Hayat | Konular | Kitaplık | İletişim

«Kefaet Ve Muhayyerlik Babı»

«Kefaet Ve Muhayyerlik Babı»



Kefâet : Müsavat ve denklik demektir. Dînde kefâet mu'teberdir; binâenaleyh müslüman bir kadının bir kâfirle evlenmesi icmâ'en ha­ramdır[521].



1031/852- «Ibni Ömer radıyallahih anhümâ'dan rivayet olunmuştur. Demiştir ki : Resûlülah sallaîlahü aleyhi ve sellem :

— Araplar birbirlerinin küfüdür; Mevâlî de birbirle­rinin küfüdür; ancak dokumacı veya kan alıcı olursa o başka; buyurdular.»[522]



Bu hadîsi Hâkim rivayet etmiştir.

İsnadında ismi söylenmeyen bir râvî vardır. Ebu Hatim hadîsi münkeç saymıştır. Fakat Bezzar münkati' bir senedle Hz. Muaz b. Cebel'den onun bir şahidini rivayet etmiştir. İbni Ebî Hatim bu ha-_disİ babasına sormuş : «Bu yalandir:ash yoktur» cevabını almıştır. Başka bir yerde de «bâtıldır» demiştir. İbni Abdilbcrr onu «ct-Tem-hîd» de rivayet etmiş ve : «Dârc Kutnî (eî-llcl) de onun için: sahih olmuyoi^dedi» demiştir. Aynı hadîsi Hişam b. Ubcyd rivayet etmiş ve (kan alici) kelimesinden sonra «yâhûd Tabak» ifâdesini ziyâ­de etmiş; bunun üzerine tabaklar toplanarak kendisini paylamak iste­mişlerdir, îbni Abdilbcrr : «Bu münkerdir: uydurmadır: onun bir çok tarîkleri vardır ama hepsi boştur» demiştir.

Hadîs, arapların birbirlerine küf olduklarına, mevâlî'ni ı onlara küfü' olmadıklarına delildir.

Mevâlî : Mevlâ'nın cem'idir. Mevlâ yardımcı ve dost mânâlarına gelir. Arap olmiyan mü si umanlar İslâmiyet'e yardım ittikleri cihetle kendilerin? mevâlî denilmiştir.

Kefâet mes'elesinde neye i'tibâr edileceği ulemâ arasında çok İhtı-lâfhdır.

Hz. Ömer, İbni Mes'ud, îbni Şîrîn, Ömer b. Abdülaziz hazerâtı ile îmam Mâlik ve diğer bir takım ulemâ'ya göre mu'teber olan dîn'dir. Bu zevatın delilleri ;

«[523] Şüphesiz ki Allah İndinde sizin en kıymetliniz en ziyâde ehl-I takva ofanmızdır» âyet-İ kerîme'si ile :

«İnsanların hepsi Âdem oğludur. Âdem ise topraktan­dır.» hadîs-i şerifidir. Bu mânâda bir hadîsi İbni Sa'd, Hz. Ebu Hü-reyre'den tahrîc etmiştir. Lâfzı şudur :

«İnsanlar tarağın dişleri gibidir. Kimsenin kimse üze­rine bir üstünlüğü yoktur. Ancak takva ile olan müstes­na.»

Aynı hadîsi îbni Lal, îbni Sa'd hadîsine yakın lâfızlarla tahrîc etmiştir. Buharı de bu kavle işaretle «Bâbü'l - Ekfâî fi'd-Din» nâmiyle bir bâb tahsis etmiştir. Fahr-İ kâinat (S.A.V.) efendimizin: «Dİndarı-nt tercih et» buyurduğunu yukarıda görmüştük. Resûlüllah (S.A.V. Mekke'nin fe£hi günü bir hutbe irâd buyurmuş onda ez cümle câhiliy-yet devri âdetlerini, büyüklenmeyi soy sop ile iftihar ötmeyi i'tibârdan düşürerek, insanların ancak iki sınıf, yani ya mü'min, müttekî, Allah indinde makbul yâhûd fâcir, şaki, Allah indinde gayr-ı makbul olduk­larını beyân buyurmuştur.

