Hayat | Konular | Kitaplık | İletişim

«İstiskâ' Namazı Babı»

«İstiskâ' Namazı Babı»



İstiskâ : Yağmur duâsıdır. Bir yerde o yer halkına, hayvanlarına ve ekinlerine yetecek kadar nehir ve dere suyu yoksa, yahut varken bitti veya azalarak yetmez oldu ise, o yer halkına yağmur duasına çık­mak ve iki rek'ât istiskâ, namazı kılmak meşru bîmuştur. Meşrûiyyeti Kitab ve Sünnetle sabittir.

Kitabtan delili: [316]«Rabbinîzden mağfiret dileyin. Çünkü o pek mağfiretcîdir. Sizin üzerinize semâyı bol yağmur halinde gönderir» âyet-i kerîmesidir.

Rivayete göre Nuh Aleyhisselâm kavmini senelerce hak yola da­vet ettikten sonra, kavmi yine küfür ve inadiarmda ısrar edince Cenabı Hak, onlardan yağmufu kesmiş; kadınları doğurmaz olmuşlar, bu hâl, (kırk) yahut (yetmiş) yıl devam etmiş. Nihayet îmân etmek şartıyla kendilerine bol rızk verileceği ve hallerinin düzeltileceği Ce-nâb-ı Hak tarafından bildirilmiştir. Bu âyetle istidlalin vechi şudur : Bizdon önceki kavimlerin şeriatları, bize de şeriattır. Elverir ki, onları bize Allah veya Resulü inkâr etmeksizin kıssa etmiş bulunsun.

İşte burada da öyledir. Hz. Nûh Aleyhisselâmm şeriatını bizzat Ce-nâb-i Hak Kur'ân-ı Kerîm'de kıssa buyuruyor, inkâr da etmiyor.

Yağmur duası; îslâmiyetten evvel araplarda da vardı. îbni Asâkir (499—571) §u rivayeti tahric etmiştir : «Mekke'liiere kıtlık isabet etmiş. Kureyş (Ebu Tâlib'e): Yâ Eba Tâlib, bu vadiye kıtlık gel-di.Çoluk çocuk kurağa tutuldu, gel bir yağmur duası yapıver! demiş­ler. Bunun üzerine Ebu Tâlib beraberinde, üzerinden siyah bir bulut açıl­mış, güneş gibi bir çocuk, (yani Âhir zaman Peygamberi Muhammed Mustafa (S.A.V.) onun etrafında da bir takım çocuklar olduğu halde, duaya çıkmış. Çocuğu alarak sırtını Kabe'ye dayamış ve parmağı ile çocuğa dayanmış. Semâda bir pare bulut bile yokmuş. Derken öteden beriden bulutlar peyda olmuş ve gittikçe çoğalarak öyle bol bir yağmur yağmış ki, vâdî dolmuş taşmış ve her taraf bolluk içinde kalmış. Sabî-i masum hakkında Ebu Tâlîb, şu beyti söylemiştir:

«Hem beyazdır. Yüzü suyu hürmetine buluttan yağmur dilenir. Ye­timlerin halaskarı, dul kadınların ismetidir,» Sünnetten delili : Aşağıdaki hadîslerdir.[317]



—/404- İbni Abbas radıyallahü anhüma'âan rivayet edilmiştir. Demiştir ki: Peygamber SaUdllahü aleyhi ve sell&m, (Medine'den) mü-ievâzî, her günlük elbise giymiş, bitkin, ağır ağır yürür; nİyazkâr bir halde çıktı ve bayram kılar gibi iki rek'ât namaz kıldı. Sizin şu hutbeni­zi okumadı.»[318]



Bu hadîsi, beşler rivayet etmiştir. Tirmİ2Î/ Ebu Avâne ve ibni Hib-

ban onu sahîhlemişlerdir.

Bâzı kelimelerin îzâhı : «.İdi » Her günlük elbisesini giyen de­mektir. Burada maksad, tevazu göstermek ve muhtaç olduğunu anlat-mak için. Ziyneti ve giyinip, kuşanmayı terk etmektir. « Uiptu » nuşu göstererek demektir.ağır alarak, acele etmiyerek demektir.tezellül ve istekte mübalağa göstererek yani niyaz ede­rek demektir.

Ebu Dâvûd (202—275)'in rivayetinde denilmiş, yani kelimelerin yerleri değiştirilmiştir. Aynı rivayette tSîzin şu hutbenizi okumadı» cümlesinden sonra «Lâkin duâ# nlyâz ve tekbîr getirmekte devam ettt.

