bu şekilde kılındığına göredir. Lâkin bu bâbda yapılan tahkik, bütün rivayetlerin aynı vak'ayı anlattığını ve bu vak'anın da Resûlüllah (S.A.V.)'in oğlu İbrahim'in vefatı günü küsûf namazı kılmasından ibaret olduğunu göstermektedir. Bundan dolayıdır ki şâir ulemâ, küsûf namazının üç ayrı surette kılınacağını bildiren hadîsleri il-letlendirmekten vazgeçmişlerdir. *îbnü}l - Kayyım (691—751) : «/mâm-ı Ahmed, Buharı, ve Şafiî gibi büyük imamlar vak'anın mü-teaddid olduğunu sahîh bulmuyor; onu hatâ görüyorlar» demiştir. Hanefîlere göre küsûf namazının şâir nafileler gibi iki rek'ât kılındığım yukarıda görmüştük.[307]
533/402- «İbni Abbas radıyallahü anhüma'dan rivayet edilmiştir. Şöyle demiştir: Hiç rüzgâr csmemiştîr ki Peygamber SalîaUahü aleyhi ve sellem dizleri üzerine çökerek :
Allah'ım bunu bize rahmet kıl; azap kılma; demiş olmasın.»[308]
Bu hadîsi, İmâm-ı Şafiî ile Taberânî rivayet etmişlerdir.
Hadîs-i şerifte zikri geçen diz üstü çökme korkudan müteveîlid oturuştur ki bunu ekseriyetle korkanlar yapar. rüzgâr demektir. Bu kelime ism-i cins olup rahmetle gelene de, azabla gelene de şâmildir. Nitekim Ebu Hüreyre (R.A.)'dan merfû olarak rivayet edilen bir hadîste şöyle buyrulmuştur :
«Rüzgâr Allah'ın ruhundanchr. Kimi rahmet kimi de azab getirir, Şu halde ona söğmeyin.»
Ibnl Abbas hadîsinin tamamı şöyledir:
«Allah'ım bunu çok rüzgârlar yap; bir rüzgâr yapma» :
Hadîsin bu kısmı kelimesinin müfred kullanıldığı zaman azaba; cemi kullanıldığında ise rahmete mahsus olduğuna delâlet eder.
İbni Abbas (R. A.) diyor ki: «Allah'ın kitabında[309] «Ben Azimüşşan onlara şiddetli bîr rüzgâr gönderdim»
[310]«Hani onlara şiddetli rüzgârı göndermiştik.» [311]«Biz, rüzgârları aşılayıcı olarak gönderdik», [312]«On"n âyetlerinden biri de rüzgarları müjdeci olarak göndermestdir» buyrulmuştur.
Hadîsi, îmâm-% Şafiî «Et-Daavâtü}l-Kebîry de rivayet etmiştir.
Bu hadîs; kelimesinin cem'i kullanıldığından rahmet mânâsına geldiğini, müfred kullanılırsa azab mânâsını ifâde ettiğini gösteriyor. Yalnız bu sefer babımızın hadîsinde Hz. Peygamber (S.A.V.) in o rüzgârın rahmet olmasını istemesi müşkül kalıyorsa da «Bundan maksad, bizi bu rüzgârla öldürme demektir. Zira bu rüzgârlar öldürülmüş olsalar, üzerlerine başka rüzgâr esmez. Bu suretle rüzgârlar değil, bir tek rüzgâr olur.» şeklinde cevab verilmiştir.[313]
334/403- «(Yine) İbni Abbas radıyallahü anhüma'dan rivayet edilmiştir ki, kendisi bir zelzelede altı rükû ve dört secde (li İki rek'ât) namaz kılmış ve âyât namazı böyle olur demiştir».[314]
Bu hadîsi, Beyhakî rivayet etmiştir. Şafiî de Hz. Ali'den onun bir mislini, son kısmının hazfiyle rivayet etmiştir.
Rivayet edilmeyen son kısımdan murâd cümlesidir. Yukanki hadîsi Beyhâkî (384—458), Abdullah îbni'l-Hâris yolundan tahrîc etmiştir. Buna göre vak'â Basra'da bir zelzelede olmuştur.
Aynı hadîsi îbni Ebi Şeybe (—234) de kısaltma yaparak aynı yoldan rivayet etmiştir. Lâfzı Şudur :
«İbni Abbas kendilerine bir zelzelede dört secde İle (iki rek'ât) namaz kıldırmış; bu namazda altı rükû yapmıştır.» Lâfzın zahiri, cemaatla kıldıklarını gösteriyor.
Fâide : Ay tutulduğu zamanda, tıpkı güneş tutlduğu zamanki gibi iki rek'ât namaz kılmak meşrudur. Hanefİlere göre bunda cemâat yoktur. Ayrı ayrı herkesin evinde kılması mendubdur. Mâlİkîlere göre de öyle ise de evde cemaatla kılmakta bir beis yoktur. Camide cemaatla kılınması mekruhtur. Şâtiîlerle Hanbelîlere göre az farkla küsûf namazı da hüsûf namazı gibidir ve hükümleri birdir. Bu namazlardan mâada, zelzele, yıldırım, şiddetli karanlık, şiddetli rüzgâr veya veba gibi hastalıklar zuhurunda iki rek'ât namaz kılmak mendubtur. Çünkü bunların her biri Allahü Zülcelâl'ın birer âyeti olup, isyan deryasına dalmış bulunan kullarını hak yoluna dönsünler diye bunlarla korkutur. Binaenaleyh böyle bir hâl vukuunda ibâdet yolu ile Allah'a rücû etmek lâzımdır. Nitekim Fahr-İ Kâinat (S.A.V.) Efendimiz bir hadîs-i şeriflerinde :
«Bu korkulardan bir şey gördünüz mü hemen namaza İltica edin» buyurarak korku anlarında namaza iltica etmemizi emir buyurmuştur.
Korku namazlarının edâ tarzı mutlak nafileler gibidir. Ayrı hususiyetleri yoktur. Onları evlerde ayrı ayrı kılmak efdâldir. Cemâat ve hutbe gibi şeyler onlarda meşru olmamıştır. Korku namazlarına Şâfiî-lerle Hanbelîler kail olmamışlarsa da, zelzeleler devam edip giderse, Hanbelîlere göre de iki rek'ât namaz kılmak mendub olur.[315]