Hayat | Konular | Kitaplık | İletişim

«Ta'zîr Ve Saldırganın Hükmü Babı»

«Ta'zîr Ve Saldırganın Hükmü Babı»



Te'rir : Lügatte redd ve menetmek manasınadır. Şerîatte ise hadd icâbetmeyen bîr suçtan dolayı te'dîb etmektir. Bu te'dîb îcâbına göre: hapis, dayak, tokat, kulak çekme, azarlama veya hâkimin surat asa­rak bakması gibi, muhtelif .-şekillerde olur. Dayak atmanın en azı üç, en çoğu otuz dokuz değnektir. Çünkü ta'zirin hadd derecesine varmama­sı gerekir. Haddin en az mikdarı köleye vurulandır ki, kazif ve içkide kırk sopadır.

Haneffler'den tmam Ebu Yusuf (113 — 182)'a göre tâ'zîr, hür kimselerin haddine göre yapılır; zîrâ asıl olan köleler değil hürler­dir. Şu halde mezkûr hüküm hürler hakkında seksen değnek oldu­ğuna göre, ondan bir sayı noksan vurulacak tâ'zîr yetmiş dokuz değnek olur. Bir rivayette İmam Ebu Yusuf'a, göre tâ'zîr hadden beş değnek noksan vurulur, Tâ'zîrin en az üç sopa olması daha azı bir işe yaramadığmdandır. Çünkü tâ'zîr yapılan kötülükten vazge­çirmek içindir. Bir veya iki sopa ise bu işe kâfi gelmez.

Tâ'zîr, üç cihetten hadde benzemez:

1— Ta'zîr eşhasa göre değişir. Bunun dört mertebesi vardır: Eş­raf ül-eşrâf, eşraf, orta dereceli insanlar ve el ayak takımlarına tatbik edilecek ta'zîrler.

a) Eşrâf-ıeşraf : Fukaha, ulemâ ve Resûlüllah (S.A.V.)'in sülâle-İ tâhîre'sine mensub olanlar gibi insanlar arasında en büyük makam-ı hörmet ve ta'zîmde bulunan zevattır. Bunların ta'zîri i'lâmdan ibaret­tir. Yani hâkim bunlardan birine tesadüf ettikde; «Senin şöyle şöyle bir harekette bulunduğunu duydum» der. Yâhud evine birisini gönde­rerek söyletir.

b) Eşraf: Büyük tacirler ve hükümet büyükleri gibi i'tibârh kim­selerdir. Bunların ta'zîri kendilerini mahkemeye da'vet ederek orada ilâmda bulunmaktır. Hattâ bazılarına göre dâva açmak bile lâzımdır.

c) Orta dereceli insanlar : Esnaf, çiftçi ve san'at erbabı gibi çarşı ve pazarlarda dolaşan kimselerdir. Bunların ta'zîri kendilerini mahke­meye celbederek i'lâm ve hapisle olur.'

d) El ayak takım'indan murâd : îşsiz, güçsüz dolaşarak ikide bir­de kavga çıkaran serserilerdir. Böylelerin ta'zîri : i'lâm, mahkemeye celb, hapis ve dayak gibi bütün ta'zîr nev'ilerile olur. Hattâ hâkim lü­zum görürse hem dayak, hem hapis cezalarını birden verebilir. Ta'zîr için vurulan dayak hadd için vurulandan daha şiddetli olur. Zira aded i'tibârîle ta'zîrde hafiflik vardır.

Buna bir de vasıf i'tibârîle hafifletme katılamaz.

2— Ta'zîr hususunda şefaatte bulunmak caizdir; fakat hudûd için şefaat asla caiz değildir.

3— Ta'zîr sebebîle telef olan şahıs ödenir.Yalnız îmam Â'zam Ebu Banîfe ile îmam Mâlik'e göre ödenmez. Bazıları ta'zîrle te'dîb arasında fark görürlerse de bunu delille isbat edemezler.

Sâil'den murâd : Saldırgan ve mütecaviz kimsedir.[104]



1278/1072- «Ebu Bürdete el-Ensârî radıyaltahü anh'dan rivayet edildiğine göre kendisi, Resûlüllah salîaUahü aleyhi ve sellemi :

— On kırbaçtan yukarı Allah'ın hududundan başka hiç bir şeyde dayak vurulmaz; derken fşîtmîştîr.»[105]



Hadîs müttefekun aleytTdir.

