Hayat | Konular | Kitaplık | İletişim
(138) Bîlgîli Bulunanların Güzel Ahlâkı
(138) Bîlgîli Bulunanların Güzel Ahlâkı
284— Ebû Hüreyre (Radiyallahu anh), Resûlüllah (Saliallahü Aleyhi veSellem)'m şöyle buyurduğunu anlattı:
«— İnsan, güzel ahlâkı ile, geceyi ibadetle geçirenin derecesine ula-9«[565]
Dinin emirleri, iman ve itikad, ibadetler, muamelât, ceza ve edebler diye kısımlara ayrılır. Bütün bu kısımlara ait hükümleri tafsilâtı ile öğrenip de onları uygulayan kimse, salih bir âlim olur ve buna fakîh denir. Böyle kimselerin ahlâkı, Peygamber ahlâkına yakın olacağı için fazilet ve dereceleri yüksek olur. Bilgisi noksan olarak gece boyunca ibadetle meşgul olanların faziletini kazanırlar.[566]
285— Ebû Hüreyre (Radiyallahu anh)'nin şöyle dediği işitilmiştir:
— Ebu'l-Kasım (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in şöyle buyurduğunu işittim:
«— İslâm bakımından sizin en hayırlınız, bilgili oldukları takdirde, ahlâk yönünden en güzel olanlarınızdır.»[567]
286— (69-s.) Sabit ibni Ubeyd (Radiyallahu anh) anlatarak şöyle demiştir:
«— İnsanlarla oturduğum zaman, Zeyd ibni Sabit'den daha vakarlısını (hürmetkarını) ve evinde de, ondan daha hoşsohbet bir kimseyi görmedim.»[568]
Sabit İbni Ubeyd, Zeyd İbni Sabit'in azadlısı bulunduğundan onun güzel ahlâkını yakından bilmekteydi. Gerek evindeki tutum ve hareketlerine, gerekse dışardaki hareketlerine vakıftı. Bu itibarla gördüğü ve şahidi bulunduğu yüksek meziyetlerini ve güzel ahlâkını bize nakletmiş oluyor.[569]
287— îbni Abbas (Radiyalîahu anh)'dan rivayet edildiğine göre, demiştir ki:
— Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seilem) 'den, Allah (Azze ve Celle) katında dinlerin hangisi daha sevgilidir? diye soruldu.
— Kolay olan dosdoğru Hazreti İbrahim'den gelme = Hanîf dindir.»[570]
Hanîf in lügat manası, meyleden demektir. Hz. İbrahim'e Hanîf denmesi, zamanında putlara tapan insanların yolundan ayrılarak imana ve tevhid dinine meyletmesİndendîr. Bunun için Hz. ibrahim 'in dinine «Hanîf» dini denir ki, son peygamber Hz. Muhammed ve ona bağlı olanlar bu dinin inancı üzeredirler. Tevhîd bakımından arada fark yoktur. Nitekim Cenab-ı Hak, Kur'an-ı Kerîmde şöyle buyuruyor:
1— «İyilik eden bir kinı vardır kî, Ikmîar gözetilmedikleri, Allah'ın emrine uygun kullanılmadıkları zaman insanı felâkete götürürler. Umumiyetle insanların hem dünyada, hem de âhirette helakleri bu ikisi yüzünden olur. Bu iki boşluktan biri ağızdır, yani dildir, sözdür. İnsanlar arasında fesadı doğuran, yeryüzündeki ahlâkı bozan, birbirine düşüren hep bu dildir. Zamanımızda iyiye kullanılmayan bütün neşir organları bunun ifadesidir.