Sonra bayramda kıldığı gibi iki rek'ât namaz kıldı» denilerek burada­ki namazın duadan sonra kılındığı beyân edilmiştir.

Musannif merhumun, rivayetinde bu cihet sarih değildir. Bu hadîsi; zikredilenlerden mâada, Hâkim (321—405), Beyhâkî (384— 458) ve Dâre Kutnî; (306—385) de tahric etmişlerdir.

Hadîs-i şerîf, yağmur duasında namaz kılmanın meşru olduğu­na delildir. Bu hususta mezheb imamları arasında ihtilâf yok ise de sıfatı hakkında ihtilâf edilmişb'ı1. Hanefîlerden îmâm-ı Âzam'a, (80— 150) göre asıl istiska' duâ, istiğfar, ve hamdü senadan ibarettir. Ma-mâfîh mendub olmak üzere yalnız başına herkes iki rek'ât namaz kıla­bilir. Bu namazda hutbe falan yoktur. İmameyn ile şâir mezâhib imam­larına göre yağmur duasında bayramlarda olduğu gibi, cemaatla kıl­mak, aşikâr okumak, ve sonunda hutbe îrâd etmek suretiyle iki rek'ât namaz kılmak sünnet-i müekkededir. Yalnız buradaki hutbede tekbîrler Hanefîlerle Mâlikîlere göre istiğfara tebdil edilir. Şâfîîlerle Hanbelîlere göre tebdil edilmez. Burada da tekbîr alınır İmameyn ile Mâlikîlerin delili, Buharı (194—256)'nin rivayet ettiği Abbâd b. Temim hadîsidir.

Bu hadîste «Resûlüllah Sattallahü aleyhi ve settem, onlara İki rek'ât namaz kıldırdı» denil­mektedir. Nitekim aşağıda gelen Hz. Âİşe hadîsi de aynı mânâyı ifâde ediyor. Bunlar «Ibnİ Abbas hadîsini te'vil ederek, bu hadîsten maksad, namazın sıfatını, yani nasü kılınacağını değil, rek'ât sayısını bayram na­mazına benzetmektir» demişlerdir.

Mamafih Dâre Kutnî (306—385)'nin İbni Abbâs (R. A./dan tah­ric ettiği şu rivayet bu te'vile muarızdır :

«O namazda bayramlarda olduğu gibi, yedi ve beş tekbîr alır, ve okur.» Vakıa bu rivayetin isnadı hakkında söz-

edilmiş ise de sadedinde bulunduğumuz hadîs de onu te'yid etmektedir. îmâm-ı Âzam ise Ebu.Dâvud, (202—275) ile Tirmizî (200—279) nin tahric ettikleri şu hadîsle istidlal etmiştir :

«Peygamber Sallallahü aleyhi ve seTlem, denilen yerde duâ ederek, yağmur diledi.»Ebu Avâne (—316) de sahihinde şu hadîsi tahric etmiştir:

«Peygamber SaUallahü aleyhi ve settem'e, bir kavım kıtlıktan şikâyet etti. Bunun üzerine :

Dizler (iniz) in üzerine çökerek: yâ Rab yâ Rab deyin;: buyurdular».

Hz. İmam'ın bu istidlaline karşı denilse denilse, şöyle denilebilir : Evet Resûlüllah (S.A.V.)'in yağmur duasında iki rek'ât namaz kıldığı da sübût bulmuştur; bazen kılmadığı da olmuştur. Bunu her ikisi de caiz olduğunu göstermek için böyle yapmıştır.

Îbnü'l-Kayyim (691—751) «El-Hedyü'n-Nebevv» adlı eserinde-Resûlüllah (S.A.V.)'in kaç çeşit yağmur duası yaptığım saymış; altıya çıkarmıştır :

a— Musallaya çıkmış; orada hem namaz kılmış, hem de hutbe okumuştur.

b— Cuma günü minberde hutbe okuduğu sırada yağmur duasında bulunmuştur.

c— Cuma'dan başka bir günde Medîne-İ Münevvere'nin minberi üzerinde yalnız yağmur duasında bulunmuştur. Bu rivayette namaz. kıldığı bildirilmemiştir.

d— Mescidde otururken yağmur duası yapmış; ve ellerini kaldı­rarak AHahü Zülcelâl'e niyazda bulunmuştur.

e— Mescidin kapısı dışında «Zevrâ» denilen yere yakın bulunan da yağmur duası yapmıştır.

f— Gazalarından birinde müşrikler müslümanlardan evvel suyu zaptettikleri zaman yağmur duasında bulunmuştur.

