Hayat | Konular | Kitaplık | İletişim

«Zıhâr »

«Zıhâr »



Zıhâr, lügatte (zahr) yani sırt kelimesinden alınan bir masdardır. Dargın olan iki kişinin birbirine sırtlarını çevirmelerini ifade eder.

Şerîatte : Karısını veya onun bütün bedeninden kinaye olabilecek bir cüVi'.nü yâhud yarı, çeyrek gibi şayi" bir cüz'ünü (annesi gibi) ni­kâhı kendisine ebediyyen haram oîan bir kadının bakılması ebediyyen haranı bir yerine benzetmekdir.

Şartı : Kadının kendi karısı olması; erkeğin de keffâret ehlinden bulunmasıdır. Binâenaleyh sabinin ve delinin yâhud ehl-i Kitâb'ın zıhâr-ları sahih değildir. Çünkü bunlar keffâret ehli değildirler.

Rüknü : Zikri geçen teşbihe şâmil olan sözdür.

Hükmü : Keffâret verinceye kadar cimâ'ın ve cimâ'a mukaddime sayılan şeylerin haram olmasıdır.

Keffâret : Tekfirden alınma mübalâğa sîgasıdır. Tekfir örtmek de­mektir. Günahları örttüğü için keffârete bu isim verilmiştir. Yemin kef-fâreti üç şeyden birini ihtiyar etmek suretiyle verilir. Yani dilerse bir kö­le azâd eder, isterse on fakiri bir gün doyurur; yâhud onları giydirir. Bunları yapamazsa üç gün arka arkaya oruç tutar.

Zıha," keffâreti : bir köle azadıdır. Bunu yapamadığı takdirde iki ay ara vermeksizin oruç tutar. Buna da kudreti yoksa altmış fakiri bir gün doyurur.

Zıhârın vücûbıınun sebebi : ihtilaflıdır. Hanefller'dcn bazılarına göre zıhârı yapmak ve ondan dönmektir. Diğer bazılarına göre ci­mâ'a niyet etmektir. Kemâl b. Hümam (788—86:)'a göre tahrîmin sübûtudur. hnnm. Şafii : «Zihâr'ın sebeb-i vücûdu, onu yaptıktan sonra kadını boşayacak kadar bir müddet susmaktır.» der.

Zıhâr'ın meşru'iyyetine sebep : Havle yâhud Huveyle bînti Mâlik b. Sa'lebe kıssayıdır. Havle, Evs b. es-^âmit'in nikâhında imiş. Karı koca ikisi de Ensâr'dan imişbr. Evs (R. A.) cima' etmek istemiş Havle nızı olmamış. Bunun üzerine o da:

«— Sen bana annemin sırtı gibi ol» demiş. îşie îsiâmda ilk zıhâr, bu olmuş. Sonradan Evs (R.A.) yaptığına pişman olmuş. Câlıiliyyet devrinde zıhâr talâk sayılırmiş. Bunu düşünerek Evs (R.A.) :

«- Vallahi zannetmiyorum ki bana haram olmuş olmayas.n» demiş.

«-Vallahi bu talâk değildir» diyerek Resûlüllah (S.A.V.)'c gelmiş ve:

«- Evs beni genç, zengin, mal ve aile sahib* iken aldı. Malımı yi­yip gençliğimi bitirdikten; ailem dağılıp yaşım derledikten sonra bana r.hâr yaptı. Şimdi pişman oldu. Acaba onunla ikimizi bir araya getire­cek ve beni kurtaracağ.n bir çâre var mı?» demiş. Resûlüllah (S.A.V.):

_ Ona haram olmuşsun buyurmuşlar. Artık kadın Resûlüllah (S.A.V.)'e gidip gelmeğe başlamış Resûl-ü Ekrem kendisine :

— Haran, olmuşsun; dedikçe feryâd eder :

_ İhtiyaç ve sıkıntımı ancak Allah'a şikâyet ederim; küçük çocuk­larım var. Bunları ona versem mahvolurlar. Kendim alsam aç kalırlar; der ve :

