Hayat | Konular | Kitaplık | İletişim
(27) Sılâ-i Rahmin Fazileti
(27) Sılâ-i Rahmin Fazileti
52— Ebû Hüreyre'den rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir:
«— Bir adam, Peygamber (SalîaİUıhü Aleyhi ve Seîlem) 'e geldi de şöyle dedi: «Ey Allah'ın Besûlü! Benim akrabam var, onlara varıyorum; onlar ise ilgiyi kesiyorlar. Ben onlara iyilik ediyorum, onlar bana kötülük ediyorlar ve bana kötü söyleyip cefa ediyorlar. Ben bu yaptıklarına tahammül ediyorum ve bağışlıyorum.»
«— Eğer durum, anlattığın gibi ise, sen onlara ateşli kül serpiyor gibisin (onlar, senin iyiliğinden ızdırap içinde olurlar). Sen bu vaziyette (ihsanına) devam ettikçe, onlara karşı, Allah'dan bir yardımcı daima seninle bulunur.»[104]
Bu hadîs-i şeriften anlaşılıyor ki, bir insan akrabalarına iyilik ve ihsanda bulunmasına karşılık, onlardan eziyet ve fenalık görürse, bunlara tahammül ederek yine onlardan ilgiyi kesmez ve gereken yakınlığı gösterirse, Allah Tealâ ona yardımcı olur, eziyetlerini kaldırır. Allah'ın yardımcı olması da kâfidir. Bunun İçin ufak-tefek hadîse ve sözler sebebiyle hiç bir zaman akrabalık bağları zedelenmemeli, icab eden İyiliği yapmaktan kaçınmamalıdır.[105]
53— Abdurrahman İbni Avf'dan rivayet edildiğine göre, Resûlüllah 'in şöyle dediğini işitmîştir :
«— Allah (Azze ve Celle) buyurdu ki, ben Rahman'ım ve akrabalığı = Rahimi ben yarattım ve ismim olan Rahman'dan ona isim diye rahim türettim. Kim akrabaya iyilik ederse, ben de ona iyilik ederim. Kim de ondan ilgiyi keserse, ben de ondan iyiliği keserim.»[106]
Akraba arasındaki münasebetin şerefli mevkiini beyan etmeğe bu kudsî hadîs-i şerîf en büyük delildir. Zira Allah'a mahsus en güzel isimlerden olan Rahman kelimesi ile nesebî yakınlık manasına gelen Rahim, kök itibariyle aynı kelimedir. Bunun için Cenab-ı Hak, ismimden yani «Rahman'dan Rahİm'i türettim» buyurmuştur. Bu beyan da Rahim'in kıymet ve ehemmiyetini belirtmek için başka bir ifadeye ihtiyaç bırakmamaktadır. Rahim hukukuna riayet edenlere Allah Tealâ ihsan ve ikram edecek, riayet etmeyenleri de rahmetinden mahrum bırakacaktır.
Kudsî Hadîs: Manası Allah tarafından, lâfzı Peygamber tarafından olan hadîs-i şeriflere denir. Allah Tealâ'ya ilham yolu ile, ya da uyku hali İle Peygambere vermİj olduğu bir haberin Peygamber tarafından ifade-lendirilmesi ve söylenmesîdir. Kur'ân-ı Kerîmin hem manası, hem de lâfzı münzeldir. Her ikisi de Allah kelâmıdır. Kudsî hadîsin ise, yalnız manası Allah'dandır. Haber de Peygambere isnad edilir.
İbni Hacer'e göre, kudsî hadîslerin sayısı yüzün üstündedir. Kudsî hadîslere, İlâhî hadîsler de denir.
Abdurrahman İbni Avf kimdir? :
Ashab-ı kiram içinde Cennetle müjdelenen on kişiden birisi de Abdurrahman ibni Avf 'dır. Künyesi, Ebu Muhammed 'dir. Cahiliyyet zamanında ismî A b d u Amir idi. Annesinin adı Ş i -f a 'dır. Fİİ vak'asından on yıl sonra doğmuştur. Habeşistan'a ve Medine'ye olmak üzere iki hicret yapmıştır. Bedir ve ondan sonraki bütün savaşlarda bulunmuştur. Uhud savaşında mübarek vücudunun muhtelif yerlerinden yirmi bir yara almıştı. Malının çoğunu ticaret yolu ile kazanmış olup, büyük bir kısmını, Hz. Peygamber'in zamanında Allah yolunda harcadı. Ondan sonra da kırk bin altın harcadığı ve cihad için beş yüz at İle beş yüz deve verdiği siyer kitaplarında yazılıdır. Ayağına isabet eden bir yara sebebiyle topal hale düşmüştü. Uzun boylu ve güzel yüzlü, nazik derili idi.
Vefatı zamanında çok ağlamıştı. Bunun sebebi kendisinden sorulduğunda şu cevabı vermişti :
«— Muş'ab ibni Umeyr benden hayırlı İdi. Çünkü o, Resûlüllah (Aleyhissalâtü vesselam) zamanında vefat etti de, kendisine kefen olacak bir şeyi yoktu. Hazreti H a m z a da benden hayırlı idi. Onun için de bir kefen bu-lamamrştık. Ben, dünyadaki hayatında İyilikleri kendisine verilen bir kimse olmaklğımdan korkuyorum; ve korkuyorum ki, malımın çokluğundan arkadaşlarıma gerekeni yapamadım.»