Fahri Kâinat (S.A.V.) Efendimizin yaptığı yağmur dualarının hep­sinde yağmur yağmıştır. Yukarıda da arzettiğimiz gibi, yağmur dua­sında hutbe okumanın meşrûiyyeti ihtilaflıdır. Okunmaz diyenler, İbni Abbas (R. A./in «Hutbe okumadı» sözüyle istidlal ederler. Okunur di­yenler aşağıdaki Hz. Âişe ve İbnî Abbas hadîsleriyle istidlal ederler. Hutbenin namazdan evvel veya sonra okunacağı dahi ihtilaflıdır. Ha-nefîlerden İmameyn ile diğer mezheb imamlarına göre namazdan sonra okunur. Bu hutbe îmam-ı Ahmed İbni Hanbel (164—241) ile Han-nefîlerden îmam-ı Ebu Yusuf & (113—182) göre bir tek hutbeden ibarettir. Ve Hanefîlerle Mâlikîlere göre yerde okunur, Imâm-ı Mu-hammed (135—189) ile îmâm-ı Mâlik'e (93—179) göre hutbe bay­ram hutbesi gibidir. Ulemâdan bakılan hutbenin namazdan evvel okunacağına kail olmuşlardır. Bunlar İbni Abbas hadîsiyle istidlal eder­ler. Namazdan sonra okunur diyenlerse, îmâm-ı Ahmed ibni Hanbel, İbni Mâce (207—275), Ebu Avâne (—316) ve Beyhakî (384—458) :nin tahric ettikleri Ebu Hüreyre hadîsiyle istidlal ederler. Bu hadîste ; «Peygamber SallaMahü aleyhi ve sellem, yağmur duasına çıktı ve iki rek'ât namaz kıldı. Sonra hutbe okudu.» deniliyor. Bu iki hadîsin ara­sını bulmak için : «Resûlüllah (S.A.V.)'in başladığı duadır; amma bu­rada duaya hutbe denilmiş ve bundan sonra ayrıca hutbe okunduğu ri­vayet olunmamıştır. Namazın hutbeden önce kılındığını rivayet eden de sadece o kadarla iktifa etmiş; namazdan evvel duâ okuyup, okumadığı­nı beyân etmemiştir» deniliyor. Duâ için Hz. Peygamber (S.A.V.)'den rivayet edilmiş lâfızlar aranır. Resûlüllah (S.A.V.)'in hangi lâfızlarla duâ ettiğini aşağıdaki hadîs gösteriyor.[319]



—/405- «Âişe radıyaMahü ariha'âan rivayet edilmiştir. Demiştir kî: Halk Resûlüllah SaUallahü aleyhi ve sellem'e yağmurun yağmamasın­dan şikâyet ettiler. Bunun üzerine bir minber kurulmasına emir buyur­du. Ve kendisine musallaya bir minber kuruldu. Halka (yağmur duası­na) çıkacakları bir gün de tayin etti. (O gün) kendisi güneşin ziyası vurduğu zaman çıktı; ve minberin üzerine oturdu. Bunu müteakip tek­bîr aldı ve Allah'a hamd etti. Sonra (şöyle) buyurdu :

Hakikaten siz beldenizin kuraklığından şikâyet etti­niz (amma) hakikaten Ailah da size kendisine duâ etmeni­zi emir etti. Duanızı kabul buyuracağını da vaad eyledi. Bundan sonra :

Hamd âlemlerin Rabbi, Rahman ve Rahim; kıyamet gününün sahibi Allah'a mahsustur. Allah'dan başka Al­lah yoktur. Dilediğini yapar. Allah'ım, Allah sensin. Sen­den başka ilâh yoktur. Ganî sensin; biz fukarayız; bize rahmetini indir; indirdiğini de bir zamana kadar kuvvet ve kifayet kil. dedi. Sonra ellerini kaldırdı ve fa koltuklarının bey ar yeri görününceye kadar (el kaldırmakta) devam ettt. Sonra cemaata sırtım çevirdi ve ellerini kaldırdığı halde cübbesinl çevirdi. Sonra ce­maata yüzünü döndü ve (minberden) inerek iki rek'at namaz kıldı. Der­ken Allah bir bulut halketti. Gök gürle meye, şimşek çakmaya başladı. Sonra yağmur yağdı. »[320]



Bu hadîsi, Ebu Dâvud rivayet etmiş; ve : «Gariptir. İsnadı iyi­dir.» demiştir.

