Hayat | Konular | Kitaplık | İletişim

«Ribe'l-Fadl'ın Hükmü»

«Ribe'l-Fadl'ın Hükmü»



Va'desiz faiz demek olan bu muamele dört mezhebe göre ha­ramdır. Sahâbe-İ Kirâm'dan bazılarının bunu tecviz ettiği hattâ ibni Abbas (E.Anhümâ)'nm da bunlar lirasında bulunduğu rivayet edil­mişse de sonradan bu fikirden döndüğü ve Ribc'l-fadl'm hürmetine kail olduğu katiyetle sübût bulmuş bir hakikattir.

Bu ribâ'nın haram olduğuna delîl. Peygamber (S.A.V.)in şu Ha-dis-i şerifidir :

«Altın ile altın, gümüş ile gümüş, buğday ile buğday, arpa ile arpa, hurma ile hurma ve tuz ile tuz misli misli­ne, birbirine müsâvî ve Deşin olarak satılır. Bu sınıflar değişti mi peşin olmak şartı İle nasıl isterseniz satınız».

Bu hadiste sayılan altı şeyin hükmü bilicmâ' başka mallara da geçer. Dâvud-u Zahirî ile Osman-ı Bcttî'nin ve diğer bazı zevât'ın muhalefetleri rivayet edilmişse de onların muhalefeti icmâ'ı bozmaz.

Ribâ hakkında merhum Elmah'ît Muhdmnıcd Hamdı Yazıt «Hak Dini Kur'ân Dili-» adlı tefsirinde pek güzel îzâhâtta bulunmuştur. [119] Biz teberrüken bir cümlesini nakil ile iktifa edeceğiz.

Merhum şöyle diyor: «Herhangi bir hey'eti içtimâiyyede, fa­izsiz yaşanmiyacağı hissi, çoğalmaya ve faizin meşruiyyetine çâ­reler aranmaya başladımı, orada sükût ve inhitat ve devr-i câhiliye irtica', başlamıştır.»

Hâsılı faizcilik beşeriyetin iktisâdi bünyesini kemiren bir kurt­tur. Bundan dolayıdırki dinimizde şüpheli şeylerden kaçınmak men-dûb clduğu halde faiz şüphesinden korunmak vâcibtir.

Fıkıh'ta şöyle bir kaidemiz vardır : Şüphe-i ribâ, ribâdır; çün­kü ribâda şüphe mu'teberdir. Binâenaleyh müslümanların bundan kaçınması lâzımdır.

Ebu Bekir Ccssas (—370) «Ahkâmü'l-Kur'ân» adlı[120] eserinde şöyle diyor: «Ömer demiştir ki: ribâ âyeti Kur'ân'm en son nazil olan âyetlerrndendir. Peygamber (S.A.V.) bunu bize tamamen beyân etme­den dünyadan gitti. Binâenaleyh sîz ribâ ve ribe'yİ bırakın» yani faiz olduğunu bildiğiniz bir şeyi bıraktığınız gibi, kendisinde faiz şüphesi olanı d;ı bırakın. FAİ/.i. faizcilik yapanı ve ona yardım edeni zemmeden hadisler çoktur. Aşağıdaki hadîste onlardan biridir.[121]



849/693- «Câbir radıyallahii anh'ten rivayet edilmiştir. Demiştir ki: Rcsûlüllah Sallallahü aleyhi ve scllem: Faizi yiyene, yedirene ya­zana ve işâhİdlerine lâ'net etti ve :

— Onlar müsavidir; buyurdular.»[122]



Bu hadisi Müslim rivayet etmiştir.

Buhârî'n'ın de Ebu Cuhayfe'den buna benzer bir rivayeti vardır. Yani linhârVmn rivayetinde de faizcilere, Allah'ın rahmetinden uzak­laştırılmaları için bedduâda bulunmuştur.

Hadîsin lâfzı şudur :

«Avn b. Ebî Cuhayfe'den rivayet olunmuştur. Demiştir ki: Babamı haccam bir köle satın alırken gördüm de kendisine sordum. Peygam­ber (S.A.V.) : Köpek ile kanın parasından; düğme yapmaktan ve yap­tırmaktan; faiz yemekten ve yedirmekten nehyettî. Resim yapana da lanet buyurdu».

Hadîs-i Şerif, mezkûr faizcilerin yaptıklarının günâh ve haram ol­duğuna delildir. Yeme'nin hasseten zikredilmesi ondan faydalanma ek­seriya yemek sureti ile olduğundandır.

Yedirenden murâd : faizi verendir. Çünkü faiz ancak ondan hâsıl olur; bu sebeple günâhta müşterektir.Yazanla, şâhîdlerin günâhı ise harâm'a yardım ettiklerindendir. Bittabi bu bilerek yaptıkları za­mana mahsustur. Vâkıâ Buharı ile Müslim'in müttefîkan tahrîc ettik­leri Ebu Hüreyre hadîsinde :

«Yâ rabbiî Senden ahd-u peymân almışam; elbette sen ahdini bozmazsın. İmdi ben ancak bir insanım; şu halde her hangi bir mü'mine eziyyet etti veya söğdü isem yâhûd lanet etti veya döğdü isem bu işimi ona namaz ve zekât ve kendisi ile o kulu kıyamet gününde sana yak­laştıracağın bir ibâdet yap» büyütülmüştür.

