Hayat | Konular | Kitaplık | İletişim

«İtikaf Ve Kıyam-ı Ramazan Babı»

«İtikaf Ve Kıyam-ı Ramazan Babı»



İtîkâf lûgatta : Bir şeye nefs'i hapsetmek, ona devam etmektir.

Şer'an İse : Hususî bir şahsın ibâdet için, hususî bir şekilde mescid-de durmasıdır. Ne kadar duracağı ihtilaflıdır. Bâzılarına göre en az bir lâhza, diğer bâzılarına göre bir gün ile bir gecedir.

Kıyâm-ı Ramazan : Ramazan gecelerini, namaz kılmak ve Kur'ân-ı Kerîm okumakla ihya etmektir.

İmamdı Nevevî (631—676): «Kıyam-ı Ramazan teravih namazı­nı kılmakla hâsıl olur» diyor ki, bu söz bütün geceyi ibâdetle dol­durmanın şart olmadığına işarettir.[729]



715/556- «Ebu Hüreyre radıyaTUthü anh'den rivayet olunduğuna gö­re, Resûlüllah SaUallahü aleyhi ve seUem :

— Kim ramazanı îmân etmek ve Allah'ın rızâsını di­lemek için ihya ederse onun geçmiş günâhları kendisine affolunur; buyurmuşlardır.[730]

Hadîs, Müttefekun aleyh'dir.

Hadîs-i şerifteki «İman» ve «İhtisât» kelimeleri mefûl-ü liecÜhi olmak üzere mensubturlar. Burada imandan murâd : Allah'ın sevap vaadini tasdik etmektir.

Ihtİsâb : Allah'ın rızasını ve sevabım istemektir. I'tidât kelimesi adetten alındığı gibi, ihtisâb da haseb'den alınmıştır ve saymak demek­tir. Yaptığı ibâdetle Allah'ın rızâsını niyet edene «ihtisâb etti» denilir. Çünkü o anda ibâdetini sayabilir. Binaenaleyh fiile başlarken onu say­mış gibi tutulur.

Hadîsten bütün ramazan gecelerinin ihya edilmesi kasdedilmiş ola­bilir. Bu takdirde bâzı gecelerini tâat'la ihya edenlere zikredilen mağfiret yoktur. «Günâh» kelimesi mutlak olarak zikredildiği için büyük ve küçük günâhların hepsine şâmildir. Fakat Nevevî : «Ma'ruf olan, bu kelimenin küçük günâhlara mahsus olmasıdır» demiştir. ŞâflIleK-den îmamüJî-Haremeyn (419 — 478) dahi buna kaildir. Bu sözü Kadı îyâz (476—544) Ehl-i sünnete nisbet eder. Zîrâ onlarca, bü­yük günâhlar tevbe ile affolunur, tmâmı Nesâî (215—303), rivaye­titinin sonuna: «Gelmiş ve gelecek» kay­dını ziyâde etmiştir. Bahsimizin hadîsini îmâm-% Ahmed ibni Haribel (164—241) de tahrîc ettiği gibi, îmâm-ı Mâlik tarikiyle dahi tahrîc olunmuştur. Gelecek günâhlardan ne kasdedildiğini yukarıda gör­müştük.

Bu hadîs-i şerîf, ramazanı ihya etmenin faziletine delildir ve anlaşıldığına göre, ihya mes'elesi de teravih namazını kılmakla hâ­sıl olur.[731]



716/567- «Âişe radıyallahü anha'dan rivayet edilmiştir. Demiştir ki: Resûlöllah SdllaUahü aleyhi ve sellem, on yani ramazanın son on (gün)ü girdi mi derlenir, toplanır, gecesini ihya eder; ailesi efradını uyandırırdı.»[732]



Bu hadîs müttefekun aleyh'dir.

«Yani ramazanın son onu» ifâdesi râvi tarafından müdrectir.«Kaftanını toplardı» demektir. Bu sözden murâd : Kadın­lardan uzaklaşmaktır. Bâzıları : «Bunun mânâsı ibâdet için hazırlan­maktır» demişlerdir. Diğer bâzılarına göre mânâ : «Kaftanını toplar ve artık onu çözmez, kadınlardan uzaklaşır; ibâdet için hazırlanırdı» de­mek olursa da, Hz. Ali (R.A.)'m rivayeti bu mânâyı ihtimalden uzak­laştırır. O rivayetin lâfzı şudur :

İli Kaf­tanını bağladı. Ve kadınlardan uzaklaştı» «kadınlardan uzaklaştı» cüm­lesi yukarıkinin üzerine atfedilmiştir. Atf ise iki cümlenin biribirine mugayir olmasını iktizâ eder.