Allah'ın hudûdunden murâd : İşleyene, Allah tarafından muayyen mikdarda verilen dayak vurma, el kesme veya recim denilen taşla öl­dürme gibi cezalardır. Vâkıâ el kesmekle, recim buradaki hadîsin si­yakından hâriç iseler de hudûd-u îlâhiyye'nin umumunda dâhildirler. Ulemâ, hadd-i zina, hadd-i serikat, hadd-i şürb ve hadd-i kazif gibi hu-dûde hadd denileceğinde müttefiktirler. Yalnız kol ve bacak gibi uzuv­ların kısâsen kesilmesine hadd denilip, demlemeyeceği ihtilaflı olduğu gibi, emaneten alınan bir malın inkârı, lûtilik, hayvanla cima', kadının erkek hayvanla cîmâ'ı, kadınların birbirlerîle fere sürüştürmesi »kan, murdar et ve domuz eti gibi şeyleri hiç bir zaruret yokken yemek, si­hir yapmak, şarap içenlerle tenbelliklerinden dolayı namaz kılmayan ve oruç tutmayanlara kazifte bulunmak gibi suçlara verilen cezalara da hadd denilip demlemeyeceği ihtilaflıdır. Bu suçlara verilen cezalan bi­rer hadd-i şer'î sayanlar cezaların onar kırbaçtan fazla vurulabileceğine kaildirler. Mezkûr cezaları hadd saymayanlar on kırbaçtan fazla vurulmasını tecviz etmezler. Bu arada babımız hadisi ile amel edilip edilmiyeceği dahî ihtilâf mevzuu olmuştur. İmam Ahmed b. Hanbeî ile ŞâfiHer'den bir cemâat bu hadîsle amel etmişlerdir, mam Mâlik, îmıatn Şafiî ve diğer bazt ulemâ'ya göre ta'zîrde on kırbaçtan fazla vurulabilir, ancak haddin en az mikdarım bulmamış olması şarttır.

Hanefiler'den bir rivayete göre ta'zîrin en az mikdarı üç sopadır. Bazılarına göre bu iş hâkimin re'yine kalmıştır: suçlunun ne mikdarla terbiye olup bir daha o suçu işlemeyeceğini aklı keserse o kadar sopa vurur. İmam, Ebu Fwsu/'tan bir rivayete göre dayak suçun büyük­lüğüne, küçüklüğüne göre takdir olunur. Diğer bir rivayete göre her suça kendi nev'înin haddine yakın bir ceza verilir. Meselâ: Öpme, sıkma gibi şeyler zina haddine yakın; zinadan başka bir şeyle kazif hadd-i kazf'e yakındır. Delilleri: Hz. AH (R. A.)'m böyle yapmış olması ve zina etmediği halde bir kadınla beraber bulduğu erkeğe 98 kamçı vurmasidir. Buna benzer bazı hadîsler Hz. Ömer ile İbni Mes'ud (R. arihümâ)'dan da rivayet olunmuştur.[106]



1279/1073- «Âîşe radıydllahü anhâ'dan rivayet olunduğuna göre. Peygamber salîallahü aleyhi ve sellem:

— Mürüvvet sahiplerinden hatâlarını (n hükmünü) kal­dırın; yalnız hudûd müstesna; buyurmuşlardır.»[107]



Bu hadîsi Ahmed ile Ebu Dâvud, Nesaî ve Beyhakî rivayet etmiş­lerdir.

Hadîsin bir çok yolları varsa da, hiç biri i'tirâzdan salim değildir.

Ikâle: yerinde de görüldüğü vecihle satışı kaldırmak için satıcı ile alıcının anlaşmaya varmasıdır. Buradaki ikâle dahî ayni mânâdan alın­mış; ve mürüvvet sahibi bir insanı muâhaze etmekten vezgeçmeye muvafakat göstermek mânâsında kullanılmıştır.

İmam Şafiî hadîsde geçen «Zevül'hey'ât» terkibini: kötülük yap­tıkları bilinmeyen kimseler; diye tefsir etmiştir. Maksad, böylelerin yaptıkları hatâların afvıdır.

