Hayat | Konular | Kitaplık | İletişim
«Cizye Ve Hüdne Babı»
«Cizye Ve Hüdne Babı»
Müslümanlar dâr-ı harb denilen düşman memleketine girer de bir şehri veya kal'ayı muhasara ederlerse, ordu kumandanının yapacağı ilk iş o yer halkını İslâm dinine davettir. Bunu kabul ederlerse muharebeden vazgeçilir. Zîrâ maksad hâsıl olmuştur. Resû$iHah (S.A.V.) :
«Nâs : Allah'dan başka ilâh yoktur; deyinceye kadar kendileri île muharebe etmeye me'mur oldum» buyurmuştur. Eğer da'veti kabul etmezlerse, kendilerini cizye ödemeye da'vet «der. Peygamber (S.A.V.) ordu kumandanlarına bunu emretmiştir. Zaten muharebeye nihayet veren iki şeyden biri budur. Bunu da kabul etmezlerse artık Allah'dan yardım dileyerek harbolunur. Şayed harpte müsiümanlar muzaffer olurlarsa İslâm ordusunun kumandam iki şey arasında muhayyer olur:
1— İsterse alınan esirleri Öldürür; yâhud onları köle yapar veya müslümanlara zimmi olarak bırakır.
2— Dilerse mallarını gaziler arasında taksim eder, yâhud mallarını, mülklerini kendilerine bırakarak arazîlerinden harâc, kendilerinden de cizye alır.
Görülüyor ki, harâc bir nev'i arazî vergisidir. Harâc Haneftler'e göre harâc-ı mukaseme -ve harâc-ı vazife nâmları ile iki kısımdır.
Harâc-ı mukaseme : Fethedilen yerin tarlalarından çıkan mahsulün üçde biri veya yansı mikdanndaki vergidir. Bu vergi çıkan mahsulün yarısını geçemez. Çünkü Peygamber (S.A.V.), Hayberliler'e yarı üzerinden muamele yapmıştır.
Harâc-ı vazife : Hz. Ömer (R.A.)'m koyduğu vergiden fazla olamaz. Ömer (R.A.)\n koyduğu vergi sulanan yerlerde dönüm başına bir sâ' zahîre ile bir dirhem para, yoncanın dönümüne beş dirhem bağ ve hurmalıkların dönümüne on dirhemdir. Hz. Ömer (R. A./in harâc koymadığı şeylerden ise takate göre harâc alınır.
Cizye : Kifayet mânâsına gelen (iczâ)'den yâhud (ceza)'dan alınmıştır, îezâdan alındığını tercih edenler cizyenin sahibini kurtarmaya kâfi gelmesini cezadan alındığına kail olanlar ise onun bir ceza gibi tezlil ve tahrir sureti ile alınmasını nazar-ı i'ti bâra almışlardır.
Cizye, haracın bir nev'idir. Haneftler'e göre cizye de iki nev'idir:
1— tki tarafın anlaşması ile konulur. Nitekim ResûlüHah (S.A.V.), Necran hıristiyanları ile yılda 2000 hülle vermeleri şartı ile anlaşma yapmıştı. Hülle: bahah kumaştan ma'mul iki parça elbisedir.
2— Müslümanların hükümdarı tarafından küffârın malları kendilerine bırakılarak doğrudan doğruya konulur. Ve her ay muayyen bir mikdarı alınır. Ancak bu vergi hususunda zengin, orta halli ve fakir arasında fark gözetilir. Zenginden yılda 48, ayda dört dirhem, orta halliden yılda 24, ayda iki dirhem, fakirden ise yılda 12, ayda bir dirhem, olmak üzere tahsil edilir. İmâm Mâlik ile Ahmed b. HanbeVden bir rivayete göre: zenginden 40 dirhem, yâhud dört dînâr, fakirden 10 dirhem, yâhud bir dînâr olmak üzere alınır. İmam Şafii'ye göre âkil baliğ olan herkesden bir dînâr^ yâhud 12 dirhem alınır; ve zenginle fakir arasında fark yapılmaz. Cizye hicretin dokuzuncu yılında meşru' ölmugtur: «Sekizinci yılda meşru' olmuştur» diyenler de vardır.