— Yâ Rabbî şikâyetim sanadır. Allah'ım, Peygamberine vahi indir; dîye yalvanrmış.Nihayet Resûlüllah (S.A.V.)'i eskiden kaplayan hâl kaplamış. Açıldığı zaman :

— Yâ Havle, seninle Evs hakkında Allah Kur'ân indir­di; demiş ve :

«[740] Allah kocası hakkında sana müracaat eden kadının duasını kabul elti...» âyet-i kerîmesini okumuştur.[741]



1125/931- «(Yine) İbnİ Abbas radıyallahü rmVden rivayet edildiği­ne göre bîr adam karısına zıhâr yapmış; sonra ona cima' etmîş; ve Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem'e gelerek :

— Ben onunla keffâref vermezden önce cima' ettim; demiş. Resûlüllah sallallahü aleyhi ve scllcm :

— O halde Allah'ın sana emrettiğini yapmadıkça ona yaklaşma; buyurmuşlardır».[742]



Bu hadisi Dörtler rivayet etmiştir. Tirmizî onu sahîhlemis, Nesaî ise mürsel oluşunu tercih etmiştir. Aynı hadîsi Bezzar başka bir vecih-ten ibnî Abbas'dan rivayet etmi.s; ve ona : «keffâret Ver de bir daha yapma» cümlesini ziyâde etmiştir.

Hadİs-i şerif zıhâr'a doîildir. Mürsel oluşu zarar etmez. Zîrâ bir hadîsin hem mürsel hom mevsııl yollardan rivayet edilmesi illet de­ğil, bilâkis onun kuvvetini arttırır.

Zıhâr'm haram olduğuna ulemâ ittifak halindedirler. Zıhâr esas i'tibâriyle karısını annesinin sırtına benzetmekle yapılır. Ulemâ bunda da ittifak ettikten sonra zıhâra âid bazı mes'eleler hakkında ihtilâf et­mişlerdir. Bunları şöyle sıralayabiliriz:

1— Bir adam karısını annesinin sırtından başka bir uzvuna ben-zol.se ekser-i ulemâ'ya göre yine zıhâr olur. Bazılarına güre kendisine benzetilen uzvun, bakılması haram olan a'zadan olması şarttır.

2— Karısını annesinden başka bir mahrem kadına, meselâ ablasına benzetse bazılarına göre zıhâr olmaz; zîrâ nass anne hakkındadır. Ha-nefîler"le, Şâtfîler'e ve Mâlikİler'e göre, süt cihetinden bile olsa bir mah­rem kadına benzetmek zıhâr olur. Çünkü illet ebedî haram oluşudur. Bu ise bütün mahrem kadınlarda vardır; yalnız anneye münhasır değildir.

t mam Mâlik ile Ahr.ıcd'e göre kendisine benzetilen kadının nikâ­hı ebediyyen haram olmasa bile zıhâr yine vâki'dir. Hattâ tmam-t Ahmcd hayvana benzetmekle bile zıhâr yapılabileceğini söylemiştir.

3— Kâfirin zıhârı : Bazılarına göre vâki'dir; çünkü kitap umumî­dir. Hanefîler'Ie diğer bazı ufemâ'ya göre vâki' değildir. Zîrâ, zıhâra keffâret teret'tüb eder; halbuki kâfir keffârete ehil değildir. «Kâfirin zıhârı mün'akid olur» diyenler, onun hakkında oruç tutmak sahih olmı-yacağı için, köie azadı veya fakir doyurmak sureti ile keffâret verece­ğine kail olmuşlardır. Fakat bunlara : «Keffâret niyeti ile köle azâd etmek ve fakir doyurmak da birer ibâdettir; halbuki kâfirin ibâdeti sahih değildir.» diye cevap verilmiştir.

