Hayat | Konular | Kitaplık | İletişim

İslam Karşısında Kara Bulutlar

İslam Karşısında Kara Bulutlar




Sayın okuyucu: Hayat hızla geçen bir fırtına ya da az bir zaman içersinde menzili kat eden bir su veya rüzgara, insan da bunların karşısında koşmakta bulunan bir kervana benzer. Bütün kuvvetiyle ilerlemekte, güvendiği yol yok, vahşet ve karanlık vadisinde ka­larak inim inim inlemekte.

Bunun yanında yardımcısı ve yol göstericisi yok. Bastığı toprak­ların altında şehid düşen babası, kendisini güçlüklerle büyüten kahraman ve vefakar annesi ile kardeşleri yatıyor. Bu ızdırap içersinde kıvranan insanlar, İslam diyarında bulunan kimselerdir...

Bunlar, Allah’ın, peygamberin, din ve Kur'an’ın yolunda savaşan, İslam kahramanlarının diyarında geziyor, . Ruhu sızlıyor içindeki manevi boşluğu dahi dolduramıyor. Yıllardır geceli gündüzlü, hiç durmadan ağladığı halde, bir an dahi olsun yüzüne ışık gelmiyor ve gülmüyor. Kirli ve zehirli fikirlerin karşısında büsbütün eziliyor. Kötü insanların elinde bulunan basın ve dergilerin karşısında artık iyi­den iyiye susuyor. Sanki başlarına tokmaklar indirilmiş, bir kere dahi- olsun başını kaldırıp da İslam müdafasını yapamıyor... Acaba bir kurtarıcı yok mu? Diye feryatlarla yalvarıp yakarıyor. Ailesinin yerine, ahlakı, çöküşmüş, keçi gibi bir tarafı açık, reklamını yapan ve İslam kıyafetinden tamamıyla çıkmış, belde, şeytanın birinci tuzağı olan gaflete düşmüş kadınlar tutuyor. Bu masum ve suçsuz yavrularımız, acı ile tatlıyı, hak ile batılı, eğri ile doğruyu birbirinden ayıramayan, Kur'an-ı bir kere dahi olsun açıp okumayan ve Allah kelimesini ağzına almayan sapık insanların ellerinde kalıyor. Ahlaksızlık ve sapıklık derecesinden bu küçük yav­rularımızı kim çıkarır? İman aydınlığına ve selamet yoluna kim ulaştırır?

Ey şuurlu ve imanlı kardeşlerimiz!... Dinsizlik ve sapıklık çamuruna düşmüş ve gömülmüş binlerce soydaşlarımıza karşı, inlemek bize yaraşır mı?. .Rahmet hazinesi olan O peygamber; ağlayan gönlü, sızlayan ruhu, harap ve bozuk kafaları, eli kirli, yüzü kara, dü­şünceleri bozuk, hakikati görmekte gözlerinin kapakları kırık olan insanlar için bir vesile kaynağı olarak getirildi.

Nitekim yüce Allah, bu konuda şöyle buyurmaktadırlar:

“Ey sev­gili Habibim! Bütün beşere de ki: Eğer siz, samimi bir yürekle Allah'ı seviyorsanız, benim peşimden geliniz. Çünkü Allah da sizi se­ver ve günahlarınızı af eder…

Soru: Ey Kur'an bahçesinden fikir incilerini çıkarmak isteyen şuurlu ve imanlı kardeşim!.. Bu ayetin altında yatan ne gibi gül fi­kirleri vardır?..