Kidne : Bir maslahat an dolayı küffârla ma'lûm bîr mjiddet için müt ireke yapmaktır.[231]
1331/1122- «Abdurrahman b. Avf radtyalîahü anh'âan rivayet edildiğine göre. Peygamber sallaîlahü aleyhi ve seUem onu -yani cizyeyi-[232] Hecer Mecûsîlerhden almıştır.»[233]
Bu hadîsi Buhar} rivayet etmiştir. Hadîsin «el - Mu vatta'» da inkıta'h bir tarîki vardır.
Mezkûr tarîk İmam Şafiî'nin, tbni Zührî'den tahrîc ettiği şu rivayettir:
«İbni Şihâb: Resûlüllah (S.A.V.)'in Bahreyn Mecûsîlerinden cizye aldığını duydum» demiştir. Beyhakî diyor ki: «îbni Şihâb bu hadîsini îbnü'l - Müseyyeb'ten almıgtır. İbnül - Mûseyyeb'in. ise mürsel-leri iyidir», tşte musannif merhumun işaret ettiği inkıta' budur. tmam Şafiî (150—204)'nin Abdurrahman b. Avf'dan tahrîc ettiği bir hadîse göre, Ömerü'bnü'l - Hattab (R.A.) mecûsîleri zikrederek: «Bunlar hakkında ne yapacağını bitmiyorum» demiş. Buna Hazret-t Abdurrahman : «Ben Resûlüllah (S.A.V.)'i :
— Onlara ehl-î kîtab muamelesi yapın; derken işittim» diye mukabelede bulunmuştur. İmam Ebû Dâvud (202 — 275) ile Beyhakî, Ibnl Abbas (R. A./dan şu hadîsi tahrîc etmişlerdir:
«tbni Abbas demiştir ki: Hecer mecûsilerinden bir adam Peygamber (S.A.V.)'e geldi (yanından) çıktığı zaman kendlklne :
— Allah ve Resulü sizin hakkınızda ne hüküm buyurdular? dedim:
— Şer; dedi :
— Yapma t dedim :
— Yâ müslüman olmayı, yâhud ölümü; dedl.ı Ibnİ Abbas demiştir ki : «Abdurrahman b. Avf : Resûlüllah (S.A.V.) onlardan cizyeyi kabul etti; demiş. Nâs Abdurrahman'ın kavlini aldı da benim İşittiğimi bırakdır.
Ibnİ Abbas (R. A.)'m işittiğini kabul etmemelerinin sebebi râvînin mecûsî olmasındandır. Mecûsînin rivayeti biüttifak makbul değildir. Hz. Abdurrahman'ın rivayeti ise mensul ve şahindir. Tdberânî (260— 360) 'nin Müslim b. el - Alâ-i Hadramî'den. tahrîc ettiği bir hadisin sonunda :
«Mecûsîlere ehl-i kitab muamelesi yapın» buyuruimak-tadır. Beyhakî dahî Iran mecûsîleri hakkında buna benzer bir hadis rivayet eder.
Bütün bu hadîsler bilumum mecûsüerden babımızın hadîsi ise hâs-seten Hecer mecûsilerinden cizye alınacağına delâlet ederler. Nitekim Tefti* Hazretleri :
«[234] Allah'a ve âhire t gününe İmân etmeyen ve Allah ile Resulünün ehl-İ kttftbtan ma'dud kimselerle, kendileri zelil ve hakir bir halde cizyeyi elden verinceye kadar muharebe edin.» âyet-i kerîmesi ile cizyenin yahûdîlerle, hıristiyanlardan da alınmasını emir buyurmuştur.