Hâsılı soy sop ile iftiharın zemmi hususunda bir çok hadîsler vardır. Allah indinde makbuliyyetin ancak takva ile olacağını ifâde eden âyet-i kerîme ve o mânâdaki hadîslerle istidlal ederek îmam Mâlik ile Hanefîler'den Ebu Bekir Razî ve Kerki kefâeti nazar-ı i'ti-bâre almamışlardır. Maamâfîh diğer imamlarca kefâet mu'teber-dir, ve bazı ictihâd farkları ile; Dînde, takvada, san'atta, l.ürriyet-te, malda ve sâirede aranır. Bu hak kadınındır. Biânenleyh arana­cak şeyler erkekte aranacak; bu suretle onun kadına denk olup "ol­madığı anlaşılacaktır.[524]



1033/853- «Fatıme[525] btntî Kays radıyallahü anhâ'dan rivayet edil­diğine göre: Peygamber sallaîlahü aleyhi ve sellem kendisine :

— Üsâmeye nikâh ol; buyurmuşlardır.»[526]



Bu hadîsi Müslim rivayet etmiştir.

Musannifin bu hadîsi, zaîf olduğunu beyân ettiği İbni Ömer hadî­sinden sonra zikretmesi kefâet babında dînden başka bir şeyin nazar-i i'tİbâre ahnmıyacağına işaret içindir.

Nitekim aşağıdaki hadîsi de aynı maksada binâen irâd etmiştir.[527]



1034/854- Ebu Hüreyre radıyallahü anh'den rivayet edildiğine gö­re: Peygamber sallaJlahil aleyhi ve sellem :

— Ey Benî Beyaza, Ebu Hind'i evlendirin[528]; ona kız Verin; buyurmuşlardır.»[529]



Bu hadîsi Ebu Dâvud ile Hâkim iyi bir senedle rivayet etmişlerdir.

Hadîs-i şerif, kefâct'te soy ve sülâleye i'tibâr edilmiyeceğinin de-lîllerindendir. Filhakika Hz. Bilâl (R.A.) Hâle bintİ Avfla evlenmişti ki, bu kadın Hz. Abdurrahman b. Avf'm kız kardeşi idi. Hz, Ömer (R. A.) dahî kızı Hafsa'yı Selmân-ı Farisî (R.A.)'a verecek olmuştu. Son­ra Hz. Hafsa Ümmehât-ı mü'minîn'den oldu.[530]



1035/855- «Âişe radıyallahü anhâ'dan rivayet edilmişlir. Demîştîr kr: Berîre âzad olduğu vakit kocası (nda kalıp kalmamak) hususunda muhayyer bırakıldı.»[531]



Bu parça müttefekun aleyh uzun bir hadîsin içindedir. Müslim'in Âişe (R.Anhâ)'dan rivayetinde «Kocasının köle olduğu» (yine) Aişe (R. Anhâ)'da.n bir rivayete göre «hür olduğu» zikredilmiştir. Fakat birinci rivayet eaahtır. BuharVdcki ibni Abbas (R. A./dan gelen sahih rivayette köle idi-ği sarih olarak ifâde edilmiştir. Bu sebeple Buharı köle olduğuna kat'iyyetle hükmetmiştir.

Bu hadîsi Medîne ulemâsı da rivayet etmişlerdir Bir şeyi Medine ulemâsı'nm rivayet ve kabul etmesi İle bazıları o şeyin esah olduğuna istidlal ederler. Aynı hadîsi Ebu Dâvud, Hz. ibni Abbas'dan şu lâfız­larla tahrîc etmiştir :

«Filhakika Berîre'nin kocası kara İdi; Mugîs adını taşıyordu. Niha­yet Peygamber (S.A.V.) Berîre'yi muhayyer bıraktı ve iddet bekleme­sini kendisine emretti.»

JS«Aarî'nin İbni Abbas'dan tahrîc ettiği rivayette :

«Bu filân oğullarının kölesi Mugîs yani Berîre'nin kocasıdır» denil­miştir.'nin diğer bir rivayetinde :

«Berîre'nin kocası siyah bir köle İdi: ona Mugîs derlerdi» buyuru!-maktadır. Dârc Kutnî (306—385) : «Urvc'nm Âişe'den onun köle olduğu hususundaki rivayeti değişmemiştir.» demiştir. Ncvcvî diyor ki : «Köle idi, diyenlerin sözünü, Âişe'nin : O köleydi; demesi te'yîd Kıssayı haber veren o olduğu halde köle idiğİni haber vermiştir. Binâenaleyh köle olduğunu hem kuvvet hem de çokluk ve bellcyiş i'ti-bâriylc tercih sahih olmuştur.»

