Hayat | Konular | Kitaplık | İletişim

Velilerin Vazifeleri

Velilerin Vazifeleri


Ey veliler!.. Size emanet olarak verilen yuvalarınızın gülü kalplerinizin meyvesi, saltanatlarınızın bekçileri olan çocuklarınız ahlaksızlık çamuruna düşmekten koruyunuz. Çünkü gelecekte millet için çırpınarak çalışacak, yetişecek büyük mevki ve makamlara geçecek olanlar, elbette ki bugünün küçüğü, yarının büyüğü olacaktır Bu itibarla memleketimizi bir Cennet diyarı haline getirecek veya Cehennem durumuna sokacak ve başında zebaniler gibi bekleyecek olanlar, yine onlar olacaktır. Öyleyse bunlara karşı din, terbiye ve ahlak hususunda ihmalkar olarak hareket etmeniz sizi ve memleketinizi perişan edecektir.

Ey cehalet gafletinden uyanan şuurlu veliler!.. İnci gibi gerçekleri taşıyan Allah'ın şu ayetine kulak veriniz.

“Ey iman edenler!.. Mallarınıza karşı hırsınız, çocuklarınıza karşı olan şefkatiniz, sizi Allah'ı anmaktan ve faydalı şeyleri yapmaktan alıkoymasın. Bunu yapanlar, hüsrana uğrayan kimselerdir Dünyaya sarılan ve dünya lizzetlerini tercih ederek Allah'ın emirlerine sırt çevirerek hüsrana uğramış Allah'dan uzaklaşarak ebedi saadete mahrum kalmış kimseler sizi şaşırtmasın.”

Evet, evladının dini terbiyelerini vermemekle ona yapmış olduğu zulmün vebalinden nasıl kurtulur? Yücelerin yücesi olan Hz. Allah'ın huzurunda nasıl hesap verebilir. Çünkü böyle yetiştirilen bir evlat, yarın dinine, namusuna karşı bir canavar kesilecek ve bunun mesulu de siz olacaksınız.

Ey veliler. İçinde bulunduğunuz cehalet gafletinden uyanın ve Allah'ın (c.c.) gelecek şu ayetine dikkat ediniz:

“Ey iman edenler, mallarınız, evlatlarınız her an sizlere bir imtihan örneğidir.”

Ayeti Celileden öyle gerçekler anlaşılıyor ki, imtihan için sizlere verilmiş olan evlatlarınıza karşı din ve terbiyesini öğretmeye hazır olun. Senelerce üzerinde titrediğiniz evlatlarımızı imansız, elleri ise Kur'an’sız, kulakları ezansın olarak büyütüp yetiştirmeyiniz. Ve saldırgan canavarlar gibi masum kimselere musallat etmeyiniz. suratmızı asmayınız. (Ben ne yapayım?) demeyiniz.

Ey veliler işte size bir misal:

Hocanın biri mahallede karşılaştığı delikanlıya şöyle sordu:

“Yavrum seni çok heyecanlı görüyorum, nereye gidiyorsun?”

“Maça gidiyorum, efendim.”

( Aksi ya, bu sırada ezan okunur.) Hoca yeniden sorar:

“Yavrum bu ses nedir bilir misin?”

“Ezan sesidir, efendim.”

Ezan okuyanlar o kadar aksi kimselerdir ki, tam maça giderken avaz avaz bağırıyorlar. Sabahleyin yine bağırıp çağırarak bizi tatlı uykumuzdan uyandırıyorlar. Babam da bu duruma oldukça sinirleni­yor.

“Yavrum, siz namaz kılmıyor musunuz? Bu ezan, Müslümanları Allah'ın evine davet etmektedir. Siz Müslüman değil misiniz? Bu davete karşı nasıl isyan ediyorsunuz?”

“Öyle ama ben her zaman camiye gitmiyorum. Çünkü orada namaz kılmak için dakikalarca yatıp kalkıyorlar. Tam akşam sinama tiyatro zamanında camiye gidiyorlar.”

Sayın anne ve babalar:

Bu tipte olan bir çocuğun olmadığından emin misiniz?

Bu soruya elbette ki hayır demek gerekir. Çünkü kirli havanın içersinde dinsizlik yağmurlarını yağdıran kötü düşüncelerin arasında yetiştirilen çocuklarınız kafadan hasta, Kur'an’a karşı sağır gerçeklere karşı dilsiz ve imansız bir vücudu taşıyarak sarhoş olmaktan başka ne olabilir?

Sayın Veli:

Bütün maddi ve manevi kuvvetinle çocuğunu yetiştir. Ve böyle kir­li bir havanın içerisinde kafadan sakat ve hasta olmaktan korumaya çalışınız.

Gelecek ayeti celilenin taşıdığı fikir ağaçlarının inci dallara kona­rak dikkatle dinleyiniz:

Ey iman edenler, hanımlarınız, kızınız, oğlunuz ve idarenizin altında bulunan kimseleri kendinizle birlikte yakacağı taş ve insan olan cehennemden koruyunuz.