Hattâbî diyor ki : «Hz. Ömer (R.A.)'m, tâ Abdurrahman b. Avf: Hecer yahûdîlerlnden Peygamber (S.A.V.) cizye aldı; diye şehâdet edinceye kadar mecûsîlerden cizye almaktan çekinmesi, sahâbe-î Kirâm'm: her müşrikten cizye alınmaz kanâatinde olduklarına delildir. Nitekim Evzâî'mn mezhebi budur. Onlar cizyenin yalnız ehl-i ki-tiptan alınacağına kaani' idiler.
Acaba- mecûsîlerden niçin cizye alınır? Ulemâ bu hususda ihtilâf etmişlercfeıs/mam Şâ/iî'nin ikLkavlinden mürecceh olana göre ehl-i kitaptan oldukları için alınır. Bu kavil Hz. Alî b. Ebî Tâlib (R. A.)dan da rivayet olunmuştur. Ekser-i ulemâ ya göre ise mecûsîler ehl-i kitaptan değildirler. Onlara göre yahûdîlerle hıristiyanlardan cizye nass-ı kitabla mecûsîlerden ise sünnetle alınır..»
Hâsılı cizye her müşrikten alınır. Nitekim «cîhad bahsi» nde geçen Süleyman b. Büreyde hadîsinden de bu mânâ anlaşılır. Resûlüliah (S.A.v.)'in : «Onlara ehl-i kitâb muamelesi yapın» buyurması mecûsîlerin ehl-i kitâb olmadıklarına işarettir. Aşağıdaki hadîs dahî bu ma'ruzatı te'yîd eder.[235]
1332/1123- «[236] Asım b. Ömer'den o da Enes ife[237] Osman b. Ebt Süleyman'dan -radtyallahü anhüm* f$Itmtş olarak rivayet edildiğine göre. Peygamber salîallahü aleyhi ve seUem Hâlid b. Velîd'i[238] Dûme'ye göndermiş. (Hâlid île arkadaşları) onu tutup getirmişler. Resûlüliah saltaUahü aleyhi ve selîem ona canını bağışlamış ve cizye vermek üzere kendisi ile anlaşma yapmıştır.»[239]
Bu hadîsi Ebu Dâvud rivayet etmiştir.
Battâbî'nin verdiği malûmata göre Ükeydir-i Dûme Araplardan biridir. Gassân'lı olduğu söylenir.
Hadîs-i şerîf, şâir milletlerden olduğu gibi araplardan da cizye alınabileceğine delildir. Fahr-I Kâinat (S.A.V.) Efendimiz son gazaları olarak Tebük muharebesinde kendileri Tebük'de kalarak Hz. Hâlid'i göndermiş; ve :
«Muhakkak sen onu sığır avlarken bulacaksın» buyurmuşlardır. Hazret-t Hâlîd (R.AJ, Ükeydir'in kal'asma mehtaplı bir gecede varmıştı. Kal'aya gözle görülebilecek derecede sokulmuş, ve orada durmuştu; Derken bir yaban öküzü belirdi. Hayvan Ükeydir'in köşküne yaklaşmış; âdeta boynuzları kapıya sürünüyordu. O anda Ükeydir muhafızları ile birlikte sarayından çıkıverdi. Resûlüllah (S. A.V.)'in askerleri muhafızları öldürdüler. Ükeydir'in kardeşi Hassan da ölenler arasında idi. Ükeydir'i öldürmeden yakalayarak getirdiler. Peygamber (S.A.V.) ona canını bağışladı. Ükeydir hıristiyandı. Hz. Hâlid, Hassân'ın üzerindeki altınla işlemeli ipekten mûmul kaftanı alarak Resûîüllah (S.A.V.)'e göndermişti. Ükeydir'e de Resûlüllah (S.A. V.)'in huzuruna vanncaya kadar emân vermişti. Ancak bu emân mukabilinde ondan Dûmetü'l - Cendel'i teslim edeceğine dâir söz almıştı. Ükeydir bunu yaptı. Ve Resûlüllah (S.A.V.)'e 2000 deve, 2000 zırh, 4000 mızrak ve 800 baş davar vermek şartı ile aralarında bir anlaşma yapıldı...