Cevap:Ey müslüman kardeşlerim!.. Şunu unutmayınız ki, sev­meden hiçbir zaman sevilemezsin. Bu yüzden de Allah'a karşı olan sevginde samimi ol. Allah’ın aşk çeşmesinden içmedikçe, kendini kir­li ve zehirli benliğin hastalıklarından kurtaramazsın. Gururunu kırarak Allah’ın huzurunda secdeye eğilmedikçe, sen gerçek müslümanlardan olamazsın. Zira gerçek müslümanlar Allah'ın büyüklüğü­nü ve güçlülüğünü tasdik ederek O'nun önünde secdeye varıyorlar. Sevdiği uğrunda her şeyi göze alan ve canını feda ederek onun önünde diz çöküp yalvaran aşıkları düşün. Ve aşkı uğrunda kendisini, kurban ederek ateşin içine doğru menavra yaparak düşen rengarenk güzel kelebekleri düşün. Sevgilisi Leyla uğrunda çöllerde inleyen perişan ve sıkıntılı günler geçiren bahtsız mecnun'u düşün. Çünkü o aşk uğrunda çölleri divane divane dolaşarak mecnun, olmuştur. İşte, bütün bunları düşün de bir ibret dersi al.

Fani varlıklara canını feda eden aşıklar gibi, sende bütün ka­inatın sahibi olan Hz. Allah uğruna canını feda etmekten niçin çekiniyorsun. Bu tutumun sana yaraşır mı?..

Ey nurlu kardeşim!... Yüce Allah'ın tufsir edilmeyecek kadar büyük olan adını söylemekten korkma. Çünkü canlı ve cansız her var­lık onun hakimiyeti ve idaresi altındadır. Bütün gücünle haykırarak açık bir dille bütün dünyaya ilan ederek de ki: “Ben bir müminim”

Evet, sayın din yoldaşlarım!... İslam hedefine kirli düşünce okla­rını atanların arasına hiçbir zaman katılma. Hakiki bir dost olduğu­nu herkese karşı isabet et.

Putları kırdığından ve ilahlarına karşı geldiğinden Nemrut tara­fından ateşe atılan Hz. İbrahim karşıdan koşa koşa bir bal arısının gelmekte olduğunu görünce, niçin geliyorsun diye sual sorar. Bal arısı:

“Ey Allah’ın resulü!.. Seni kurtarmak amacıyla bu ateşi söndürmeye geldim”. Bunun üzerine Hz. İbrahim:

“Sen, o bir damlacık su ile mi bu koskoca dağ ateşini söndüreceksin?”

Bal arısı:

“Eğer ben bu ateşi söndüremezsem Allah'a ve size karşı dost olduğumu isbat ederim” diyen bal arısından ibret al...

Nerede ve hangi yerde olursan ol dinine sahip çık, dinini lekele­yecek herhangi bir harekette bulunma. Çünkü İslam dini sana teslim edilen namusundan daha üstün ilahi bir emanettir.

Ey şuurlu kardeşim'... Sağlam bir İslam kalesine girerek, kuvvetli imanını elinde bir kalkan gibi tut. Sağ ve solunda, ön ve arkanda küfür karabulutlar ile zehirli şimşekle yüzüne bir kamçı gibi çarpı­yor. Seni yolundan ayırmaya çalışıyor. Küfür yobazlığını yapan kö­pek sürüleri ahlaksızlık salmalarını dimağına akıtmak istiyor.Uyanık ol!.. Fani dünyanın lezzetine aldanma. Zira dünya gerek malıyla ve gerekse eğlenceleriyle seni birkaç dakikalık eğlendiriyorsa da ondan sonra seni kapana kıstırıp tokmaklarını şiddetle yüzüne indiriyor.

Ey imanlı gençler!.. Bugünkü karşılaşmış bulunduğum gençlik, peygamberin ahlakına uygun bir gençlik değildir. Bu gençliğin içerisinde küfrün zehirli ahlaklarıyla yoğrulmuş, imanlı gençlere yakış mayan kirli metotlarıyla senin gibi1 imanlı gençleri yoldan çıkararak kötü fikir uçurumuna yuvarlayan bir organ haline getirilmiştir.

Sana verilen gençliğin, güzelliğin, kudret ve kuvvetin günün birinde toz olarak ortadan kaybolacaktır.