Geceyi ihya etmek, mecâz-i aklîdir. Zîrâ, gece nefs-i ihyâ'nın za­manıdır. Bundan murâd : Uyumamak ve ibâdet etmektir. Ehlini uyan­dırması dahi, ibâdet içindir. Resûl-ü Ekrem (S.A.V.)'in bu işe ramazan sonunu tahsis etmesinin sebebi, ibâdet zamanının çıkması yaklaştığın-dandır. Ameller sonlarına göre muamele gördüğünden, o da son ame­linin fazla ibâdet olmasına çalışırdı.[733]



717/568- «(Yine) Âişe radıyaîlahü anha'dan rivayet edildiğine gö­re. Peygamber Saîldllahü aleyhi ve sellem, tâ Allah ruhunu kabzedinceye kadar, hep ramazanın son on gülerinde i'tikâf yapıyordu. Ondan sonra zevceleri i'tikâf yapmaya başladılar.»[734]



Hadîs, Müttefekun aleyh'dir.

Bu hadîs, i'tikâf in Resûlüllah (S.A.V.) ile ondan sonra ezvâc-ı tâhiraf m devam ettikleri bir sünnet olduğuna delildir. Ebu Dâvud, îmâm-î Ahmed'den naklen : «t'tikâfın sünnet olduğu hususunda ulemâdan hiçbirinin muhalefetini bilmiyorum» demiştir. Yalnız mezhep imamlarından îmâm-ı Mâlik «î'tikâf müstahâbtır» der. l'tikâf'dan maksad: Hâlî bir yerde, hâlî bir mide ile Allah'a kalbini rabtetmek, onun zikriyle mütelezziz olarak mâsivâdan elçekmektir.[735]



718/569- «Yine Âİşe radıyallahü anha'dan rivayet edilmiştir. De­miştir ki: Peygamber SaUallahü aleyhi ve sellem, i'fikâfa girmek iste­di mi (evvelâ) sabah namazını kılar; sonra i'tikâf yerine girerdi.»[736]



Hadîs, Müttefekun aleyh'dir.

Bu hadîs, i'tikâf'ın evvel vaktinin sabah namazından sonra olduğu­na delildir. Bâzıları buna muhalefet ederek: «Eğer gündüz i'tikafa gi-recekse fecir doğmazdan önce; gece girecekse güneş kavuştuktan sonra girer» derler. Bunlar hadîsi te'viî ederek: «Fecir Peygamber (S.A.V.) mesddde iken doğardı. Sabah namazını kıldılar mı Fahr-i Kâinat (S.A.V.) efendimiz i'tikâf için hazırladığı yerde yalnız başına kalırdı» diyorlar.[737]



719/570- «(yine) Âİşe radıyaîlahü an&a'dan rivayet olunmuştur. Demiştir ki: Resûlüllah SatlaUahü aleyhi ve seUem, kendileri mesctd-dft oldukları halde başını bana uiatırlar, ben de onu tarardım, l'tlkâfta olduğu zaman eve ancak hacet görmek için girerdi.»[738]



Hadîs, müttefekun aleyh'dir. Lâfız Buhârî'nindir.

Hadîs-i şerîf i'tikâf'ta olan kimsenin bütün vücûdunu mescidden çı-karamıyacağına, bir kısmını çıkarmanın ise zarar vermiyeceğine de­lildir, l'tikâfcı'mn temizlenmiş, tıraş olmuş, gusletmiş ve zîynetlenmiş olmasının meşru olduğu, insana mahsus ufak tefek fiillerin mescid için­de yapılabileceği, erkeğin zevcesinden yardım görebileceği de hadisin işareti cümlesindendir. «Eve ancak hacet görmek için girerdi» denilmesi, İ'tikâfcı'nın mescidden ancak zarurî bir ihtiyâcı için çıkabileceğine de­lâlet eder. ihtiyâcı, Zührî (—124) büyük ve küçük abdest bozmakla tefsir etmiştir. Bu hususta ihtilâf yoktur. Kan aldırma mes'elesi de abdest bozma hükmündedir. Fakat yiyip içme gibi şâir hacetler için çıkıp çıkamıyacağı ihtilaflıdır.[739]