4— Câriyyeyc zıhâr Hanefîler'Ie Şâfiîler'e göre sahîh değildir. Çün­kü zıhâr âyeti cariyeye şâmil değildir. İmam Mâlik ve başkaları «sahîhdir; zîrâ âyetteki (kadınlar) sözünde cariyeler de dâhildir.» derler. Şu kadar var ki: «sahîh olur» diyenler câriye hakkında kefâretin neden olacağında ihtilâf etmişlerdir.İmam Mâlik'e göre cariyeye yapılan zıhârda yarım keffâret verileceğini söyleyenler olmuştur.

5— Hadîs-î şerif, keffâret vermeden zıhârla kadına cima' etmenin haram olduğuna delildir. Bu cihet .'.ıtifâkîdir. Keffâret vermezden önce cima' etse ayrı keffâret lâzım gelmez. Es-Salt b. Dinar : «Fukâhâdan on[743] kişiye keffâret vermeden cima' eden zıhârcımn hükmünü sordum. Bir keffâret lâzım g-clir; dediler» diyor. Dört mezhebin imamları da bu hükme kaildirler.

Ibni Ömer (R.A.)'dan burada iki keffâret lâzım geleceği; bunlar­dan birinin zıhâr, diğerinin cima' için sayılacağı rivayet edilmiştir. Bunun zıddına olarak Zührl ile tbni Cübcyr'âen keffâretin sakıt ol­duğu rivayet olunmuştur. Zira keffâretin zamanı cimâ'dan önceki vakittir; bu ise geçmiştir. Bunlara da : «Edâ zamanının geçmesi; zimmette sabit olan bir şeyi ıskat etmez. Nitekim namaz ve şâir ibâdetler de Öyledir.» diye cevap verilmiştir.

Cimâ'ın mukaddimeleri hususunda ihtilâf vardır. Bazılarına göre bunların hükmü aynen cimâ'ın hükmü gibidir. Ekser-i ulemâ'mn kavli budur. Diğer bazılarına göre cima1 mukaddimeleri cima' hükmünde de­ğildir, Çünkü (mesîs) den murâd, cimâ'dır; onun mukaddimeleri de­ğildir. Bu sözün onlara şümulü ancak mecaz suretiyle olabilir. Burada mecazı kasd etmek de caiz değildir. Zîrâ hakikatle mecazı bir arada kullanmak lâzım gelir ki, bu caiz değildir.

Hanefîîer'le EvsaVden bir rivayete göre gömlek iterinden isti­fâde etmek caizdir. Buna mübaşeret derler.[744]



1126/932- «Selemetü'bnü[745] Sahr radıyallahü nnh'den rivayet edil­miştir. Demiştir ki: Ramazan ayı girdi. Ben karıma cima' ederim diye korktum da ona zıhâr yaptım. Bİr de bir gece onun bîr tarafı bana açı-lıver'di. Hemen ona yakınlık ettim.- Bunun üzerine Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem bana :

— Bir köle âzâd et; dedi. Ben:

Boynumdan başka hiç bir şeye mâlik değilim; dedim:

— O halde iki ay birbiri ardına oruç tut; buyurdu. Ben :

__ Zâten başıma ne geldi ise oruçtan gelmedi mi? dedim. Resül-ü Ekrem (S.A.V.) :

— Bir farak hurmayı altmış fakire yedir; buyurdular.»[746]



Bu hadisi Nesâi müstesna Dortler'Ie Ahmed rivayet etmiştir. Onu İbnİ Hüzeyme ile İbni Cârûd sahih lemislerdir.

Buharı : Hz. Seleme'nin zıhâr hakkındaki bu hadîsinin sahih olma­dığını söylüyor.

Abdülhak bu hindisi Süleyman'la Seleme arasında inkiln" bulun­makla illetiendirmiştir. Çünkü Süleyman Seleme'ye. yetişmemiştir. Bunu Tirmizl, BuharVden nakletmiştîr.

Hadîs-i şerifte bir çok meseleler vardır; ki, bazıları şunlardır:

1— Keffârct hasletlerinin âyette olduğu gibi tertibine delâlet eder. Tcrtib mes'elesi ulemâ arasında ittifakîdir.