Elbise çevirme mes'elesi SaMh-i Buhân'de Abdullah Ibni Zeyd'den rivayet edilmiştir. Bu hadîste : «Müteakiben duâ ederek kıbleye döndü; sonra ik! rek'ât namaz kıldı. Bu rek'âtlarda kıraati aşikâr yaptı» denil­mektedir.

Dâre Kutnî'nin Ebu Cafer Bâkır'dan mürsel olarak rivayetinde: «Kuraklık değişsin diye cübbesini çevirdi» cümlesi vardır.

Hadîs-i şerifin tamamı «Sünen-i Ebi Dâvud» da şöyledir :

«Sonra Allah'ın izniyle yağmur yağdı. Resûlüllah Saîlallahü aleyhi ve seUem, mescidinin ka­pısına gelir gelmez seller aktı. Halkın sipere koştuklarını görünce avurt dişleri meydana çıkıncaya kadar güldü. Ve :

Şehâdet ederim ki Allah her şeye kadirdir. Ben de onun kulu ve Resulüyüm; dedi».

Hadîs-i şerifteki: «Ve minberin üzerine oturdu» cümlesi için îbnü'1-Kayyım, (691—751) : «Şayet doğru ise,» tâbirini kullanıyor. Ve sö­züne devamla «aksi takdirde gönülde bundan bir §ey var.» diyor. Yani şüpheli olduğunu ihsas ediyor. Resûlüllah (S.A.V.) :

«Hakikaten Allah da size kendisine duâ etmenizi em­retti. Duanızı kabul buyuracağını vaad eyledi» demekle [321]«Bana duâ edin; size kabul edeyim.âyet-i kerîmesine ve keza [322]«Kullarım sana beni sorarsa şüphesiz ki ben yakınım. Beni çağıranın dâvetine icabet ederim» âyet-i celîlesine işaret buyurmuştur. «Bunu müteâkib tekbîr aldı. Ve Allah'a hamd etti.»

demesine bakılırsa, hutbeye Besmele ile değil, hamd-ü sena ile başla­mıştır. Filhakika Rcsûl-ü Ekrem (S.A.V.)'in hutbelerine hamdden baş­ka bir sözle başladığı hiç bir rivayette zikredilmemiştir.

Ebu Dâvud (202—275) yukarıdaki hadîs için : «İsnadı iyidir.»

dedikten sonra «Medîneliler» okurlar; bu hadîs onlara hüccettir.» der. «Halka birgün tâyin etti,» denildiğine göre yağmur duasına çıkacakları günü halka birkaç gün ev­velinden bildirmek yerinde olur. Tâki hazırlansınlar. Biribirlerine hak­ları geçenler helâllaşarak tevbe etsinler. Hanefilerin fıkıh kitaplarında: «Yağmur duasına çıkmazdan üç gün evvel imamın halka üç gün oruç tutmalarını ve mümkün mertebe sadaka vermelerini hak, hukuk mes'-elelerinden kurtulmalarını, günahlardan tevbe etmelerini emretmesinin müstehâb olduğu» beyân edilmiştir. O gün Resûlüllah (S.A.V.) evvelâ tertemiz yıkanarak her günlük elbiseler içinde Allah'a kemâl-i tevâzuy-la boyun bükmüşdür. Evvelâ ihtiyarlar, sonra çocuklar sahraya çıkar­lar. Hayvanları çıkarmak bile müstehâptır.

Benî İsrail'e ait nakillerde «Bir cemâatin yağmur duasına çıktı­ğı, fakat içlerinde bir tek âsî bulunduğu için kendilerine Allah tarafın­dan yağmur haram kılındığı» rivayet olunur. Hadîsteki « ^- |j » tâbiri

«insanlar» demektir ki, müslim ve gayri müslim bütün insanlara âmm ve şâmildir. Şu halde gayrı müsumleri de yağmur duasına çıkarmanın meşru olduğuna delâlet ederse de mes'ele ihtilaflıdır. Bâzılarına göre kendi kiliselerine veyahut sahraya çıkarlarsa men edilmezler. Diğer bâzılarına göre hiçbir vecihle yağmur duasına çıkmalarına müsaade edilmez. Zira bu duâ rahmet insin diye yapılır. Küffâra ise rahmet değil, lanet iner. Kemal ibni Hümâm (788—861) «Fethü'l-Kadîr» adlı ese­rinin İstiska Babında : «Gayrı müslimlerin yalnız başına yağmur duası yapmalarına müsâade edilemez. Çünkü onların duâsıyla yağmur yağ­mak muhtemeldir. Bu takdirde avamın zayıf imanlı olanları fitneye düçâr olur demektedir.»