Bu hadîs mcrfu'dur. Buna benzer başka hadîsler de vardır. Bunlar Peygamber (S.A.V.J'in lanetinin tanrım ifâde etmediğine ;hu sözlerle hakiki heri duayı kasıd buyurmadığına delâlet ederler. Bu hâl karşısın­da: Resûlüllah (S.A.V.)'in lanetini geri alması ma'lıım bir haramı iş-lemiyenler hakkındadır; yâhûd bu laneti gadab halinde yaptığı zama­na mahsustur; denilmektedir.[123]



851/694- «Abdullah b. Mes'ud radıyallahü anh'ien Peygamber Sal-lallahn aleyhi ve scîlem'den işitmiş olarak rivayet edildiğine göre Re­sûlüllah (S.A.V.) :

— Faiz yetmiş üç bâbtır. Bunların (günâh i'tibâriyie) en ehveni bir kimsenin annesi île cinsî münâsebet'te bulun­ması gibidir. Şüphesiz ki faizin en fazlası müslüman bir adamın Irzıdır; buyurmuşlardır.»[124]



Bu hadisi muhtasaran İbni Mâce; tamamı ile de Hâkim rivayet et­miş ve onu sahîhlcmiştir. Bu mânâda başka hadîsler de vardır.

EbuDdvud ile İbni Ebi-d Dünya (208—281)'nın Hz. Ebu Hürey-re'den tahrîc ettikleri bir hadîste (müslümanm ırz.nda ribâ)'yı Resûlül-lah (S.A.V.) :

«Bir sÖğmeye karşı iki söğmedir» diye tefsir etmişlerdir, Hudîs-i Şerifte ma'lûm ribâ bâblarından olmamakla beraber ha­ram bir fiile ribâ denilebileceğine işaret vardır.

Faizin en ehvenini bir kimsenin annesi ile cima1 etlnesine benzet­mesi, aklen bu işin son derece çirkin olduğu içindir.[125]



852/695- «Ebu Sâîd-i Hudrî radıyallahü anh'ien rivayet olunduğuna göre; ResûlüTah Sallallahü aleyhi ve scllem:

— AÎTir ile altını, ancak misli misline olursa satın : birbirleriİ erine fazla yapmayın; gümüş ile gümüşü de, arwak misS misline olursa satın; birbirleri üzerine fazla yapmayın. Onlardan gaib olanı hazırla dahi satmayın; buyurmuşlardır.»[126]



Müttefekun aleyh'tir.

Hadîs-i Şerif, mevcud olsun gaibolsun altın ile altını, gümüş ile gü­müşü birbirlerinden fazlalıkla satmanın haram olduğuna delildir. Çün­kü «ancak misli misline» tâbiri umum hallerde istisnadır; ve san­ki: «bu satışı hiçbir hâl-u kârda yapmayın; yalnız misli misline, yani miktarca birbirlerine müsâvî oldukları hâl müstesna» denilmiştir. Bun­dan sonra bir de (birbirleri üzeri ıe fazla yapmayın) buyurui-ması te'kîd içindir. '

Sahâbe-i Kirâm'dan ve tabiîn hazerâtmdan bir çokları ile fukahâ'nın mezhebi budur. İbni Abbas (R. A.) ile sahâbe'den bazıları ribe'I-fadl'da fazlalığın haram olmadığına kail olmuş ve:

«Nesîe'den başka ribâ yoktur» hadîs-i sahihi ile istidlal etmişlerse öe cumhur bu hadîsi «en şiddetli ribâ ancak nesîe-dedir şeklinde te'vîl etmişlerdir. Yani bu hadîsten murâd : hiç bir ribâ yok değil, ribâ'nın kemâli yok; demektir.

Maamâfîh yukarıda da arzettiğimiz veçhile Hâkim Hz. ibnî Abbas'-m bit kavilden döndüğünü ve Allah'a levbe istiğfar ettiğini rivayet et­miştir. İbni Abbas : «Vallahi ben müslümanlann peşin olarak yaptık­ları her nev'i alış verişi helâl görüyordum. Abdullah b. Ömer'in Resulü!-lah (S.A.V.)'den benim bellemediğim bîr hadîsi bellediğini işitince şim­di Allah'a istiğfar ediyorum» demiştir.

Hadîsteki altın ve gümüş lâfızları âmm olup madrûb gayr-ı mad-rûb tütün altın ve gümüşlere şâmildir. (Gaib) ta'birindcn murâd : alış veriş meclisinde bulunmayanlardır. Orada mevcut olana (hazır) denilmiştir.[127]



853/696- «Ubâdetû'bnü's-Sâmit radıyallahü anh'ten rivayet edilmiş­tir. Demiştir ki:Resûlüllah Sallallahü aleyhi ve sellem:

— Altın ile altın, gümüş'le gümüş, buğday ile buğ­day, arpa ile arpa, hurma ile hurma ve tuz ile tuz, misli misline, birbirine müsâvî ve peşin olarak satılırlar. Bu nev'iler değişirse Deşin olduğu takdirde nasıl istersiniz.Öyle satın; buyurdular.»[128]



Eu hadîsi Müslim rivayet etmiştir.

Hadîs-i Şerif'in (misli misline ve birbirine müsâvî olarak) tâbirleri ile ifâde ettiği te'kîd aşikârdır.

B:ı hadîs, sayılan altı şeyde, cinsi cinsine satıldıkları zaman fazla-3ık yapmanın haram olduğuna delildir. Mezkûr altı şeyde ribâ'nın ha­ram olduğuna icmâ' vardır. Nitekim yukarıda da arzetmiştik.

Bunlardan maadasına gelince Cumhur-u ulemâ'ya göre illette bun­larla müşterek olan her şeyde kıyas yolu ile ribâ harâm'dir. Zâhirîler'e göre nassan sabit olan altı şeyden maada hiç bir şeyde ribâ yoktur. San'ânî (1059—1182) «Sihbiilü's-Selâm» da bu mezhebi beğenmekte hattâ bu hususta «cl-Kavlü'l-Mik-tcbd» adlı müstakil bir risale yaz­dığından bahsetmektedir.