720/571- «(yine) Âişe radıyaîlahü anfta'dan rivayet edilmiştir. De­miştir ki: İ'tlkâfcı'ya sünnet olan: Hasta dolaşmamak, cenazeye git­memek, kadına dokunmamak, mübaşeret etmemek ve kaçınılması müm­kün olmayan şeyler müstesna hiç bir hacet için (dışarıya) çıkmamakfır. Oruçsuz l'tlkaf yoktur. Büyük meicİdden başka yerde de İ'tlkaff yok­tur.»[740]



Bu hadîsi, Ebu Dâvud rivayet etmiştir. Kavileri zararsızdır. Şu ka­dar ki müraccah olan sonunun mevkuf olmasıdır.

Hadîsin mevkuf olan yeri: «Oruçsuz i'tikâf yoktur» cümlesinden iti­baren sonuna kadardır. Musannif «Fethü'l-BârU de §öyle demişti : «Dâre Kutni, cÂişe» hadîsinin «Hiç bir hacet için dışarı çıkmamaktır». Cümlesine kadar olduğuna, maadasının başkası tarafından rivayet edildiğine kesin olarak hükmetmiştir». Burada ise : «Hadisin sonu mevkuftur» diyor. Ebu Dâvud, hadîsin başındaki : «Âişe demiştir ki» tâbiri için: «Abdurrahman b. /sTrafc'tan başka bunu diyen yoktur» demiştir. Hadîs-i şerîf i'tikâfcı'nın bu rivayette tayin ve tespit edi­lenlerden hiç birini yapamıyacağına, hattâ cuma namazına gidemi-yeceğine, giderse i'tikâfı'nın bâtıl olacağına delildir. Mes'ele ihtilaf­lıdır.

Hanefîler'le Hanbelller'e göre i'tikâfcı cumaya gidebilir; Şâflîler'le Mallkiler'e göre gidemez.

î'tikâfta oruç tutmanın şart olup olmadığı dahi ihtilaflıdır. Bu ha­dîs, şart olduğuna delâlet ediyor* Mâlİkîler'e göre, i'tikâfta oruç mutlak surette şarttır. Hanefîler'e göe ise, vacip olan i'tikâfta oruç şart; na­filede şart değildir.

Oruç hakkında birçok hadîsler olup, bir takımı şart olduğuna bir takımı da şart olmadığına delâlet ederler. Ancak bu hadîslerin ekseri­si, hüccet olacak kuvvette değillerse de Resûlüllah (S.A.V.)'m bütün ı'tikâflarının oruçlu yapıldığı malûmdur. Anlaşıldığına göre, şevvâl'in ilk on gününde yaptığı i'tikâfta, oruç tutmuş ve i'tikâfı ikinci günü yap­mıştır. Çünkü bir şevvalde namazgaha çıkmak, bayram namazı kılmak ve hutbe okumakla meşgul olmuştur.

Ulemâdan bâzıları müstesna, ekserisine göre i'tikâfın mescjdde ya­pılması şarttır. Hattâ Ebu Hanîfe (80—150, ile Ahmed İbni Hanbel (164—241)'e göre cami olması, yani içinde beş vakit namaz kılın­ması da şarttır. Cumhur'a göre ise her mescidde caizdir. Yalnız kendi­lerine cuma namazı farz olanlara îmâm- Şafiî (150—204) 'cami'i müstahâb görmüştür .Aşağıdaki hadîs i'tikâfta orucun şart olmadığına delâlet eder.[741]



721/572- lbni Abbas radtyallahü anhüma'dan rivayet olunduğuna göre Peygamber SaUaUahü aleyhi ve seüem:

— Ptikâfçıya oruç yoktur. Ancak kendine vacip kılar­sa O başka; buyurmuşlardır».[742]



Bu hadîsi, Dâre Kutnî ile Hâkim rivayet etmişlerdir. Müraccah olan bunun dahi mevkuf olmasıdır.