Hadîs-i Şerîf, âzâd edilen cariyenin kocası köle ise onda kalıp kal­mamak hususunda kendisine muhayyerlik sabit olduğuna delîidir ki, icmâ' budur.

Hür olursa mes'ele ihtilaflıdır. Cumhur'a göre cariyeye muhayyer­lik yoktur. Çünkü köle olduğu zaman muhayyer olmasının illeti, köle'-nin hülleye bir çok hükümlerde küfü olamamasıdır. Câriye âzâd edil-dimi kocasının nikâhında kalıp kalmamak hususunda muhayyer olur; zîrâ akicl yapılırken İhtiyara ehil değil idi.

Şa'bî ile bazı ulemâ'ya göre ise kocası hür de olsa câriye âzâd edil­diği zaman kendisine muhayyerlik sabit olur. Bunların delili : Hadîsin bir rivayetinde «Berîre'nİn kocası hür idî» denilmiş olmasıdır.

Aklî delilleri de : Evlendirilirken cariyenin hiç bir ihtiyarı bulun­mamasıdır. Sahibi kendisini zorla dahî evlendirebilirdi. İşte âzâd edil­dikten sonra evvelden mevcut olmıyan yepyeni bir hâl meydana gel­miştir ki,[532] bu hâl onun muhayyerliğini îcabeder.

Sonra (İhtiyar) kelimesi ile nikâh'ın feshedilip edilmiyeceği de ih­tilaflıdır. Bazıları : «Evet bu sözle nikâh münfesih olur» demişlerdir. Bunların delili : Hadîste geçen «muhayyer bırakıldı» ifadesidir. Diğer bazılarına göre mutlaka (fesih) kelimesini söylemek lâzımdır.

Câriye kendini ihtiyar ettikten sonra artık kocasının ona dönmeğe hakkı kalmaz. Yeniden evlenmek isterse nikâhı tazeletmeleri îcabeder. Cariyenin muhayyerliği cima' zamanına kadar devam eder. Buna delîl imam Ahmed'in tahric ettiği şu hadîstir :

«Câriye âzâd olduğu vakit cima' edilmedikçe muhay­yerdir, isterse ondan ayrılır; ama cima' ederse artık ona muhayyerlik yoktur». Bu hadîsi Dâre Kutnî :

«Eğer seninle cima' ederse artık sana muhayyerlik yoktur» şeklinde tahrîc etmiştir. Ebu Davud'un rivayeti de buna yakın lâfızlarladır. Bunlar, cimâ'in muhayyerliğe mâni' olduğuna delildir. Hanbelîler'in mezhebi budur.

Berîre hadîsi'ni utemâ : zekât, ıtık, alış veriş ve nikâh gibi bir çok yerlerde zikretmişlerdir. Musannif merhum ondan çıkarılan fâideîeri saymış, tam yüz yirmi ikiyi bulmuştur. Bunların bâbı'mızla alâkalı olanlarından bir kaçını biz de görelim :

1— Köle olan karı kocadan birini satıp diğerini bırakma caizdir.

2— Evli cariyeyi satmak boşama hükmünde değildir.

3— Evli bir cariyeyi âzâd etmek onu boşamak veya nikâhını fesih etmek sayılmaz. Çünkü cariyenin talakı sahibinin değil, kocasının hak­kıdır.

4— Köleler kölelikten kurtulmaya çalışabilirler.

5— Kefâetde hürriyet mu'teberdir.

Berîre kıssası'na göre : Kocası onu o kadar severmiş ki aşkından ağlıyarak Medine sokaklarında Berîre'nin arkasından dolaşır; göz yaşı döker ve kendisini bırakmaması için yalvarırmış. Fakat Berîre bunu kabul etmemiş. Ulemâ bunu aşkın hayayı yok ettiğine ve âşık, yaptığını gayr-ı ihtiyarî yapıyorsa mazur görülmesi îcabettiğine delîl saymış hat­tâ Allah aşkı ile vecde gelen dervişlerden gayr-ı ihtiyarî sâdır olan raks ve sâirenin arfolunacağına kail olmuşlardır. Lâkin bazıları : «Berîre'-. nin kocası sevgilisinden ayrıldığı için ağlamış; Ehlullah olanlar da Al­lah'a kavuşmak ve gazabından korunmak için ağlarlar; nitekim Fahr-I kâinat (S.A.V.) efendimiz de ağlardı. Raks ve çalgı gibi şeyler ise fâsık ve fâcirlerin sânıdır. Allah'ı sevenlerin ve ondan korkanların şanı bu değildir.» diyerek, bu gibi şeylerin kat'iyyen dinle alâkası olmadığım beyân etmiş ve böyle bir hükmün hadisten nasıl alındığına şaşmışlar­dır.[533]