Yüzünde iman nuru yoksa tersine küfür lekeleri bulunuyorsa hiçbir kimsenin bakamayacağı bir hale geleceksin. İnanmak istemiyorsan ihtiyar babana sor. Şimdi babanı dinleyelim.

Evladım kaybettiğim gençliğimi her yerde aradım ama bir türlü bulamadım. Çünkü anladım ki giden bir gençlik bir daha geri gelmi­yor. Başıma oklarını indiren ihtiyarlık artık bana yaptırmadığı hiç bir dert bırakmadı. Ben gençliğimde annem ile babamın emir ve na­sihatlerine karşı isyan ediyordum. Onlar huşu içinde namazlarını kılıp, ellerini açarak Allah'a karşı olan muhabbet, sevgi ve saygıları­nı dua ederek gösterirlerken, ben bir yarasa kuşu gibi sokak sokak dolaşarak meyhanelerin karanlık köşelerinde, altından çok daha de­ğerli paha biçilmez kıymetli dakikalarımı ve ömrümü bir su gibi geçiriyordum.

Evladım!.. Şimdi ise ihtiyarım. Allah'ın emirlerini yerine ge­tirmekten aciz, kötürüm içinde yaşayan zavallı bir insanım. Bir kedi gibi boynu bükük ailelerime karşı bir dilenci gibi ellerimi açıp on­lara yalvarıp yakarıyorum.

Evladım!... Şimdi aklım başıma geldi. Fakat ne yazık ki iş işten geçti. Buna rağmen beni affeder ümidiyle kalan zamanımı Rabbime, adadım. İçki, kumar ve haram sayılan her şeyi bıraktım. Helal sayı­lan her şeye koparılmayacak bir bağ gibi sarıldım. Fakat elimden ne gelir. Nihayet aciz ve perişan bir kimseyim. Ben bu fani dünyaya kapılarak aldandım. Bari sen aldanma. Delikanlılık çağında iken, gençliği, güzelliğimi, kuvvetimi, elime geçen tüm servetimi şeytanın yolunda harcadım. Onu kendime kumar edinip tuzağının esiri oldum. Dünyanın eğlence ve güzelliğine aldandım. Yolumu şaşırarak perişan bir hale düştüm. Haktan ayrılıp batıl yolu kendime bir kurtarıcı olarak seçtim. Fakat aldandım. Çünkü o kötü yol beni karanlık dünyanın zindanlarında esir ederek uçuruma yuvarlanmama sebeb oldu.

Nitekim Hz. Allah bu konuda şöyle buyuruyordu:

“Dünya hayatı, aldatıcı bir oyuncak ve gelip geçici bir oyalamadır.” [134]

Soru: Ey Kur'an deryasında şuur incilerini çıkarmak isteyen imanlı kardeşim!... Bu ayetin altında yatan ne gibi ibret dersleri vardır?..

Cevap: Allah'ın fermanın ortaya koyduğu ibret incilerine kulak ver. Sonra pişman olursan “şöyle dedim” deme.

Allah'ın emirlerini okudum, fakat inci gibi ibret derslerine kulak verip dinlemedim. İmanımın yolunu bırakıp kötü yola saptım. Dişlerim dökük, dilim tutuk, ateşi bir nur sanan gözlerim artık gör­mez oldu. Emri Kur'an’ın karşısında bir isleket gibi kaldım. Ve ar­tık gaflet ve bataklık çamurlarına batarak kurtarılması güç bir kim­se haline geldim. Ama bunların acısını şimdi ihtiyarladıktan sonra çekiyorum. Gençliğime, dünyanın lezzet ve eğlencelerine harcadı­ğım gaflet içersindeki geçen zamanlarımı ve ömrümü düşündüm de kendi kendime lanet edip acıyorum. Bari sen kendini kurtar. Aleme rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed'in prensiplerine sıkıcı bir kuvvetle bağlan. İslâm yolunda hızla ilerle. Şunu bilmiş ol ki dinsiz hiç bir kimse yoktur. Fakat şuurlu olmak, hak dini bulmaktır. Çünkü yücelerin en yücesi olan Hz. Allah kuranı kerimde şöyle buyuruyor:

“Kim İslam dininden başka bir din aradığı takdirde, aradığı o din kendisine kabul olunmayacaktır. Çünkü İslam dininden daha güzel bir din yoktur. Aynı zamanda o kimse ahirette büyük bir zarara uğrayacaktır.