Hadîs-i şerîf, duâ ederken el kaldırma, yağmur duasında ise başının hizasına kaldırarak mübalağa göstermeye delâlet ediyor. Duâ ederken el kaldırmak bir çok hadîslerle sabittir. Hattâ el-Münzirı (—656) bu hususta bir cüz tutan bir eser tasnif etmiştir. Nevevî (631—676) : «Bu bâbda sahihinde yahut bunlardan birinden otuz

kadar hadîs topladım» diyor.Bunu Eî-Mühezzeb» şerhinde in sonunda zikretmektedir. Vakıa Hr. Enes'den rivayet edilen bir hadîste yağmur duasından maada hiç bir yerde el kaldırılma-yacağı beyân ediliyorsa da bundan murâd, hiç kaldırmamak değil, kal­dırmakta mübalâğa göstermemektir.

Elbisenin çevrilmesine gelince : Elbisesinin sağ tarafını sol omuzuna, sol tarafım da sağ omuzuna koymakla olur. Nitekim Bu-hâri (194—256) ile îbni Mâce (207—275) 'nin ve îbni Hüzeyme (223—311)'nin rivayetlerinden de bu anlaşılıyor. Ebu Dâvud, (202—275) 'un rivayetinde şöyle denilmiştir :

«Sağ yakasını sol omuzuna; sol yakasını da sağ omuzuna koydu» İmâm-ı Ahmed ibni Hanbel (164—241)'in tahric ettiği bir hadîste «Cemâat da Resûlüflah Sallattahü aleyhi ve seîlem ile birlikte elbiselerini çevirdiler» denildiğine göre imamla birlikte ce­mâatin da elbise çevirmesi meşru olmak gerekirse, de mes'ele ihtilaf­lıdır. Hanefîlere göre cemâat, elbiselerini çevirmezler. Zîra kendilerine «Siz de çevirin» diye emir buyurduğu nakil edilmemiştir. Binaena­leyh bu iş imama mahsustur.

Şâir mezheblere göre cemâat da elbiselerini çevirirler. Elbiselerin çevrilmesi kıbleye karşı döndükleri zamandır. Zîra Müslim'in (204—261) rivayetinde :

«Resûlüllah Sallaîlahü aleyhi ve seîleın, duâ etmek istedikte kıbleye karşı döndü ve abasını çevirdi.» denilmektedir. Buhâ-rîde de bunun gibi bir rivayet vardır.

Hadîs-i şerif istiskâ namazının iki rek'ât olduğuna da delildir ki; Cumhur ulemânın mezhebi budur. İkişer rek'âtta selâm vermek şartıy­la dört rek'âttir diyenler de vardır. Fakat bu kavi zayıftır. Çünkü Hz. Peygamber (S.A.V.)'den sabit olan iki rek'âttır.

Tahvil kıssasında adı geçen Abdullah, Abdullah İbni Zeyd El-Mâzî-nîdir, bâzıları vehmederek onu ezanın râvîsi olan Abdullah sanmışlardır. Halbuki o başka, bu başkadır.

Hadîsteki den sonra BühârVde cübbesîni çevirdi». Diğer bir rivayette denilmiştir.

Mânâ aynıdır.

Buharı şöyle diyor: «Süfyan dedi ki, bana da Mes'udi haber verdi. Ebu Bekir'den duymuş; sağı sol üzerine koymuş dedi.» îbni Huzeyme nin rivayetinde de » «Solu da sağ üzerine ziyâdesi vardır. Elbise çevirmenin hikmetini tâyin hususunda ulemâ ihtilâf et­mişlerdir.

Musannif merhum aşağıdaki hadîsi rivayet etmekle bu ihtilâfa işaret etmiştir. Hadîs-i şerif istiska' namazında kıraatin aşikâr olacağına delildir. Aşikâr okuma mes'elesi BuhârVnin bazı rivayet­lerinde vardır. îbni Battal (—444) bu hususta icmâ olduğunu nak­leder. Bâzıları bundan, istiska' namazının yalnız gündüz kılınacağı mâ­nâsını çıkarırlar. Ve «Gece kılınacak olsaydı gündüz kılındığı zaman gizli, gece kılındıkta sesli okunurdu» derler.