1036/956- «Dahhâk b. Feyruzu[534] Deylemî'den o da babası radıyal-lahü anh'dan işitmiş olmak üzere rivayet edilmiştir. Babası demiştir ki : Yâ Resûiüllah, dedim; ben nikâhım altında İki kız kardeş olduğu halde müslüman oldum ne yapmalıyım? Resûiüllah sollallahü aleyhi ve sellem :

— Onların hangisini dilersen boşa; uyurdular.» [535]



Bu hadîsi Nesâî müstesna Dörtler'le Ahmed rivayet etmiştir. Ibnî Hibbân, Dâre KutnS ve Beyhakî onu sahihlemişler, Buharı ise illetlendirmiştir.

llletlendirmesinin sebebi şudur : hadîsi Dahhâk babasından ri­vayet etmiş; ondan da Ebû Vehbî Ceyşanî rivayet eylemiştir. Bu-harî : «Bunların birbirinden işittiğini bilmiyoruz» diyor.

Hadis-i Şerif, kâfir nikâhlarının, müslüman nikâhlarına muhalif de olsalar yine nazar-ı İ'tibârc alınacağına delildir. Şu halde onların nikah­lan müslüman olduktan sonra da devam edecek ve kadın ancak boşa­makla kocasından ayrılacaktır. Hanefîler'den maada mczlıeb imamları İle Dâvud-u Zâihrî'nin mezhebi budur. Hanefîler'le Zâhirîler'e göre ise kâfirin yalnız î.slâmiyete uyan icraatı kabul olunur. Hadîs-i şerifte­ki talâktan mıırâd hakikaten boşanmak değil, kız kardeşin birini nikâ­hında bırakıp ötekinden ayrılmaktır. Fakat bırakılan kardeşe yeniden nikâh kıymak lâzımdır.[536]



1037/857- «Sâlim'den babasından işitmiş olarak rivayet edildiğine göre: Gaylan[537] b. Seleme on dâne karısı olduğu halde müslüman ol­muş; kadınlar da onunla birlikte müslüman olmuşlar. Fakat Peygamber sallallahü aleyhi ve selle m kendisine bunlardan dördünü seçmesini em­retmişlerdir.»[538]



Bu hadîsi Ahmed ile Tîrmizî rivayet etmiş; Hâkim ile İbni Hibbân onu sahîhlemişler; Buharı, Ebu Zür'a ve Ebu Hatim ise Ületlendirmişlerdir.

Tirmizl, BuharVnin: «Bu hadîs mahfuz değildir» dediğini nak-letmiştir. Musannif «et-Tclhis» de bu hadîs üzerinde bir hayli söz etmiştir. Fakat İbni Kesir'in «el-frşâ(fa nâm eserinde ifâdesi on­dan hem daha kısa hem daha güzeldir. İbni Kesîr hadîsi tahrîc ettik­ten sonra şöyle demektedir: «Bu hadîsi İmam Ebu Abdillah Muham-med b. İdrîsi Şafiî ile Ahmed b. Hanbcl, Tirmizl ve İbni Mâcc riva­yet etmişlerdir. Bu isnadın ricali Şeyheyn'in şartları üzeredir. Şu kadar var ki; Tirmiz : BuharVyi : Bu hadîs mahfuz değildir; der­ken işittim. Sahîh olan Şuayb ve başkalarının Zührî'don rivayet et­tikleridir; dedi.»

Bu hadis, Dahhâk hadisinin delâlet ettiği hükme delâlet ediyor. Binâenaleyh o hadîsi te'vîl edenler bunu da te'vil ederler.[539]



1038/858- «İbni Abbas radujaUahil anhümâ'dan rivayet olunmuş­tur. Demiştir kî: Peygamber salhülahü alryhi ve sçllem kız\ Zeyneb'i altı stne sonra Ebu'l-Âs b. er-Rebİ'a ilk nikâhı'ile iade etti; yeni nikâh kıymadı.»[540]



Bu hadisi Nesâî müstesna, Dörtler'İe Ahmed rivayet etmiş; Ahmed ile Hâkim onu sahîhlemişlerdir.