Evladım!.. Bugünkü gençlerin gidişatı, İslamiyete uymayan bir harekettir. İslamiyete karşı bulunan Avrupa köpek sürüleri kirli ve zararlı fikir salyalarıyla İslamiyete saldırmak cüretinde bulunmuş­lardır. Ancak İslam dininin yıkılmaması mümin İslam ailelerinin davranışına bağlıdır. Fakat Avrupalı köpek sürüleri bununla da kalmayarak açık ve saçık resimlerle yayınlanmış bulunan basın organ­larını aralarımıza sokarak İslam ailelerini insanlıktan çıkarıp, tıpkı bir hayvan haline getirmişlerdir. Bugünkü İslam ülkesinde yaşayan kız, kadın, çoluk ve çocuklarımız Avrupalıların ahlaksızlık reklamı­nı yapmaktadırlar.

Evladım!... İnsan dünyaya niçin geldiğini ve yarın ne olacağını kesinlikle bilmeli ve kutsal vazifesini yapmaya çalışmalıdır. Çünkü insanlar, yük taşıyan deve, Kurnazlık yapan tilki, gurur içersinde yü­rüyen kaplan, hayasızca hareket yapan domuz ve sağa sola saldıran canavar kurtlar gibi hayvan olarak yaratılmış değil ki, bunlar yapmış olduğu vazifelerini yapsın.

İnsanlar söz, kıyafet ve ahlaklarıyla örnek olacak nitelikte olmalı. Ve yaratıldığı vazifelerinin ne olduğunu bilip öyle yapmalıdır. Sevgili Peygamber efendimiz (s.a.s.) şöyle buyuruyorlar: “Benden sonra, İslamiyete karşı en zararlı olanlar kızlarımız kadınlarımız olacaktır.”

Evladım!... Bu hadisin altında yatan zehirli yılanlara bakarak derin derin düşüncelere dal. Bugün Avrupa hayranı olan kız ve kadınlarımız zehirli birer yılan ve akrep haline getirilmiştir.

Sevgili kızım!.. Sen Avrupa hayvanı olan bedbahtlardan olma. Zehirli propagandaya kapılarak müslüman olduğuna pişman olma, Müs­lüman olmanın şerefiyle iftihar et. Maymunlar gibi oynamak, keçi gibi açılmak, namusuna, dinine ve milletine yakışır mı?

Hz. Allah, seni yılan, akrep, keçi ve maymun olarak yaratmış de­ğildir ki; bunların yapmış oldukları vazifelerini yapasın. İşte, kardeşim!.. Gençliğinin kıymetini değerlendirip de bilme­yen ancak ihtiyarladıktan sonra gerçeği anlayan ve yaşlı gözlerle pişmanlığını anlatan şahsı dinledin.

Sen madde aleminin İslam diyarında manevi bir kahramanı olmak için yaratıldın. Bir gün ya da yarın dost ve dost ve düşmanları­nın karşısında bütün kainatın hakimi olan Hz. Allah'ın önünde hesap vermek zorunda kalacaksın.

Gençliğin, güzelliğin, içinde bulunduğun cilveli hayatın bir rüya gibi canlanacak ve günün birinde dünyâya geliş gayemizi söyleyecek ve büyük bir imtihan vereceksin.

