Hayat | Konular | Kitaplık | İletişim

«Lükata Babı»

«Lükata Babı»



Lükata : Tesadüfen bulunan şeydir. Bulunan insan olursa ona «lakît»; hayvan olursa «daalle» derler. Bunların her birinin hükümleri fı­kıh kitaplarında beyân edilmiştir.[371]



797/965- «Enes radıyallahü anh'den rivayet olunmuştur. Jemiştir kî : Peygamber sallaîlahü aleyhi ve scllcın yolda bir hurma dönesine rastladı ve :

— Eğer sadakadan olduğundan korkmasarn bunu yerdim; buyurdular.»[372]



Hadis müttefekun aleyh'tir.

Bu hadîs müsamaha götüren ehemmiyetsiz bir şey bulunduğu zaman alınabileceğine, onu İ'lâna filân hacet olmadığına, bulanın ona mâlik olduğuna delildir. ZâhirV bakılırsa kıymetsiz bir şeyi sahibi belli bile olso almak caiz gibi görünmüyorsa da mes'ole ihtilaflıdır. Bazılarına göre o şey'İ az da olsa almak caiz değildir. Ancak sahibi izin verirse o zaman caiz olur. Buna şöyle bir sual vârid olmuştur: Müslümanların hükümdarına, onların zayi' mallarını ve zekâtlarım korumak îc.abedcr-k' n Peygamber (S.A.V.) o hurma dânesini nasıl yerde bıraktı? Cevabı da şudur: Peygamber (S.A.V.)'in o hurmayı muhafaza için almadı­ğına dâir bir deli! yoktur. O yalnız vera' ve takvasından dolayı yemeyi terketmistir.

Şöyle de cevap verilebilir: Peygamber (S.A.V.) onu sadaka yiyebi-lon birisi buldun da yesin diye ka.sden bırakmış olabilir. Çünkü hü-kiımdara ancak sahibinin arayıp soracağı, belli oian malları muhafaza etmek îcabeder. Yoksa bir hurma dânesi gibi A de ten lerkediien şeyle­rin de muhafazası lâzım gelmez.

Hadîs-i Şerifte, haram olması mümkün görülen şüpheli şeyleri ye­mekten sakınmaya teşvik vardır.[373]



966/798- «Zeyd b. Hâlid-i Cühenî[374] radıyallü anh'den rivayet olunmuştur. Demiştir ki: Peygamber sallaîlahü aleyhi ve scllcm'e bir adam gelerek lükata'nın hükmünü sordu. Resûlüllah sallîahü aleyhi ve sellem:

— Onun kabını ve kabının bağını tan., sonra onu bir sene rlân et. Eğer sahibi gelirse ne a'lâ ge.mezse onu ne yaparsan yap; buyurdu. Adam :

—Ya bulunan koyunlar? dedi. Peygamber (S.A.V.):

— Onlar ya senin ya din k«rdeşinin yâhûd kurdundur; buyurdular. Adam :

— Ya bulunan develer? dedi :

— Sana ne, onların su tulumları ve tabanları yanların-dadır: Sâhibleri onlara rastiayıncaya kadar suya gelir ve

ağaçlan otlarlar; buyurdular.».[375]



Hadis müttefekun aleyh'ür.

Ulemâ bulunan şeyin alınıp alınmaması hususunda İhtilâf etmişler­dir. Ebu Hanifn (80 — 150) 'ye göre almak efdâldir. Çünkü müslü-nıana vâcib olan, dîn kardeşinin malını muhafaza etmektir İmam Şafiî'nin kavli de budur. İmam Mâlik ve* Ahmcd b. Hanbcl (164 — 2U> «almamak efdâldir» demişlerdir. Bunların delili:

«Müminin kaybettiği hayvan- âteş pâresidir.» hadîsidir.

Aklî delilleri, ödeme korkusudur. Bazıları: «bulunan şeyin alınması vaciptir» demişlerdir. Bunlar, hadîsi te'vîl etmiş ve «Bundaki şiddetli fHıdid bulduğunu kendisine ma'l etmek İçin alanlar ve ilân etmeyenler hakkındadır» demişlerdir.

Hadîs-i Şerif üç mes'eleye şamildir :

Birincisi : Lükata'nın hükmü hâhmdadır. Kaybolan hayvana «daal-I'" denildiğine ve Peygamber (S.A.V.)'in lükata'yı bulana kabı ve kabın bağını tanımasını emrettiğine göre burada lükata'dan murâd, bulunan cansız eşyadır.

