Hayat | Konular | Kitaplık | İletişim
«Sadaka-i F ıtır Babı»
«Sadaka-i F ıtır Babı»
Fıtır, iftar demektir.Sadakanın fıtra izafe edilmesi, fıtır onun sebebi olduğundandır. Sadaka-Î fıtır, orucun farz kılındığı sene vacip olmuştur.[573]
646/503- «Ibnİ Ömer radtyaUahü anhilma'dan rivayet edilmiştir. Demiştir ki: Resûliiilah SaUaîlahü aleyhi ve seîlem; fıtır sadakasını kuru hurmadan veya arpadan müslümanların kölesinin hürünün er-keğlnln, kadınının, büyüğünün, küçüğünün üzerine bir sa' olarak farz kıldı, ve bunun cemâat namaza çıkmazdan evvel verilmesini emir etti.»[574]
Hadîs, müttefekun aleyh'dir.
îbni Adiyy ile Dâre Kutnî'nin başka bir vecihten zayıf bir is-nadla tahrîc ettikleri bir rivayette :
— Bugünde onları dolaşmaktan müstağni kılın; buyrulmuştur.
Hadîs-i gerîf, sadaka-i fıtınn vücûbuna delildir. Ulemâdan /s-hak b. Râhûye (168—238) : Sadaka-i fıtır bilicmâ1 vaciptir» demiştir. Maamâfîh Şâfiîyyeden bâzıları ile Dâvud-u Zahiri (202—270) 'ye göre sünnettir. Onlar hadîsteki «farz kıldı» ifâdesini «takdir etti» mânâsına te'vil ederler. Fakat umumiyetle Şâfiîyye ulemâsına göre şadaîîa-i fıtırın iptidâ-i İslâm'da farz olup, sonra zekâtla neshedildiğini iddia ederler. Bunların delîli Kays ibni Ubade (R. A.)'âan rivayet olunan şu hadîstir :
«Resûlüllah SdUattahü aleyhi ve seMem, bize zekât âyeti inmezden önce sadaka-İ fıtır vermemizi emretti. Zekât nâzif olunca artık bize emir veya nehyde bulunmadı». Lâkin bu iddâ doğru değildir. Zîrâ evvelâ hadîs makbul değildir. Çünkü râvîleri arasında meçhul bir râvi vardır. Saniyen: Hadîs sahîh kabul edilse bile, nesh'e yine delâlet etmez. Çünkü Hz. Peygamber (S. A.V.)'in emretmemesi nesh edildiğini göstermez. Yani yeniden emretmemesi eski emrin hükmünü kaldırmaz.
Hadîs-i şerif, sadaka-i fıtırın zengin, fakir, büyük, küçük, kadın erkek, hür, köle bütün müslümanlara vacip olduğuna delildir. Bu bâbda Beyhâkî (384-458) Abdullah İbni Ebİ Salebe'den[575] yahut Sa'Iabetübnu Abdullah'dan merfu' olarak şu hadîsi tahrîc etmiştir:
«Erkek veya kadın, küçük veya büyük, zengin veya fakir, yahut köle olan her insan için buğdaydan bir sa' verin, eğer (sadaka-î fıtri verilen kimse) zenginse Allah onu temizleyecektir. Fakirse, Allah kendisine, verdiğinden daha çoğunu İade edecektir.» Fakat Münzirî «Muhtasarü's- Sünen» inde: «Bu hadîsin isnadında Numan İbni Râşid vardır. Onun hadisiyle ihticac olunmaz» diyor. «Köle hiç bir geye mâlik değildir» diyenlerce kölenin sadaka-i fıtrmı efendisinin vermesi vaciptir. «Köle de mâlik olabilir» diyenlere, göre ise, sadakasını kendisinin vermesi îcâpeder. Keza karısının sadakasını kocası, hizmetkârının sadakasını efendisi, fakir akrabanın nafakasını, yakın akrabası verecektir. Çünkü Dâre Kutnî ile BeyhaH'nin zayıf bir isnadla tahrîc ettikleri bir hadîste şöyle buyrulmaktadır:
«Nafakasını verdiğiniz kimselerin sadaka-i fıtrini verin.» Bundan dolayıdır ki mes'elede ihtilâf edilmiştir. Hanefîler'den îmâm-ı Asam (80—150) ile, Ebu Yusuf (113—182) ve Cumhur ufemâ'ya göre küçük çocuğun fıtri kendi malından verilir. Malı yoksa o zaman nafakası kime aitse o verir. îmâm-t Muhammed'le diğer ulemâ'ya göre malı olsun, olmasın küçüğün nafakasını velîsi verir. Bâzılarına göre küçükler için asla sadaka-i fıtır lâzım değildir. 2îrâ bu sadaka oruçluyu kötü sözlerinden temizlemek ve fukaraya yemek olmak üzere meşru olmuştur. Küçüklere ise henüz oruç farz değildir. Fakat bunlara cevaben H. Ömer (R. A.) hadîsinde sadaka-İ fıtr'ın küçüklere de vacip olduğu bildirilmektedir. Binaenaleyh bu sarahat karşısında o delâlete itibâr yoktur denilir.