2— Gerek âyette, gerekse hadîste (rakabe) lâfzı mutlaktır. Yani imanla kayıtlanmamıştır. (Rakabe: boyun demektir. Ve cüz'ü zikir küllü kasıd kabilinden mecâz-ı mürsel olup bununla erkek ve kadın köle murâd edilir).

Katil âyetî'nde ise (rakabe) mümin olmakla kayıdhdır. Bu sebeple u!emâ ibtilâf etmişlerdir. Ebu Hanîfe ile diğer bir takım ulemâ burada (rakabe)'nin imanla takyîd edilemeyeceğine kaildirler; çün­kü katil hâdisesindeki sebeble buradaki sebeb bir değildir. Mes'ele usûl-i Fıkıh mes'elesidir.[747]

İmam Mâlik ile Şafiî «kâfir bir kölenin keffârct için kâfi gelmiyeceğine kail olmuşlardır. Onlara göre sebep muhtelif olmakla bera­ber zıhâr âyetîndeki mutlak (rakabe) katil âyetindeki mukayyede hamlolunur. Onlar «bunu sünnet de tc'yid ediyor» derler.

Şöyle ki : Suâli soran zât Resûlüllah (S.A.V.)'e elindeki cariyeden keffâret olup olrmyacağını sormağa geldiği zaman Peygamber (S.. ..V.) cariyeye :

— Allah nerededir? diye sormuş. Câriye :

Göktedir; cevabını vermiş. Resûîüllah (S.A.V.) :

— Ben kİmİm? diye sormuş. Câriye :

__ San Resûlüllahstn; demiş. Bunun üzerine :

— Oyıu âzâd eyle; çünkü o müminedir; buyurmuşlardır, Bu iradîsi Buharı ve başkaları tahrîc etmişlerdir.

îşte Pe gamber (S.A.V.)in cariyeye îman sorup keffârelin sıfat ve sebebini sormaması bir sebeple âzâd olunan her rakabede imanın mu­teber olduğuna delildir, çünkü «ihtimal mevcud iken bir şeyde soruştur­mayı terketmek, o sözü umum mertebesine çıkarır» diyorlar.

Lâkin Ebu Davud'un Ha. Ebu Hürcyro (R, A./den rivayet ettiği bir hadîste şöyle buyuruluyor :

«Yâ Resûlüllah, benim mümin bir câriye borcum var; İlâh...» de­miştir, îzzüddin-i Zehebî : «Bu hadîs sahihtir» diyor. Çu halde bu hadiste ŞâfÜier'in müddeâlarına delil yoktur. Çünkü Resûlüllah (S.A.V.)'-in cariyeye imanı sorması, sahibi : «O mü'minedir» dediği içindir.

3— Kusurlu köleden keffâret olup olmıyacağı ihtilaflıdır. Dâvud-U Zahirî (202—270) ile bir cemâate göre olur. Diğer ulemâ «kusurlu köle veya cariyeden keffâret olmaz» derler. Şunlar keffâret için köle azadım kurbana kıyas ederler: zira her ikisine de Allah'a ibadet var­dır.

Hanefîler'le Şâfiîler bu mes'elede tafsilâta gitmiş; ve: «bir gözünün görmesi gibi kendisinden beklenen faydayı haleldar etmeyecek kusurları afvedilir; Fakat: îki elinin veya ayağının kesilmesi gibi hiç bir faydası kalmamış veya faydası pek az kalmışsa, ondan keffâret olmaz» demiş­lerdir.

4— Peygamber (S.A.V.)'in : «o halde birbiri ardına iki ay oruç tut» buyurması orucu ara vermeden birbiri ardınca tutmanın vücûbuna delâlet ediyor. Nitekim âyet de aynı mânâyadır. Oî*»'ç esna­sında cima' etmemek de şarttır. Şâyed cima' ederse oruca yenfHen baş­lar. Kadına gündüz kasten yakınlık ederse bilicmâ' oruca yeniden baş­lamak îcâbeder. Ebu Hanife ile diğer bazı ulemâ'ya göre kasden ci­ma' mes'elesinde gece ile gündüzün bir farkı yoktur; hüküm her bir­dir. Hattâ unutarak cima' etmek bile aynı hükümdedir; oruca yeni­den başlamayı îcâbeder. Çünkü delil umumîdir.