Ribâ'ya dahil olan şeylerin cinsleri muhtelif olursa birbirinden fazlaya ve keza va'deli olarak satılabilirler. Bu hususta uiemâ mütte­fiktir. Meselâ : altınla buğday, gümüşle arpa böyle satılabilirler. Cinsi cinsine satıldığı zaman birinin veresiye satılmasına caiz olmadığında dahi ittifak vardır.[129]



854/697- «Ebu Hüreyre radıyallahü anh'ten rivayet olunmuştur. Demiştir ki: Resûlüllah Sallallahü aleyhi ve sellem:

— Altın ile altın, tartısı tartısına, misli misline; gü­müş ile gümüş dahi tartısı tartısına, misli misline satı­lır. Her kim ziyâde verir veya ziyâde alırsa bu ribâ'dır; buyurdular.»[130]



Bu hadîsi Müslim rivayet etmiştir.

HîkIîs-i Şerif, takdir'in göz kararı ve tahmin ile değil .mutlaka tartı ile yapılacağına delildir. Çünkü miktarın ta'yini ancak bu suretle müm­kün clur.[131]



855/698- «Ebû Said-i Hudrî ile Ebû Hürey-e radıyallâhü anhümâ'-dan rivayet olunduğuna göre Resûlüllah Sallallahii aleyhi ve sellem Haybor üzerine bir adam'ı memur göndermiş; o zât da Peygamber (S.A.V.)'e seçkin kuru hurma getirmiş. Derken Resûlüllah Sallaîîahil aleyhi ve sellem :

— Hayber'in bütünhurmaları böyle mi? diye sormuş? Adam :

— Hayır yâ Resûlâllah! Biz bunun bir ölçeğini iki ve iki ölçeğini üç ölçeğe alıyoruz; demiş. Bunun üzerine Peygamber (S.A.V.) :

— (Bunu) yapma, kötü hurmayı para ile sat, sonra para İle seçkin hurma satın al; buyurmuş; iartı hakkında da böyle bir şey söylemişlerdir.»[132]



Müttefekun aleyh'tir.

Müslim'in rivayetinde «Mîzan'da böyle» buyurulmuştur.

Gönderilen zât'ın ismi Sevâd b. Gazİyye olup Ensâr'dandır.

«Cenîb» bazılarına göre iyi hurma; diğer bazılarına güre katı hur­madır. Bir takımlarına göre Cenîb; kötüsü ayıklanmış hurmadır; «Baş­ka hurma ile karıştırılmayan hurmadır» diyenler de olmuştur.

Cem' : Kötü hurma demektir. Müslim'in bir rivayetinde; «Karışık hurma» diye tefsir edilmiştir. Bunun mânâsı: bir çok nev'iler bir ara­ya getirilerek karıştırılan demektir.

Hadîs-i Şerif, cinsi cinsle satarken aralarında iyilik, kötülük cihe­tinden fark gözetmeksizin birbirine müsavi olmalarının vücûbuna delil­dir.

(Tartı hakkında da böyle bir şey söylemişlerdir.) İfâdesinin mânâsı: Cinsi cinsine satılırken tartılarak verilen şeyler hakkında da Ölçekle sa­tılanlar hakkında söylendiğini söylemiş; yani: fazlalıklı satılamaz; böy­le bir alış veriş yapılmak istenirse para ile satılır; sonra satın alınmak istenilen sey de para ile alınır; demek istemiştir. Bu hususta tartılan şeylerle ölçülenler arasında bir fark olmadığına icmâ1 vardır.

Hanefîyye imamları bu hadîs ile istidiâl ederek: Peygamber (S.A.V.) zamanında ölçekle satılan bir şeyin şimdi tartı ile müsavat üzere satıl­ması caiz değildir.» derler. Onlara göre vezin, yani tartı da öyledir; o zaman nasıl yapılmışsa, şimdi de aynı suretle hareket edilir.

îbni Abdftberr (368—463) diyor ki : «Aslında tartı ile satılan bir şeyin ölçekle satılamıyacağında Hanefiler müttefiktir; lâkin aslında ölçekle satılan mal hakkında bazıları*tartı ile satmanın caiz olduğuna kail olmuş ve : Mümaselet[133] her şeyde tartı ile anlaşılır; demişlerdir.

tartı ile ölçeği, her memleketin âdetine bırakırlar. Eğer âdet muhtelif olursa hüküm ekseriyete göre verilir. Her iki taraf mü­savi ise ne ile ölçülürse hüküm ona göre verilir.»

Bu rivayette Peygamber (S.A.V.)'in o zât'a satışı bozmasını emre­dip etmediği zikrcdilmcmişür. Zahirine bakılırsa satışı takrir buyur­muş: yalnız bilmediği için onu ma'zur sayarak hükmü bildirmiştir. Fa­kat burada İbni Abdiîberr: «râvinin akd'in feshini ve bey'in reddi­ni rivayet etmeyip susması bu işin vuku' bulmadığına delâlet et­mez. Hadîs, başka tarikten de tahrîc edilmiştir» diyor. Ve galiba Ebû Said (R. A ./den kendisinin tahrîc ettiği buna benzer bir kıssa'ya işaret ediyor: « Okıssada: «Bu ribâ'dır» diyerek onu red­detti» deniliyor. İbni Abdiîberr kıssanın tekerrür etmiş olmasına da ihtimal veriyor ve : «içerisinde redd bulunmayan kıssa daha evvel olmuştur» diyor.

Hadîste efdâl olanı ihtiyar etmek sureti ile nefsi terfih'e işa­ret vardır.[134]



856/699- «Câbir b. Abdillâh radıyallâhü anhümâ'dan rivayet edilmanın kaç ölçek olduğu bilinmeyen bir yığınını, ölçeği belli olan kuru hurma ile satmaktan nehyetdi».[135]



Bu hadisi Müslim rivayet etmiştir.

Hadîs-i Şerîf iki cinsin behemehal birbirine müsavi olması lüzumu­na delâlet etmektedir. Bunun şart olduğu yukarıda görüldü. Zaten nehyin vechi de odur.[136]



857/700- «Ma'mer b. Abdülâh radıyallâhü anVten rivayet edilmiştir.Demiştir kî:Gerçekten ben Resûlüllah sallallahü aleyhi ve scllcmi;

— Zahire ile zahîre misli misline satılır; derken İşitiyor­dum. O gün bizim yediğimiz arpa İdi».[137]



Bu hadîsi Müslim rivayet etmiştir.