İkinci boşluk, fere'd ir, tenasül uzvudur. Bunu korumamak, şunun bunun namusuna yeltenmek, yabancıların şehvet duygularını tahrik ederek cinayetlere ve haramlara sebep olmak günahın en büyüğüdür. Böyle haramları irtikâp etmek, aile düzenini bozar, cemiyet hayatı süflilesir, neseb ortadan kalkar, hayvanı hisler hâkim olur. işte nefislerine ve şehvetlerine, bir de dillerine hâkim olamayanlar her zaman ve her devirde diğer günahkârlardan fazla bulunacaklarından Cehennemliklerin ekserisini bunlar teşkil ederler.
İnsanların çoğu da takvaları yüzünden, güzel ahlâka sahip olmalarından dolayı girerler. Allah'ın emirlerini yerine getiren, yasaklarından korunup kaçınan, Allah dan korkan kimsedir, takva sahibidir. Güzel ahlâk da bu takvanın meyvesidir, bir neticesidir. Bu iki haslet en makbul ve en yüksek hasletlerdir. İşte insanların çoğu bu iki haslet yüzünden cennete gireceklerdir.[575]
290— (71-s.) Ümmü'd-Derdâ (Radiyalhhuanh) 'dan rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir:
«— Bir gece (kocam) Ebu'd-Derdâ kalktı namaz kılıyordu. Sonra ağlamiya başladı ve sabah oluncaya dek şöyle diyordu:
— Allah'ım! Benim yaratılışımı güzel yaptın, ahlâkımı da güzel yap.
(Ben, kocam) Ebu'd-Derdâ'ya dedim ki, geceden beri senin duan yalnız güzel ahlâk için oldu? (Bana) cevaben :
— Ey Ümmü'd-Derda! Müslüman kul, ahlâkını güzelleştirirse, bu güzel ahlâkı onu Cennet'e koyar. Ahlâkı kötü olursa, bu kötü ahlâkı onu Cehennem'e koyar, Müslüman kul da, uyku halinde iken bağışlanır (mağfiret olunur), dedi.
Bunun üzerine ben de dedim ki:
— Ey Ebu'd-Derdâ! Kul uykuda iken nasıl bağışlanır? O şöyle dedi:
— Onun kardeşi gece kalkar, teheccüd ibadetinde bulunur; Azız ve Celîl olan Allah'a duâ eder, Allah da duasını kendisi için kabul eder. (Uykuda Olan) kardeşine de duâ eder de, Allah, duâ ettiği şeyi, kardeşi için kabul eder. (Böylece uykudaki kardeş bağışlanmış olur.)»[576]
Bir müslümanın, müslüman kardeşi gıyabında edeceği duanın makbul olduğuna dair hadîs-i şerifler vardır. Ebu'd-Derdâ 'nın İfadesi, bu manayı teyid etmektedir.
Güzel ahlâkın Cennet'e vesile olacağına dair hadts-İ şeriflerle açıklamaları, bundan önceki sayfalarda görülebilir.[577]
291— Üsame îbni Şerîk (Radiyalîahu anh) 'den rivayet edildiğine göre, şöyle anlatmıştır:
(Hac esnasında) Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in yanında idim. Öteden beriden kalabalık insanlar, Bedeviler geldi. (Daha önce mevcut) insanlar sustu, (bu gelenlerden) başkası konuşmuyordu. Onlar şöyle dediler:
— Ey Allah'ın Resulü! Kendilerinde bir beis olmayan insanların işlerinden ibaret şu ve şu işlerde bize güçlük var mı, (bunlar bizi günaha götürür mü)?
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
«— Ey Allah'ın kullan! Allah güçlüğü kaldırdı; ancak bir insana gıybet suretiyle tecavüz eden kimse müstesnadır, (bunun hareketinde günah vardır). İşte bu kimse, mahrum olup helak olandır.» Sordular:
— Ey Allah'ın Resulü! Tedavi olalım mı? Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«— Evet, ey Allah'ın kulları! Tedavi olun. Çünkü Allah yarattığı her hastalık için bir ilâç halketmiştîr; ancak bir hastalık müstesnadır, (onun devası yoktur),» dedi. Sordular:
— Nedir o? Ey Allah'ın Resulü! Peygamber (SallaUahü Aleyhi ve Sellem) :
«t— İhtiyarlıktır,» dedi. Sordular :
— Ey Allah'ın Resulü! İnsana ihsan edilen şeylerin hayırlısı hangisidir?
