Hayat | Konular | Kitaplık | İletişim
Her Zaman Sabra İhtiyaç Vardır
Her Zaman Sabra İhtiyaç Vardır
Bil ki kul, her anda nefsinin hoşuna giden veya gitmeyen bir işten ayrı değildir. Her iki halde de sabra muhtaçtır. Fakat arzularına uygun olanlar, mal, nîmet, makam, sıhhat, kadın, istediği çocuk ve buna benzer şeylerdir. Hiçbir halde sabır, bunlardakinden mühim değildir. Çünkü kendini tutmayıp bu nimetlere dalar ve kalbini bunlara bağlarsa ve bu halde olursa, onda nimetlere aşın derecede dalmak ve haddi aşmak meydana gelir. Nitekim herkes mihnete katlanır amma sıddîklar hâriç afiyete sabredilmez demişlerdir. Mal ve nîmet Ashâb-ı Kiram zamanında çok olunca:
“Mihnet ve sıkıntı içerisinde bulunduğumuz zamanlar sabretmek, bugün içerisinde bulunduğumuz nîmet ve zenginliklere sabretmekten daha kolay idi”, dediler. Bunun için Allahü Teâlâ:
“Mal ve çocuklarınız ancak imtihan içindir” buyurdu. Velhâsıl zenginliğe sabretmek zor olur. Günâh işlememenin en büyük yolu zengin olmamaktır. Nîmete sabır ise, kalbi ona bağlamamak, ona sevinmemektir. Ariyet olduğunu, çabucak elinden alınacağını bilmelidir. Belki aslında bunu nîmet bilmemelidir. Çünkü kıyamette derecesinin noksan olmasına sebeb olur. O halde, Allahü Teâlâ kendisine mal, sıhhat ve elindeki her nimeti verdiği için şükür ile meşgul olmalıdır. Bunların her birinde sabra ihtiyâç vardır. Amma nefsin arzularına uygun olmayanlar üç kısımdır: Biri, kendi isteğiyle olanlardır. Hayırlı amelleri işlemek ve günahlardan kaçmak gibi. Biri, kendi isteğiyle olmayanlar. Belâ ve musibetler gibi. Biri de, aslı kendi isteğinde olmayan fakat defedilmesi ve karşılık verilmesi isteğinde olanlardır. İnsanların kendisine sıkıntı vermesi gibi.
İyi ameller işlemek gibi kendi isteği ile olan şeylerde, sabra ihtiyâç vardır. Çünkü ibâdetlerin bir kısmı tembellikten dolayı zor gelir; namaz gibi. Bâzısı da cahillikten dolayı zor gelir; zekât gibi. Bâzısı da her ikisinden dolayı zor gelir ve sabırsız yapılamaz; hac gibi. Her iyi amelin başında, ortasında ve sonunda sabra ihtiyâç vardır. Başında olan, niyeti ihlâsla yapmak, riyayı kalbinden çıkarmak gibi. Bunlar ise zordur. Tâat esnasında sabretmek ise, şart ve edeblerini hiçbir şeyle karıştırmamaktır. Meselâ namazda ise, hiçbir tarafına bakmamalı, hiçbir şey düşünmemelidir. İbâdetten sonraki sabır da, yaptığını izhâr etmekten, söylemekten kaçınmak ve bununla ucûbdan sabreylemektir.
Günâhlara gelince, sabretmeksizin el çekmek imkânsızdır. Şehvet ne kadar kuvvetli ve günâh işlemek ne kadar kolay olursa o günâhı işlememeye sabretmek o kadar zor olur. Bunun için dil ile işlenen günâhlara sabretmek daha zordur. Çünkü din hareketi kolaydır. Hele çok konuşursa âdet hâline gelir ve tabiatının âdeti olur.
Buraya kadar olanlardan anlaşıldı ki, kulun her halde sabıra ihtiyâç vardır. Hattâ, bütün şehvetlerinden kurtulup, uzlete çekilse, uzlette yüz binlerce vesvese ve dağınık düşünce kalbinde doğar ve onu Allahü Teâlâ'nın zikrinden meşgul eder. Bu düşünceler, mübâh olsa da, vakti geçiriyor ve sermayesi olan ömrünü ziyan ediyor. Büyük üzüntü meydana gelir. Bundan kurtuluş çaresi evrâd ile meşgul olmaktır. Eğer namazda iken böyle olursa, gayret edip o düşüncelere müsâade etmemeli, kalbin karar kıldığı şeyler olmalıdır. Hadîs-i şerifte:
“Allahü Teâlâ boş duran genci sevmez” buyuruldu. Bunun için buyurdu ki, boş oturan genç, şeytânın vesvesesinden kurtulamaz ve şeytân onun arkadaşı olur Kalbi şeytânın yuvası ojur. Ailahü Teâlâ'nın zikri hâriç onu bir şey oradan atamaz. Ya bir meslekte, ya bir hizmette yahut da bir işte çalışmalıdır kî, kendisini şeytândan meşgul etsin. Böyle bir kimsenin halvette (yalnız bir yerde) oturması doğru olmaz. Kalb işinden âciz olan kimselerin, bedenlerini meşgul etmeleri gerekir.[255]