Hadîsteki (taam) kelimesi yenilen her şeye şâmildir; ve yiyğin fazlalıkla satılamıyacağına delâlet eder. Ancak hadîsin her yiye­ceğe şami! nfduğıma kail olan yoktur, ihtilâf, buğday ile arpa hakkında­dır. Yalnız Hz. Ma'mer (R. A.) taamı arpaya mahsus kılmıştır. Bu tah­sis ^det i fi'liyye ile olmuştur; zîrâ (taam) ismi arpada gâlib olup baş­kanında pek kullanılmıyordu. Hanefîler, Hz. Ma'mer'in bu tahsisine kail uliTiuşlardır. Cumhur ise isim kullanışda galebe çalmadıkça bu tahsise kail olmazlar. Onlar lâfzı umuma hamledericr; fakat bu umum yuka­rıda geçeri «Nev'iler muhtelif olursa nasıl isterseniz öyle satın» hadîsi ile tahsis olunmuştur. Çünkü o hadîste evvelâ buğday iltı arpa ayrı ayrı sıralanmıştır. Binâenaleyh bundan sonra «nasıl İs­terseniz öyle satın» buyurması duğday ile arpanın ayrı ayrı sınıf­lar olduğuna delâlet eder İmam Mâlik ile Evziâî (88 - 157) ve diğer bazı ulemâya güre buğday ile arpa bir sınıftır; bu sebeple birbirleri ile - fazla! ıklı satılmazlar. Hadîsin râvisi Ma'mer b. Abdilİâh (R.A.) m mezhebi de budur.

Müslim'in rivayetine nazaran Hz. Ma'mer kölesinin eline bir ölçek huğday'vererek onu satmasını ve parası ile arpa almasını söylemiş. Kül? cnrşıya giderek bu buğday ile bir ölçekten biraz fazla arpa almış Hz. Ma'mer bunu görünce:

— «Nİçİn böyle yaptın? haydi git bu arpayı geri ver; sakın misil misline ol mı yan şeyi alma! Çünkü ben Resûlüllah {S.A.V.) i bu hadisi îrâd buyururken işittim; demiş. Kendisine:

— Bu onun misli değil; diyenlere:

— Benzeri olmasından korkarım; cevabını vermiştir. Maamâfîh bu Hz. Ma'mer'in bir ictihâd'ı olduğu anlaşılıyor. Yoksa

Ebu Dâvud ile Nesâî'nin rivayet ettikleri Ubâde b. Sâmit hadîsi arpa ile buğdayın ayrı sınıflar olduğunu nass olarak ifâde etmektedir. Ha­dîsin metni şudur :

Ubâde demiştir ki: Resûlüllah (S.A.V.}:

« Peşin ve arpa daha çok olduğu halde buğdayı ar­pa ile satmakta bir beis yoktur; buyurdular.»[138]



858/701- «Fedâle b. Ubeyd radıyallâhü anh'âen râvâyet edilmiştir. Demiştir ki: Hayber günü on iki dînâra, içinde altın ve boncuk bulu­nan bir gerdanlık satın aldım. Sonra onu bozdum ve içinde on iki di­nardan daha fazlasını buldum. Müteakiben bunu Resülül.ah stıllullahü aleyhi ve sellcm'e anlattım.

«— Gerdanlık bozulmadıkça satılamaz; buyurdular.»[139]



Bu hadisi Müslim rivayet etmiştir.

Hadîsi Taberânî (260 - 360) «el - Kebîr» adlı eserinde çeşitii lâ­fızlarla bir çok yollardan tahrîc etmiştir. Hattâ bu çeşitli lâfızlara bakarak bazıları onun hakkında «muztarib» bile demişlerdir. Fa­kat Musannif bunlara cevap vermiş; ve bu çeşitliliğin hadîse za'f getirmiyeceğini, nassın mahfuz ve ihtilafsız olduğunu beyân et­miştir. Şöyle ki: «nass çözülüp ayrılmayan şeyleri satmanın yasak edilmesidir. Bunların cins ve fiyat miktarına ise bu halde muztarib hükmünü verdirecek bir şey teâllûk etmez. O zaman râvîleri ara­sında tercih yapmak îcâbeder. Eğer hepsi sika iseler en mutemed ve belleyişlisinin rivayetine sahih diye hükmedilir, diğerlerinin ki onun rivayetine nisbetle şazz olur.»

Hadîs-i Şerif, altın başka bir şeyle beraber olup da altın mu­kabilinde satılırsa o şeyden ayrılmadıkça satışın caiz olmadığına de­lildir. Satışın caiz olabilmesi için atim kendi ağırlığınca altın ile; yanındaki şey de artan para ile satılır. Sair ribâ eşyası da. böyledir: Çünkü Resûlüllah (S.A.V.) «Ayrılmadıkça satılamaz» buyur­muşlardır.

Mes'ele ihtilaflıdır. Seleften bir cemâat ite İmam Şafiî ve imam Ahmed b. Hanbeî bu hadisin zahiri ile amel etmişlerdir. Hanefifer'le diğer bir kısım ulemâya göre ise gerdanlığı kendisinde mevcut altın­dan daha fazla altınla satmak caiz; fakat daha uzuca yâhûd mevcut altın misline satmak caiz değildir. Zîrâ altın altına mukabildir. Fazla

olan altın gerdanlıktaki boncukların harşılığıdır; böylece akid sa­hih olur. Çünkü akid hem sahîh, hem de bâtıl olmağa ihtimalli ise sahihe hamlolunur. İmam Mâlik (93-179) bu mes'elede üçüncü bir kavle zâhib olarak: «Alış verişte altın başka madene tâbi' ise yani bir şeyin üçto birini altın üqte ikisini başka ma'den teşkil ediyorsa altını tâbi' olarak satmak caizdir» demiştir. Bu takdirde altın hiç yokmuş gibi tutulacak ona karşılık vcrilmiyecektir. Meselâ altın süslemclİ bir kılıç böyle satılacaktır. Çünkü MâUk'e göre cinsi cin­sine mukabele eden altın o şeyin üçte biri olunca ekalliyette kalır; ekseriyet onunla karıştırılan ma'dendir. Ekser için ise bir çok hallerde küll hükmü vardır. (Yani çoğunluk bütün hükünde kabul edilir.) Bu­rada dahî öyledir. Sanki satılan şeyde hiç altın yokmuş; o şeyin bütünü başka madclcdcnmis gibi kabul edilir.

