Hayat | Konular | Kitaplık | İletişim

İmam Mâlik B. Enes

Adı: Mâlik b. Enes b. Mâlik b. Ebî Âmir.

Künyesi: Ebû Abdullah

Nisbesi: 1- el-Esbahî; Himyer'den Zî Esbah'a nispetidir.

2- el-Medenî; ikâmet ettiğibelde olan Medine'ye nis­petidir.

Doğum Tarihi ve Yeri: Büyük sahabî Enes b. Mâlik'in (ra) vefat ettiği h. 93 senesinde dünyaya gelmiştir. Anne karnında ka­lış sûresi olağanüstü bir şekilde üç yıl sürmüştür.

Sıfatı ve yetişmesi: Uzun boylu, iri yapılı, sarışın, mavi gözlü biriydi. Gür sakalları vardı. Saçı sakalı aktı. Bıyıklarını uzatır, kısaltmaz di.

Temiz giyimliydi, ince ve beyaz renk kumaşı tercih ederdi. Giy­sisini sık değiştirir, sarığını çenesinin altından geçirip omuzların­dan aşağı sarkıtırdı. Misk ve güzel koku sürünmeyi severdi.

İmam Mâlik refah ve bolluk içinde büyümüştür. Dış görünü­müne Özen gösterir, her konuda kendine dikkat ederdi. Güzel ah­lak ve edebinin yanı sıra vakur ve heybetli görüntüsüyle insanlar üzerinde saygın bir izlenim bırakırdı. Bulunduğu her mecliste iz­zet ve itibâr görürdü.


Öğrenim Hayatı:


imam Mâlik, ilim öğrenmeye erken bir dönemde on yaş civa­rında başladı. O yıl, Medine'nin iki tabii fakîhi el-Kâsım b. Mu-hammed ve Salim b. Abdullah Hak'kın rahmetine kavuşmuşlardı. Küçüklüğünden itibaren çok zeki ve akdlı biri olarak terLijtı etmişti. Ezberleme ve kavrama gücü gerçekten parmakla gc&a-lecek düzeyde idi. İlim yani hadis Öğrenmeye sağlam bir niy-T t; faydalanma maksadıyla başladı. Çok bilgili denmesi veya &:bs sahibi olma gibi bir niyeti hiç olmamıştı. Bunu onun ağzındai n lemek daha doğru olacaktır:

"İlmi sırf kendim için öğrendim. İnsanların bana ihtiyaç::;• maları düşüncesiyle öğrenmedim."

İmam Şafiî anlatıyor: "Bir defasında Mâlik b. Enes'e 7:: Uyeyne, Zührî'den birçok rivayete sahip. Bunlar sende yok' :-.ı-misti Bu söze şöyle karşılık verdi: Dinlediğim her hadisi anlat&ak olsam, onları nakledenlere zulmetmiş olurum!"

Merhum hadis alırken çok titizlenir, Allah Resûlü'nün -i hadislerine büyük saygı gösterirdi. Bu mey anda söylediği;. ?:: çok anlamlıdır:

"Kimi şeyhler oturup bize bütün gün hadis nakleder de bir tek hadis almayız. Bu, onu suçladığımız için değil, hadi- üı olmayışındandır."

Yine o, bu konuda şöyle derdi: "Hadis şu dört kişiden ahızı: En çok rivayette bulunan dahi olsa, akılsızlığım ilan eden bru-siz. Halkı kendi hevâ ve arzusuna çağıran bid'atçı. Hadis ksunda suçlamasam da- insanlarla konuşurken yalan söylere Naklettiği hadise hâkim olmayan sâlih ve zâhid âbid."