Tirmizî : «Bu hadîs hasendir; isnadında be's yoktur.» demiştir.

İmam Ahmed'm bir rivayetine göre, Hz. Zeyneb (R. Anlıâ/mn müslümanhğı kabulü zevcinin müslüman oluşundan altı sene evveldi. Fakat Hz. Zeyneb (R. Anhâ)'mn buradaki müslümanhğından, hicreti "kastedilmiştir. Ynksa o sonradan müslüman olmuş deği! Resûlüîlah (S.A.V.)'in dîğcr kerîmeleri ile birlikte Peder-İ Âli'leri (S.A.V.)'e Pey­gamberlik geldiği zaman müslüman olmuşlardır.

Ebu'l-Âs (R.A.), Bedir gazasında müslümanlann eline esir düş­müştü. Hz. Zeyneb (R. Anhâ) ona fidye olmak üzere annesi Hz. Hadice (R. Anhâynm kendisine düğün hediyyesi olarak zifaf gecesi taktığı kıymetli gerdanlığı göndermiş idi. Fahr-i K"âİnât (S.A.V.) efendimiz bu­nu görünce Zevce-i Muhteremleri Hadîcetü'l - Kübra (R. Anhâ-)'yi ha­tırladı ve gözleri yaşardı Ashâb-ı kirâm'ma bakarak :

— Bir anne'nin hâtırasını ki7ina bırakmak icap et mez mi? demişti. Eshâb'm hepsi bunu kabınderek gerdanlık Hz. Zeyneb'e iade olundu. Resûlüllah (S.A.V.) damadını serbest bıraktı ve ona min~ net-ü ihsan eyledi. Yalnız Hz. Zeyneb'e hicret için müsaade etmesini şart kıldı. Hz. Zeyneb (R. Anhâ), Bedir vak'asından az sonra Medine'­ye hicret etti.

Bedir vak'asi ise Resûlüllah (S.A.V.)'in hicretinden iki sene sonra Ramazan'da olmuştu. Müslüman "kadınların kâfirlere haram kılınması altıncı hicrî yılında Hudeybiye'de vuku' bulduğuna göre Hz. Zeyneb . (R. Anhâ)'vn. bundan sonra iki sene kadar beklediği anlaşılıyor. Nite­kim Ebu Davud'un bir rivayetinde : «Resûlüllah (S.A.V.) onu kocasına İkî sene sonra iade etti» denilmektedir. Bu ciheti Ebû Bekr-İ Beyhaki dahî böyle takrir etmiştir.

Tirmj,zl: «Bu hadîsin vechi bilinmiyor» diyerek Resûlüllah (S.A.V.) in Hz. Zeyneb'i altı yâhûd üç veya iki sene sonra zevcine nasıl iade buyurduğuna işaret etmiştir. Mes'ele müşkildir. Zîrâ Hz. Zeyneb'in id-detinin bu müddet zarfında devam etmesi uzak bîr ihtimaldir: «Bir kâfir karısından sonra müslüman olursa aralarında nikâh devam eder» diyen bulunmamıştır. Bu bâbta icnıâ' olduğunu İbni Abdüberr nak­letmiş; yalnız buna Zâhirîler'den bazısının cevaz verdiğine işaret et­mişse 5e mezkûr kavlin red edildiğini söylemiştir. Fakat ona da : Bu mes'elede Hz. Ali ile Nchai'den hilaf sabit olduğu, Ebu Hanifc'nin Şeyhi Hammâd'm bununla fetva' verirdiği, ileri sürülerek cevap ve­rilmiştir. İkisi do kâfir olan karı kocadan biri müslümanlığı kabul ederse Hz. A(İ (R. A.) onlar hakkında,:

«Kadtn Meret diyarında olduğu müddetçe kocası onun bud'una da­ha lâyıktır» demiş; bir rivayette :

«Şehirfnden çıkmadığı müddetçe kocası karısına daha lâyıktır.

buyurmuştur. Zührî'nin bir rivayetine göre : «Kadın müslümanlığı eder de kocası kabul etmezse aralarını hükümdar ayırmadıkça onlar ka­rı kocadır.» denilmektedir.