Emr'in zahiri, bulunan şeyin tanınması ile tanıtılmasını ı vâcibol-rTıiKiınu gösteriyor. Geriye kalan îzâhât aşağıdaki hadîsin şerhinde ta­mamlanacaktır.[376]



967/799- «Bu da ondan rrvâyet olunmuştur; radîyallahü anh. De­miştir ki : Resûlüllah sftîîallahü aleyhi ve sellem:

— Her kim bir kayıp hayvanı barındırırsa, o hayvan* bildirmedikçe kendisi dalâlettedir; buyurdular.».[377]



Bu hadîsi Müslim rivayet etmiştir.

Gürüiüyor ki hayvanı bulan onu bildirmezse dalâletle tavsif olunu­yor.

Kaybolan şeyin kabı ile o kabı bağlayan bağın bilinmesinin ne gibi bir fayda te'mîn edeceği ihtilaflıdır.

Bazılarına göre bunları bilerek tavsif edene o mal verilmek için onları bilmek iktiza eder. Filhakika kaybolan şeyin sıfatını haber verdikten sonra sözü kabul edilerek o eşyayı ona vermek vâcib olur. Nite­kim gerek buradaki hadis gerekse Buharî'nin rivayet ettiği şu hakim dis de buna delâlet ederler.

«Eğer biri gelir de o şeyi sana haber veriirse — bir ri­vayette— sana kaybolan şeylerin adedini, kabını ve bağını haber verirse o şeyi ona veriver» Duyurulmuştur. İmam Ah­mcd1 \c İmam Mâlik'in mezhebi budur. Yalnız Mâlikîler altınların sıfat ve sayısının beyân edilmesini de şart koşmuşlardır. Çünkü bunlar ba­zı rivayetlerde vârid olmuştur. Amma kab ve bağı bilindikten sonra sayısı bilinmese zarar etmez.

Fakat nassen sabit olan iki alâmetten yani kab ile bağdan birisi bilinerek öteki bilinmezse bazılarına göre ikisini de bilmedikçe ona bir şey teslim edilmez. Diğer bazılarına göre ise bir müddet bekledikten sonra verilir.

Kabı ve ipini bildikten sonra eşyanın yeminsiz teslim edilip edilme­mesi hususunda ihtilâf olunmuştur. Bazıları: «Yeminsiz teslim olunur; zira hadîslerin zahiri bunu âmirdir» demis; diğer bazıları ise: «Eşya ancak beyyine yani hüccet ve delil ile teslim edilir» kanâatinde bulun­muşlardır.

«Beyyİne îcabeder» diyenlerce eşyayı bulana onların kab ve bağ­larını bilmesinin cmredİlmcsi. bulunan şey kendi eşyası ile karışmasın diyedîr; -yoksa bunlar sahihlerine iade edilirken mutlaka beyyine lâ­zımdır. Zîrâ eşya sahibi da'vâcıdır; da'vâcıya ise da'vâsını beyyine ile ispat etmek gerektir. Bu husus :

«Beyyine dâ'vâcıya yemîn de da'vâlıya gerektir» hâdîs-i şerifi ile takarrür etmiş bir umumî kaidedir. Mezkûr kaide ıVecrtte'nin 76. cı maddesinde «Beyyine müddeî içün ve yemin münkir üzerinedir» şeklinde hülâsa edildiği gibi 77. ci maddesinde dahî «Bey­yine hi!âf-ı zahiri isbât içün ve yemîn aslı ibkâ içündir» denilerek hüc­cetle yeminin nerelerde lâzım geidiği ta'yîn edilmiştir.

Babımızın ilk hadîsinde «Sahibi gelirse ne a'lâ» diye terecme edilen yerde şartın cevabı hazfedilmiştir. Cümlenin takdiri şöyledir:

«Eğer sahibi gelirse onu kendisir ı vcr.v Cevâbın ibareden hazfedilme», cevâbsiz da mânâ anlaşılacağı içincir.

Peygamber (S.A.V.) bulunan eşyanın tarif ve Hânını emrettiği gibi bu i'lânın vaktini de«Bir sene» diye tahdîd etmiştir. Bir sene i'Iân edildikten sonra bazılarına göre artık i'lân vâcîp değildir. Maamâ-fîh «vâcibtir» diyenler de vardır. îmavı Ebu Hanifr'dcn bir rivayete göre bulunan eşya on dirhem kıymetinden az ise onları bir kaç gün i'lân eder; on dirhem veya daha ziyâde kıymette irc bir sene i'lân eder. İmam Muhnmmcd'in tafsilât vermeksizin «bir yıl» diye takdir ettiği rivayet olunur.

İ'lân : Camilerde, çarşı ve pazar gibi kalabalık yerlerde yapılır.