Burada dördüncü bir kavil de vardır. Buna göre gerdanlık mutlak surette allın mukabilinde satılabilir. Aîtınin az, çok veya müsavi ol­masına bakılmaz. Bu kavle kail olanların gerdanlık hadisini duymadık­ları anlaşılıyor.[140]



859/702- «Semura b. Cündeb radıyallâhü anh'İen rivayet olunduğuna göre, Peyjamber sallallahü aleyhi ve scllcm; Hayvan mukabilinde hayvanı veresiye satmaktan nehî buyurmuştur.»[141]



Bu hadîsi Beşler rivayet etmiş, Tirmizî ile Ibnİ Cârûd onu sahîhlemişledir.

Hadisi İmam Ahmed, Ebû Yâ'îâ (— 307) ve başkaları da tahrîc etmişlerdir. Tirmizî'âen başkaları onun hakkında: «Bu hadîsin râvi-leri sika'dir; yalnız hadîs hafızlan onun mürsel olduğunu tercih ederler. Çünkü: «Râvi Hasan m Semuradan işitmesi münâzaalıdır» de­mişlerdir. Lâkin bu hadîsi ibni Hibban (— 354) ile Dâre Kutnî (306 - 385) İbni Abbas (R.A.) den rivayet etmişlerdir ki, râvîleri mu1-temeddir. Şu kadar var ki Buharı (194 - 256) ile Ahmed b. Hctnbe\ (164 - 241) onun mürsel olduğunu tercih etmişlerdir. Tirmizî (200 -279) de Câbir (R.A.) den gevşek oirinnadla tahrîc etmiştir. Yine bu hadîsi Abdullah b. Ahmed (— 417) Hz. Câbir b. Semura'dan Tahâvi (238-321) ile Tabcrânî (260 - 360) de İbni Ömer (R. AJ'dcn tahrîc etmişlerdir. Binâenaleyh rivayetler birbirini te'yid ve takviye ederler. Hadîs-i Şerif, veresiye hayvanı hayvanla satmanın sahih ve doğru olmadığına delâlet etmektedir. Ancak bu hadîs ileride gelecek Ebu Râfİ' hadîsi iîe muâraza halindedir. Ulemâ bunların aralarını bulmak için ihtilâf etmişlerdir. Bazıları : «Semura hadîsinden murâd: iki tara­fın veresiye satmasuhr. Bu bey'i kâli yani pey vermek kabilinden bir satış olup sahîh değildir» derler, tmâm-t Şâfü (15ö - 204) dahî onu böyle tefsir etmiştir.. Hanetîlerle, Hanbelîler ve diğer bazı uiemâ bu hadîsin Ebu Râfi' hadîsini neshettiğine kai! olmuşlardır.[142]



860/703- «İbnİ Ömer radıyallâhü anhümâ'dan rivayet edilmiştir. De­miştir ki : Resûlüllah nallallahu aleyhi ve scllcm'ı:

«— Siz îne alış verişini yapar; sığırların kuyruklarına yapışır da ziraata razı olur ve cihâdı terkederseniz Allah . üzerinize bir mezellet musallat eder de tâ dininize dö'nün-ceye kadar onu kaldırmaz; derken işittim.»[143]



Bu hadîsi Ebu Dâvud, Peygamber (S.A.V.) den Nâli'in rivayet etti­ği bir hadîsten tahrîc etmiştir. İsnadında söz vardır. Ahmed'in de Atâ rivayetinden buna benzer bir hadîsi vardır. Ricali sika'dırlar. Bu hadîsi ibn Kattan sahîhlcmiştir.

Nâfi' rivayetinde, isnadında söz edilmiş olması râvüeri arasında Ebu Abdirrahman-ı Horasanı bulunmasındandır. Bu satın ismi îs-hak olup Atâ-i Horasanî'dcn rivayet etmiştir. Fakat Zcheln (163 -748) «el-Mizân-» ında: «Bu hadîs onun münkerlerindcn biridir» de­miştir.

Musannif merhum'da: «Bence ibni Kattân'ın sahîhlediği hadîs ma'lûldur; çünkü râvilerinin mu'temed olmasından hadîsin sahîh olması lâzım gelmez; zîrâ A'mcş müdellistir; Ay'dan işittiğini zikretmemiştir. Atâ'nın da Atd-i Horasanî olması muhtemeldir Binâ­enaleyh Nâfi' b. Atâ ile İbn Ömer'i düşürmek sureti ile tedlis-i tesviye olur. Bu sebeple meşhur olan ilk hadîse dönülür.» diyor.

Hadîsin bir çok yolları vardır. Beyhakî onun için ayrı bir bâb ayırmış ve illetlerini beyân etmiştir.

Bey-i îne : bir malı ma'lûm bir fiyat've ma'lûm bir müddetle sa­tarak sonra o malın çoğu kendi zimmetinde kalsın diye müşteriden onu sattığından daha ucuz fiyatla almaktır.

îne : ayndan alınma bir kelimedir. Ayn burada para demektir. Şu halde bu satışa (îne) denilmesi para husulüne sebep olüuğu içindir.