Nitekim Hz. Allah bu konuda şöyle buyuruyor:

“Sizi boş yere yarattığımızı (ve kıyamet günü) huzurumuza gel­meyeceğinizi mi sanıyordunuz?”

Soru: Ey dünya güzelliğiyle aldanmayan şuurlu kişi!.. Ayetin dile getirdiği inci hakikatlerini açıklar mısınız?..

Cevap: İmanlı kardeşim!.. Ayeti celilenin bizim için dile getirdiği birçok hakikat incileri vardır. İnsan başıboş bir varlık değildir. Her zaman Allah'ın murakkabası altındadır. Bitki gibi gelip geçici, bir varlık değildir. Yaptığı her şeyden sorumludur. Günün birinde Allah’ın) huzuruna gelecek ve yaptıklarının hesabını vermek zorunda kalacaktır. Cehennem ateşine atılmayı hak ediyorsa cebren oraya atılacaktır. Cennet'teki mükafatlarını almayı hak ediyorsa oraya gönderilecektir...

Öyle ise Cennet'te saadet bahçesi olan temiz yerlerde bülbül ol!. Yarın Allah'ın huzurunda hesabını vermek zorunda kalacağın hayat defterinin sayfalarına iyi notlar doldurtacak iyilikler yap. Yaşamak­ta bulunduğun güller filmini iyi çevir. İslam dinine uy, Kur'an’ın gösterdiği değerli meyvelerini ye. Son olarak vereceğin imtihanının cevabını vermeye hazır ol!..

İnsaf elini kalbinin üzerine koy. Hakiki bir mümin olduğunu açık bir delille isbat et. Çünkü bu konuda yücelerin en yücesi olan Hz. Al­lah, hakiki bir müminin alametini şu ayetle dile getiriyor:

“Hakiki bir mümin, Allah anıldığı vakit yüreği titreyen, karşısın­da ayetleri okununca imanı artan, Rabbine dayanıp güvenen kimselerdir.”

Şuurlu kardeşim!.. Gerçek bir müminin kalbinin titremesi için imanlı olması” şarttır. Ruhun gıdası, bedenin lambası olan iman, nurlandırmadığı bir kalb kokmuş bir mezara, yarasının barındığı rutubetli, karanlık yuvasına benzer.

Böylesine bir kalbde Allah korkusu yok ki, titresin ve gerçek bir mümin olsun. Kalbinde iman lambası bulunmayan bir insanın toplu­ma karşı fenalığından başka ne yararı dokunabilir. Çeşitli kara bulutlarla kaplanmış olan dünya semasından insanların kafasına yıldı­rım ve şimşekler indiği gibi, kalbi kararmış olan kimselerden de kirli zehirli fikirler ve yıldırım, şimşek gibi düşünceler gelir. Böyle insanlar elleriyle taşlar, kalemleriyle kötü sözler, dilleriyle çirkin kelimeler, kafalarıyla tehlikeli düşünceler, dinin zararına çalışmak­tan başka ne işe yarar. Günden güne hapishaneler kuruluyor, binler­ce yuvalar yıkılıyor ve masum insanların boş yere kanları dökülüyor. Birbirlerine karşı güvenleri yok. Allah'a ve dine karşı yapılan isyanlar çok. Bunların hepsi iman lambasının bulunmadığı kişilerin zehirli mahsulleri değil de başka ne olabilir?

Şuurlu kardeşim!.. Ahlaksızlığın ve bütün felaketlerin baş sebe­bi namaz kılmamaktır. Namaz kılmayan bir insan günde beş vakit Allah'ın davetini ret ediyor demektir. Dolayısıyla Allah (c.c.) ile il­gisini kesip, din ile manevi bağlantısının bağlarını koparıyor ve böy­lece şeytanın amansız zehirli tuzağına düşerek bütün kuvveti, malı ve canıyla onun hesabına çalışmış oluyor.