Ey Veliler:

Akşamleyin tertemiz çocuklarınızı yanınıza alarak sinema, tiyatro ve barlara koşmaktasınız. Bu masum yavrularınızla birlikte Al­lah'ın evi olan camilere niçin götürmüyorsunuz? Yoksa şeytanların, yavusa ve savaş meydanı olan sinema ve tiyatro Allah'ın evinden siz­ce daha mı iyidir? Halbuki, kişinin attığı adımlardan yarın kıyamette hesabını vermek için sorguya çekilecektir. Siz evinizden çıkıp şeytanın yuvası olan sinema ve tiyatroya giderken bir adım değil, belki binlerce adımlar atmaktasınız. Bunların hesaplarını verip cezasını çekecek olan yine sizler olacaksınız. Bunun yerine ibadet yeri olan Allah'ın evine ve daha nice faydalı olan yerlere adımlarınızı atacak olursanız, ceza değil, ancak atacağınız her adımın karşılığı olarak, mükafat atıp ebedi saadete nail olacaksınız.

“Hepiniz idareniz altında bulunan herkese karşı birek çobansınız. Yaptıklarınızın da hesabını vermek zorunda kalacaksınız.”

Ey Müslüman çobansın, çoban.

Ehlini etme kurban

Bak ne diyor Hz. Kur'an,

Sende var ise iman ile izan.

Biraz olsun Allah’dan utan utan.

Evet, Sayın Müslüman Kardeşlerim. İşte, bugün görmüş olduğunuz masum yavruların hali budur. Mahalleden gençlerden birisi laubali bir hareketle bizim caminin imamına şöyle dedi:

“Merhaba Hocam,” diyerek selam verdi. Hoca da çocuğun yaptığı bu saygısızca hareketine karşılık ona bir ders vermek istedi

“Oğlum, bana bir türkü söyler misin?”

“Hemen, hayhay efendim ve içten gelen bir arzu ile “ Kızım seni Aliye vereyim mi” türküsünü söyledi. Yine sordum:

“Müslüman mısın?”

“Elbette efendim.”

“Mademki öyle bana bir “Kulhuvallahu ahed” süresini oku.” Çocuk utanarak başını eğdi.

“Niçin sustun?” Fakat çocuk yine aynı sükut halini almıştı.

“Yoksa abdestsiz okumaktan mı çekiniyorsun?”

“Şey, hayır efendim. Ben Evet, şey ben...”

Evet yavrum. Neden yüzün kızardı. Bir şey mi oldu sana?” Neden sonra on yedi ile on sekiz yaşları arasında görünen genç delikanlı hemen kendisini toparladı. Ve:

“Hayır, efendim, bilmiyorum,” dedi. Ama kabahat bende değil, an­nem ile babamdadır. Onlar bana İslam dinini ve terbiyesi öğretmediler. Böylece ben ona Hz. Muhammed’in doğum yerini ve tarihini daha sonra anne ve babasının adlarını sordum. Fakat alacağım cevap yine hayır olmuştu. Şaşırmıştım. Fakat hayretimi gizleyerek ona:

“Galiba fazla soru sordum. Sen bunları biliyorsun da mahsustan, söylemiyorsun.” dedim.

Delikanlı bana:

“Gerçekten bilmiyorum,” dedi. Bana Kur'an, peygamber ve din ne­dir? Hakkında hiç bir şey öğretmediler. İçimde her an bir suçluluk duygusu taşıyorum. Sanki içimde doldurulması mümkün olan bir boş­luk hissediyorum. Her daima kulağıma ezan sesleri geliyor. O ses gide gide bütün benliğimi sarıyor ve ruhum ile bedenimi sıkıyor. Zira bana hocaları yalancılıkla suçlayarak dinimi yanlış tanıttılar. Güya hocalar, kalkınmanın ve din terakkinin manisidir. Sözlerle beni doğru yoldan ayırıp kötü yola şevkettiler. Ah, akılsız başım. Nasılda anlayamamışım. Beni gitgide cehalete sürüklediler. Ve ben, bugün bataklık çamuruna batmış ve gömülmüş bir cehennem Zebanisi oldum. Yazıklar olsun bana. Annem ile babam böyle yapmakla kendirine olan ailevi sevgimi sarstılar. Şimdi kumara, içkiye ve yalana dadandım. Mahvoldum hocam. Mahvoldum! Bu on sekiz senelik zamanım boşu bo­şuna geçti. Babamın dikkati, annemin şefkati bir kuş kadarda mı yoktu? Halime hiç mi acımadılar. Kendilerini mahvettikleri gibi, şimdi de beni mahvetmek istiyorlar. Ama bu böyle devam edemez. Ben masumum, masumum... Haksız mıyım hocam? Ama hakkımı alaca­ğım.”

Zavallı bedbaht genç can evinden vurulmuş, vicdansız bir babanın elinde kaldığı için hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Belki de acısını bir pınar gibi akan gözyaşlarıyla dindirmek istiyordu. Bu gibi bazı gençle­rin candan ağlayıp pişman olmaları bana çok dokunurdu. Ve kendimi tutamayarak haykırdım:

“İmanlı milletin asil evladı. Her Müslüman gibi senin de imanın, Kur'an’ın ve insanların en yücesi olan Hz. Muhammed gibi bir peygamberin var. Meyus olma. Biliyorum. Seni tuzağa düşürüp aldattı­lar. Fakat şeytanın tuzağından kendini kurtarmalısın.[136]


Kategoriler

- namaz - hac - umre - dua - oruc - ashab - ashabın fazileti - ticaret - cihad - abdest - ilim - haram - ölüm - iman - iyilik - nikah - hadis - kıyamet - islam - cennet - miras - sünnet - mal - fitne - Kadın - sadaka - yemin - zina - zekat - ihram - evlilik - köle - feraiz - zikir - cemaat - kurban kesmek - mescid - kısas - hayız - günah - helal - amel - gusül - borç - kibir - cehennem - hüküm - öldürmek - kafir - takva

MollaCami.Com