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«— Güzel ahlâktır,» dedi.[578]
Bir hac mevsiminde, Hz. Peygamber in huzuruna loplu bîr halc'e ge!en sahra müslümantarından ibaret şahısların sorularından şu hükümler çıkmaktadır :
1— İnsanlar, aralarında şundan ve bundan, günlük işlerinden ve çalışmalarından bahsederek aralarındaki konuşmalarda ve sohbetlerinde günah yoktur. Ancak bir müslüman kardeşinin arkasında, hoşlanmayacağı bîr takım sözler söylemek, onu çekiştirmek haramdır ve bu bir hakka tecavüz ve zulümdür. Bunun günahı büyük olması itibariyle insanı helake götürür. Ancak bir kimsenin fesadından ve zararından insanlar: korumak için, kötü hareketi söylenebilir.
2— Hastalıklardan dolayı doktora müracaat etmek, ilâç kullanmak gerektiğini Peygamberimiz beyan buyurmaktadır. Her hastalığa, Allah bir şifa ve ilâç yarattığına göre, onu arayıp bulmak ve kullanmak mubah olan çalışmalardır. Yalnız şunu bilmek lâzımdır ki, ilâç ve vasıtalar bizatihi, kendiliklerinden şifa veremez. Tesiri yaratacak, şifayı verecek Allah dır. Bunlar birer vasıtadır. Esbaba tevessül eimek de tevekküle mani1 değildir. Tedavi daima Allah'ın helâl kıldığı gıda ve maddelerle yapılmalıdır. Haram şeylerle tedavi caiz değildir. Zira Peygamber Efendimiz : Haramı kullanmak ancak şu durumda caiz olur:
«— Allah sizin şifanızı haram şeylerde yaratmadı,» buyurmuştur.
a— Ölüm tehlikesi ile karşı karşıya gelen aç veya susamış bir Kimse, şaraptan veya domuz etinden başka yiyecek ve içecek bulamazsa, hayatını kurtaracak kadar bunlardan yiyip içebilir. Bu kimseye hayatını kurtarmak için, haram şeyleri yemek ve içmek mubahtır. Ancak hududu geçmemek şarttır.
b— Bir hastalığın tedavisi temiz ve helâl maddelerden karşılanamıyor da, mütehassıs inanç sahibi doktor bu hastalığın ancak haram veya temiz olmayan bir madde ile tedavi edilebileceğini iddia ediyorsa, bu takdirde o ilâç kullanılabilir. Bazı fakîhlere göre ise, haram ve pis şeylerle asla tedavi caiz değildir.
3— Tedavisi mümkün olmayan hastalık İhtiyarlıktır. Bundan da anlaşılıyor ki, zamanımızda henüz devası bulunmamış olan kanser hastalığının da bir ilâcı vardır. Onu arayıp bulmak İçin, zamana ve çalışmaya ihtiyaç vardır. Keşfedilmiş veya keşfedilmemiş hastalıklar hakkında deva araştırmaya, hadîs-i şerîf bizi sevk ediyor ve tababetin inkişafına yol açıyor. İhtiyarlıktan başka her hastalık için ilâç arama, imal etme kapıları açıktır. Bu çalışmaları iktisadî baskı İçin değil, insanlığın sıhhatine fayda temin etmek için yapmalıdır.