Cübbe çevirme hakkında tbnü'l-Ârâbl (468—543) : «Bu cübbe çevirmesi Peygamber (S.A.V.) ile Rabbîsi arasında bir emaredir. Ken­disine : «Hâlin değişmek için cübbeni çevir» denilmiştir; diyor. Fakat buna itiraz edenler: «Böyle denildiği nakle muhtaçtır.» diyorlar. İbnii'J-Ârâbî «Elbise çevirmek tefeül içindir; diyenlere: «Falın şartı, ona niyet etmemektir» diye itirazda bulunmuştur. Musannif merhum : Tefe'ül hakkında râvileri mutemed bir hadîs vârid olmuştur.» der. «Fethü'l-Bârî» de bu hadîsi Dâre Kutnî (306—385) ile Hâkim (321 —405)'in Cafer ibni Muhammea"'den, o da babasından, o da Câbir'den işitmiş olmak üzere tahric ettiklerini söyler. Şu halde hadîs mevsuldur. Zîra Muhammed ibni Ali Hz. Câbir'le buluşmuş ve ondan hadîs rivayet etmiştir. Yalnız Musannif: «Dâre Kutni bu hadîsin mürsel olduğunu tercih etmiştir.» dedikten sonra «Zan ile söz söylemektense, bu hadîsle amel etmek herhalde evlâdır» diyor.[323]



—/406- «Enes radıyallahü anft'den rivayet edilmiştir ki: Bir adam, •cuma günü. Peygamber SaUaUahü aleyhi ve seîlem ayakta hutbe okur­ken mescide girmiş ve : Yâ Resûlellah, mallar helak oldu. Yollar ke­sildi (ne olursun) Allah Azze ve Celfe'ye duâ ediver; bize yağmur ihsan etsin; dedi. Bunun üzerine Saîlallahü aleyhi ve selîem ellerini kaldırdı: Sonra :

Allah'ım bize yağmur ver. Allah'ım bize yağmur ver; dedi ve hadis (in geri kalan kısmın) i zikretti. Bu hadiste yağmurun bindirilmesi için duâ da vardır.»[324]



Hadîs, müftefekun aleyh'tir. Sahihi Müslim'de hadîsin tamamı şöyledir:

«Enes demiştir ki : Vallahi gök yüzünde ne bir bulut, ne de bulut parçası görüyorduk. Seli' ile aramızda da bir ev veya arsa yoktu, demistir kî: Hemen onun arkasından kalkan gibi bir bulut belirdi (bu bu­lut) semânın ortasına geldiği vakit yayıldı. Sonra yağmur boşandı. Enes demiştir ki : Vallahi bîr hafta güneşi görmedik. Nihayet ertesi cuma günü Rcsûlüllah (S.A.V.) ayakta hutbe okurken o kapıdan bîr adam girdi ve :

Yâ Resûlallah bütün mallar helak oldu. Yollar kesildi. İmdi Al­lah'a duâ et de şu yağmuru bizden kessin dedi. Enes demiştir ki :

Bunun üzerine Resûlülfah Sallalîahü aleyhi ve sellem ellerini kal­dırdı, sonra :

Yâ Rab, üzerimize değil, etrafımıza.... Yâ Rab dağ­lara, tepelere, vadi içlerine ve ormanlara, dedi. Enes demiş­tir ki: Derhal yağmur dindi ve biz de güneşte yürümeye çıktık. Şerik demiştir ki : Enes ibni Mâlik'e o adam ilk gelen mi İdi, diye sordum; bilmiyorum dedi.»

Musannif: «Bu gelen zatın ismine Enes hadîsinde müttalî olamadım» diyor.

Bâzılarına göre bu zat, Kâ'b ibni Mürre'dİr. Harice İbni Hısn b. Huzeyfe el-Fezarî'dir diyenler de olmuştur, Buhâri'rnn rivayetinde cümlesinden sonra «cemâat da ellerini kaldırdılar» denildiği gibi, yerine tâbiri vârid olmuştur. Mânâ hep birdir.

Malların helaki, hayvanlarla tarlalara ânım ve şâmildir. Yolların kesilmesi ya sellerin mütemadiyen akmasından, yahut develer yiyecek bulamadığı için zayıf düşerek yola gidemediğinden veya halkın elindeki yiyecek tükendiği için pazarlara götürecek bir şey kalmadığındandır.