Peygamber (S.A.V.)'in Ükeydir'i İslâm'a da'vet ettiği, fakat o buna yanaşmadığı için vergiye bağlandığı dahî rivayet olunuyor.[240]
1333/1124- «Muâz b. Cebel radıyaUakü anh'den rivayet olunmuştur. Demiştir kî: Peygamber sadahü aleyhi ve selîem benî, Yemen'e gönderdi. Ve bana her Akil bâlîğ'den bîr dînâr veya onun tutarı kadar Ma'âfir[241] kumaşı almamı emrtiîl.»[242]
Bu hadîsi Üç'ler tahrîc etmiştir. İbnl Hlbbân ile Hâkim onu sahîhlemişlerdir,
tmam Tirmizî (209—279) onun hakkında: «hasen bir hadîstir» demiş; ve bazı kimselerin onu mürsel olarak rivayet ettiğini söylemiştir. Kendisi de mürsel olmasını daha sahih bulmaktadır. Mezkûr hadîsi tbni Hazm-i Zahirî (384—456) münkatı' olmakla ü-letlendirmiştir. Zîrâ ona göre hadîsin râvîlerinden Mesruk, Hz. Mu-âz'a yetişmemiştir. Ebu Dâvud ise bu hadîsin münker olduğunu söylemiş; ve : «.tmam Ahmed'in bu hadisi pek şiddetle inkâr ederdiğini duydum» demiştir. Beyhakî diyor ki : «Münker olan rivayet, Ebâ Muâviye'nin A'meg'&en, onun da İbrahim'den, onun da Mesrûk'tan onun da Muâz'dan rivayetidir. A'meş'in Ebû Vâil'den, onun da Mes-rufc'tan rivayeti mahfuzdur. Onu A'meş'den bir cemâat rivayet etmişlerdir-ki, Süfyân-ı Sevrî, Şu'be, Ma'mer, Ebu Avâne, Yahya b. Şu'be ve Hafs b. Chyâs bunlar arasındadır.»
Hadis-i şerif, cizyeyi her âkil baliğ için altından bir dinarla takdir etmenin caiz olduğuna delildir. Âkil baliğ olan kimsenin mutlak zikredilmesine bakılırsa cizye hususunda zenginle fakir arasında fark olmamak îcâbeder. Ve küffârın her birinden senede bir dînâr alınır. İmam Şafiî ile imam Ahmed b. HanbeVia mezhebi bu olduğunu yukarıda görmüştük. Ancak İmam Ahmed'e göre ya bir dînâr, yâhud onun tutarı ma'âfirî kumaşı alınır; ziyâde veya noksan olmaz. Şafiî'ye göre ise bir dînâr en az mikdarın haddidir. Daha fazla da alınabilir. Şafiî'nin delili Ebu Davud'un tahrîc ettiği İbnî Abbas hadîsidir. Mezkûr hadîsdc Peygamber (S.A.V.)in Necrânfılar'la yılda 2000 hülle vermeleri ve bunların yarısını muharrem, yansını da receb aylarından teslim etmeleri keza 30 adet zırh, 30 at, 30 deve ve muhtelif silâhlardan müslümanlann harpte işine yarayacak otuzar dânesinin garantili yani zarar ve ziyanı ödenmek şartı ile müs-îümanlara emaneten verilmesi şartı ile anlaşma yaptığı beyân edilir, tmam Şafiî : «Müslümanların bazı ulemâsından ve zhnmîlerden işittiğime göre Necrânlı'lar, kendilerinden alman her şeyin bir dî-nârdan fazla kıymetde olduğunu söylerlermiş» diyor Hz. Ömer (R. A.)'m mezhebi de budur. Müşârün ileyh hazretleri cizyeyi bir dinardan fazla alırdı. Bazıları cizye hakkında bir tahdîd olmadığına kaildirler: Onlara göre bu iş müslümanlann hükümdanna bırakılmıştır ve bâbtaki hadîsler muhayyerlik ifâde ederler.