Hadîs-i şerifteki «müslümanlann» kaydı hadîs imamlarını bir hayli uğraştırmıştır. Çünkü bu ziyâde râvilerce müttefekun aleyha değildir. Şu varki, âdil bir râvinin ziyadesiyle amel olunur. Hadîsimiz, sadaka-i fıtır vacip olmak için müslüman olmanın şartiyyetini de bildiriyor. Binaenaleyh kâfir kendi nefsi için sadaka vermekle mükellef detir :
ğüdir; acaba müslüman 6ir kimse kâfir olan kölesi için sadaka-î fıtır verecek midir? Bu cihet ihtilaflıdır. Cumhur'a göre vermiyecektir. Ha-nefîlerle diğer bâzı ulemâya göre ise verecektir. Delilleri şu hadîs:
«Kölesin-den dolayı müslümana sadaka-i fıtır d an maada hiçbir sadaka yoktur.» hadîsteki «Bunu cemâat namaza çıkmazdan evvel verilmesini emretti» cümlesi sadaka-İ fıtır'ı bayram namazından önce vermenin lüzumuna delildir. Binaenaleyh bayram namazından sonra verilirse, bu sadaka fıtır sadaka-sı olmaktan çıkar; şâir nafile sadakalar gibi olur. Bunu îbni Adiyy'in rivayeti de te'yid ediyor. Bu rivayet yine Hz. Abdullah ibni Ömer (R. Anhüma)'dan olmakla beraber isnadca zayıftır. Çünkü râvileri arasında Muhammed b. Öme-re'l-Vâkıdî vardır ki bu zât hakkında îmâm-ı Buharı : «Metruktür» demiş. İmâm-ı Ahmed ibni Haribel İse onu yalancılıkla itham etmiştir! îbni Adiyy'in rivayetinde: «Fakirleri bugünde (yani bayramda) sokaklarda dolaştırıp, yiyecek aratmayın» buy-ruluyor ki, onları bu halden kurtarmak ancak kendilerine namazdan önce sadakayı fıtri vermekle olur.[576]
648/504- «Ebu Saîd radıyallahü anh'âen rivayet olunmuştur. De-mîştir ki: Biz Peygamber Salîalîahü aleyhi ve sellem, zamanında sadaka-i fıfırı ya yiyecekten bir sa', yahut kuru hurmadan bir sa', veya arpadan bir sa' veyahut kuru üzümden bir sa' olarak verirdik».[577]
Hadîs, müttefekun aleyh'dir.
Bir rivayette : «Yahut kuru sütten bir sa'» denilmiştir. Ebu Saîd; «Bana gelince ben onu hâlâ Resûlüllah (S.A.V.) zamanında çıkarıp verdiğim gibi vermekteyim; dedi.» Ebu Davud'un rivayetinde: «Onu ebediyen bîr sa'dan başka vermem» demiştir.
Ekıt ; Kurutulmuş süt demektir. Ahterî'ye göre Keş denilen şeydir ki, kurutulmuş yoğurttur. «LSübiMü's-Selâm» sahibi burada şunları söyler : «Zikrolunan şeylerden bir sa' vermenin vacip olduğunda ihtilâf yoktur. Hilaf ancak buğdaydadır. Zîrâ îbni Huzeyme (223—311)'nin Süfyan tarikiyle İbni Ömer'den rivayet ettiğine göre Mu-avîye halîfe olunca nâs yarım sa' buğdayı bir sa' arpaya denk tutmaya başladılar. Çünkü buğday hakkında bir sa' verilir diye bir nass yoktur.»
«Ebu Saîd taamdan buğdayı kasdetmiştir» diyenlerin sözünü ise Musannif «Fethü'l-Bârî-» de tahkik etmiş ve sahîh bulmamıştır. îbnü'h Münsir: «Buğday hakkında Peygamber (S.A.V.)'den sabit ve mûtemed bir haber bilmiyoruz.» diyor. «O zaman Medîne-T Münevvere'de buğday az bulunurdu. Sahabe zamanında buğday çoğalınca buğdaydan yarım sa'm bir sa' arpa yerini tutacağı kanâatına vardılar. Onlar müctehid-dirler. Binaenaleyh onların kavli bırakılıp da başka bir kavle ancak kavi onlara denk bir zâtın ise, o zaman gidilir. Şüphesiz ki Ebu Saîd onlara muhalefet etmiştir» diyerek hadîsteki Hz. Ebu Said'in sözünü gösteriyor. Bundan sonra da Ebu Saîd kıssasına geçiyor. Kıssa şudur: Hâkim'in beyânına göre: «Ebu Saîd (R. A./in yanında Ramazan sadakası zikredilmiş. Ebu Saîd demiş kî : Ben ancak Resûlüllah (S.A.V.) devrinde vermiş olduğum hurmadan bir sa', yahut buğdaydan bir sa', yahut arpadan bîr sa' veya Keş'ten bir sa' olan sadakayı veririm». Bunun üzerine cemaattan biri kendisine : «Yahut buğdaydan iki M üt (yarım sa' yani 520 dirhem) değil mi? demiş. Ebu Saîd (R.A.): «Hayır. Bu Muaviyye nîn yaptığı bir iştir. Ben onu kabul edemem, ve onunla amel eyfeyemem; demiştir.» Lâkin îbni Huzeyme : «Ebu Saîd kıssasmdaki buğday zikri mahfuz olmayan bir şeydir. Bu vehmi kimin yaptığını bilmiyorum» demektedir. Nevevî (631—676): «Sadaka-i fıtır buğdaydan iki Mut'tur diyenler Muaviye'nin kavli ile amel etmiştir» diyor.
Yine «Sübülü's-Selâm-» sahibi 8