Nevfel ibni lyas şöyle anlatmıştır:
«— Bir gün Abdurrahman İbni Avf ile beraber bulunuyorduk. Biz içinde ekmek ve et bulunan bir tabağı birlikte yiyelim diye ortaya koyduk. Abdurrahman bunu görünce ağlamaya başladı. Niçin ağladığını sorduk.»
Bize şu cevabı verdi:
«— Hazreti Peygamber vefat etti de ne kendisi, ne de ehli arpa ekmeğinden doymamıştı. Görüyorum ki, biz hakkımızda hayırlı olanı geriye bıraktık.»
Hicretten otuz bir yıl sonra yetmiş beş yaşında olduğu halde Medine'de vefat etti ve namazını Hazreti Osman (RA) kıldı. Bakî mezarlığına gömüldü. İlk İslâm'a giren sekiz kişiden biri idi. Hz. E b u B e k i r 'in delâleti ile Müslüman olmuştu. Hz. Ömer 'İn, halife seçmek için, tayin ettiği altı kişilik Şûra ehlinden biri idi. Allah ondan razı olsun. Oğulları :lbrahim, Humeyd, Ebu Seleme ve Mus'ab 'dır.[107]
54— Abdullah îbni Amr anlatmıştır:
Peygamber (SallaLlahu Aleyhi ve Sellem) , parmağını bize tevcih ederek şöyle dedi:
«— Rahim, RAHMAN isminden ayrılmadır (onun bir dalıdır). Onun hakkını kim korursa (sıla ve iyilik ederse), Allah ona ihsan eder. Kim de onun hakkını korumazsa (sıla ve iyilik etmezse), Allah ondan ihsanını keser. Rahimin (yakınlara iyilik ve merhametin), kıyamet gününde fasih ve beliğ bir lisanı vardır.»[108]
Bu hadîs-i şerîf de bîr önceki hadîs-i şerifin manasına uygun olarak varid olmuştur. Ancak Rahim'in kıyamet gününde hakkını arayacak bir lisana ve İfadeye sahip olduğunu da öğrenmiş bulunuyoruz. Bu da onun şanını ve kıymetini göstermiş olup, gereği üzre hakkına riayet etmemiz icab ettiğini bize tembihdir.[109]
55— Hazreti Âişe'den rivayet edildiğine göre, Peygamber (Sattalkhü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
«— Rahim, Allah'ın rahmetinin eserlerindendir. Kim onun hakkını yerine getirirse (sîlâ ve iyilik ederse), Allah ona ihsan eder. Kim de ondan ilgiyi keserse, Allah ondan ihsan ve rahmetini keser.»[110]
Her ne kadar ravi değişikliği varsa da, bundan önceki hadîs-i şerifle lâfız ve mana uygunluğu vardır. Hadîs-i şerifi rivayet eden, müminlerin annesi Hazreti  i ş e 'dir. U r v e (R.A.) diyor ki :
«— A i ş e 'den daha fazla fıkıh ilmini bilen, tıb ilmine vaksf olan ve şiir bilen görmedim.»
Hazreti Âişe:
Efendimiz (Aleyhissalâtü vesselam) 'in zevceleri ve Hazreti E b u Bekir'in kızıdır. Annesinin adı R û m a n 'dır. Hazreti Hatice 'nin vefatından üç sene sonra ve hicretten iki yıl önce Hazreti Âişe altı yaşında iken Peygamber Efendimize nikâhlanmışti. Medine'ye hicretten sonra dokuz yaşma varınca da zifafları olmuştu. Akıi ve zekâda, İffet ve takvada emsali yoktu. Hiç çocuğu olmadığı halde, Ümmü Abdullah künyesini taşıması, kız kardeşinin oğlu Abdullah ibnİ Zübeyr'e izafeten İdi. Resûlüllah'ın irtihaHerİnde onsekiz yaşında bulunuyordu.
Ashab-ı kiram ilmî bir müşkülâta düştükleri zaman, Hazreti Â İ ş e 'ye müracaat ederler ve muhakkak aradıkları şeyi onda bulurlardı. Z ü h r î diyor ki :
«— Hazreti A i ş e 'nin ilmi bir tarafta ve Peygamberin diğer hanımları ile müminlerin bütün hanımlarının ilmi bir tarafta toplansa, yine Hz. Â i ş e 'nin ilmi daha üstün gelir. Kendisinden binden çok hadîs-i şerîf rivayet edilmiştir.»
Resûlüllah bakire olarak yalnız Hazreti  i ş e ile evlenmiş ve evlilik hayatları ancak 9 yıl sürmüştü. Hicretin 57. yılında 65 yaşında olduğu halde Medine'de vefat etti ve vasİyyeti üzere geceleyin defnedildi. Cenaze namazını Ebu Hüreyre kıldı. Defin için kabrine inenler beş kişi olup adları şudur: Kız kardeşinin çocukları ve Z ü b e y r 'in oğulları Abdullah ve U r v e ile Hazreti Ebu Bekir'in Muham-m e d adındaki oğlundan olma torunları Kasım ve Abdullah, bir de Ebu Bekir 'in diğer oğlu Abdurrahman'm oğlu A b -d u ( I a h . Medine'deki Bakî' mezarlığına gömüldü. Kendisine yapılan İftira hadisesi üzerine, hakkında âyet nazil olup, Cenab-ı Hak onu tebriye buyurmuştur. Böylece Allah'ın kitabında kendinden bahs edilmekle şeref ve nezaheti kat kat yükselmiştir. Allah ondan razı olsun.[111]