Hadîsimiz, kadından cizye alınmayacağına delâlet ediyor. Çünkü âkil baliğ mânâsına gelen «hâlim» ta'biri erkekleri ifâde eder.
Nihâyetü- Müctehîd»- nâm eserde: «Ulemâ cizyenin ancak üç vasıf yanj erkeklik, bulûğ ve hürriyet vasıfları üe lâzım geleceğine ittifak etmişlerdir. Deli, kötürüm ve ihtiyarlarla dîn adamlarından ve fakirlerden cizye alınması ihtilaflıdır. Bunların hepsi içtihadı meseîc, mütevakkıf değillerdir, Uîemâ'nın ihtilâfına sebeb, adı geçenlerin öldürülüp öldürülmemesidir..» deniliyor.
Vakıa' BeyhakVmn, Hakem b. Uteybe'den rivayet ettiği bir ha-dîsde Peygamber (S.A.V.)'in Yemen'de bulunan Muâz (R.A.)'a. yazdığı nâmede her âkil baliğ erkek ve kadından bir dînâr veya kıymuüni almasını emrettiği zikrediliyorsa da o hadîsin isnadı munkatı'dır. Ayni hadîsi İbni Ebî Şeybe, Hz. İbnî Abbas'dan muttasıl bir senede rivayet eder; 15kin Beyhakî : «Ebu Şeyhe zaîftir» demiştir. Bu bâbta Amir b. Bâzm'le Urve'den de hadîsler rivayet edilmiştir. Fakat her ikisi .m de isnâdları munkatı'dır.
Lİu suretle anlaşılıyor ki, kadından cizye alınması hususunda kendisi üe amel edilebilecek bir hadis sabit olmamıştır. İmam Şafiî gunları söylemiştir : «Muhammed b. Hâlid ile Abdullah b. Amir b. Müslim'e ve Yemenliler'den bir çok ulemâ'ya sordum. Hepsi kendilerinde önce geçen bir çok zevattan onlar da kendilerinden önce geçen ve hepsi sika olan bir çok zevattan rivayet ederek hepsi Peygamber (S.A.V.)in Yemen'deki zimmîler'den her sene birer dînâr cizye aldığını hikâye ettiler Bunlar kadınlardan cizye alındığım isbât etmiyorlar. Umuiîüyetİc ekinlerinden cizye alındığını söylüyorlar. Halbuki onların mezrûâtı vardı. Bizim bildiğimiz: hayvanlarından da bir şey alınmamıştır. Yemen zımmîlerinden ayrı ayrı yerlerde yaşayan bir' çoklarına sordum: Bana hiç birinin sözü ötekinin sözüne muhalif olmamak şartı ile hepsi Muâz'ın kendilerinden baliğ olanlar için birer dînâr aldığını söylediler. Onlar baliğ olan kimseye, «hâlim» diyorlardı. Peygamber (S.A.V.)'in Muâz'a yazdığı nâmede : (her hâlimden bir dînâr alınacak) buyurduğunu söylediler,»
Gerek Hz. Muâz hadîsinden, gerekse yukarıda geçen İbni Büreyde hadîsinden anlaşılıyor ki, verilen cizyeyi kabul etmek vâcibtir. Cizyeyi almayarak o adamı öldürmek ise haramdır. Cizye âyetinden anlaşılan mânâ da budur. Yani âyet-i kerîme'nîn başında emredilen muharebe küffârın cizyeyi kabul etmeleri ile derhal kesilecektir.[243]
1334/1125- «Âîz b. Amr-ı Müzeni radıyallahü cnft'den Peygamber saîlaUahü aleyhi ve sellem'âen İşitilmiş olarak rîvâyeî edildiğine göre Rcsûlüllah saîlaUahü aleyhi ve sellem:
— İslâmiyet yücelir, Onun üzerine yükselinemez; buyurmuşîardır.»[244]
Bu hadîsi Dâre Kulnî tahrîc etmiştir.
