Hayat | Konular | Kitaplık | İletişim
Ölümü Hatırlamanın Kalbe Te'sîri
Ölümü Hatırlamanın Kalbe Te'sîri
Ölüm büyük bir iştir büyük bir tehlikedir, İnsanlar bunu bilmiyorlar. Hatırlasalar da kalplerine fazla te'sîr etmiyor. Çünkü kalpleri dünya meşgalesine öyle dalmıştır ki, kalplerinde başka bir şey'e yer kalmamıştır. Bunun için zikir ve teşbihten de lezzet almazlar. Bundan kurtuluş çaresi yalnız bir yere çekilmek ve bir saat kadar kalbini dünya meşgalelerinden uzak tutmaktır. Nitekim ıssız sahralarda dolaşan bir kimse başkalarından kendisine bir yardım geleceğini düşünmez, başının çaresine bakar, önceden tedbir alır. İşte yalnız bir yerde oturup, kendi kendine demelidir ki: Ölüm yaklaştı, belki bugün gelir. Eğer sana bilmediğin karanlık bir dehlize gir deseler, içerisinde kuyu var mı? Yoksa köpeğe rastlar mıyım veya ne var ne yok bilmiyorum? Deyip dizlerinin bağı çözülür. Ölümden sonraki işin mezardaki korkulu hâlinin bundan aşağı olmadığı, gün gibi meydândadır. Bunu düşünmemek ne biçim bir cesarettir Bunun en güzel çaresi ölen arkadaşlarına bakmak onları düşünmektir Onları hatırlayıp dünyâda her birinin mevkisini, İşlerini, sıkıntılarını, neş'elerini dünyâda neye kavuştuklarını ölümü nasıl unuttuklarını ve beklemedikleri bir zamanda, âhiret için ellerinde azık yokken ölümün gelip onları götürdüğünü düşün! Şimdi mezardaki şekillerin nasıl olduğunu, âzalarının birbirinden nasıl ayrıldığını, etlerini, derilerini, gözlerini ve dillerini böceklerin, kurtların nasıl yediğini, onlar bu hâlde iken, vârislerinin mallarını taksim edip rahat rahat nasıl yediğini, hanımlarının kendilerini unutup başka koca aradıklarını, göz önüne getir! Sonra teker teker bütün arkadaşlarını düşün, seyretmekten, gülmekten, gafletten ve onların meşguliyetinden vazgeç! Onlar bu hâlde yirmi seneden fazla kalmadılar ve bunlar için çok sıkıntılar çektiler. Kefeni dokunurken, yıkanırken haberleri yoktu, düşünmelidir. Sonra yine kendi kendine demelidir ki, sen de onlar gibisin, gafletin, hırsın, ahmaklığın, onların gafleti, hırsı, ahmaklığı gibidir. Halbuki sana, onların senden önce gitmesiyle ibret alıp kurtulmak saadeti verildi.
“Ne bahtiyardır o kimse ki, bir başkasını ona nasîhata gönderirler”, buyuruldu. Böylece elini, ayağını, parmaklarını, gözünü, dilini düşünmeli, birbirinden ayrılacaklarını, böceklere, kurtlara yem olacaklarını göz önüne getirmeli. Mezarda pis kokulu bir leş, çürümüş birbirinden ayrılmış bir yığın olduğunu hatırlamalıdır. Bu ve bunun gibi sözleri her gün bir saat kendisine söylemelidir. Belki böylece kalbi ölüme karşı uyanık olur. Çünkü zahiren hatırlamak kalbe tesîr etmez.
Ağzıma koyduğum bir lokmanın ölüm sebebiyle boğazımda kalmayacağını bir kere düşünmemiş değilim”, buyurdu. Sonra buyurdu:
“Ey insanlar! Aklınız varsa kendinizi ölü kabul ediniz. Nefsim, kudretinde olan Allahü Teâlâ'ya yemin ederim ki, sizin için vâd olunan elbette gelecektir. Ondan kurtulamazsınız” Resûlüllah (sallâllahü aleyhi ve sellem) küçük abdest bozunca arkasından hemen teyemmüm ederdi. Su yakındır dediklerinde:
“O zamana kadar yaşayacağımı bilmiyorum”, buyurdu. Abdullah İbn Mes'ûd (radıyallahü anh) diyor ki: Resûlüllah (aleyhisselâm) bir kare çizdi. İçerisinde doğru bir çizgi, her iki tarafında, balıksırtı gibi girintili çıkıntılı küçük çizgiler çizdi ve buyurdu ki:
“Bu karenin içerisindeki bir insandır. Etrafında bulunan bu kare eceldir. Onu kuşatmıştır, ondan kurtulamaz. İki tarafındaki küçük çizgiler yolundaki âfet ve belâlardır. Birinden kurt ulursa, diğerinden kurtulamaz. Sonra düşer, bu düşüş ölüm düşüşüdür. Karenin dış çizgisi onun amel ve ümitleridir. Dâima Allahü Teâlâ'nın ilminde, ölümünden sonra olacak işleri düşünür” Yine buyurdu:
“İnsan her gün biraz daha ihtiyarlıyor, fakat iki şey'i gençleşiyor. Mal hırsı ve yaşamak arzusu” Haberde geldi ki: İsâ aleyhisselâm bir ihtiyar gördü, elinde sapanı, tarlada çalışıyordu.
“Ya Rabbî, onun kalbinden emeli çıkar,” diye duâ etti. Sapan elinden düştü ve uyudu. Bir müddet geçince:
“Yâ Rabbî emelini ona ver”, dedi. İhtiyar, kalkıp işine devam etti. İsâ aleyhisselâm, hayrola ne oldu, buyurdu. İhtiyar, kalbime geldi ki, niçin böyle çalışırsın? İhtiyarladın, bugün yarın öleceksin, sapanı bıraktım. Sonra yine kalbime geldi ki, ölünceye kadar yemek lâzımdır. Tekrar kalktım. Resûlüllah (sallâllahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Cennete gitmek ister misiniz?”
“İsteriz” dediler.
“Kısa emelli olun, ölümü dâima göz önüne getirin ve Allahü Tealâ'dan nasıl haya edilecek ise öyle haya ediniz” Rey şehrinden bir ihtiyar, bir kimseye mektup yazdı ve dedi ki:
“Dünyâ rüyadır, âhiret uyanıklıktır. Arada ölüm vardır. Bizim içinde bulunduğumuz hâl, dağınık boş rüyalardır vesselam.”[206