Çüzcanî diyor ki : «Ben zannederim îne : kişinin altın ve gümüş demek olan {ayn) a olan ihtiyacından müştak olacaktır. Böylesi bir malı satın alır fakat ona ihtiyacı yoktur; onu ihtiyacı olan altın ve gü­müşle satar». Satıcıya malının aynı döndüğü için bu satışa bu ismin verilmiş olması da ihtimal dahilindedir,

Hadîs-i Şerîf mezkûr satışın haram olduğuna delâlet ediyor ki imam Mâlik ile Ahmed b. Hanbel'in ve Şâfiîler'den bazılarının mez­hebi budur. Çünkü onlarca bu, Allah'ın dini ile oynamak, Allah'a hîle yapmağa yeltenmektir! Bu satış bazı suretlerde hurma ile hurmayı .fazlalıkla satmağa bile varır ve ribâ olur.

imam Şafiî'den bu satışa cevaz verdiği naklolunmuştur. Delili: Yukarıda geçen Ebu Saîd ve Ebu H ti rey re hadîsinde «KÖtÜ hurmayı sat; sonra parası ile iyi hurma al» buyurulmuş olmasıdır. Evet, İmam Şafii bey'i îne'ye cevaz veriyor Çünkü hadîste tafsilât verilme­miş; mutlak ifâde buyurulmuştur. ihtimal yerinde tafsilât vermemek ise sözün umumu yerine kaimdir.

«Sığırların kuyruklarına yapışırsanız» tabiri cihâdı bı­rakıp da çiftçilikle meşgul olmaktan kinayedir. Aynı kinaye lisanımızda da kullanılır. «Sen kara öküzün kuyruğuna iyi sarıl» derler ve bununla çiftçiliği kasd ederler. (Ziraata razı olmak) bütün düşünce ve kaygı­larının bundan ibaret olmasından kinayedir. «Tâ dininize dönün-ceye kadar-» ifâdesinden murâd: dininizin emir ve nehîlerini yerine getirinceye kadar; demektir.

Dinlerini sevdikleri halde hiçten ibaret sebeplerle onun emirlerim nehîlerini icra edemediklerini söyliycnlere ve bilhassa bu sakat halleri ile îslâmiyetin bayrakdarlığını yapmak sevdasına kapılanlara hadîs'in bu son cümleleri sûr-t İsrafil'i andıran bir sayha-i îkâz ve tenbihtir. Gerçi müslüman liderlerine «Siz bu işten vazgeçin» demek büyük kü­çük hiç bir müslümanın hatırından bile geçmez. Bilâkis kendilerini teşci' ve te'yîd etmek müslümanların vazifesidir. Ancak onların da dinle­rinin icabını yapmaları şarttır. Yapmazlarsa kendilerine ihtarda bu­lunmak müslümanlara bir vazife, hattâ bu ümmetin temayüz ettiği en büyük emri bil ma'rûf vazifesi olur. Aksi takdirde: «Dinde reform is­teriz» diye nâra atıp dolaşan serseri reformcularla dinlerinin icabını yapmıyan müslüman liderleri arasında kanâat-i âcizânemce yalnız bir fark kalır : Ötekilerin nâtık, berikilerin sâkit olmaları reformculukta birleştikten sonra yaygara koparmakla koparrnamanm birbirinden ne farkı kalır bilemem. Şunu hatırlatmak isterim ki. «îslâmda ameller İmanın cüz'üdür» diyen i'tikad mezhebi bile vardır. «Değildir» diyen­lerin kavli dahi netice itibariyle onlara yakındır. Hadîsimizin zahiri de onlara delildir.

Mesele ilm-î kelâm'a âid pek mühim bir bahistir. Hâl böyle olunca tekrar sorarım: Meselâ namazını kılmayan bir müslüman lideri ile namazını kılmayan bir reformcu arasında ne fark vardır? Biri susarak diğeri yaygara kopararak aynı şey'i yapmıyor­lar mı? Ümmeti olmak şerefi ile mübâhî olduğumuz Resûl-i zîşân (S. A.V.) efendimizin kılınmadık bir tek namazı kalmışmıdır? Hadîsimi­zin bu son cümlesi o kadar müessirdir ki, adetâ insanın tüylerini ürper­ti:. Çünkü bir müslüman için dininin îcablarmı yapmadığından dolayı dönmüş mürted muamelesi görmek ve «dininize dönünceye ka­dar» itabına muhatab olmak elbette dünyadaki azar ve tekdirlerin en şiddetlisidir. Allah müslümanlara intibahlar nasîb eylesin.

Bu hadîste cihâda teşvik de vardır. Cihâd hakkında kitabımızın dördüncü cildinde ayrıca hadîs gelecektir.[144]



861/704- Ebu Ümâme radıyallâhü anh'den Peygamber sallallahü aleyhi ve seîlem'den işitmiş olarak rivayet edildiği ıe göre Resûlüllah (S.A.V.) :

«— Bir kimse din kardeşine şefaatte bulunur da o da (buna karşthk) kendisine bir hediyye verir hediyyeyi kabul ederse ribâ nevilerinden büyük birini yapmış olur; buyurmuşlardır.»[145]



Bu hadîsi Ahmed ile Ebu Dâvud rivayet etmişlerdir. İsnadında söz vardır.

Hadîs-i Şerif şefaat mukabilinde hcdiyye almanın haram olduğu­na delildir. Buna ribâ denilmesi istiare tar4ki iledir. Çünkü ribâ'da karşılığı olmıyan mal ziyâdesi olduğu gibi bunda da vardır; binâena­leyh birbirlerine benzerler.

Hadisin isnadında söz olması onu Ebu Ümâme'dcn azadh kölesi Şam Emevî'lerinden Ebû Abdurrahman Kasım rivayet ettiği içindir. Bu zât hakkında hadîs imamları arasında söz edilmiştir. İmam Ah­med b. Hanbel onun hakkında: «ondan Alîy b. Zeyd acâib şeyler riva­yet etti ama ben bunların ancak Kasım tarafından geldiğini sanrım» demiştir. Ibni Hibban ise: «Bu zât Peygamber (S.A.V.) in ashabından mu'dal hadîsler rivayet ederdi» dedikten sonra : «filhakika onu İbni Maiin mevsuk saymış; Tirmizi dahi; sika olduğunu söylemiştir» demiştir.[146]



862/705- Abdullah b. Amr b. Âs radryaüâhü anhümâ'dan rivayet olunmuştur. Demiştir kî: Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem; rüş­veti verene de alana da lanet buyurdu.»[147]



Bu hadîsi Ebu Dâvud ile Tirmizî rivayet'etmişlerdir. Tirmizî onu sahîhlemiştir.