Hadîs-i şerif, ehl-i islâm'ın her şeyde şâir dinler sâîiklerinden yüksek mertebede bulunduklarına delildir. Sair milletler müslümanlara muaraza ettikleri vakit hak daima îmân ehli olanlarındır. Resûlüllah (S.A.V.) Küffârı dar yollara sıkıştırmaya emir buyurmakla bu mânâya işaret etmiştir. Hak dîn daima yükselmekde dîn-i islâm'ın düşmanları ne kadar çok olursa olsun, her asırda onu yeni yeni bir çok kimseler kabul etmekde ve böylelikle yüksekliği gün begün artmaktadır.[245]
1335/1125- «Ebû Hüreyre radzyallahü aniden Peygamber sâUal-lahü aleyhi v? sellem'den işitmiş olarak rivayet edildiğine göre Resû-lüflah saUallahü aleyhi ve sellem :
— Yahudilerle hıristiyanlara (rastladığınızda) evvelâ siz selâm vermeyin. Onlardan birine bir yolda rastgelirseniz kendisini yolun dar tarafına sıkıştırın; buyurmuşlardır.»[246]
Bu hadîsi Müslim rivayet etmiştir.
Hadîs-i şerîf, müslümamn yahûdr veya hırstiyanla karşılaştığı zaman onlardan çabuk davranarak kendilerine selâm vermesinin haram olduğuna delâlet ediyor. Çünkü nehîde asıl olan tahrîm ifâde etmesidir. Onu, kerahete hamletmek aslî mânâsından çıkarmaktır. Maamâfîh bazı kimseler onu yine de kerahete hamletmişlerdir. Selef ve halefin cumhuruna göre gayr-i müslimlere selâm vermek haramdır. Fakat içlerinde Ibnî Abbas (R. A./da bulunan bazı ulemâ onlara selâm vermenin caiz olduğuna kaildirler. Şâfiîler'den bazıları da bu kavli tercih etmişlerdir. Yalnız onlara göre gayr-i müslim'e selâm, müfred sigâsı ile verilir; yâni «es selâmü eleyke» denilir. Bunların delili :
«[247] Hem insanlara güzel sözler söyleyin» âyet-i kerîmesi île selâmı ifşa etmeyi bildiren hadîslerdir. Bu zevata : «âyet ve hadîslerin umumu bu hadîsle tahsis edilmiştir» diye cevap verilmiştir.
Buradaki hüküm gayr-i müslim yalnız olduğuna göredir. Şayet yanında bir müslüman bulunursa selâmı ile onu kasdederek ikisine birden selâm vermek caizdir, Zîrâ Peygamber (S.A.V.)'in müslümanlarla müşriklerden mürekkeb bir cemâate selâm verdiği sabit olmuştur.
«Evvelâ SİZ selâm vermeyin» ifâdesinin mefhum-ı muhalifine bakılırsa gayr-i müslimler selâm verdikde onlara cevap verilebileceği anlaşılır. Teâlâ Hazretlerinin :
«[248] Şayet size bir selâm verilirse siz ondan daha âlâsını verin, yahud aynı sefamı İade edin» âyet-i kerîmesi ile :
«Size ehl-i kitâb selâm verirlerse siz de: ve aleyküm; deyin» hadîsi ve;
«Şüphesiz ki yahûdîler size selâm verirlerse her biri: ölüm size; der. Sizde (ona) : size de; deyin» hadîsi dahî bu mânâya delâlet ederler.
Ulemâ ehl-i kitabın selâmlarına selâmla cevap verileceğine müttefiktirler. Yalnız onların s«lâmı «ve aleyküm» cümlesine münhasır kalacaktır. Müslim'de hadîsin rivayeti böyledir. Battâbî diyor ki : «Umumiyetle hadîs imamları bu cümleyi (vav)'Ia rivayet ederler; yalnız Ibyi Uyeyne'nin onu (vav)'sız rivayet ettiğini söylerler. Ûoğ-rusu da j^udur. Çünkü (vav) hazfedilirse kâfirin sözü olduğu gibi kendilerine iade edilmiş olur. (Vav)'la söylenirse, söyledikleri söz-' de onlarla ortak olmayı, iktizâ eder.»