Bir keresinde sorulmuştu: Niçin Amr b. Dinar'dan nakildeh-iunmadın? Şu cevabı verdi:

-Onun halkasına gittiğimde insanların ondan ayakta dinlediklerini gördüm. Allah Resûlü'nün (sav) hadisine duyduhr saygıdan dolayı onu ayakta almayı uygun görmedim.

imam Mâlik hıfz ve ezberde parmakla gösterilen bir insi:i Hatta bütün Hicaz'da hafızası en güçlü kişinin o olduğu bile söy­lenirdi. Medine Halkının bütün ilmine, hadis olsun, re'y olsuz û-kıfb. İmam Şafiî bu hususta şöyledemiştir:

"Mâlik ve İbn Uyeyne olmalardı, Hicaz'ın ilmi kaybolup di."

Zehebî şöyle der: Medine'de tâbiûndan sonra ilim, fıkıh, izzet ve hıfz bakımından Mâlik'e benzer biri daha çıkmamıştır.

İmam Mâlik kendi öğrencilik yıllarıyla ilgili olarak şunu anla­tır- "Zührî Medine'ye gelmişti. Rebîa ile yanma vardık. Bize kırk küsur hadis nakletti. Ertesi gün yine gittiğimizde "Kitaba bakın da size ordan nakledeyim. Size dün naklettiklerimden elinizde yazılı bir şey var mı?" dedi.

Bunun üzerine Rebîa "İşte bu, dün naklettiklerinizi olduğu gibi size tekrar eder" dedi. Zührî "Kimmiş o?" diye sorunca 'İbn Ebî Âmir" diyerek beni gösterdi. Zührî "Oku bakayım" deyince dün naklettiği kırk hafdisi okudum. Zührî şöyle dedi: Bunları benden başkası hıfzeden birinin kaldığını sanmıyordum!"


Yolculukları:


İmam Mâlik geniş ilmi ve olağanüstü güçlü hafızasına rağmen hadis öğrenmek için yolculuğa çıkmamış, Hicaz'ın hadis mirasıyla yetinmiştir. Buna rağmen 21 gibi genç bir yaşta fetva makamına layık görülecek düzeyde ilmî birikim ve önderliğe sahip olmuştur. O, şeyhi Nâfi hayatta iken tedrisat halkasına sahip olmuş büyük bir âlimdi.

ilimleri:


Mutlak anlamda imamdı. Kur'an ve Sünnet kendisine hıfz, fı­kıh ve bilgi olarak lütfedilmişti.

Hadis sahasında meydanın en güçlü süvarisi, hatta süvari ba­şıydı. Onun isnadı; MâHk-Nâfi-İbn Ömer (ra), hadis isnâdlannm en sahihi (esahhul-esânîd), altın silsile (silsüe-i zeheb) sayılırdı. O yalnız sika râvilerden nakilde bulunur, herkesten hadis naklet­mez, herkesi de dinlemezdi.

Hadisleri alırken ne derece derin araştırma yaptığı bütün ak­ranlarının teslim ettiğ bir gerçektir. Örneğin Mekkelüerin imamı sayılan Süfyân b. Uyeyne onun hakkında şöyle demişti: "Allah Mâlik'e merhamet buyursun. Râvileri nasıl da kata tenkid ederdi." Yine o şöyle demiştir: "Mâlik, sahih olmadıkça hiçbir hadisi tebliğ etmezdi. Yalnız sikadan nakilde bulunurdu. Onun ölümüyle Me­dine'nin viraneye döneceğinden eminim."

Değerli öğrencilerinden olan Şafiî de şöyle demiştir: "Mâlik bir hadis hakkında en ufak kuşkuya kapıldığında tümünü atardı."

Fıkıh ilmine gelince, bu alanda kimsenin boy ölçüşemeyeceği eşsiz bir fikıh bilgisine ve melekesine sahipti. Onunla aynı veya farkla düşünen herkes bu hakikati dile getirmiştir. Yüce Allah onu bu ilmi sayesinde sülük ehlinin yıldızı, takva ehlinin imamı kıl­mıştır. O, Müslümanlardan önemli'bir bölümünün ûkhen itimâd ettikleri bir mezhep imamıdır.

Behlûl b. Râşid anlatıyor: Sünnetin sahihini çürüğünü çok iyi bilmesine rağmen bir ayete Mâlik kadar sarılan başka birini gör­medim.

