Hayat | Konular | Kitaplık | İletişim

SABIR

SABIR


1- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kula, Allah'tan yardım kulların ihtiyaçları miktarında olur. Sabır da Allah tarafından kulun başına gelen musibetlere göre verilir.”[218]

2- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Size verilen ( Her nimet) Allah'ındır. Her şeyin Allah'ın indinde bir eceli vardır.”[219]

3- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Benden sonra çok fitnelerle karşılaşacaksınız. Havuzumun başında benimle buluşuncaya ka­dar o fitne ve fesada karşı sabırlı olunuz. (dininizden ayrılmayın)”



“Innallahe mâ'as-sâbiriyn”[220]



“Sabır, insanı hayvanlıktan kurtarır. Bir maksûd için sa­bır eyleyen, o maksuduna erer. Fakirliğe sabır eden zenginli­ğe, gedâlığa sabır eden kişi, baylığa erişir. Düşman zahmeti­ne sabır eden, düşmanına muzaffer olur.”



“Kem min fietin kaliletin galebet fieten kesiyereten biiznillahi vattahu maassabiriyn”.[221]



“Birçok küçük kuvvetlerin, büyük ordulara sabır ile galip oldukları muhakkaktır. Allah, sabırlılar ile beraberdir. Ayrı­lık zahmetine sabr-u-tahammül gösteren de bir gün olur has­retine kavuşur. Bundan dolayı, (Essabru miftahül-ferec)” den­miştir.



4- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hz.Allah İsa Peygambe­re şöyle demiştir: Ya İsa, senden sonra yeryüzüne öyle bir ümmet göndereceğim ki, onlara sevdikleri, hoşlandıkları bir şey isabet ederse, bana hamd ve şükredenler, hoşlanmadıkları bir felaketle kar­şılaştıkları zaman da sabrederek sevabını benden isteyeceklerdir. Onların hilm ve ilimleri de yoktur. Hz. İsa, Allah'ın buyruklarına, hayret ederek şöyle sordu: Yarab, ilim ve hilm olmadan bunlar nasıl böyle olabilirler Cenab-ı Hak cevaben şöyle buyurdular: Ben onlara kendi hilm ve ilmimden vereceğim.”[222]



Bunlar Muhammed'e ümmet olmak şerefine kavuşacak Müslüman olan kimselerdir.[223]



5- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Biz, (her kötülüklere kar­şı) sabredelim ve cezalandırmayalım.”[224]

6- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Cenab-ı Hak Teala şöyle buyurmuştur: İmanlı olan kullarımdan birine sıkıntı veren bir bela verdiğimde beni ziyaretçilerine şikayet etmeyip sabır ederlerse ben onu, o hastalıktan şifaya kavuştururum. Sonra da kaybettiği kanını, etini değiştirerek ona daha hayırlısını vererek yepyeni bir vücutla ibadete başlatırım.”[225]

7- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Bir kimse için kendisine verilen en iyi ve hayırlı şey sabırdır.”[226]

8- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kimin başına bir bela, bir musibet gelip de o kimse musibeti hatırlayıp, ey Rabbim, senden geldik ve sana gideceğiz, derse, zamanı geçtiği vakit Cenab-ı Hak o kimseye başına gelen belalar kadar sevap yazar.”[227]

9- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Erginlik çağına varmadan üç çocuğu ölen bir Müslüman, cennetin sekiz kapışında bu çocuk­ları ile karşılaşır ve istediği kapıdan cennete girer.”[228]

10- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Herhangi mü’minin ayağına diken ve benzeri bir şey battığında Allah-ü Teala o mü'mine bir sevap yazar ve onun bir hatasını bağışlar.”[229]

11- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Bir kimse belaya maruz kalır ve sabrederse, nimete mazhar olur ona karşı şükranı nimette bulunur. Zulma uğradığı zalimin zulmünü bağışlarsa, kötülük yaptığı zaman istiğfar ederse, böyle kimseler için felaketlerden kurtuluş yolu vardır ve böyle kimseler hidayete ermişlerin ta kendileridir.”[230]

12- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Rekub: ( Nesilsiz olan) Çocuğu yaşamayan değil, hayatta iken çocuğu ölmeyen kimsedir.”[231]

13- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Rakub: Çocuğu olup da kendisinden önce ölen ve geriye evladı kalmayan kimseleri denir.”[232]

14- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Rakub: evladı kendisinden önce ölen sonraya evladı kalmayan kimsedir.”[233]

15- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Cebrail, bana taun ve veba hastalıkları ile geldi. Ben de taun ( sıtma ) hastalığı Medine'de bıraktım, vebayı da Şam'a gönderdim.” Çünkü sıtma hastalığı günahla­rın af ve mağfiretine sebep olduğundan dolayı ümmetim için bir rahmet, bir şehitlik vesilesidir. Kafirler hakkında ise bir ikabdır.”[234]

16- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kul, ibadeti kısalttığı zaman Cenab-ı Allah onu hüzün ve kedere mübtela eder.”[235]



“Vel-asri innel-insâne lefiy husrin iltelleziyne âmenû ve amiî-us-sâlihati ve tevâ sav bil-hakkı ve tevâ sav bis-sabr.”[236]



Meali hâkimi: “Asr'a yemin ederim ki; bütün insanlar hüs­randadırlar. Ancak, îyman edip âmal-i-saliha işleyenlerle, hak­kı ve sabrı tavsiye edenler müstesna...”



“Innemâ yuveffes sâbirûne ecrehüm bigayri hisâb”[237]



17- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hz. Allah bir kimsenin hayırlı olmasını dilerse, ( yaptığı kötülüklere keffaret olsun diye) onu dünyada üzecek hastalık ve fakirlik gibi şeyleri verir. Kötü olmasını istediği bir kimse için de dünyada sağlık ve esenlikler verir. Günahının bağışlanması için sebep olan şeyleri vermez ki, kıyamette, hak ettiği cezayı tam olarak versin. Mükafatın büyüklüğü cezanın büyüklüğü oranındadır. Cenabı Hak, bir kavmi severse onlara belalar verir. Bu hale rıza gösterene Allah da rıza ve mağfiret eder, rıza göstermeyene de Allah'ın gazabı vardır.”[238]

18- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İmanlı bir kişi hastalandığı zaman, Allah (c.c.) onun günahını, körüğün demirin pasını erittiği gibi eritir.”

19- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Mü'minin çocuğu öldüğü zaman, Cenab-ı Hak meleklere, şöyle seslenir: (Ey ölüm melekleri kulumun çocuğunun canını aldınız mı? Melekler evet, derler. Hz. Al­lah, kulumun kalbinin meyvasını kopardınız mı? Diye sorar. Melek­ler, yine, evet derler. Bundan sonra Cenabı Hak şöyle sorar: Ku­lum buna ne dedi? Melekler şu cevabı verirler: Sana hamd ve istirca etti. ( Yani, veren de Allah, alan da Allah, hepimiz ona varacağız, dedi, derler.) Bunun üzerine Yüce Allah meleklerine şu emri verir: Derhal o kulum için cennette bir köşk inşa edin ve o köşke ( Hamd Evi ) adını verin.”[239]

20- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İmanlı bir kulun yolculuk veya hastalık sebebiyle, ibadetlerinde bir eksiklik meydana gelirse Cenab-ı Hak o kuluna sağlık ve ikamet halinde iken yaptığı noksansız ibadetlerin sevabını yazar.”[240]

21- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki;

“Benim üretim rahmeti ilahiye mazhar olmuş bir ümmettir. Onlara ahirette azap yoktur, onların azabı ancak dünyada maruz kalacakları fitne depremler ve belalardır.”[241]



“Sâbirlere ve şâkirlere mükâfat ölçüsüz ve hesapsızdır.”

Ebu Aliyyul Dekkak. (Allah ondan razı olsun). Sabır edenler dünya izzetini ve âhiret saadetini kazandılar. Zira, Allahu zülcelâl hazretlerinin maiyetine nail oldular. Bezm-i-lâhuti ilâhiye nail oldular.



22- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Gerçek sabır, musibetin, insanı ilk sarsmasına karşı gösterilen sabırdır.”[242]



Bu hadisi şerifte, musibetin ilk geldiği anda gösterilen sabrın önemi belirtilmekte ve aradan zaman geçtikten sonra onun uhuneti azalacağından, sabrın mükafatı da o nisbette azalacaktır.[243]



23- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Bir kimsenin malına, ya­hut cesedine bir musibet gelir de, o kimse onu gizler ve kimseye şi­kayette bulunmaz ise Allah1 in onu affetmesini hakk eder.”[244]

24-Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Belanın büyüğü: Az kazançla beraber çok çoluk-çocuk sahibi olmaktır.”[245]



Bu hadisi şerifte de “Yoksulluk ateşten gömlektir” atasözünün en veciz şekli ifade buyurulmakta ve özellikle nüfus kalabalığı karşısında aile reislerinin kuruz kalacakları geçim derdinin ne büyük bir sabrı gerektiği ifade edilmekte ve bu hale sabredenlerin, ecir ve mükafatlarının da büyük olacağı anlatılmaktadır.[246]



25- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sabır imanın yarısıdır. Yekin ise ( Allah'tan geldiğine kesinlikle kanaat etmektir.) imanın ta­mamıdır.”

26- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sabrın manası rıza göstermektir. Yani: Bela ve musibetin Allah'tan geldiğine inanmak ve rıza göstermektir.”

27- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sabır, belâya maruz kalındığı ilk andaki sabırdır, gözyaşı kimseye söylenmeden, dökülen gözyaşıdır ki kişi bunu kardeşi için döker.”



Bu hadisi şerifte Peygamber efendimiz, özellikle musibete ilk anda maruz kalındığı zaman duyulan acının dehşet verici ol­duğunu ve bunun bir neticesi olarak gözden yaş akacağını, ancak bunu dövünüp, vurunmadan sessizce akıtabilmenin büyük bir sabrın mahsulu olacağını ve sevabının da büyük olacağını beyan buyurmaktadır.[247]



28- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hangi kadının üç çocuğu ölürse, bu çocuklar onun için cehennemden perde olurlar.” [248]



“Vallâhû yuhibbus-sâbiriyn”[249]



“Allah, sabredenleri sever” buyurarak, sabredenlerin makamlarını ve nail olacakları şerefi ebediyen ilân eylemiştir.



“Ya eyyühellezine amenu esteiynû bissabri vessalâh innallahe maassairin”[250]



Bu âyetin meali şerifinde: “Ey beni tevhid edenler, bana ve benim Resulüme muhabbet edip, itaat edenler! Kıyamet gü­nüne inananlar, yapacağınız ve terk edeceğiniz her şey de sa­bır ve namaz ile benden yardım isteyiniz. Muhakkak ki benim yardımım sabredenlerle beraberdir. Ben sabredenlerle berabe­rim, ben namaz kılanlarla beraberim, benden yardım isteyen­lerle beraberim” buyuruluyor. Ne büyük şeref, ne büyük fa­zilet, hak ile beraber olmak.

Âyeti kerime’de de sabır ile namazın birbirinden ayrıl­maması, beraberce zikredilmesi, sabrın vücutta gizli amellerin en ziyade şiddetli olması, namazında vücudun zahirinde, hari­cinde en ağırı ve türlü taatı toplayıcı olmasındandır. Sabır, ruh ve namaz ise ceset oluyor. Ruhsuz cesedin kıymeti olma­dığı gibi, sabırsızın kıldığı namazın kıymeti de kalmaz. Zira, o kimse, yapacağı fenalıklar ve nefsin arzularına uyması ile kıldığı namazın sevabını giderecektir.

“Yine Rabbül-âlemin, sabır edenleri, müttakilere, Allah’tan korkanlara imam kıldığını beyan buyuruyor. Yâni, müttakilerin, en ön safındakilerin sabreden kimseler olduğunu bildiriyor.”[251]



Her şeyin başı sabırdır. İslâm’ın başı sabır, iymanın başı sabır, âmâli salihanın başı sabırdır. Fenalıklardan korunma­nın başı, nefsin ile mücadele edip harama sabır eylemendir. Sabırsız kişide ne iyman, ne âmâli saliha ne de namus kalır.

Sabrın bir çok nevileri vardır: Evvelâ iymâna sabır, sonra tâata sabır. Üçüncüsü musibete ve mâ'siyyete sabır. Bir de eşek sabrı vardır ki, buna sabır diyemeyeceğim. Bu ancak inaddır. Zira, sabır esmai-ilâhiden bir mübarek isimdir.

İymana sabır nedir? Bizden evvel gelen ümmetlerden bazı­larını, kâfirler îymândan döndürmek için ateşlerde yaktılar, çarmıhlara gerdiler, Velhasıl yüz bin türlü eza ve cefalara lâ­yık gördükleri halde bunlardan bir tanesini dahi dinlerinden ve hak yolundan döndüremediler. Bunlardan, ashab Uhdud'u, Allah bizlere Kur'anı keriminde bildiriyor. Yine ashabı-kiram-dan mazharı-nûr Bilâli-Habeşi ve Ammârın babası Yaser ve Sümeyyeye yapılmadık eza ve cefa kalmamış, fakat bunlar di­ni Ahmedîden, mahbubu rahman olan Muhammed'den yüz çevirmemişlerdir.