Nevev\ ise selâm cümlesine (vav)'ı katmakla atmak arasında hiç bir fark görmüyor; ve bu cümlenin iki şekilde de sahîh; rivâyellerde yer aldığını; her ne kadar atıf harfi olan (vav) ortaklık iktizâ etse de ölümün bize de, onlara da mukadder olduğunu ondan kaçmanın imkân hâricinde bulunduğunu söylüyor.
Hadîs-i şerif müslümanlarla ayni yolda yolculuk eden gayr-i müslimleri yolun dar tarafına sıkıştırarak müslümanlara yolu genişletmenin lüzumuna da delâlet etmektedir. Ancak yolda müslümanlar yoksa istedikleri gibi gidebilirler.
Falde : Yahûdîler'in müslümanlara tesadüf ettikleri vakit onları kasden sol taraflarına aldıkları zaman, zaman müşahede olunmuş ahvaldendir. Bu bâbta hiç bir hadîs yoktur. Onlar bunu kendilerine üstünlüğünü göstermek maksadı ile uydurmuşlardır. Bununla müslümanlara karşı olduklarını anlatmak isterler.[249]
1336/1127- «Mİsverb. Mahreme İle Mervan radtyallahü anhümâdan rivayet olunduğuna göre Peygamber saUalîahü aleyhi ve selleih Hu dey biye harbine çıkmış...» Râvî (burada) hadîsi uzun uzadıya anlatmıştır. Bu hadîsde: «işte bu, Muhammed b. Abdîtlâh'In Süheyl b. Amır'la on sene harbi terketmeye dâir yaptığı anlaşmadır. Bu yıllar zarfında halk emnlyet.de olacak ve bir birbirlerine dokunmayacaklardır» hadisi de vardır.
Hadîsi Ebu Dâvud tahrîc etmiştir. Aslı Buharî'dedir. Bu hadîsin bir kısmını Müslim, Enes'den tahrîc etmiştir. Onun rivayetinde : «Sizden (bize) kim gelirse onu size İade etmeyeceğiz; fakat bizden size gideni siz bize lâde edeceksiniz.» cümlesi de vardır. Bunun üzerine ashâb :
— Bunu yazıyormusunuz yâ Resûlallah? demişler: Resûlüllah (S. A.V.) :
— Evet (yazıyorum); çünkü bizden onlara gideni Allah ırak eylesin. Onlardan bize gelen için ise elbet Allah bir ferahlık ve çıkar yol halkedecektir; buyurmuşlardır.[250]
Hadîs-i şerif bir maslahattan dolayı müslümanlarla düşmanları olan müşrikler arasında muayyen bir müddet için barış akdedilebile-ğine delildir. Bu hadîsde iade edilmeyecekleri bildirilenler, müşrikler tarafına geçen müslümanlardır. tâde edilecek olanlarsa» Mekke müşriklerinden müslümanlar tarafına geçenlerdir. Mezkûr şart ashâb-ı cirâm'a pek giran gelmiş ve : «Bun yazıyormusunui yâ Resûlâllahl» diye sormaktan kendilerini alamamışlardı. Bununla beraber Resûlüllah (5.A.V.) o şartı yine de yazmıştı. Hadîs uzundur. Onu Siyer İmamları «Hudeybiye» kıssasında zikrederler. Ibnü'l - Kayyım (691—751) «Zâdü'l - Meâd» nâm eserine hadîsin tamamını almış; ve onda bir çok faideler bulunduğunu söylemiştir.