Cumhyr-u ulemâ'ya göre : Kocası diyâr-ı küfür'de olup müslüman­lığı kabul etmiyen bir kadın, müslümanlığı kabul eder de medhûlün biha (yani cima' edilmiş) olursa kocası o kadının iddeti içinde müslü­man olduğu taktirde aralarındaki nikâh bâkî'dir. îddeti bittikten sonra müslüman olursa araları ayrılır. İşte İbni Abdilberr'in hakkında icmâ' naklettiği mesele budur. Cumhur, Hz. Zeyneb (R. Anhâ) hadîsi­ni (iddeti bitmemiştir) diye te'vîl etmişlerdir. Yani müslüman bir ka­dının kâfir kocasımn nikâhında kalamiyacağım bildiren âyet-i kerîme nazil olduktan sonra Hz. Zeyneb (R. Anhâ) iki sene bir kaç ay, henüz müslüman olmamış bulunan kocasının nikâhında kalmıştır. Çünkü bazı kadınların hayzı gecikir. Zeyneb'in hayzı da gecikmiştir. Ve iddeti he­nüz bitmediği için Peygamber (5.A.V.) kendisini kocasına iade etmiş­tir.

Fakat İbni Kayyım, cumhur'un kavlini reddetmiş ve: «Hadîsle­rin hiç birinde iddetin nazar-ı itibâre alındığını bilmiyoruz. Peygamber (S.A.V.)'in bir kadına iddetinin geçip geçmediğim sorduğu da ma­lûmumuz değildir. Hiç şüptıe yok ki mücerret müslümanlık ayrılmayı îcabetse bu ayrılığın talâkı ric'î değil, baîn olması lâzım gelir, Şu hal­de iddetin nikâhın devam ve bekası hakkında bir tesiri yoktur. Onun eseri yalnız kadını başkasına nikâhtamaya mâni' olma hususunda zahir olur. Eğer İslâmiyet bunların arasında ayrılığı reva görseydi kocası id- içinde karısını almağa hak kazanamazdı. Lâkin Peygamber (S.A.V.)'in hükmü bu nikâhın mevkuf olduğuna delâlet eder. . Kocası, karısının iddeti bitmeden müslüman olursa karısı kendisinindir;, iddeti geçerse, kadın istediğine varabilir. Dilerse kocasını bekler; şâyed müs­lüman olursa yine karışıdır; nikâh tazelemeye hacet yoktur. Müslüman olan hiç bir kimsenin nikâh tazelediği asla bilinmemektedir. Bilâkis iki şeyden biri olurdu. Ya ayrılırlar, da kadın; başkası nikâh eder; yâ­hûd nikahlan üzere kalırlardı...» demiştir. İbni Kayyım sözünü şöyle bitirmiştir: «Eğer Peygamber (S.A.V.)'in Hudeybîye anlaşmasın­dan ve Fetih zamanından sonra -Karı ile kocadan birinin müslüman oluşu gecikse bile- onları yine karı koca olarak ikrar buyurması olma­sa idi biz de iddeti nazar-i i'tibâre almaksızın İslâmiyet sebebi ile he­men ayrılmalarına kail olurduk. Çünkü Teâlâ hazretleri :

[541] «Ne o kadınlar o erkeklere helâl olur; ne de o erkekler o kadınlara.» buyuruyor.»

Bazılarınca bu meselede e nşayan-ı kabul kavil İbni Kayyim'in. kavlidir.[542]



1039/859- «Amr b. Şuayb'den o da babasından o da dedesinden -ra-dıyallahÜ anhüm- işitmiş olarak rivayet edildiğine göre: Peygamber saUalJa m aleyhi ve sellem kızı Zeyneb'i Ebu'l-Âs'a yeni bir nikâh ils iâde etmiştir.[543]



Tirmizî : «ibni Abbas hadisi isnad i'tibâriyle daha iyidir, ama Artır b. Şuayb hadîsi ile amel olunur» demiştir.

Hafız îbni Kesir'in «cl-îrşâd» da beyânına göre İmam Ahmed b. Hanbcl : «Bu zaîf bir hadîstir. Huccac onu Amr B. Şuayb'dajı işitmemiş, Muhammcd b. Abdillahhi'l-Arzemi'den duymuştur. Hal­buki ArzrmVnin hadîsi hiç bir şey etmez. Sahih olan İbni Abbas ha­dîsidir» diyerek yukarıda geçen hadîse işaret etmiştir. Buharı, Tir­mizî, Dârc Kut.nl ve Bcyhaki de aynı şeyi söylemişler; hattâ Bey-haki bunu diğer hadis hafızlarından da hikâye eylemiştir.