Abdullah b. Lehî'a anlatıyor: Ebu'l-Esved'e (en-Nadr b. el-Cebbar) sordum: Medine'de Rebîa'dan sonra söz kimin olacaktır? Şu cevabı verdi: Genç Esbahî'nin.

İmam Ahmed b. Hanbel de Mâliki zikrederek Evza'î, Sevri Leys ve Hammâd'ın önüne koymuş, "O, hadiste de, fıkıhta da imamdır" demiştir.

Zehebî ise şöyle demiştir: Varılacak son nokta Mâlik'in fıkhı­dır. Onun görüşlerinden ötesi yoktur. Hiçbir şey yapmasa, hile ve maksatların gözetilmesi maddeleri ona yeterdi. Mezhebi Kuzey Afrika, Endülüs, Mısırın bir bölümü, Şam'ın bir bölümü, Yemen, Sudan, Basra, Küfe ve Horasan'ın bir bölümünde yayılmıştır.


Hocaları:


imam Mâlik, sahabenin ilmini taşıyan tâbiûndan bir topluluğa yetişmiş ve onların ilmini öğrenmiştir. Bunlar arasında en güzide­leri Abdullah b. Ömer'in (ra) azatlısı Nâfi idi. İmam şöyle derdi: 'Nâfi, Ibn Ömer'in ilmini oğullarından daha fazla yaymıştır."

Mâlik'in Nâfi katında çok özel bir yeri vardı. Nitekim o, bu hu­susta şunu anlatmıştır: "Henüz çok küçük yaşta Nâfi'in halkasına gitmeye başladım. Buna rağmen oturduğu yerden inip yanımda oturur ve bana hadis naklederdi."

Nâfi dışındaki hocalarından bazıları şunlardır: 1. Ebu'z-Zinâd Abdullah b. Zekvân, 2. Hişâm b. Urve b. ez-Zübeyr, 3. Yahya b. Saîd el-Ensârî, 4. Abdullah b. Dinar, 5. Zeydb. Elsem Mevlâ Ömer (ra), 6. Muhammed b. Müslim b. Şihâb ez-Zührî, 7. Abdullah b. ebî Bekr b. Hazm, 8. Saîd b. Ebî Saîd ei-Makbirî, 9. Mevlâ Ebû Bekr (ra).


Menkıbeleri:


İmam Mâlik'in menâkıb ve faziletleri pek çok olup ulemâ ve imamlar tarafından ciltler dolusu kitapta anlatılmıştır.

Akidesi: İmam Mâlik, istikâdının sıhhat ve istikâmeti nokta­sında tam bir Ehli Sünnet imamı idi. O, Kur'an-ı Kerim'in Allah'ın Kelâmı olduğunu v# mahlûk olmadığını söylerdi. Sıfatları, hiçbir tefsire tâbi tutmaksızm olduğu gibi görüp anlardı. İlminin her yerde olduğunu, hiçbir yerin O'nun ilmi dışında kalamayacağını savunurdu. Kıyamet günü müminlerin Allah'ı gözleriyle görecek­lerine (ru'yetuîlah) inanırdı. Ona göre iman, söz ve fiil olup ibadet­le artar, günahlarla eksilirdi. Peygamber'e (sav) söven kimse, tevbe teklif edilmeksizin öldürülürdü. Sahabenin tafdîli mesele­sinde Ebu Bekir ve Ömer'in (r.anhüma) ümmetin en hayırlıları olduklarına inanır, Kaderiye mensuplarının arkasında namaz kılmayı ve onlarla evlenmeyi caiz görmezdi.

Takva ve ibadeti: Bu konuda örnek bir Müslümandı. Çok fazla nafile namaz veya oruç tutmazdı. Ama vera' sahibi, Allah'ın koy­duğu sınırlara harfiyen riâyet eden biriydi. Her yerde hakkı söy­ler, iyiliği emredin kötülükten sakındırır di. Çok Kur'an okur, iffet ve istikâmetten ayrılmazdı.