İmam Ebu Yusuf (113— -182) ile imam Şafii (150—204)'ye. göre ise ireue.lc.vin kasden yapılan cima' ile unutarak yapılan cima1 zarar etmez. Zîrâ nehyin illeti orucu bozmaktır. Halbuki bu iki nev'i ei-mâ'da oruç ;jozmak yoktur.

5— Suâl sahibi «Boynumdan başka hiç bir şeye mâlik değilim» de­dikten sonra Peygamber {S.A.V.pn «O halde OTUÇ tut» İHiynrması âyel-i kerhru'nin delâlet etliği urfîbin a\nına delâlet ediyor. Y;mİ ken­disine kct'fâf- 't İc;'ıİH{|f n evvelâ küle â/âdı ile mükelleftir. Şâyrd zama­nımızda olduğu tfihi küle. câriye yoksa o zaman oruca tfeeer; ona da iktidarı yoks i altmış fakiri doyurur. Hâsılı tertib vâeibfir.

6— Ger k Kıtr'ân'ın gerekse hadîsin ibareleri aitmiş fakiri doyur­mayı tasrih etmektedir. Sanki hu iki ayın her günü iein bir fakir doyu­rul, uaktır. Acaba bir günde alımıs fakir yerine altmış gün bir fakir du-yursa kifâyv. etmezini? Bu mes'ele de ihtilaflıdır.

İmam Mâlik (93—179) ile Ahmrd b. Ilnnbrî (161—241) İmam Şâfü ve diğer bazılarına göre a'tmı.ş khiyi bir gün doyurmak lûbüd-düı-. Çünkü âyet'in /.âhiri bunu emrediyor. Hanefîier'ie başkalarına gö­re Iıir fakiri altmış gün doyurmak kâfi geldiği gibi altmış adedini dol­duruncaya ';adar bir kaç kişiyi her gün doyurmak da caizdir. Zira do­yurulan fakir ertesi gün için yine doyurulmaya müstehaktır.

hnrtm Ahmrd'ûen bu mes'eledc üç kavil rivayet olunmuştur. Funlarm ikisi HaneFîler'Ic Şâliiier'in kavilleri gibi olup üçüncüsü de şu­dur: Bir fakkden başkasını bulabiiirse her gün o fakiri doyurmak câİz degüdir. Ondan başkasını bulamıyorsa onu günlüğün doyurmak caiz ol.

7— Her fakire ne kadar yiyecek vcriİeceği ihtilaflıdır. Hanefîler'le diğer bazılarına göre vâcib olan: kuru hurma,mısır ve arpadan bir sâ'; buğdaydan yarım sâ1 vermektir.

'mim Şafii'ye göre ise her fakire verilmesi vâcib olan miktar bir pv.LIdür. Müdd, sâ'ın dörtte biridir. Uz. Şafiî müddâsına bâbı--mzın hadûîindeki: «Bir farak kuru hurmayı altmış fakire yedir» cünlesiyle istidlal ediyor. Bir farak, onbeş veya onaltı sâ' kuru hurma istiâb eden zenbildir, Seleme hadîsinin ekseri rivayetleri böyledir.

Hanefîter'in delili : Hadîsin Abdürrczzak rivayetinde :

«Benî Züreyk'in sadaka memuruna git de söyle. O sa­dakayı versin; sen de ondan kendin için bir vesak olarak aitmiş fakir doyur.» duyurulmuş elmasıdır. Bir vesak altmış sâ'dır. Farak dahi altı sâ' diye. tefsir edilmiştir. Farak'm bir adı da arak'tır.