»ibni Abdilbcrr'c gelince : O, Amr b. Şuayb hadîsini tercihe meyletmiş ve bu hadis ile fbni Abbas hadîsinin aralarını bulmuş; İbni Abbas (indisindeki «ilk nikâhla» ta'birİni «İlk nikâhın şartları ile» mâ­nâsına almıştır. Yine o hadîsteki «Yeni nikâh kıymadı» ifâdesini de «tik nikâhdakinden fazla bir şey şart koşmadı» diye mânâlandırmı-tır.

Amr b. Şuayb hadîsini usul ve kavâid te'yîd etmektedir. Onda yeni akid yapıldığı hattâ Tirmizl'nm rivayetinde, yeni mehir konul­duğu tasrih olunmuştur. Sarahat mukabilinde İse delâlete i'tibâr yoktur.[544]



1040/860- «İbni Abbas radıynllahü anhümâ'dan rivayet olunmuştur. Demiştir ki: Bir kadın müslüman oldu da evlendi. Sonra kocası geldi. Ve :

— Yâ Resûlallah! Ben müslüman olmuştum, kadın bunu biliyordu. Dedi. Bunun üzerine Rosûlüllah saüallahü aleyhi ve sellem onu ikinci kocasından alarak ilk kocasına iade etti.»[545]



Bu hadîsi Ahmed, Ebu Dâvud ve İbni Mâce rivayet etmişlerdir. İbni Hibbân ile Hâkim onu sahîhlemişlerdir.

Hadîs-i şerîf, kocasının müslüman olduğunu karısı bilirse o kadın başka kocaya bile gitse nikâhlarının bozulmayacağına, ikinci nikâhın bâtıl olduğuna delildir.

O zât'm «Karım benim müslüman olduğumu bilirdi» demesi ihti-malli bir sözdür. Kadının iddeti geçmezden önce de sonra da müslü-manhğı kabul etmiş olabilir. Fakat her halde kocasına iade edilecektir. Kadının başkasına varmazdan evvel onun müslüman olduğunu öğren­mesi mutlak surette ikinci .nikâhı bâtıl kılar.

Bu hadîsi yukarıda Hz. Zeyneb'dcn bahseden ibnî Abbas hadîsin­de görülen îbni Kayyim'in görüşünü te'yîd ediyor. Çünkü Peygamber (S.A.V.)'in :

— Kadın senin müslüman oluşunu iddetinin geçme­sinden evvel mi öğrendi sonra mı? dîye sorması, iddetin bir hüküm ifâde etmediğine delildir. Ancak ibni Kayyim'în iddiasına göre kadın iddeti geçtikten sonra dilediğine varabilir. Şu halde bu­radaki kıssa yalnız iddet içinde evlendiğine göre tamam olur.

Bazıları bu tevcihi de müşkil buluyor ve diyorlar ki: «Eğer bu kadının' ikinci kocaya varması iddeti geçtikten sonra olmuşsa nikâ­hı sahihtir. Birinci kocasından beklediği iddeti geçmeden evvel vac-mışsa bâtıldır.» Bu mülâhahazalar karşısında nihayet şöyle demek kalıyor: «Bu kadın ikinci kocaya iddeti içinde iken varmıştır. Bu takdirde nikâhları bakidir. Kadının ilk kocası müslüman olduktan sonra İkinci kocaya varması bâtıldır. Zîrâ kocası vardır.»[546]



1041/861- «Zeyd b. Kâ'b b. Ucra'dan o da babasından -radıyalîahü anh- işitmiş olarak rivayet olunmuştur. Demiştir ki: «Resûlüllah salîal-lahil aleyhi ve sellem Benî Gîfâr'dan Âliye ile evlendi. Peygamber (S.A.V.)'in yanına girerek elbisesini soyunduğu zaman (S.A.V.) onun boğrüüde bir beyazlık görmüş; ve :

— Elbiseni giy de ailen nezdine git; buyurmuşlar; kendi­sine mehir verilmesini de emretmişlerdir.»[547]



Bu hadîsi Hâkim rivayet etmiştir. İsnadında Cemil b. Zeyd vardır ki, bu zât meçhuldür. Onun üzerinde şeyhi hakkında pek çok ihtilâf edil­miştir.

Zehcbî bu Cemil hakkında îbni Maîn'in : «sika değildir» dedi­ğini kaydediyor; Buharı : «Onun hadîsi sahih değildir» demiştir.