Öğrencisi Abdullah b. Vehb anlatıyor: Bir defasında Mâlik'in kızkardeşine "Evde en çok neyle meşgul olduğu" sorulmuştu. Şu cevabı verdi: Mushaf ve tilâvet.

ilimde edep ve vera'ı: İbn Vehb şöyle demiştir: "Mâlik'in edebi­ne dair anlattıklarımız, ilminden öğrendiklerimizden fazladır."

Kuteybe b. Saîd: Ders için evine gittiğimizde, yanımıza süs­lenmiş, gözleri sürmelenmiş, kokular sürünmüş ve en güzel elbi­sesini giymiş halde çıkardı/ Halkanın baş tarafina oturduktan sonra hizmetlisine seslenip yelpaze getirtir ve her birimize bir ta­ne verirdi.

Allah Resûlü'nün (sav) sünnetine duyduğu saygıdan ötürü sa­dece abdestli hâlde hadis naklederdi. Ders odasında şilteler ve yastıklar sağa sola serpiştirilmiş hâlde durur, Kureyş, Ensâr ve halktan gelenleri burada ağırlardı. Meclisinde daima vakar ve hilm havası hâkim olurdu. Onurlu ve heybetli bir insandı. Bulun­duğu mecliste kavga gürültü ve ağız dalaşı olmaz, boş konular konuşulmazdı. Ne kadar çok sorulsa da siyer dışında cevap ver­mezdi. "Bilmiyorum" kelimesi, en çok kullandığı ifadeydi.

Bunu tavsiye ederek şöyle derdi: "Bilmiyorum" âlimin kalkanı­dır. Onu ihmâl ettiğinde helake düçâr olabilir.

Heysem b. Cemîl anlatıyor: Duyduğuma göre Mâlik'e kırk se­kiz mesele sorulmuş, onlardan otuz ikisine "Bilmiyorum" diye karşıhk vermiş!

"Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh" demedikçe hiçbir konuda fetva vermezdi.

Vakar ve heybeti: Öğrencisi Ebû Mus'ab anlatıyor: İnsanlar, Mâlik'in kapısına yığılır, kalabalıktan birbirlerini ezecek gibi olur­lardı. Fakat halkasına oturduklarında birbirlerine başlarını bile çevirmezlerdi. Sultanlar ve emirler bile ondan çekinirlerdi. Ko­nuşması, "Evet, -ya da- hayır" şeklinde olur, hiç kimse "Bu söyle­diğinin kaynağı nedir?" diye soramazdı.

Yine o anlatıyor: Bir soruya cevap vermediğinde o soru tekrar sorulmazdı.

Öğrencisi İmam Abdurrahman b. Mehdî şöyle der: "Mâlik'ten daha heybetli ve aklen daha kâmil birini görmedim."

Tavırları: Halife Mehdî Medine'ye geldiğinde Mâlik'e iki ya da üç bin altın göndermişti. Ardından er-Rebî yanma gelerek "Mü­minlerin Emîri, Bağdat'a giderken kendisine refakat etmeni isti­yor" demişti. Bunun üzerine şöyle dedi: "Allah Resulü (sav) bu­yurdu ki: Buseler, Medine onlar için daha hayırlıdır," Parası da olduğu gibi duruyor!

Mâlik şunu anlatmıştır: Mehdî (bir rivayette Reşîd) bana üç hususta danıştı. İlki Muvatta' adlı eserimi Kabe'ye astırmak ve insanları onunla amel etmeye zorlamaktı. Bunu şöyle diyerek geri çevirdim: Sahabe dahi furûda ihtilaf etmişler ve hepsi kendine göre isabet etmiştir. Minberi kaldırmaya gelince, insanları Allah Resûlü'nün (sav) bir hatırasından mahrum etmeyi uygun görmem. Nâfİ'i imam yapmana gelince, o kıratta imamdır. Mihrapta kendi­sinden farklı bir şey sâdır olması muhtemeldir. Bu cevaplarım üzerine "Allah seni muvaffak kılsın ey Ebu Abdullah" diyerek ay­rıldı.