Birçoklarının gözlerini çıkarmışlar, bir ayağını bir deveye, diğer ayağını başka bir deveye bağlayıp, develeri başka başka istikametlere doğru kamçılayıp, bu mü'minlerin ayak­larını yırtarak parçalamışlar; fakat onlar katiyyen iymanlarını terk etmemiş, bilâkis onların eza ve cefalarına karşı sabır ile tahammül gösterip, Allahu-ehad resül-Ahmed diyerek ve ölüm şerbetini yudumlayarak derecei-şehadeti ihraz eylemiş­lerdir. Ebul-Hakemin cariyesi Zeyneb'de iyman uğruna Ebû Ezcümle, ehli-salip seferlerinde iymânları uğruna fedayı can eyleyen binlerce mü'minin ruhu adalet-i-İlâhiyyenin tecel­lisi için, mahkeme-i-kübrayı, arşın altında beklemektedirler. Yine İspanya’da, müslümanlara dinlerini terk etmeleri için ya­pılan ezâ ve cefâyı tarih kitaplarında okumaktayız. Balkan harbinde, elimizden çıkan ülkelerde oturan müslümanlara, dinlerinden dönmeleri için yapılan zulüm, küçümsenecek bir şey değildir. Şimdi, bile birçok memleketlerde, müslümanları dinlerinden çevirmek için yapılmadık zulüm kalmamakta ve buna tahammül ederek dinlerini ve iymanlarını, namuslarını muhafaza eden din kardeşlerimizin, göğsümüzü kabartacak derecede sabır ve tahammül göstermektedirler. Bu sabır ve tahammüllerinin mükâfatım yakın bir zamanda vacibül-vücûddan alacaklardır.

Bu mazlum kimselere zulm eyleyen kâfirler ise, pek yakın bir zamanda belâlarını bulacaklardır. Ey aşıkı sadık! Gözünü açıp düşmana karşı savaşmazsan, Allah korusun senin de dinin, iymanın, Kur'an’ın, mescidin, medresen, mektebin, türben, ana.ve babanın kabri, ashabı-resülün kabri düşmanların pis çizmesi altında ezilecek, ailenin, evlâdının, vatan evlâtlarının iffet, ırz ve namusu düşman tarafından kirletilecektir.

Vaktiyle Rumeli faciasını gözünün önüne getir. Bütün müslümanlara, bahusus Türk milletine yapılan bu faciaya sebeb, bir avuç Allahsız insanların o günkü günde Türk milleti­nin başında bulunup; adalet yerine, zulüm, ilim yerine cehil, Sadâkat yerine yalan dolan ve kötülükle memleketi idare et­meleri, namerd düşmandan hakaret görmemize ve masum ahalinin binlerce belâya duçar olup yerlerinden ve yurtların­dan; ırz, iffet, namus ve mukaddesatlarının ayak altında çiğ­nenmesine sebep olmuştur.

Milletimiz bunca zulüm ve hakareti gördüğü halde, dinde ve iymanda sabrü-sebat gösterip dinlerinden dönmemişlerdir. Başımıza gelen bunca felâket, cehlimiz, dinden ve iymandan uzaklaşmamız sebebiyledir.

îlim oku, Ahlâk sahibi ol ki; dinine, devletine sahip bulunasın. Vatanını çok sev! Bu vatanda yaşayanlarla dost ol! Tembelliği, adiliği terk eyle! Hakta ol! Hakkı tavsiye eyle! Fenalara ve din, vatan, millet düşmanlarına göz açtırma! Ben­liğini kaptırma! Evlâdını okut! Dindar insan, vatana bağlı, vatanını seven, doğruluk önünde can verecek fertler yetiştir! Böyle yapmaz da bu tembellikte kalacak olursak, Allah muha­faza buyursun düşman gelip bizleri dinimizden çevirmek iste­yecektir. Acaba böyle bir durumda aşağıda yazacağım hikâ­yedeki kadının gösterdiği sabır ve metanet kadar bir sabır gösterebilecek miyiz?[252]


Kategoriler

- namaz - hac - umre - dua - oruc - ashab - ashabın fazileti - ticaret - cihad - abdest - ilim - haram - ölüm - iman - iyilik - nikah - hadis - kıyamet - islam - cennet - miras - sünnet - mal - fitne - Kadın - sadaka - yemin - zina - zekat - ihram - evlilik - köle - feraiz - zikir - cemaat - kurban kesmek - mescid - kısas - hayız - günah - helal - amel - gusül - borç - kibir - cehennem - hüküm - öldürmek - kafir - takva

MollaCami.Com