Maamâfîh Khv Davud'un bir rıvâ>etine göre arak, otuz sâ'hk bir zenbildir. Ebu Dâvud bu rivayet için: âki hadîsin esah olanı bu­dur» demektedir.

Bıı sıırrllr farak'ıu tefsirinde üe kavil meydana geldiğinden hııam Solü ile bir rivayette İmam Ahmnl b. UanbcVc göre keffâıı.'t acizden dolayı sakıt olamaz. Çünkü Ebu Davud'un Huveyic binti Mâ-lik'ten rivayet ettiği hadiste «Huveyle :

— Kocam Evs b. es-Samit bana zıhâr yaph; ilâh...; deyince Resû-lüllah (S.A.V.) kendisine :

— Bir kÖle âzâd etsin; buyurmuş; Huveyle: __ Onu bulamaz; demiş. Resûl-i Ekrem (S.A.V.) :

— İki ay aralıksız oruç tutsun; buyurmuşlar; Huveyle: __ O yaşlı bir ihtiyardır; oruca takati yoktur; mukabelesinde bu­lunmuş; Resûl-İ zî-şân (S.A.V.) :

— Altmış fakiri doyursun; buyurmuşlar. Huveyle :

Onun yanında tasadduk edecek bir şey yoktur; demiş. Nihayet:

Ona hır arak ile ben yardım edeceğim; buyurmuşlar­dır.» Eğor aciz sebebiyle sakıt olsaydı. Resûlüllah (S.A.V.) kendinden ona yardım vermezdi.

İkinci rivayete göre İmam Ahmrd ile bir cemâat aciz sebebiyle keffâretin sakıt olacağına kail olmuşlardır. Bazıları: «acizle Rama­zan gününde cima1 sebebiyle vâcib olan keffâret sakıt olur; sair kef-fâretler sakıt olmaz. Çünkü Peygamber (S.A.V.) Ramazan .îününrîe eimâ' eden zâta keffaretinden yemesini ve çoluk çocuğuna yedirmesini emir buyurdular. Halbuki bir kimse kendi keffâretini alamaz. Şu hatde ondan keffâretin sakıt olduğu anlaşılıyor» dediler.

Diğer ulemâ diyorlar ki: «O zâta kendi keffâretini almak, kendisi keffâret vermekten aciz kaldığı ve onun nâmına keffâreti başkası ver­diği içindir. Bu caizdir.» Ramazan gününde yapılan cimâ'ın keffâreti hususunda İmam Ahmrd'in mezhebi budur. Sair keffâretler hakkın­da ondan iki rivayet vardır.

9— Hat tabî diyor ki : «Bu hadîs, mukayyed zıhâr'm mutlak zıhâr gibi olduğuna delâlet ediyor.» Mukayyed zıhâr, karısına muay,-yen bir müddet için zıhâr yaparak o müddet gelmeden kadına cima etmektir. Bu müddet zarfında sözünde durur da yemininden dönmezso mes'ele ihtilaflıdır. İmam Mâlik ile İbni Ebi Leylâ (74—148) ya göre bir adam karısına : «Sen bu geceye kadar bana annemin sırtı gibisin» dese, o kadına yaklaşmasa bile keffâreti lâzım gelir.

Ekser-i ulemâ'ya göre ise yaklaşmadığı taktirde bir şey lâzım, gel­mez.

Muvakkat zıhâr hakkında İmam Şafii'nin de iki kavli vardır. Bunlardan birine, göre muvakkat zıhâr, zıhâr değildir.[748]


Kategoriler

- namaz - hac - umre - dua - oruc - ashab - ashabın fazileti - ticaret - cihad - abdest - ilim - haram - ölüm - iman - iyilik - nikah - hadis - kıyamet - islam - cennet - miras - sünnet - mal - fitne - Kadın - sadaka - yemin - zina - zekat - ihram - evlilik - köle - feraiz - zikir - cemaat - kurban kesmek - mescid - kısas - hayız - günah - helal - amel - gusül - borç - kibir - cehennem - hüküm - öldürmek - kafir - takva

MollaCami.Com