Hadîsi Cemil'in rivayet ?dip etmediği dahî ihtilaflıdır. Bazıları onun rivayet ettiğini söylemiş, diğer bazıları Kâ'b b. Zeyd'den rivayet olunduğunu idda etmiş, bir takımları fbni Ömer'den, başkaları Kâ'b b. Ücre'den rivayet edildiğini ortaya atmışlardır. Kâ'b b. Zeyd'in rivayet ettiğini İleri sürenler bile vardır.

Hadîs-i şerif, bars denilen illetin sakınacak bir şey olduğuna delâ­let ediyor. Yalnız onun sebebi ile nikâhın feshedileceğine dâir bir sara­hat yoktur. Çünkü «Ailenin lezdine git» demekle Peygamber (S.A.V.) boşamayı kasdetmiş olabilir. Şu kadar var ki: bu hadîsi îbni Kes'v başka lâfızlt/Âs. rivayet etmektedir. O rivayette :

«Peygamber (S.A.V.) Benî Gifâr'dan bir kadınla evlendi. Kadın ya­nına girince. Peygamber {S.A.V.) onun böğründe bir bars illeti göre­rek hemen onu ailesinin yanına iade etti; ve :

— Benden (bunun kusurunu) gizlediniz; dedi...»

Bu, nikâhı feshettiğine delildir.

Mezkûr hadîsi îbni Kesîr . .ikâhta muhayyerlik ve kusurdan dolabı lâde) bâbı'nda zikretmiştir.

Kusurdan dolayı nikâhın feshedilip edilemiyeceği hususunda ulemâ ihtilâf etmişlerdir. Ekseriyete göre feshcriilebilir. Yalnız tafsilât husu­sunda yine, ihtilâf vardır. Meselâ, Hz. AM ile Hz. Öm r (R. Anhümâ)'-ya göre kadın ancak dört şeyden biri sebebi ile ailesine iade edilebilir. Bunlar : delilik, cüzzam, bars ve bir de ferede olan bir illettir. Fakat bu rivayetin isnadı münkatı'dir. BeyhakVuin iyi bir isnadla İbni Abbas (E. A./dan rivayet ettiği bir hadîste :

«Dört nev'î kadın vardır; bunlar satışa da, nikâha da yaramazlar: Deli, cüzzamlı, barslı ve ferci illetli olan ka­dın.» buyftrulmuştur.

Bu hususta erkek de kadınla müşterektir. Biânenaleyh, o da mecbub ve ınnîn yani tenasül uzvu kesilmiş veya harekete gelmiyor­sa karısının isteği üzerine mahkeme tarafından aralan ayrılabilir.

Hulâsa karı kocayı birbirinden nefret ettiren ve cimâ'a manî' olan her kusur bazı mezheb farkları mülâhaza edilmek şartı ile ka­rı kocanın arasını ayırmaya sebep teşkil eder. Tafsilât fıkıh kitapIarındadır.

Dâvud-u Zahirî ile Îbni Hazm'e göre nikâh hiç bir illet sebebi ile feshedilemez.[548]



1041/862- «Said b. el-Müseyyeb'den rivayet olunduğuna göre Ömer b. el-Hattab radıyallahü anh :

— Hangi erkek bîr kadınla evlenir de onunla cİmâ' eâer ve kendlsl-nİ barslı veya deli, yâhûd cüzzamlı bulursa kadına cima' ettiğinden do­layı mehir vardır. Ama o mehir kadından dolayı erkeği aldatanın boy­nuna borç olmak üzere (netice i'tİbâriyle yine) erkeğindir; dedi.»[549]



Bu hadîsi Saîd b. Mansur, Mâlik vejbni Ebî Şey be tahric etmişler­dir. Râvîleri sikadırlar.

Yine


Kategoriler

- namaz - hac - umre - dua - oruc - ashab - ashabın fazileti - ticaret - cihad - abdest - ilim - haram - ölüm - iman - iyilik - nikah - hadis - kıyamet - islam - cennet - miras - sünnet - mal - fitne - Kadın - sadaka - yemin - zina - zekat - ihram - evlilik - köle - feraiz - zikir - cemaat - kurban kesmek - mescid - kısas - hayız - günah - helal - amel - gusül - borç - kibir - cehennem - hüküm - öldürmek - kafir - takva

MollaCami.Com