Bu hadîsde Peygamber (S.A.V.)in Ebû Cendel'i müşriklere iade ettiği de zikrolunuyor. Ebû Cendel b. Süheyl daha barış imzalanmadan müslüman olarak Resûlüllah (S.A.V.)*e iltica etmişti. Anlaşma gereğince müşriklere iade edildi. Fakat çok geçmeden Allah kendisine bir kurtuluş yolu hâîketti. Ebû Cendel müşriklerin elinden kaçarak onların kervanlarının geçeceği bir yolu tuttu; ve yollarını kesmeye başladı. Az zaman umre etrafına müslümanlardan müteşekkil bir cemâat toplanmışı S u suretle Mekke müşriklerinin yollardaki kervanlarını tazyîka başladılar...
Peygamber (S,A.V.)'in kendisine iltica eden kadınları müşriklere iade etmediği sübût bulmuştur. Bunun sebebi, anlaşmanın yalnız erkekler hakkında yapılmış olmasıdır. Kureyş sonradan anlaşmayı kadınia-rada teşmil-etmek istemişse de, Resûl-İ Ekrem (S.A.V.) bunu kabul etmemiştir. Kadınlardan Ümmü Külsûm bîntü Ebî Muayf hicret ederek müslümanlara iltica etmişti. Teâlâ Hazrefleri de şu âyet-i kerîme'yi indirdi:
[251] kadınları kâfirlere İade etmeyin.»
Hadîsimiz düşman tarafından müslümanlara iltica edenlerin düşmana iade edilmemesi $jrtı ile barış yapılabileceğine de delâlet ediyor.[252]
1338/1128- «Abdullah b. Ömer radıyallahü anhümâ'dan Peygamber sallaUahü ateyhi ve SeUem'den İşitmiş olarak rivayet edildiğine göre, Resûlüllah sallaUahü aleyhi ve seîlem:
— Bir kimse bir muâhedi Öldürürse Cennet kokusunu koklayamaz; halbuki onun kokusu kırk yıllık mesafeden duyulur; buyurmuşlardır.»[253]
Muâhed'in; kendisine emân verilerek hayatı emniyet altına alman gayr-i müslim demek olduğunu yukarıda görmüştük. Hadîsin Bu-hâri ve diğer hadîs kitaplarında muhtelif lâfızlarla rivayetleri vardır. Kırk yıllık mesafeden» ifâdesinin yerine îsmâîlVmn rivayetinde «Yetmiş yıllık» tâbiri kullanılmıştır. Tirmizî ile Bey-hakVnm. rivayet ettiği bir hadîsde de «Yüz yıllık mesafeden» denilmiş; diğer bir rivâyetde «BeşyÜZ yıllık mesafeden» buyu-rulmuş; îmam Mâlik «eZ – Muvatta adlı eserinde Hz. Câbir'den rivâyeten:
«Şüphesiz ki Cüfmetln kokusu bin yı'fsk mesafeden duyulur» hadîsini taiı icştir.
Ulemâ-i kiram bu muhtelif rivayetlerin arasını bulmuşlardır. Musannif merhum hülâsa olarak şöyle demektedir : «Bu idrâk kıyamette olacaktır; ve herkesin mertebesine göre değişecektir. Messlâ: Cen-net'in kokusunu 50Ö y^JIik mesafeden alan, onu yetmiş yıllık mesafeden alandan efdâl olapaktırTDiğer mertebeler de öyledir. Buna üstadımız, Tirmizî şerhi'nde işaret etmiştir. Bunun benzerini de îb-nü'l- A'rabî'nin eserinde gördür...»
Hadîs-i şerif kendisine emân verilen bir gayr-i müslimîn öldürülmesini haram kılmaktadır. Böyle bir kimseyi Öldürenin kısas edilip edilmeyeceği ulemâ arasında ihtilaflıdır, el-Mühelleb diyor ki : «Bu hadîsde müslüman, muâhed veya zimmîyi öldürdüğü takdirde kendisi kısas edilmeyeceğine delâlet vardır; zîrâ bunda yalnız uh-revî ceza zikredilmiş; dünyevî cezadan bahsolunmamıştır.»[254]