Hadîsi îmam Ahmed «cl-Kaza» da İbni Mâca «el-Ahkâm» da Ta-berânî «es-Sağir» de rivayet etmişlerdir. Hcysemî (— 374) : Bu hadisin ricali sikadırlar» demiştir. Musannifin bu hadîsi ribâ bâb-larında zikretmesi rüşvetçiler hakkında lâ'net ifâde ettiğindendir. Çünkü rüşvet almak ribâya benzer. Ribâ alanlar hakkındaki lâ'net babımızın başında görülmüştü.

Lâ'mn hakikati: rahmet ümidinden uzaklaşmaktır. Peygamber (S. A.V.) den muhtelif kimseler için yirmiden fazla lâ'net sabit olmuştur.

Hadîs-i Şerif, ehli kıblenin âsîlerine İâ'net okumanın caiz olduğuna delâlet ediyor. Vakıa «Mümin lânetçi olamaz» mealinde de bir hadis varsa da ondan murâd: lâ’nete müstahak olmıyan ve Allah ile Resulünün lâ’net etmediği bir kimseye lâ’net okumaktır; Yâhûd: Mü’min çok lâ'net etmez; demktir. Nitkim (fa'âl) vezninde olan (la'ân) da bunu ifâde eder.

(Râşî) rüşvet veren demektir.

Rüşvetçi: bâtıl emeline ulaşabilmek için mal harcıyandır. Bu taT-rî£e bakılırsa hak olan emeline ulaşmak için mal sarfetmek rüşvet ol­mamak îcabederse de böyle bir fark yapılmamıştır.

(Mürteşî) rüşvet alan demektir. Her ikisinin de lâ'nete müstehik olmaları: verenin parası ile bâtıla nail oiması; alanın da haksız hüküm vermesi sebebi iledir. Hz. Sevbân (R.A.) hadîsinde bîr de (râis) ziyâde edilmiştir.

(Râîş) Rüşveti verenle alanın aracılığını yapancır; ve hükümde on­larla birdir.[148]



863/706- «(Yine) İbni Amr radıyallâhü anhümâ'dan rivayet olundu­ğuna göre: Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem kendisine bir ordu hazırlamasını emretmiş. Derken (Orduya alacak) develer bitmiş de Pey­gamber (S.A.V.) ona genç sadaka develerini vermek şartt ile deve al­masını emretmiştir. İbni Amr demiştir ki :

— Bunun üzerine den de sadaka develerinden İki deve verilmek üzere bir deve almağa başladım».[149]



Bu hadîsi Hâkim ile Beyhakî rivayet etmişlerdir. Ricâü sikadırlar.

Yahya b. Maun diyor ki: Bu hadîs meşhurdur. Lâkin Mâlik onu menfaat ihtilâfına hamletmiştir. Ibni Amr'ın aldığı hayvanlar cihâd içindi, bunlara karşılık verdiği hayvanlar sadaka develeridir.»

Musannifin bu hadîsi burada zikretmesi hayvanlarda ribâ olmadı­ğına delâlet efetiği içindir. Yoksa hadisin yeri. «Ödünç babı» dır.

Hadîs-i Şerif, hayvanın ödünç alınabileceğine delâlet ediyor.

Bu hususta üç kavi! vardır :

1— Hayvanın ödünç alınması caizdir. İmam Şafiî ile Mâlik1 m, Cumhur-u ulemânın mezhebi budur. Delilleri bu hadîstir. Yalnız bir kimsenin cimâ'ma mâlik olduğu cariyesi bu hükümden müstesnadır; onu ödünç almak cYıiz değildir. Fakat yakın akrabası olmak gibi bir se­beple c'mâ'ı kendisine haram olan cariyesini Ödünç almak caizdir.

2— Mutlak surette caizdir; yani cariyeyi dahî almak caizdir. Jbni Cerir ile Dâvud-u Zâhirî'nin. mezhebi budur.

3— Hayvanların Ödünç alınması caiz değildir. Hanefilerle diğer bir takım ulemâ'nın mezhebi de budur. Çünkü onlara göre bu hüküm men-suhtur.

Mağribi'nin, şerhinde bu hadîsin hayvanı ödünç alma hakkında olduğu zikredilmişse de tedkikât neticesinde onun, hayvanatı satın alma hakkında şeref-sâdir olduğu anlaşılmıştır. Sünen-i Beyhakİ'de §u hadîs vardır :

«Amr b. Hureyş Abdullah b. Amr'a demiş ki:

— Biz alhn ve gümüş olmıyan bir yerdeyiz; bu sebeple bir stğırı îkî sığıra, bir deveyi iki deveye ve bir koyunu iki koyuna satabilirmiyİm? Bunun Üzerine Abdullah :

— Resûlüllah (S.A.V.) bana bir ordu hazırlamamı emir buyurdu, ilâh» demiş ve sadedinde bulunduğumuz hadîsi rivayet etmiştir.

Bir rivayette :

«Peygamber {S.A.V.) de ona sadaka memurunun (ze­kât toplamağa) çıkışma kadar (va'de île) bir hayvan satın almasını em­retmiştir» deniliyor.