Hadîs-i şerîf, yağmur çok yağdığı zaman dinmesi için duâ edilebi­leceğine de delâlet ediyor. Buharı (194—256) buna ayrıca bir bât> tahsis etmiş ve bu hadîsi oraya dercetmiştir. îmâm-% Şafiî (150—204) «Miisned» inde Muttalib b. Hantab'dan mürsel olarak şu hadîsi tahrîc etmiştir:

«Peygamber SaTlaJlahü aleyhi ve sellem, yağmur yağarken :

Allah'ım rahmet yağmuru ver; azap, belâ ve yıkıp ba­tırma yağmuru değil, Allah'ım, dağlara ve ormanlara... Allah'ım! Üzerimize, değil, etrafımıza...» derdi.[325]



539/407- «Enes radnjaUalıü a??7ı'den rivayet edildiğine göre Ömer radnjallahû anlı, yağmursuz kaldıkları vakit Abbas ibnî Abdülmuttalİb (i vesile ittihaz etmek suretİy) le yağmur duası yapar ve: Allah'ım sen­den peygamberimiz hürmetine yağmur dilerdik; derhal verirdin. Şim­di de senden peygamberimizin amcası hürmetine yağmur istiyoruz; bize yağmur ihsan et! der. Hemen kendilerine yağmur gönderilirdi.»[326]



Bu hadisi, Buhârî rivayet etmiştir.

Abbas (R. A.) da şöyle demiştir:

«Yâ Rab, şüphesiz gökten hiç bir belâ inmemiş­tir ki, bir günahtan dolayı olmasın, ve (bu belâ) tevbeden başka bîr şeyle defolmamıştır. Filhakika şu kavm, peygamberine yakınlığım do­layısıyla benim (vasıtam) île sana teveccüh etti. işte günahkâr elleri­miz... ve işte sana tevbekâr alınlarımız: İmdi bîze yağmuru ihsan et!; Bunun üzerine semâ dağlar gibi boşandı; tâ ki yeri bereketlendirdi.»

Bu hadîsi, Zübeyr îbni Bekkâr «El-Ensâb-» da tahric etmiştir. Bu zât aynı hadîsi Ibnî Ömer (R. A.)'dari da tahric eylemiş ve Ömer (R.A.)'m Ramâde yılında Abbas (R. A.)'ı vesile ittihâz ederek yağ­mur duası yaptığını anlatmıştır. Ramâde : Soğuktan helak olmak de­mektir. Hicretin 18. yılında şiddetli kuraklık olmuş ve yeryüzü yağmur-suzîuktan âdeta toz toprak hâline geldiği için o seneye Ramâde yılı de­nilmiştir.

Bu kıssada hayr ve salâh sahibi insanlar vesilesiyle şefaat dileme nin caiz olduğuna Hz. Abbas (R. A.)'\n faziletine, Ömer (R. A.)ın tevâzuûuna delîl vardır.[327]



—/408- «Enes radıyallahü anh'öen rivayet edilmiştir. Demiştir ki: Bîz Peygamber SaTlallahü aleyhi ve settem ile beraber olduğumuz hal­de yağmura tutulduk. Resûlüllah Salîallahü aleyhi ve settem, hemen elbisesini açtı Hattâ elbisesine yağmur isabet etti. Ve :

O, Rabbinden yeni geliyor; buyurdular».[328]



Bu hadîsi, Müslim rivayet etmiştir.

Buhârî (194—256) buna dâir bir bâb yapmış ve Enes hadîsini ora­da zikretmiştir. ibaresinden murâd: Yağmurdur:

«O Allah'ın yeni halk ettiği bir şeydir. Binaenaleyh kendisiyle teberrük etmeye değer.» demektir.

Hadîs-i şerîf, yağmurla teberrük etmenin müstehâp olduğuna delil­dir.[329]

—/409- «Âişe radıyallahü anhâ'dan rivayet edildiğine göre : Re­sûlüllah Salîallahü aleyhi ve setlem, yağmuru gördükte :

«Allah'ım! Bardaktan boşanırcasına fâideli (yağdır)» derdi.[330]



Bu hadîsi Şeyheyn tarîc etmiştilerdir.

Musannif burada âdeti hilâfına hareket etmiştir. Zîra böyle yerler­im de mütfefekun aleyh derdi. Hadîsteki kelimesi nin sıfatıdır. Ve ihtirazı bîr kayıttır.Bununla zararlı yağıştan ihtiraz olunmuştur.[331]



—/410- «Sa'd radıyallahü a-nft'den rivayet edildiğine göre: Pey­gamber Sallallahü aleyhi ve sellem, yağmur isterken :

Allah'ım, bize kesif, pek gürültülü, bardaktan boşa-nırcasına inen, şimşekli bir bulut kaplat. Ondan bize irili ufaklı yağmur tanelerini aralıksız yağdır! Ey Celâl ve İkram sahibi! diye duâ etmiştir.»[332]



Bu hadîsi, Ebu Avâne[333] sahihinde rivayet etmiştir. Kıtkıt : Yağmurun en ufak damlasıdır. Onun büyüğüne rüzaz; onun büyüğüne de taş derler. tâbirleri Kur'ân-ı Kerîm'de de vardır.