Hadîs-i şerîf, Ibni Abbas (R. A.) hazretlerine mevkuftur. Beyha-fcî; (384—458): «Sahîh olan bunu mevkuf olmasıdır; merfu' olma­sı vehimdir» demiştir. Beyhakî, bu hadîsi tahrîc ettikten sonra : «Remli bunu yalnız başına rivayet etmiştir» demiş ve sözüne şöyle devam etmiştir : «Bu hadîsi Ebu Bekir Humeydi, Abdülaziz ibnî Muhammed'den, o da Ebu Süheyl ibni Mâlik'ten rivayet ediyor. Ebu Süheyl diyor ki: «Ben ve ibni Şihab, Ömer ibni Abdülaziz'in yanın­da buluştuk. Ömer'in karısının mescid-i harâm'a nezrettiği bir i'tikâf borcu varmış Jbni Şihâb : «i'tikâf ancak oruçla olur» dedi. Ömer ibni Abdülaziz: «(bufetva) ResûlüMah (S.A.V.)'den mi?» diye sordu. «Hayır» deyince: «öyle ise Ebu Bekir'den mi?» dedi. Yine «Hayır» de­yince: «Şu halde Ömer'den mi?» diye sordu. Ve «hayır» cevabını aldı». Ebu Süheyl diyor ki: «Ben hemen gittim. Tavus ile Ata'yı buldum ve mes'eleyi kendilerine sordum. Tavus : «İbni Abbas (R. A.) i'tikâf-cıya orucu lüzumlu görmüyordu. Ancak i'tikâfcı kendine vacip kı­larsa o başka» dedi. Ata'da.: «Bu doğru bir fikirdir», dedi».

Şayet Hz. İbni Abbas rodıyaMdhü arih, hadîsi merfu' rivayet etse Tavus da rivayette kusur etmez. Onu ref'ederdi. Ata' dahi : «Bu doğru bir fikirdir» demezdi. Bundan dolayıdır ki Beyhakî: «merfu olması vehimdir» demiştir. Sonra râvileri arasında Abdullah ibni Muhammed Remli vardır ki, bu zât meçhuldür. Onun için diğer râ­vileri hadîsi ref* etmeyip, hep İbni Abbas (R, A.)'a mevkuf bırakmış­lardır. Maamâfîh mevkuf olması da muarazâdan kurtulmuş değildir. Çünkü Beyhâkî'mn bir rivayetinde İbni Abbas ile İbni Ömer (R. A.) «İ'tikâfa giren oruç tutar» demişlerdir. Binaenaleyh İbni Abbas (R.A.) dan gelen rivayetler biri birine muarızdır.

Bu bâbda fazla ma'lûmat istiyenler «Fethü'l-Kâdir-» e müracaat[743] etmelidirler. Şâfİîler'ie Hanbelîler'e göre i'tikâfta oruç tutmak yok­tur.[744]



722/573- «İbni Ömer radtyallahü anhüma'dan rivayet olunduğuna göre. Peygamber Sollallahü aleyhi ve sellem'in ashabından bir takım zevata kadir gecesi, rüyada ramazanın son yed! günleri (n) de gösteril­miş.

ResûlüMah Sallallahü aleyhi ve sellem de:

— Görüyorum ki'rüyanız hep son yedi günlerde biri-birini tutuyor. Şu halde onu kim arayacaksa, son yedi

günlerde arasın; buyurmuşlardır.»[745]



Hadîs, müttefekun aleyh'dir.

«Son yedi günler» den murâd: Ayın yirmi üçüdür. Zîrâ ondan sonra ay'm bitmesine yedi gün kalır. Maamâfîh yirmiyedisi olmak ih­timâli de vardır.

İmâm-ı Müslim (204—261) Hz. İbni Ömer'den mevkuf olarak şu hadîsi tahrîc etmiştir :

«Onu son on günlerde arayın; eğer biriniz zayıf düşer veya âciz olursa sakın ramazandan kalan yedi günleri aşmasın.» İmâm-ı Ahmed'ia rivayetine gö­re, bir adam kadîr gecesini ayın yirmi yedisinde veya filân gecesinde görmüş; onun üzerine Peygamber (S.A.V.) «Onu kalan on günlerin tek olanlarında arayın.» buyurmuştur.

Muhtelif rivayetlerin araları şöyle bulunur: «On günde arama ihtiyat içindir. Yedi ile dokuz da öyledir. Zîrâ o gecelerde olması en ziyâde me'muldur.»

Hadîa-i şerîf rüyanın sânının büyüklüğüne ve rüyaya istinâd etmenin caiz olduğuna delildir. Fakat şeriat'ın kaidelerine muhalif olmaması şarttır.[746]



723/574- «Muavlyefü'bnü Ebl Süfyan radıyallahü anhüma'dan Pey­gamber SdRaUahü aleyhi ve sellem'den işitmiş olarak rivayet e d 11 m İç­tir ki: Resûlüllah Sallaîl-ahü aleyhi ve seTlem; Kadir gecesi hakkında:

— Yirmiyedinci gecedir; buyurmuşlardır».[747]



Bu hadîsi Ebu Dâvud merfu' olarak rivayet etmiştir. Müraccah olan mevkuf olmasıdır. Filvaki kadîr gecesinin tayini hakkında kırk kavi üzerine ihtilâf edilmiştir. Ben onları «Fethü'l-Bân» de naklet­tim.