Çilesi:


İmam Mâlik, zorlama altındaki kimsenin boşamasının geçersiz olduğu söyler ve bunu hadis ile delillendirirdi. Kendisi bundan men edilmesine rağmen aynı fetvayı vermeye devam etti. Bunun üzerine Medine emîri Ca'fer b. Süleyman onu kırbaçlattı. O kadar ki kolu çıktı. Sonra saçı başı tıraş edilerek bir katıra bindirildi ve "Haydi fetvandan vazgeçtiğini haykır" dendi.. Bunun üzerine şöyle haykırdı: "Beni tanıyan tanımıştır. Beni tanımayanlara söylevim: Ben Mâlik b. Enes'im. Zorlama altındaki kişinin talâkı geçersiz­dir!" Bu durum Ca'fer'e bildirilince "Çabuk yetişin ve katırdan indirin" diye haber saldı.

O günden sonra yerinden kalkacağı zaman bir kolunu diğeriyle tutardı.

Yaşadığı bu çile, onu ne Rabbinin ne de halkın gözünde dü­şürmediği gibi daha da yükseltti. Çünkü o, hak uğrunda işkenceyi göze almış yiğit bir âlimdi.


Vefatı:


imam Mâlik yirmi iki gün devam eden bir hastalığın ardından h. 179 senesi rebîülevvel ayında Hak'ın rahmetine kavuştu. Beyaz kumaşa kefenlenmesini ve namazının sünnete uyularak cenaze mahallinde kıldırılın asını vasiyet etti. Namazını Emîr Abdullah b. Muhammed el-Hâşimî kıldırdı. Yine o cenazenin önünde yürüdü ve nâşını taşıyanlara katıldı. Bakî mezarlığına defiıedildi.

Vefat ettiğinde 86 yaşındaydı.


Ne Dediler


Onun fazilet ve makamının büyüklüğü herkesin teslim ettit bir hakikattir. İslam ümmeti bu konuda hem fikirdir. Ulaştığı zir veyi beyan etmek anlamında hocaları ve öğrencilerinden bazılar nın şahadetlerini zikretmek istiyoruz:

1- Süfyân b. Uyeyne: Mâlik, Hicaz ehlinin âlimi ve devrim: hüccetidir.

Biz Mâlik'in yanında neyiz ki. Onun ancak eserlerine tâbi ok İniliriz. Bir şeyhe baktığımızda, eğer Mâlik ondan bir şey yazmışa biz de yazarız.

2- İmam Şafiî: Mâlik hocamdır. İlmimi ondan aldım. Âlimler zikredildiğinde Mâlikonların arasında- bir yıldızdır

3- Abdurrahman b. Mehdî: Hadisin sıhhati konusunda hiç kır şeyi Mâlik'ten üstün tutmam.

4- Evzâ'î Mâlik'i andığı zaman şöyle derdi:Âlimlerin âlimi, Ha remeynın müftüsü.

5- Yahya b. Sâîd el-Kattân: O, uyulması gereken bir imamdır Günümüzde hadisçe Mâlik'ten daha sahihi yoktur. O, hadiste b imamdır.

6- Yahya b. Maîn: Mâlik, Yüce Allah'ın halk üzerindeki hücc^: lerinden biriydi.

7- Nesâî: Yüce Allah'ın, Peygamberinin (sav) ilmi üzerindeki eminleri şu üç kişidir: Şu'be, Mâlik ve Yahya b. Kattan


Kategoriler

- namaz - hac - umre - dua - oruc - ashab - ashabın fazileti - ticaret - cihad - abdest - ilim - haram - ölüm - iman - iyilik - nikah - hadis - kıyamet - islam - cennet - miras - sünnet - mal - fitne - Kadın - sadaka - yemin - zina - zekat - ihram - evlilik - köle - feraiz - zikir - cemaat - kurban kesmek - mescid - kısas - hayız - günah - helal - amel - gusül - borç - kibir - cehennem - hüküm - öldürmek - kafir - takva

MollaCami.Com