Hadîste : «sahibi gelmezse onu ne yaparsan yap» buyu-rulmasına bakarak bazıları: «Bulan kimsenin o mal üzerinde her gûnâ tasarrufa hakkı vardır; binâenaleyh zengin olsun fakir olsun "kendi ihtiyacı İçin sarfedebildiği gibi tasadduk dahî edebilir» demiş-lerse de, bulunan eşyanın dâima bulanın elinde emânet kalacağını ifâde eden hadisler vardır. Bunlardan biri Müslim'in, rivayet ettiği şu hadîstir.

Sonra onu bir sene i'lân et. Eğer sahibi gelmezse o eş­ya senin yanında emânet olur.» Diğer bir rivayette :

«Sonra onu bir sene i'lân et. Eğer bilinmezse o malın nafakasını sen ver. Senin yanında emânet olsun. Şâyed arayıcısı günlerden bir gün çıkagelirse onu kendisine ve-rİver.» denilmiştir.

Bundan dolayı bir seneden sonra bu eşyanın hükmü hususunda ulemâ ihtilâf etmişlerdir.

«Nihâyctü'l - Müctehîd» nâm kitapta şöyle deniliyor: «Şehirle­rin fukâhâsı, MCvik, Ecvrl, Evzâî ve Şafiî, bulan kimsenin, buldu­ğuna mâlik olduğtna ittifak Htiler. Bunun bir misli do Ömer ile oğlun­dan ve Ibni Mes'ud'tan rivayet olunur. Ebu Hanîfe : Bulana bulduğu şeyi tasadduk etmekten başka çare yoktur; demiştir. Onun kavlinin misli de Ali, Ibni Abbas ve iâbtîn'den bir cenaatten rivayet ediliyor.

Bunların hepsi bulan kimse lükata'yı yerse ödeyeceğinde müttefiktir. Ancak Zahiriler sene geçtikten sonra o malın tırtık bulanın olacağına kaildirler»

İkincisi : Kaybolan koyunlardır. Kodunu şehirlerden uzak çorak bir yerde bulan kimsenin onu giyebileceğinde ulemâ müttefiktir. Çünkü Peygamber (S.A.V.) «O ya senindir ya dîn kardeşinin yâhûd da kurdundur» buyıu'nıuşlur. Bunun manâsı : hayvan helake ma'-ruzdur. Ve senin alman ile din kardeşinin alması arasında müteıvd-didlir; demektir. Din kardeşinden murâd; umumîdir; koyunun sahibi de olabilir : başka biri de. Keza kurt tâbiri de bütün koyun yiyen yır­tıcılara şâmildir.

Hariî-ste hayvanı almağa teşvik vardır. Ve cumhur'a göre kıymeti­ni sahibine öder. İmam Mâlik'den meşhur olan kavle göre ödemez, Zİrâ hadîste kurt ile hayvanı bulan müsavi tutulmuştur. Kurda bir hüküm terettüb etmediğine göre hayvanı alana da etmez.

Üçüncüsü : Kaybolan develerdir. Bunlar hakkında Fahr-i Kâinat (S.A.V.) Efendimiz: «Alınmazlar; halleri üzere ağaçlardan otiayip suya gitmeye terk edilirler» diye hükmetmiş; bunla­rın kimseye muhtaç olmadıklarına işaret buyurmuştur.

Maamâfîh, Hanefüer'e göre evlâ olan onları da alarak muhafaza etmektir.

Ulemâ : «Develerin alınmaması hususundaki emrin hikmeti, olduk­ları yerde daha kolay bulunmalarıdır» derler.[378]



963/800- «İyad b. Himar[379] radıifallii anh'âen rivayet edilmiştir. Demiştir ki: Resûlüllah sallaUah il aleyhi ve sellem:

— Her kim bir kayıp bulursa hemen iki adaletli kim­seyi şâhid tutsun ve bulunan şeyin kabını, bağını belle­sin. Sonra gizlemesin ve kaybetmesin. Şayet sahibi gelir­se hak onundur. Gelmezse o mal Allah'ın malıdır; onu di­lediğine verir; buyurdular».[380]



Bu hadîsi Tİrmizî müstesna Dörtler'le Ahmed rivayet etmiş; Ibni 'Huzeyme, İbn Cârûd ve İbnİ Hibban onu sahîhlemişlerdîr.

Lükata ve onun kabı İle bağı hakkında yukarıda îzâhât verildi. Bu hadiste iki adaletli kimsenin şâhid getirilmesi ve lükata'yı onlara gös­terme meselesi vardır. îmam-ı A'zam'm mezhebi ve İmam Şafiî'nin iki kavlinden birisi budur. Onlara göre İtikat ayı aldığına işhâd et­mesi vaciptir. İmam Mâlik ile bir kavlinde Şafiî'ye göre işhâd lâzım değildir. Zîrâ sahîh hadislerde işhâd zikredilmemiştir. Binâena­leyh buradaki işhâd mendûbdur.