Bu kavilleri burada sayıp dökmeye hacet yoktur. Zîrâ içlerin­de müstakil bir kavi olarak kabule değmiyenleri vardır. Meselâ : «Bu gece kaldırılmıştır; şimdi yoktur» diyenler olduğu gibi: «Böy­le bir gece aslında mevcut değildir» diyenler de bulunmuştur. Musannif bunları da birer kavi diye saymıştır. En kabule şâyân kaviller kadîr ge­cesinin ramazanların son yedi günlerinde olduğunu ifâde edenlerdir. Mu­sannif «Fethü'î-BâH» de bütün kavilleri saydıktan sonra : «Bunların hepsinin en müraccah olanı, kadîr gecesinin son on günün tek gece­lerinde olduğu ve bu gecenin yer değiştirmesidir.» demektedir. Bu geceler içinde Şâfiiler'ce en ümid bahş olanı yirmi bir veya yirmi üçün­cü gecedir. Cumhur ulemâ'ya göre ise yirmiyedince gecedir. îmâm-t Âzam Ebu Hanîfe (80—150)'den bir rivayete göre kadîr gecesi ra­mazandadır. Fakat hangi gece olduğu bilinmez. Bazan evvel, bazan sonra gelir. Hattâ : «Sene içinde döner dolaşır. Kimi ramazanda olur, kimi başka aylara tesadüf eder» dediği kendisinden şöhret bul­muştur, îmâm-ı Ebu Yusuf (113 — 182) ile îmâm-ı Muhammed (135 189)'e göre de Ramazanda ise de onlara göre yer değiştirmez: «Kadîr gecesi ramazanın ilk gecesidir» diyenler bulunduğu gibi; on-yedinci, on dokuzuncu, yirmi dördüncü ve yirmibeşinci gecelerinde olduğuna kail olanlar da vardır.[748]



724/575- «Âİşe radıyaUahü anka'dan rivayet edilmiştir. Demiştir kt; Yâ ResûleNah: Kadîr gecesinin hangi gece olduğunu bilîrsem onda ne okuyacağımı bana haber versene; dedim:

— Allah'ım sen çok affedicisin; affı seversin; beni de affet! de; buyurdular».[749]



Bu hadîsi, Ebu Dâvud müstesna Beşler rivayet etmişlerdir. Tirmi-zi ile Hâkim de onu sahîhlemişîerdir.

Deniliyor ki: Kadîr gecesi'nin bir takım alâmetleri vardır. Bunlar­dan bâzıları şunlardır :

O gece sakin olur. Sıcak da değil, soğuk da değil, mutedildir. O gecenin farkına varan her şeyi secdede görür. Bâzıları: «Her yerde hat­tâ karanlık mahallerde bile nur parladığını görür» derler. Bâzılarına göre o gecenin alâmeti: «duaların kabulüdür».

Tdberî (224—310): «Bunlar lâzım değildir. Zîrâ hiç bir şey gör­meden ve işitmeden dahi o gece gelir geçer» diyor.

Acaba o geceye tesadüf edip de hiçbir alâmet görmeyene de o ge­cenin sevabı verilir mi? Yoksa yalnız onu keşfedenlere mi verilir? Bu bâbda ulemâ ihtilâf etmişlerdir. Taberî ile tbnü'î-Arabî ve diğer bâzı ulemâ birinci şıkkı ihtiyar etmişlerdir. Yani : «Alâmet görmeyen­lere de o gecenin sevabı verilir» derler. Ekser ulemâ ise, ikinci şık-ka zâhip olmuşlardır. İmâm-z Müslim'in hazret! Ebu Hüreyre'den riva­yet ettiği şu kelimelerle başhyan bir hadîs bunlara delil teşkil etmektedir :

«Bir kimse gecesini ihya eder ve ona rastlarsa....» Nevevî (631—676) bu hadîsi : «Yani o gecenin kadîr gecesi olduğunu bilirse...» diye tefsir etmiştir. Maamâfîh «bilmese bile o geceye tesadüf ederse...» mânâsına da ihtimâl vardır. Hattâ Musannif merhum bu ihtimâli tercih etmiştir.[750]



725/567- «Ebu Said-i Hudrî radıyaMahü anh'den rivayet olunmuş­tur. Demiştir ki: Resûlüllah SaîlaUahü aleyhi ve seUem:

— Semerler ancak üç mescide gitmek için bağlanır; Mescid-i harama, benim şu mescidime ve mescid-i aksaya; buyurdular.»[751]



Hadîs, müttefekun aîeyh'dir.