«Aserat» dan murâd : hatâ sûretîle işlenen günahlardır. Mârûdî (— 450) bu hususta iki vecih nakleder. Birinci veçhe göre hatâ su-retîle günah işleyenlerden murâd: küçült günah işleyenlerdir. İkin­ci veçhe göre maksad : günah işlediği zaman tevbe edenlerdir. Böy-leleri dahî ya küçük günah işleyenler; yâhud ömründe ilk defa gü­naha girenlerdir.

Hadîs-İ şerifteki hitâb, hükümet âmirlerinedir. Zîrâ onların vilâ­yeti umumîdir; ta'zîr hakkı dahî onlarındır. Binâenaleyh halkın deği­şik rütbelerine ve işlenen günahların muhtelif oluşuna bakarak ne mu­vafık hail çâresini bulmağa çalışmaları îcâbeder. Ta'zîr hakkı hükü­met reisine âidtir. Bundan yalnız üç sınıf insanlar müstesnadır ki; on­larda şunlardır:

1— Baba oğluna ta'lim ve terbiye için ta'zîrde bulunabilir.Bu bâbta anne dahî baba gibidir. Ancak bu hak çocuğun henüz bulûğa er­memiş olmasîle bukayyedtir.Küçük çocukları namaza alıştırmak ve kötü ahlâktan menetmek için onları döğmek bile caizdir. Çocuklar âkil baliğ olduktan sonra ise ane ve babalarının artık onları ta'zîre hakları kalmaz.

2— Köle ve cariyeleri sahipleri ta'zîr edebilir.

3— Kocası karısını itaatsizliğinden dolayı ta'zîr edebilir.Nitekim bu cihet Kur'ân-ı Kerim'de de tasrih buyurulmuştur. Hattâ: «Namaz ve orucu terketmek gibi Allah'a karşı olan itaatsizliğinden dolayı dahî ta'zîr edebilir» diyenler vardır.[108]



1279/1074- «Ali radıyaUahü anft'dan rivayet olunmuştur. Demiştir ki: Hiç bir kimseye hackf vurduğundan dolayı ölürse gam yemem, yal-ntı şarap İçen müstesna. Çünkü böylesi ölürse diyetini veririm».[109]



Bu hadîsi Buharî tahrîc etmiştir.

Ayni hadîsi Ebû Dâvud ile îbni Mâce'den rivayet etmişlerdir. Onların rivayetinde: «Ali (R. A.): «Bu babda Peygamber (S.A.V.) hiç bir şey bırakmadı, onu biz söyledik; dedi.» cümlesi de vardır.

Hadîs-i şerif şarap hakkında Resulüllah (S.A.V.) tarafından tahdîd olunmuş bir hadd bulunmadığım; bu bâbtaki cezanın ta'zîr kabilinden olduğunu götseriyor. Ayrıca ta'zîrden ölen bir kimsenin diyeti ödene­ceğine de delâlet ediyor. Cumhur-u ulema'nın mezhebi budur.

Han*ftler'le diğer bazı ulemâ ya göre kerek hadd, gerekse ta'zîrden ölen kimsenin diyeti ödenmez. Çünkü bunlar şeriatın iznîle yapılan iş­lerdir. Böyle me'zûnen yapılan işlerde ise ödeme yoktur; bunlarda hü­küm âmirine izafe edilir. Binâenaleyh ecelfle ölmüş gibi olurlar. Ancak kocasının ta'ztnnden ölen kadının kanı heder olmaz; ödemek îcâbeder. Zira kocaya yalnız te'dib hakkı verilmiştir, öldürmeğe hakkı yoktur. Hanefiler'in bir delili de Hz. AH (R. A.j'ın :


Kategoriler

- namaz - hac - umre - dua - oruc - ashab - ashabın fazileti - ticaret - cihad - abdest - ilim - haram - ölüm - iman - iyilik - nikah - hadis - kıyamet - islam - cennet - miras - sünnet - mal - fitne - Kadın - sadaka - yemin - zina - zekat - ihram - evlilik - köle - feraiz - zikir - cemaat - kurban kesmek - mescid - kısas - hayız - günah - helal - amel - gusül - borç - kibir - cehennem - hüküm - öldürmek - kafir - takva

MollaCami.Com