Soru: Namaz bahçesinde ilahi mükafat güllerini derlemek iste­yen imanlı kardeşim!.. Hüviyet cüzdanında müslüman yazanın neden camiye gitmediğini, ilahi ve manevi ibadet sofrasından niçin faydalanmadığını bize açıklar mısınız?..

Cevap: Aziz okuyucu!.. Hüviyet cüzdanında müslüman yazılı olanların bazılarının camiye girmemesinin başlıca sebebleri şunlar­dır:

a) Zamanında din düşmanlığını yapan bedenen ve ruhen satılmış olan kimseler tarafından gericilik damgası vurulduklarından dolayı, onlarda böylece camiye gitmekten çekiniyorlar. Oysa küfür yobazlığını yapan ve müslümanlara gericilik damgasını vurmakta bulunan­lar bilakis kendilerinin sapık ve girici oldukları Kur'an diliyle ifade edilmektedir. Giricilik damgasını yiyen müslümanlar, bütün kainatın sahibi, yücelerin en yücesi olan Hz. Allah tarafından şuurlu ve nurlu kimseler oldukları ve ahiret aleminde mükafata kavuşacakları kesinlikle ifa edilmektedir.

b) Camiye girmekten çekinenlerin Allah'a, peygambere ve Kur’an’a karşı iman ve manevi bağlarının zayıf olmasındandır. Bu kötü derdin tek ilacı, ancak imanla sağlanabilir. İnsanlar Allah'a iman edip, peygambere ve Kur'an-a bağlanıp sarıldığı an, huzur ve selame­te kavuşacaktır. Küfür yobazlığını yapan ve müslümanlara giricilik damgasını vuran sapık insanlar, zehirli salyalarını akıtmaktan hiç bir zaman çekinmezler. Çünkü, Allah'dan korkmayan,hakikati görmeyecek kadar gözleri körleşmiş, ateşi bir nur sanan bu sapık insanlar, zehirli salyalarını akıtmaktan hiç çekinirler mi?.. Fakat maddi, manevi ve varlığın gerçek sahibi ve bütün miislümanların hakiki dostu olan Hz. Allah oldukça müslümanlar hiçbir zaman o sapık insanlardan korkmayacaklardır.

Aziz okuyucu!.. Bütün kötülüklere engel olacak olan iman, hayasızlıkla yapılacak bütün hareketlere karşı bir kalkan gibi siper ola­caktır. Allah'dan haya etmek zihniyeti insanların kalbinde amirlik vazifesi yapmadıkça insanlık bugün gördüğümüz hayvani yaşamaktan asla kurtulamayacaktır. Aynı zamanda kalblerine Allah korkusu yer­leşmedikçe bugünkü gördüğümüz manevi zehirli tehlikelerden hiç­bir zaman selamete ve iman saadetine kavuşamayacaktır. Bunun ya­nında memleketimizin her köşesinde bulanan sapık insanların dille­riyle, kalemleriyle, basın organlarıyla, İslamiyete karşı zehirli fikir tenkidinde bulunmakta ve zehirli küfür rüzgarlarını estirmekte­dir.

Çünkü her gün milyonları çalan bedbaht gangasterleri, selahiyetini kötüye kullanan memurları, hunharca işlenilen akibeti feci cinayetleri, hayasızca yapılan fuhuşları, okuyup görmekteyiz. Özet olarak şunu söyleyebiliriz ki, bugün İslam memleketinde yaşayan şikayetçi, kadın kocasından, koca karısından, amir memurundan, memur amirinden memnun değildir...