Semer bağlamak yolculuktan kinayedir. Hadîsteki nefi, nehîy ma­nasınadır. Yani: «Ziyaret için yalnız bu üç yer kasdedilebilir. Başka­larını kasdetmek meşru değildir» demiş gibidir. Bu hadîsin i'tikâf bâ-bı'na alınması : «İ'tikâf yalnız bu üç mescidde caiz olur.» diyenler bu-lunduğundandır.

Mescid-i harâm'dan murâd : Bütün harem-İ şeriftir. Mescid-İ aksa' da beytü'l-Mukaddes'tir.

Hadîs-i şerîf, mezkûr üç mescidin faziletine delildir. Mefhum-u muhalifine bakılırsa bu üç mescidden maada ziyaret için hiç bir yere gidilemez. Nitekim bu fikire zâhip olanlar vardır. Fakat Cumhur ulemâ' ya göre mezkûr üç mescidden maada takarrub için sülâhamn kabirleri­ni ve teberrük için mübarek yerleri ziyaret etmek caiz, hattâ mendub-tur. Meselâ: Resûlüllah (S.A.V.)'in kabr-i şerifini ziyaretten sonra Me-dine-i Münevvere'nin «Bakî» denilen kabristanına giderek : El-Abbas, El Hasan ibni Ali, Zeyne'l-Âbidin, Muhammed Bakır, Cafer-İ Sadık hazâratım, sonra Hz. Osman (R. A.)'\, Resûl-ü Ekrem (S.A.V.)'in necl-i necibi Hz. İbrahim'i, Ümmehâtı mü'minîn hazâratım ve diğer ashâb-ı kiram ile tabiîn hazâratım, bahusus İmâm-ı Mâlik ve Nâfi ha-zarâtım ziyaret etmek; perşembe günü Uhud şehîdlerini ve hasseten seyyidüş-Şühedâ Hz. Hamza (R. A.)\ ziyaret ederek onlara usûl-i dairesinde selâm verdikten sonra âyetü'I-Kürsü'yü ve ihlâs'ı okumak müstâhabtır. Cumartesi günü Küba mescidine gitmeli* orada da dua­larda bulunmalıdır.

Hadîsimizde zikri geçen üç mescidin faziletine Bezzâr'm güzel bir isnadla merfu' olarak tahrîc ettiği şu Ebu'd-Derdâ hadîsi de de­lildir :

«Mescid-i haram'da bir namaz yüz bin namaza mua­dildir. Benim mescidimde bir namaz bin namaza, Bey-tü'l-Mukaddes'te bir namaz beşyüz namaza muadildir»

bu mânâda daha birçok hadîsler vardır.

Bu üç mescidde kılman namazın yalnız farzlara mı yoksa nafi­lelere de şâmil mi olduğu dahi ihtilaflıdır. Tahâvî ile diğer bazı ule-

mâ yalnız farzlara mahsus olduğuna kaildirler. Delilleri «Namazın en faziletlisi kişinin evinde kıldığı namazdır. Yalnız farz namaz müstesna»hadîsidir.

Maamâfîh salât lâfzı âmmdır. Nafileye de şâmil olmak gerekir. Ancak : «Namaz deyince, hâtıra gelen farzdır. Binaenaleyh nafileye şümulü yoktur» denilebilir.[752]


Kategoriler

- namaz - hac - umre - dua - oruc - ashab - ashabın fazileti - ticaret - cihad - abdest - ilim - haram - ölüm - iman - iyilik - nikah - hadis - kıyamet - islam - cennet - miras - sünnet - mal - fitne - Kadın - sadaka - yemin - zina - zekat - ihram - evlilik - köle - feraiz - zikir - cemaat - kurban kesmek - mescid - kısas - hayız - günah - helal - amel - gusül - borç - kibir - cehennem - hüküm - öldürmek - kafir - takva

MollaCami.Com