Bu kelimeler sıfattırlar. Bâzıları bunları : Başkalarına mutlak: sûrrette muhtaç olmayan ve fadl-ı tam sahibi diye tefsir ederler. Bâzı müfessir-ler de : Samîmi ve muhlis kullarına ta'zim ve ikram eden AHah diye tefsir etmişlerdir.

Ne olursa olsun Celâl ve ikram Allahü Teâlâ'nın en büyük sıfatlarındandır. Bundan dolayıdır ki Resulü Ekrem (S.A.V.) «Yâ Zel celâi-i ve'l-ikram; demeye de­vam edin» buyurmuştur. Rivayete nazaran Hz. Peygamber (S.A.V.) namaz kılarken diyen bir zâtm yanından geçmiş ve ona «Muhakkak namazın kabul edildi» demiştir.[334]



—/411- «Ebu Hüreyre radıyallahü anft'den rivayet edildiğine göre: Resûfüllah Sallalîahü aleyhi ve seTlem, şöyle buyurmuşlardır:

Süleyman (A. S.) yağmur duasına çıktı ve sırtüstü yatarak ayaklarını semâya kaldırmış bîr karınca gördü. Karınca: Yâ râbî Biz senin mahlûkâtından bir takım mah­lûklarız. Senin suyundan müstağni değiliz; diyordu. Bu­nun üzerine Hz. Süleyman (yanındakilere) dönün muhakkak sizden başkasının duası sebebiyle sulandınız, dedi».[335]



Bu hadîsi, İmam Ahmed rivayet etmiş, Hâkim de onu sahîhlemiştir.

Hadîs, yağmur duasının eskiden meşru olduğuna delildir. Bundan hayvanların da yağmur duasına çıkarılmasının müstehâp olduğu, onla­rın da Allah'ı bilecek ve zikredecek, ondan hacet dileyecek kadar idrak­leri bulunduğu anlaşılmaktadır.

Hadîs-i şerîf : «Hiç bir şey yoktur ki, Rabbîsinin hamdiyle teşbih etmesin .Lâkin siz onların teşbihini anlamazsınız» âyet-i kerîmesi­ne muvafıktır.[336]



—/412- «Enes radıyallahü anh'den rivayet edildiğine göre: Pey gamber Salîallahü aleyhi ve seÜem, yağmur duası yapmış ve avuçle nnın sırtı ile semâya işaret etmiştir.»[337]



Bu hadîsi, Müslim tahric etmiştir.

Bu hadîs-i şerîf, duâ ile belânın giderilmesi istenildiği zaman avuç­ların sırtı semâya çevrilerek; bir şeyin vücûd bulması veya verilmesi istenildikte ise, avuçların içi semâya çevrilerek el kaldırılacağına delil­di. Nitekim bu husus Haîtab b. Es'Saîb'in babasından rivayet et­tiği şu hadîste açıktır:

«Peygamber Sallallahü aleyhi ve settem, bir şey istediği zaman avuçlarının İçini; bir şeyden (Allah'a) sığındığı zaman ise avuçlarının dışını semâya çevirirdi.»İbni Abbas (R.A.yûan:

a li^kj «AMah'dan avuçlarınızın içiyle dileyin; dışı ile İstemeyin.» dediği rivayet olunuyor. Vakıa bu hadîs zayıftır. Amma yine de Enes hadisiyle aralan bulunmuş ve : «İbni Abbas hadîsi istek haline mahsustur» denilmiştir.

«Rağbet ve korku hallerinde bize dua ederler» âyet-i kerîmesi dahi, rağbette avuçların içi; rehîbde avuçların dışı semâya kaldırılır diye tefsir edil­miştir.[338]


Kategoriler

- namaz - hac - umre - dua - oruc - ashab - ashabın fazileti - ticaret - cihad - abdest - ilim - haram - ölüm - iman - iyilik - nikah - hadis - kıyamet - islam - cennet - miras - sünnet - mal - fitne - Kadın - sadaka - yemin - zina - zekat - ihram - evlilik - köle - feraiz - zikir - cemaat - kurban kesmek - mescid - kısas - hayız - günah - helal - amel - gusül - borç - kibir - cehennem - hüküm - öldürmek - kafir - takva

MollaCami.Com