Görülüyor ki her iki hadîs de satın alma hakkında sarihtir. Bu hâl karşısında hadîsi Ödünce hamletmek doğru olamaz. Doğrusu, o vere­siye hayvan satın almak için sevkcdilmiştir. Maamâfîh hayvanı hay­vanla ödünç aldığı da Resûlüllah (S.A.V) den sabit olmuştur.[150]



864/707- «Ibni Ömer radıyallâhü anhümâ'dan rivayet olunmuştur. Demiştir ki: Resûlüllah sallalîahü aleyhi ve sellem müzâbene'den (ya­ni) bağçesinin meyvesi hurma ise kuru hurma mukabilinde ölçekle sat­maktan, üzüm ise onu ölçekle kuru üzüm mukabilinde satmaktan, ekin ise onu zahire ölçeği İte satmaktan (hâsılt) bunların hepsinden nehî bu­yurdu».[151]



Müttefekun aleyh'tir.

Müzâbenenin tefsiri yukarıda (670/825). ci hadîsin şerhinde görülnüştü. Hadîsteki (semer) ta'biri yemiş demek olup hurma ve sâireye şâmildir.

Ulemâ, müzâbenenin tefsirinde ihtilâf etmişlerdir. Bu cihet dahi yu­karıda görüldü, tbni Abdilbcrr (368 - 463) : şöyle diyor. «Böyle bir satışın muzâbene olduğunda ulemâya muhalefet eden yoktur. İhtilâf et­tikleri cihet, satılması ancak misli misline caiz olan şeylerin de buna katılıp katilamıyacağı hususudur.» Cumhur'a göre katılır; çünkü illette müşterektirler. Buradaki illet cins ve miktarda birbirlerine uydukları halde müsavi olup olmadıklarının bilinmeme sidir.

Hükmen müzâbeneye iihâk edilen şeylere muzâbene adını vermek ise: «Yalnız kıyas ile lügat sabit» olur diyenlere göre caizdir.[152]



865/708- Sa'd b. Ebî Vakkas rathyaîlâhü anhien rivayet olunmuş­tur. Demiştir ki: Resûlüllah sallalîahü aleyhi ve scllcm'ı (kendisine) kuru hurma verip yaş hurma satın almanın hükmü sorulurken İşittim:

— Yaş hurma kuruduğu zaman eksilir mi? dîye sordu. (Ashâb); Evet; deyince O da bundan nehyettî».[153]



Bu hadîsi Beşler rivayet etmiştir. İbnü'l-Medînî, Tirmizî, İbni Hibban ve Hâkim onu sahîhlcmişlerdir.

Hadîsi İmam Mâlik, Ddvud b. Hüseyn'den ta'lîk sureti ile riva­yet etmişken İbni Mcdînî'nin onu sahîhlemesi İmam Mâlik1 in sonra­dan şeyhi ile görüşmesindendir. Hz. Mâlik bir defa hadîsi Dâvud'âan rivayet etmiş; sonra şeyhinden rivayete kanâat getirerek ondan rivâyet etmiştir. îbni Mcdınî, babasının bu hadîsi Mâlik'ten rivayet ettiğini; rivayette Mâlîk'in Dâvud't&n ta'lik yaptığını söyler; ancak babasının İmam Mâlik'den işitmesi eskidendir. Mâlik ondan sonra şeyhinden rivayet etmiş; böylece hadîs, İmâm-% Mâlik tarîki ile sa-hîh olmuştur. Bazıları bu hadîsi râvîlerinden Hâlid Ebu Ayyaş'm. meçhul olması illetlendirmis.se de, Dârc Kutnî: «o zât zabt ve sika­dır» diyerek bunu reddetmiştir.

Münzirî dahî: «ondan sika râviler rivayette bulunmuş; İmam Mâlik bile bunca şiddetli tenkidi ile beraber ona itimad etmiştir» diyor. Hâkim: «ona ta'neden kimse bilmiyorum» der.

Hadîs-i Şerîf, müsavat olmadığı için kuru hurma mukabili yaş hurma satılamıyacağma delildir.[154]



866/709- «İbni Ömer radıyallâhü anhümâ'dan rivayet edildiğine göre Peygamber sollallahü aleyhi ve settem : Kâlî, mukabili kâli'yİ yani borca mukabil borcu satmayı yapsak etmiştir.»[155]



Bu hadisi İshak iie Bezzar zaîf bir isnad ile rivayet etmişlerdir.

Onu Hâkim ile Darc Kutnî de hiç bir tefsirde bulunmadan riva­yet etmişlerse de isnadında Musa b. Ubcyde vardır; bu zât zaîf tir. İmam Ahmcd: «bence onun rivayeti halâl değildir; bu hadîsi başka­larının rivayet ettiğini de bilmiyorum» demiştir. Hâkim de tashîf yaparak «Musa b. Utbe» demiş ve tashîfini Müslim*m şartı üzerine yapmıştır. Bey haki ise bu tashîfe şaşmıştır, imam Ahmed: «bu bâb-ta sahîh bir hadis yoktur; lâkin borç mukabilinde borç satılamıya-cağına icmâ-i ulemâ vardır» demiştir.

(Kâlî): va'deli demektir. «cv-Nihâyc» nâm kitpta bu bâbta şoyh drniltyor: «Kâlî: Bir kimsenin bir müddete kadar bir şey satın alması; ve müddeti bitince ödeyecek bir şey bulamıyarak: bunu ba-na başka bir müddete kadar başka bir şey ziyadesiyle sat; diyerek aralarında teslim tesellüm cereyan etmeden satış yapmalarıdır.»

Hadîs-i Şerîf, bunun haram ve yapılan satışın bâtıl olduğuna delildir.[156]


Kategoriler

- namaz - hac - umre - dua - oruc - ashab - ashabın fazileti - ticaret - cihad - abdest - ilim - haram - ölüm - iman - iyilik - nikah - hadis - kıyamet - islam - cennet - miras - sünnet - mal - fitne - Kadın - sadaka - yemin - zina - zekat - ihram - evlilik - köle - feraiz - zikir - cemaat - kurban kesmek - mescid - kısas - hayız - günah - helal - amel - gusül - borç - kibir - cehennem - hüküm - öldürmek - kafir - takva

MollaCami.Com