Maddi hastalığın belirtisi olan bu gibi şeyler, maneviyata yer vermeyen, teknik aleminin sahte vücudu arasında inim inim inleyen beşeriyat, sayfaları açık olan bir defterin yazı yazılmayan yaprakla­rı gibi, imanın yerini dolduramamıştır. Kalbler, yanlız bütün alemle­rin biricik Rabbi olan Allah'a yönelmeli. Diller onun adını zikretme­li, gözler onun Hz. Muhammed’in vasıtasıyla gönderdiği İslam yoluna büyük bir istekle bakmalıdır. Kalbinde Allah korkusunun zerresi ka­dar bulunmayanlar, bizim imanımız yok mu? Biz de müslüman değil miyiz? Diyecekler. Öyleyse buyursunlar imtihana. Allah deyince kalpleri bile titremeyen, sözünde durmayan, emrine sadık olmayan, Allah'ın huzurunda cevap bile veremeyen bu insanlar, nasıl bu kelimeyi ağızlarına alabilirler. İsterseniz size emrine sadık, sözün­de duran, hakikati bilen birisinin hadisesini anlatayım.

Bir hoca talebeleri arasında bulunan bir çocuğu, diğer talebelerinden daha çok severmiş. Tıpkı Yakup peygamberin on iki çocuğu arasından Yusuf'u sevdiği gibi. Hocalarının sevdiği bu çocuğu kıska­nan çocuklar hocalarına giderek:

“Hocam, onunla bizler arasında ne fark var. Biz de onun gibi de­ğil miyiz? Onu bizden üstün tutmanızın sebebini açıklar mısınız?”

Bunun üzerine hocaları:

“Yavrularım!.. Madem öyle, arkadaşınızı da sizi de imtihan edeyim de, neden onu bu kadar çok sevdiğimi o zaman anlarsınız.”

Ve böylece hocaları sevdiği çocukla arkadaşlarına bir miktar pa­ra vererek bunları hiçbir kimsenin göremeyeceği bir yere saklama­larını emreder. Bütün çocuklar hocalarının verdiği paraları hiçbir kimsenin görmediği zannıyla saklayıp sevinçle hocalarının yanına gelir. Hocalarının sevdiği çocuk ise paralar aynen elinde olduğu gibi geriye gelir. Hocanın neden bu paraları saklamadan geldin sorusuna, çocuk:

“Hocam aradım fakat hiçbir kimsenin göremeyeceği bir yer bu­lamadım. Çünkü karanlıkta gezen karıncayı gören, içimizden geçenleri bilen Allah'ın görmediği ve bilmediği hiçbir yer yoktur. Çünkü o,her şeyi bilen ve görendir. Affedin hocam, huzurunuzda af dilemekten başka çare bulamadım. Çünkü siz hiçbir kimsenin göremeyeceği bir yere saklayın, bütün kainatın gerçek sahibi olan Hz. Allah'ı kast etmiştiniz. Oysa onun görmeyeceği ve bilemeyeceği herhangi bir şey yok ki, dediğiniz gibi, bir yere saklayayım. Onun için size imanımın sesini dinleyerek bir suçlu gibi geldim...

Bunun üzerine hocaları sevdiği çocuğu arkadaşlarına işaret ederek:

“Görüyorsunuz ya evlatlarım!... Onu niçin bu kadar sevdiğimi.”

Çocuklar gördükleri manzara karşısında mahcup, boyunları bü­kük, yaptıklarından utandıkları halde hocalarından özür dilediler.

Evet, imanlı kardeşlerim'... Verdiğim misal gibi, senin de Allah'a karşı olan imanın böyle olsaydı senin her yaptığını Allah'ın gördüğünü bilip de O'ndan haya etseydin hiç günah işler miydin? Elbette ki hayır.[135]


Kategoriler

- namaz - hac - umre - dua - oruc - ashab - ashabın fazileti - ticaret - cihad - abdest - ilim - haram - ölüm - iman - iyilik - nikah - hadis - kıyamet - islam - cennet - miras - sünnet - mal - fitne - Kadın - sadaka - yemin - zina - zekat - ihram - evlilik - köle - feraiz - zikir - cemaat - kurban kesmek - mescid - kısas - hayız - günah - helal - amel - gusül - borç - kibir - cehennem - hüküm - öldürmek - kafir - takva

MollaCami.Com