4— İnsana verilen şeylerin hayırlısı güzel ahlâktır. Zira daha önceki hadîs-i şeriflerde buyurulduğu g'bi, güze! ahlâk, sahibini Cennete götürür. Ona ebedî kurtuluşu sağladığı için, ondan daha hayırlı ne olabilir? Allah güzel ahlâkla ahlâklanmayı bütün beşeriyete müyesser kılsın.[579]
292— îbni Abbas (Radiyallahu anh) şöyle dedi:
«— Resûlüliah (üallallahü Aleyhi ve Sellem), hayır işlemekte insanların en cömerti idi. En cömertli bulunduğu hali de Ramazanda, Cebrail (Aleyhissetâm) 'le karşılaştığı vakıtta idi. Cibril, Ramazan'da her gece onunla karşılaşırdı. Resûlüliah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ona Kur'ân'ı arz ederdi. Peygamber'e Cebrail mülâki olduğu zaman, Resûlüliah (Sallaltahü Aleyhi ve Sellem) hayır işlemekte, devamlı rahmet döken rüzgâr gibiydi.»[580]
Güzel ahlâkın her çeşit vasıflarını kemal üzere kendisinde toplayan Hz. Peygamber in, I b n i Abbas hazretleri bu hadîslerinde onun yalnız cömertlik hasletini anlatmaktadır, öyle ki :
a) Peygamber Efendimiz, insanların en cömerdi idi.
b) Her zaman için sahip bulundukları bu üstün cömertlik hasletleri, diğer aylara nispetle Ramazan ayında daha çok olurdu. Ramazan ayının berekti ve bu aydaki feyzin ve manevî inşirahın tesiriyle farklı bir durum arzederlerdi.
c) Her Ramazan gecesinde, Cebrâîl (Aleyhisselâm) ile karşılaşırlar ve Kur'ân-ı Kerim i ona arz ederlerdi. Bu arz ediş, Kur'ân-ı Kerîm in hem lâfızlarını, hem manasını tesbİt için olurdu. Bİr nevi hatadan salim olmak için ders görme kabİlİndendi. Allah Tealâ Kuran ı böyle tesbit buyurdu ve kıyamete kadar da tahriften, değişiklikten onu koruyacağını va'd buyurdu. Bugün dünyanın her tarafına aynı şekilde yayılması, bunun açık delilidir.
d) Cebrâîl İle karşılaşmak ve İlâhî kelâmı mukabele etmek, manevî zevkin ve Allah'ın rahmetine yakınlığın zirvesini teşkil ettiğinden, bu karşılaşmalarda Hz. Peygamber, devamlı rahmet döken bereketli rüzgâr gibi, cömertliğin en bol ve geniş halini yaşarlardı. I b n i Abbas hazretleri, Peygamber Efendimizin cömertliğini, bu mülakatları zamanında devamlı esen rahmet rüzgârlarına benzetmesiyle onun kenem ve ihsanının bolluğunu ve genişliğini hatta rüzgârın bereketinden daha ileri olduğunu anlatmış oluyor. Devamlı hareket halinde olan rüzgârın muhtelif ve geniş sahalara bereket nakletmesi, her tarafı kısa zamanda faydalandırması, rüzgârsız bulutların yağmurundan çok daha bereketlidir. Onun için Hazretİ Peygamberin mülakat esnasındaki cömertliği, bu geniş ve bol rahmete vesile olan devamlı rüzgâra benzetilmiştir.[581]
293— Kbu Mes'ûd El-Ensarî (Radîyallahu anh) 'den rivayet edildiğine göre, demiştir ki:
— Resûlüllah (SaUaUahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
«— Sizden önce bir adam hesafca çekildi de, onun hayırlı bir şeyi bulunamadı. Ancak o adam, insanlara karışırdı (alış-veriş ederdi) ve zengin bir kimse idi. Çalıştırdığı hizmetçilerine, fakirlerden vazgeçmelerini, (alacaklarını bağışlamalarını) emrederdi. (Onun hakkında) Azîz ve Celîl olan Allah (meleklerine) şöyle buyurdu:
— Şam yüce biz, o zengin kuldan, bağış etmeye daha lâyıkız; ondan vaz geçin, (onu cezalandırmayın).»[582]
Bu hadîs-i şeriften cömerdliğin ne kadar büyük bir haslet olduğunu, Allah'ın geniş rahmetine naşı! bîr vesile teşkil ettiğini öğrenmiş bulunuyoruz.
