Hayat | Konular | Kitaplık | İletişim

KONU: CİHAD VE DİN YOLUNDA SAVAŞMAK

KONU: CİHAD VE DİN YOLUNDA SAVAŞMAK


6- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki

“Biz müslümanlar, kafirlerle birlikte diğer bir kafir ordusuna karşı savaşmayız. (Yani İslam ordusunun arasında hiç bir kafir ka­tılamaz. Çünkü onların durumu, savaştığımız kimselerin durumundan farklı bir yönleri yoktur.”[205]

7- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki

“Kim, İslam dininin yükselmesi, dolayısıyla sadece İslam san­caklarının dalgalanması için ) niyet getirerek savaşırsa, Allah yolunda savaşmış olur.”[206]

8- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki

“Kim, Allah yolunda (savaşmak için kendi öz malından kendi öz varlığından ayırdığı) bineğinin üzerinde savaşırsa, Hz. Allah onun bütün vücudunu cehennem ateşine haram kılar.”[207]

9- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki

“Hz. Allah (c. c.) yolunda savaşarak arkadaşlarıyla birlice hezimete uğrayıp kaçan, sonra da niçin savaştığını anlayarak olduğu yere de düşman cephesine dönüp düşmanlara kanı dökülünceye kadar saldıran bir kimseden çok hoşlanır ve canını feda eden bu kimsenin hak­kında meleklerine şöyle buyurur: "Cennet mükafına kavuşacağı ve cehennem azabından kurtulacağı için hezimete uğrayarak kaçan arkadaşlarından ayrılarak, düşmanlarına doğru dönüp, Allah rızası için canını feda eden şu kuluma dikkatle bakınız.”[208]

10- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki

“Koltuk ve kanepeler üzerine yaslanan paşalar gibi deniz yolcu­luğuna çıkıp Allah için canını feda eden ümmetim arasında bulunan bir kavimden hayretler içinde hoşlanıyorum.”[209]

11- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki

“Ben, insanların kalbleri içinde bulunan gizli ve açık bütün düşüncelerini teftiş etmeye, karınlarını yarmaya emir olunmuş değilim.[210]

12- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki

“Hz. Allah ümmetimden iki grup kimseyi cehennemin azabından kurtaracaktır,

a) İslam dinini yaymak ve Allah'ın rızasını kazanmak maksadıyla, Arap yarımadasından taa, Hindistan'a gelerek savaşacak olanlar.

b) Deccali öldürmek maksadıyla İslam ordusuna katılarak, Hz. İsa ile birlikte savaşacak olan kimseler.”[211]

13- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki

(Adamın birisi gelerek sevgili peygamberimize şöyle dediler:

"İlk önce İslam dinini mi kabul edeyim, yoksa savaşa mı katılayım?" Peygamberimiz de:

" Hayır, ilk önce İslam dinini kabul ed, daha sonra savaşa katıl." diye buyurdular. Bunun üzerine ilk defa İslam dini­ni kabul eden kişi, savaşa katıldıktan bir müddet sonra çarpışma sı­rasında şehid düşerek Allah'ın rahmetine kavuşurlarken, peygambe­rimiz de o kişinin hakkında şöyle buyuruyorlardı:

"Bu kimsenin ameli az, fakat mükafatı çoktur..."[212]

14- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki

“İki çeşit göze cehennem ateşi değmez:

a) Allah korkusundan ağlayarak yaş döken göz,

b) Allah yolunda ( düşmanlara karşı cephede ) nöbet tutarak sabah­layan göz.”[213]

15- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki

“Eğer sen doğru konuşuyorsan, Hz. Allah da seni doğru çıkaracaktır.”[214]

16- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki

“Benim ümmetimden ilk olarak deniz yolculuğuna çıkacak gazi askerler cennete girmeyi hak etmiş olur. Rum şehri olan kaysere, (İstanbul'a) ilk çıkacak olan ordu, Allah'ın mağfiretine kavuşacaktır.(Bu da sevgili peygamberimizin bir mucizeleridir.)”[215]

17- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki

“Şehidin yere dökülen kanının bir damlası, kul borcunun bütün günahların af olunmasına vesile olur.”[216]

18- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki

“Allah yolunda cihat eden bir insan evine dönünceye kadar olan durum, gündüzleri oruç tutan, geceleri de ibadet eden ve bu konu da hiç bir gevşeklik göstermeyen bir abideye benzer. Hz. Allah (c.c.) kendi yolunda cihad edenlere, öldükten sonra cennete gereceklerine, ölmeden büyük bir mükafatla evine döneceğine dair kefil olur.”

19- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki

“Kendi eliyle yakalayarak getirdiği esirin hakkında delil gösterip ispatlayan bir kimse, o esirin at, silah gibi malzemeleri kendisinin olur.”[217]

20- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki

“Kim, bir gece Allah rızası için düşman cephesinde sabaha ka­dar nöbet beklerse, sanki bin günü oruçla, bin gecesini de ibadetle geçirmiş olur.”[218]

21- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki

“Savaşa katılanın ailesine, çoluk-çocuklarına ve malına iyi ni­yetle bakan, bir kimse, savaşa iştirak eden kimsenin kazandığı sevap kadar sevap kazanır.”[219]

22- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki

“Hanginiz, savaşa katılan kimsenin savaştan dönünceye kadar, ailesine ve malına bakarsa, savaşa katılanların

sevabı kadar sevab kazanır.”[220]

23- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki

“Din düşmanlarıyla karşılaşıp ölünce veya mağlup oluncaya ka­dar sabır göstererek savaşan bir kimse, kabrinde sorgu ve suale çe­kilmeyecektir. Çünkü kabirde yapılan sorular, imanın denemesi içindir. (Cihad eden bir kimse, imanın tam olduğunu savaşmakla is­patlamış olur.)”[221]

24- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki

“Çekirgelerin konduğu yerde her hangi bir bitkinin kurtarılması mümkün olmadığı gibi, savaşın bulunduğu yerde Müslümanların arasında da veba hastalığı bulunmaz. (Çünkü veba hastalığının sebe­bi günah işlemektendir. Oysa İslam dininin yükselmesi için Allah yo­lunda düşman cephelerinde savaşan kimseler arasında günah işlenilmesi mümkün olmadığından veba hastalığı da bulunmaz.)”[222]

25- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki

“Bir mümin, ( İslam dinînin yükselmesi için canını ve malını ortaya koyup ) savaşarak öldürdüğü kafirle birlikte cehennemde ebe­di olarak kalmayacaktır.”[223]



Ulu Allah buyuruyor ki:

1. Ey iman edenler!... Korkunç bir azaptan sizi kurtaracak bir kazanç yolu, size, göstereyim mi? Allah'a ve O'nun elçisine inanır, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda çarpışırsanız. Bu, sizin için eğer bilirseniz, çok hayırlıdır. (Böyle yaparsanız) O, sisin günahlarınıza göz yumar; sizi, altlarından ırmaklar akan Cennetlere ve “Adın” Cennet'indeki çok güzel saraylara yerleştirir, İşte bu, en büyük kurtuluş (ve imrenilecek bir mutluluk) tur.[224]



26- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki

“Ey müminler. Düşmanlarla karşılaşmak dileğinde bulunmayın. (Çünkü savaş kolay bir mesele olmadığı gibi, kimin mağlup olacağı da belli değildir.) Buna rağmen karşılaştığınız takdirde sebat göste­rerek sabır ediniz. (Kaçmayınız.)”[225]

27- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki

“(Düşman ile karşılaşan İslam ) ordusunun içinde Ebu Talha’nın bağırması, bin askerin yardımından daha faydalıdır. (Çünkü onun bağırışı gösterip için değil, cesaretini ortaya koymak içindir.)”[226]

28- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki

“Bir kimsenin, sabahleyin veya öğleden sonra birkaç saatlik zaman içersinde Allah yolunda savaşması dolayısıyla cennette ok ya­yının sağı kadar yeri olması, dünya ve içinde bulunan her şeydan da­ha hayırlıdır. Cennet hanımlarından birisi, cennetten yere inip ken­disini gösterirse, cennet ile yerin arasını (misk gibi nefis dokusuy­la doldurur. Aynı zamanda da aralarını aydınlığa kavuşturur. Onun başörtüsü bile dünya ve dünya içindekilerinden daha hayırlıdır.”[227]

29- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki

“Allah yolunda savaşan bir kimsenin aldığı yara ile kıyamet gü­nü mahşer meydanına yarasından kan aktığı halde gelecektir... Kanı dünyada olduğu gibi; kırmızı, fakat kokusu misk kokusu gibi olacaktır.”[228]

30- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki

“Her ölen kişinin (hayatıyla birlikte ) amelide sona erer. Yalnız düşman cephesinde nöbet bekleyerek ölen bir kimse, bu hükmün dışındadır. Çünkü kıyamete kadar iyilikleri arttığı gibi kabir azabından da güvende olur.”[229]



Ulu Allah buyuruyor ki:

2. “İman edenlerin, (dünyalık aldatıcı arzularından sıyrılıp) Allah'a yönelenlerin, Allah yolunda malları ile canları ile çarpışanların Allah nezdindeki derecesi pek üstündür, İşte, gerçek kurtuluşa (benzersiz mutluluğa) erenler onlardır. Allah onları; rahmeti, hoşnutluğu ve içinde tü­kenmez nimetlerin bulunduğu Cennet'leri ile müjdeler.”[230]



31- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki

“İmanın esaslarından olan üç türlü ahlak vardır:

a) Samimi bir yürekle "la ilahe illallah " cümlesini söyleyip iman şerefine kavuşan bir kimsenin, işlediği günahlarından dolayı, kendisine dinden çıkmış kafir damgasını vurmamalıyız.

b) Hz. Allah beni peygamber olarak gönderdiği andan itibaren ümmetimden son olarak gelecek bir grubun deccalı öldürünceye kadar cihadın her mümine farz kılınmış olmasıdır. (Bu cihadı farz olmak­tan ne zalim olan devlet adamlarının zulmü çıkarabilir, ne de adil olan devlet adamlarının adaleti,

c) Kader yazısına inanmasıdır.”[231]

32- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki

“Sabahleyin veya akşamleyin, Allah yolunda bir kaç saatlik yol yürümek dünya ve dünya içindeki her türlü varlıktan daha hayırlıdır.”[232]

33- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki

“Sabahleyin veya öğleden sonra Allah yolunda bir kaç saatlik yol yürümek, güneşin doğup batmasıyla üreyip gelişen her türlü varlıktan daha hayırlıdır.”[233]

34- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki

“Deniz yoluyla yapılan savaş, kara yoluyla yapılan savaştan on kat daha üstündür. Başı dönerek düşen bir kimse, karada Allah yo­lunda savaşarak yaralanıp kanın içinde yere düşen bir kimse gibidir.”[234]

35- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki

“Savaşmak, senin için, dikmekte olduğun meyva ağaçlarını yetiştirmekten daha hayırlıdır.”[235]



Ulu Allah buyuruyor ki:

3. “Sevgili Peygamber'im Muhammed!... Kâfirlerle ve münafıklar­la savaş, karşılarında sertçe diren; onların yurdu (sonunda varacakları ver) Cehennem'dir. O. ne kötü bir dönüş yeridir.”[236]



36- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki

“Savaş iki çeşittir:

A) Allah'ın rızasını kazanmak, kumandanına itaat etmek, binek gi­bi savaş malzemelerini kendi malından çıkarmak, asker arkadaşlarına karşı yumuşak ve iyi huylu davranmak, yeryüzüne fesat tohumunu saçmamak şartlarıyla savaşan bir kimsenin uykusu ve uyanıklığı, kendisi için mükafatı gerektirir.[237]

B) Kendisiyle öğünmek, gösteriş yapmak, kumandanına karşı gel­mek, yeryüzüne fesat tohumunu saçarak arkadaşlarının arasına ikilik sokmak gibi kötü huylarla savaşan bir kimse, evine dönerken, ilâ­hi bir mükafatla değil, bilakis işlemiş olduğu kötü günahlarla dönmüş olacaktır.”[238]

37- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki

“Anne ve baban için cihad et. ( Onların hizmetlerini yap. Savaşa katılma.)”[239]

38- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki

“Daun gibi bulaşıcı hastalıkların bulunduğu yerden kaçmak, düşman cephesinden kaçmak kadar günahtır. Çünkü kendisine geçmiş olması muhtemel olan hastalıkla başka yere gitmesi hastalığın başka­larına geçmesine sebep olur. Daunun bulunduğu yerde sabreden, ye­rinden ayrılmayan bir kimse, düşman cephesinde sebat gösterenler, kadar sevap kazanır.”[240]

39- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki

“Her ölen kişinin ( hayatıyla birlikte ) ameli de sona erer. Yal­nız düşman cephesinde nöbet bekleyerek ölen bir kimse bu hükmün dı­şındadır. Çünkü kıyamete kadar iyilikleri arttığı gibi, kabir azabından da emin olur.”[241]

40- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki

“Birinci safta yer alıp sebat gösterip Allah'ın rızasını kazanmak gayesiyle savaşana ve öldürülünceye kadar düşman cephesinden yüz çevirmeyenler var ya, işte onlar hakiki şehiddirler. Onlar cennet köşklerinde Allah ile karşılaşırlar. Rabbiniz onlardan çok razı olsun. Şüphesiz Allah'ın razı olduğu mümin bir kul için hesap ve sual yoktur.”[242]

41- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki

“Şehid düşen bir kimsenin kanının ilk damlasının yere dökülme­siyle, ( kul borcunun dışında ) bütün günahları af olunur. Mükafat ola­rak cennet hanımlarından iki tanesiyle evlendirilir. Akrabalarından, 70 kişiye şefaat etme yetkisi verilir. Düşman cephesinde beklediği nöbet sırasında iken öldürülen bir kimseye, kıyamete kadar devamlı olarak sevab yazılır. Kendisine cennet kızlarından 70 tane verilir. Ve ona şöyle denilir: "Mahşer meydanına dikil ve burada istediğin kadar şefaat ed. "[243]

42- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki

“Şehid, öldürülmesinden zerre kadar acı duymaz. Biriniz elleriyle yerden aldığı şeyden hissettiği kadar, şehid düşen bir kişide ölürken o kadar hisseder.”[244]

43- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki

“Ey müminler. Şehidlerinizi kanlarıyla birlikte kefenlendiriniz. Çünkü Allah için savaşarak yaralanan bir kimse, kıyamet günü mah­şer meydanına yarasından kan aktığı halde gelecektir. Her ne kadar akan kanın rengi kırmızı ise de, kokusu misk kokusu gibidir.”[245]

44- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki

“Sefere çıkın ki, sıhhat bulasınız. Savaşın ki, ( ganimeti uğrayarak ) zengin olasınız.”[246]



Ulu Allah buyuruyor ki:

4. “Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, Allah ile O'nun elçisi ta­rafından haram kılman şeyleri haram olarak tanımayan ve gerçek dini (İslamlığı) benimsemeyen kimselerle savaşınız.”[247]

Resul Aleyhisselâm Hazretleri dedi ki:

“Arş'ın altında yeşil kandil suretinde kuşlar vardır. Bunlar, nurdan zincirlerle Arş'a asılmıştır. Bir kişi şehid olduğu zaman canı gidip o kandillere girer. Ondan sonra ne zaman dilerse uçup gider, is­tediği yerleri dolaşır, yine o kandile gelip yerleşirler”.

Âlimler, şehidin namazını kılmak hususunda ihtilaf ettiler. İmâm-ı Şafiî dedi ki:

“Şehidin namazı kılınmaz. Zira onun namazını kılmak, suçu­nun bağışlanmasını dilemektir. Halbuki o zaten şehid olunca suçu bağışlanmıştır. Nitekim şehidi yıkamak da gerekmez. Çünkü arı can­dır.[248]



45- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki

“Yeryüzünde (Allah için canını feda ederek ) şehit düşenler (O muhitte bulunan ) halkın hayatları için Allah'ın güvenilir kişileridir. (Yani kulların hayatlarının güvende olmasına vesile olurlar.) Bu şe­hitler ister hayatta olsun, ister ölü olsunlar.”[249]

46- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki

“Karada şehid düşünlerin, kul borçları ve emanetleri dışında bütün günahları af olunur. Denizde şehid düşenlerin ise, kul borçla­rı ve emanetleri de dahil olmak üzere küçük veya büyük bütün günahları af olunur.”[250]

47- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki

“Zalim bir millete mensup olup at çobanlığı yapan eşhep adındaki bir kimse, dağ mağaralarında şeytanlar gibi bekleyenleri, Hz. Ali'nin karşısına çıkararak döğüştürecektir. Gerçekten de aradan bir kaç sene geçtikten sonra peygamberlerimizin bahsettiği hadise vuku bulmuştur. Bu ise peygamberimizin bir başka mucizesini daha orta­ya çıkarmış oldu.”[251]

48- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki

“(Düşmanlara karşı imanları kuvvetli olduğundan dolayı) sahabelerden dört kişi, imanlı askerlerden 400, İslam ordusundan ise 4 bin kişi yeterlidir.”[252]

49- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki

“Atların alınlarında kıyamete kadar sürüp devam edecek hayır ve ganimetler vardır.”[253]



Bâzıları dediler ki;

“Şehidler diridir. Dirilerin de namaza kılınmaz.” İmam-ı Âzam dedi ki:

“Şehidlerin namazı kılınır. Günahından ötürü değil, belki ke­ramet ve hürmete lâyık olduğu için namazını kılmak gerektir.”

Resûlullah Hazretleri dedi ki:

“Cennet gazilerin kılınç altındadır ve kılınç cennetin anah­tarıdır. Gazilere Hak yolunda kendini feda etmek yahut kâfirleri öldürmek vaciptir.”

İman ehli olanlar, kâfirlerle karşılaştıkları zaman:

“Bismillahi ve âla milleti Resûlülahi (Allanın adiyle ve Resûlullah'ın milleti olarak), deyip ondan sonra savaşa girişmek gerektir.

Savaşta sabır ve vakarla hareket edilmelidir. Sağlamca durmak, metanetle dayanmak lâzımdır.[254]



50- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki

“Atların alınlarında var olan hayır, bereket ve uğurluluk kıyamete kadar sürüp devam edecektir.”[255]

51- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki

“Atları besleyen sahipleri Allah’dan yardım görürler. Atlardan büyük emeller bekleyiniz ve savaşlarınıza en büyük araç olarak hazırlayınız.”[256]

52- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki

“At üç kısımdır: Allah için, Şeytan için, insan için.

a) Allah için olan at: Allah yolunda savaşmak, İslam sancaklarının yükseklerde dalgalandırılmasını sağlama maksadıyla beslenen at­lardır. Böyle bir atın yediği yem, gübresi ve bevli bile yarım kıyamet gününde sahibinin sevap tartışma konulur. Karşılığı da kendisi­ne sevap olarak verilir.

b) Şeytan atı: Yarış yapmak, iftihar etmek ve gösteriş yapmak için, beslenilen atlardır. ( Bunun sevabı olmadığı gibi, ayna zaman da da günahı vardır.)

c ) İnsan için olan at: Bu da yük taşımak ve soyundan faydalanmak için beslenilen damızlık attır.”[257]

53- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki

“Atlar, sahibine sevab kazandırmak, geçimini temin etmek ve de günah kazanılmasına sebeb olmak üzere üç türlüdür.

a) Sevap kazandıran at: Kişinin Allah yolunda cihad etmek gayesi ile beslediği atın boynuna uzun bir yular takarak çayır ve çimenlere salarken o atın yediği ve içtiği her şey sahibi için sevaptır. Hele ipi­ni koparıp sağa sola koşarken kaldırdığı toz ve duman, yaptığı tersi ve idrarı bile sahibine sevap kazandırır. Şayet o at, bir nehrin yanından geçerken sahibi istemese de su içerse, o içtiği su sahibinin namına sevaptır.

b) Sahibinin geçimini temin eden at: Kişinin, geçimini temin, etmek, fakirliğini yok etmek ve başkalarına muhtaç olmamak için bes­lediği, sonradan da onun yüzünden Allah'ın hak ve hukuklarını unuta­madığı ve gerekirse gezileri verebildiği attır.

c) Günah kazandıran at: Kişinin iftihar, gösteriş yapmak ve müslümanlara saldırmak için beslediği attır. Bu atın sevab kazandırma­sı değil, günah kazandırması vakidir ancak.” [258]


Kategoriler

- namaz - hac - umre - dua - oruc - ashab - ashabın fazileti - ticaret - cihad - abdest - ilim - haram - ölüm - iman - iyilik - nikah - hadis - kıyamet - islam - cennet - miras - sünnet - mal - fitne - Kadın - sadaka - yemin - zina - zekat - ihram - evlilik - köle - feraiz - zikir - cemaat - kurban kesmek - mescid - kısas - hayız - günah - helal - amel - gusül - borç - kibir - cehennem - hüküm - öldürmek - kafir - takva

MollaCami.Com