Işhâd'm lüzumuna kail olanlar; «buradaki ziyâde sahîh olduk­tan sonra artık onunla amel vâcib olur. Onun diğer hadîslerde zik-rediîmemesi işhâda münâfî değildir.» diyorlar ki, hak olan da budur.[381]



969/801- «Abdurrahman b. Osman-ı Teymî[382] radıyallahü anh'den rivayet olunduğuna göre. Peygamber sallalîahü aleyhi ve selîcm hacı­ların lükatasından nehyetmİştir.»[383]



Bu hadîsi Müslim rivayet etmiştir.

Hacıların lükatasından murâd: Onların Mekke'de zayi' ettikleri şey­lerdir. Zîrâ Hz. Ebu Hüreyre'nin rivayet ettiği bir hadîste Mekke'nin Kikatasının sahibinden başka kimseye helâl olmadığını; fakat Cum-hur'a göre buradaki nehîden muradın; kendine mal etmek için almak olduğunu görmüştük.

Hacıların lükatalannın Mekke'ye mahsus oluşu bulunan eşyanın sa­hiplerine ulaştırılması kolay olduğundandır. Ulemâdan bir cemâat ise: «Bu hususta Mekke ile şâir beldeler arasında hiçbir fark yoktur. Mek­ke'nin tahsis edilmesi ta'rîfte mübalâğa içindir.» diyorlar.

Bu hadîsin Mekke'de olsun şâir yerlerde olsun mutlak surette ha­cılar hakkında olması da muhtemeldir. Çünkü Mekke'de olduğuna de­lâlet eden bir delil yoktur.[384]



970/802- «Mikdam b. Ma'dikerib radıyallü tftaft'den rivayet olun­muştur. Demiştir ki: Rerûlüliah sallalîahü aleyhi ve sellem:

— Dikkat edin: yırtıcılardan azı dişine sâhib olanla ehlî eşek ve zimmî malından lükata helâl ofmaz ancak sahibi ondan müstağni olursa o başka; buyurdular.»[385]



Bu hadîsi Ebu Dâvud rivayet etmiştir.

Hadîs-i Şerifte zikri geçen şeylerin haram kılındığı ileride «Et-ıme» babında görülecektir. Musannif onu burada sırf kendisine İslâm diya­rında yaşamak için ahd-u cman verilen zimmînin lükatası için getir­miştir. Bu suretle «Lüknta babı» nda müslüman ile zimmî arasında bir fark olmadığı anlaşılıyor. Hadisten anlaşılan: zimmî'nin lükatasımn zimmîîer mahallesinde bulunmasıdır. Aksi takdirde lükatanm hangi in­sana âid olduğu pek kestirilemez.

«Ancak sahibi ondan müstağni olursa o başka» cümleT si yukarıda hurma dânesi mes'elesinde görüldüğü vecihle «ehemmiyet verrlmiyecek derecede az» diye te'vîl edilmiştir. Yahut i'lân edildiği hal­de sahibi çıkmayan mai'dır. Bunu müstağni olmakla ifâde etmesi, is-tiğna'nın bilinmemeye sebep olmasındandır: Zîrâ müstağni olmasa cid­diyetle arardı.

Fâİde : Ncvcvl «el-Mühczscb-» şerhinde şöyle diyor : «Bahçeye, ekine veya hayvana tesadüf eden kimse hakkında ulemâ İhtilâf etmiş­lerdir. Cumhur'a göre bunlardan bir şey alamaz, ancak zaruret halinde alabilir. Oznman dahî Cumhur-u ulemâ ile Şafii'ye göre aldığını öder. Seleften bazılarına göre bir şey Ödemez. îmam Ahmcd'dcn esah ri­vayete göre bahçenin duvarı yoksa içindeki yaş yemişlerden yiye­bilir. Diğer bir rivayete göre ise ihtiyacı varsa yemesi caizdir; ve her iki halde de ödeme yoktur. İmam Şafii bu rhes'ele hakkında sö­zü hadîsin sahîh olmasına ta'lik etmiştir.

Bu mes'elede kaviller çoktur.[386]


Kategoriler

- namaz - hac - umre - dua - oruc - ashab - ashabın fazileti - ticaret - cihad - abdest - ilim - haram - ölüm - iman - iyilik - nikah - hadis - kıyamet - islam - cennet - miras - sünnet - mal - fitne - Kadın - sadaka - yemin - zina - zekat - ihram - evlilik - köle - feraiz - zikir - cemaat - kurban kesmek - mescid - kısas - hayız - günah - helal - amel - gusül - borç - kibir - cehennem - hüküm - öldürmek - kafir - takva

MollaCami.Com