Tartıya konabilecek hiç bir hayırlı amelî bulunmayan bir varlıklı adamın, sırf dar geçimlilere tazyik etmeyerek onlardaki haklardan vaz geçmesi sebebiyle, Allah tarafından kurtuluşa erdirilmiştir. Allah Tealâ'nın ihsan ve ikramı, bütün yaratıklara hesapsız rızık göndermesi ve bunca nimetlere kulların nankörlük etmesi karşılığında yine İhsanını esirgememesi, onun kerem ve ihsanının sonsuzluğuna delildir. İşte kullar da kendi çaplarında bu ihsan ve cömertlik vasfı ile sıfatlanarak hareket ederse, Allah'ın bağışlamasına ve rahmetine nail olur.[583]
294— Ebû Hüreyre (Radiyaîlahu anh)'den rivayet edildiğine göre, Resûlüllah (SallallaJıü Aleyhi ve Setlem)'den soruldu ki, Cennet'e koyan şeyin en çoğu hangisidir? Peygamber (Sailallahü Aleyhi ve Sellem):
«— Allah korkusu (takva) ve güzel ahlâkvır,» buyurdu.
Yine soruldu :
— Cehennem'e koyan şeyin çoğu nedir? Peygamber:
«— İki boşluktur: Ağız ve fere.» buyurdu.[584]
295— Nevvas İbni Sem'ân El-Ensarî (Radiyaîîahu anh) 'den rivayet edildiğine göre, kendisi Resûlüllah (SaUallahü Aleyhi ve Sellem) 'e iyilikten ve günahtan sordu. Hazreti Peygamber şöyle buyurdu :
«— İyilik, güzel ahlâktır. Günah da, nefsini gıcıklayan ve insanların farkına varmasından hoşlanmadığın şeydir.»[585]
İyilik kelimesi, ahlâkın her çeşit güzelliklerini içine alan bir mana ifade eder. Arabca «Birr» kelimesinin karşılığı olarak terceme edilmiştir. Sıla, ihsan ve ikram, mürüvvet, itaat, hoş sohbet ve güzel geçim gibi hasletler hep «birr = iyilik» manası içine girerler. Bunların bütünü, güzel ahlâkın vücudunu teşkil ederler. Onun için Hz. Peygamber «Birr = iyilik» güzel ahlâktır, buyurmuştur.
Günah ise, iki şekilde Peygamber tarafından nitelenmiştir: a) Bunlardan biri, nefsi tahrik eden, gıcıklayan ve bir şeyi işleyip işlememekte tereddüt uyandıran şüpheli şeylerdir. Nefis daima geçici zevk ve şehevî arzular peşinde olduğundan onun tahrikleri ile işlenecek işler akl-ı selimin tecviz etmediği işler olacağından günah kısmına girerler. Nefsin bu tahriklerinden kurtulmak için, daima aklı hakem tutup onun kararını gerçekleştirmek icab eder; şüpheli şeylerden, kötü zan doğuracak tutumlardan da kaçınmak gerekir.
b} İnsanların farkına varmasından hoşlanılmayan işler de ikinci niteliği taşıyan günahlardır. Allah Tealânın yasaklan, açık olup herkes tarafından bilindiğinden ve bu gibi kötü işleri yapanlar da insanlar tarafından ayıplanacağından, bunlar sakıncalı İşlerdir. O halde, bir ölçü ve tarif olarak, insanların farkına varmasından korkulan İşler günahtır, ifadesi her çeşit yasağı içine alırsa da, insanın kendi nefsi ile başbaşa hareketlerini kapsamadığından, bu çeşit günahlar da birinci kısımdaki tarifin içine girerler. Böylece her iki tarif ile, her çeşit günah kısa bir ifade ile beyan buyurulmuş oluyor.[586]