Hayat | Konular | Kitaplık | İletişim
«CİHÂD BAHSİ»
«CİHÂD BAHSİ»
Cihftd : Lûgat'te meşakkate ulaşmak mânâsına gelen bir mastardır.
Şerlatte İse : Kâfirlerle veya âsilerle çarpışmak için gücünü kuvvetini sarfetmektir. Cihâda siyer ve rnegazl adlarını verenler de vardır.
Cihâd, hâlis bir ibâdet olup fazileti pek büyüktür. Nasıl büyük olmasın kî insan, Allah'ın rızâsını kazanmak için onun uğrunda nefsine meşakkatlerin en ağırını yüklemekte ve en aziz varlığı olan canını feda etmektedir. Maamâfîh nefsi, devam üzere ibâdet ve taatlere hasrederek onu hevâ ve heveslerine tâbi olmaktan menetmek cihâdtan da güçtür. Bundan dolayıdır ki, bir gazadan dönerken Peygamber (S.A.V.) :
«Küçük cihâdtan büyük cihâda döndük» buyurmuşlardır. Nitekim Ibnİ Mes'ud (R.A.)'dan rivayet edilen bir hadîsde Resû-lûllah (SJk.Vj'in cihâdı fazilet i'tibârîle namazdan sonra zikretmesi de bunu gösterir. Hx. Ibni Mes'ud şöyle diyor:
«Dedim ki :
— Ya Resûlftllah, amellerin en faziletlisi hangisidir?
— Vaktinde kılınan namazdır; buyurdular.
— Ondan sonra hangisidir? dedim:
— Anneye, babaya itaattir; buyurdular.
— Ondan sonra hangisidir? dedim:
— Allah yolunda Cİhadtir; buyurdular.Daha ziyade so/-saydım bana daha ziyâde cevap verecekti.» Bu hadîsi Buharı rivayet etmiştir.Vâkıâ Büharî ile Müslim'in ittifakla tahrîc ettikleri Ebu Hüreyre hadîsinde Resûliillah (S.A.V.) fazilet i'tlbârile îmandan sonra cihâdı zikretmiş; binâenaleyh o hadîsle bu hadîs sûret-i zahirede birbirlerine muarız düşmüş gibi görünürse de iki hadîsin araları bulunmuş ve : «Resûlüllah (S.A.V.) her iki hadîsde soranın hâline en muvafık olan ne ise onunla cevap vermiştir» denilmiştir. Meselâ cihâd için hazırlanarak gelene nisbetle, cihâd b;ı ?ka ibâdetlerden daha faziletlidir.
Lâkin bu cevabı Kemal b. Humam beğenmemiş; ve hülâsa olarak şöyle demiştir: «Farz namazları vakitlerinde kılmağa devam etmek cihâdtan efdâldir. Çünkü bunlar birer farz-i ayn olup her gün tekrarlanırlar; cihâd böyle değildir. Sonra cihâdın farz kılınması ancak îmanla namazı muhafaza içindir .Şu halde cihâd «hasen U gayrini» yani bizzat değilde bilvasıta güzel olan ibâdetlerdendir; namaz ise «hasen li aynini» yani bizzat güzel bir ibâdettir; cihâddan maksat odur.
Kemal b. Hümam (788—861) bu bâbtaki sözünü şöyle tamamlamaktadır: «Hak şudur ki, burada muâraza yoktur. Zîrâ o hadîsde namaz zikredilmemiştir. Hadîsde yalnız cihâd îmandan sonra zikredilmiştir. Bu onun namazdan sonra olmasına da sâdıktır; ve namaz cihâddan evvel; îmandan sonra bir mertebede olmuş olur...»
Cihâd farz-ı kifâyedir; ancak umumî seferberlikte eli silâh tutan herkese farz-ı ayın olur. Farzıyetinin delili:
«Müşrikleri bulduğunuz yerde tepeleyin»[120] :
«Onlarla tâ fitne ortadan kalkıp dinin tamamı Allanın oluncaya kadar harbedln»[121] :
«Hoşunuza gitmediği halde savaş size farz krlındı» ve emsali âyetlerle[122] :
«Allahtan başka Hâh yoktur;; deyinceye kadar insanlarla çarpışmaya memur oldum.» hadîa-i gerîf ve bibimizin
hadîsleridir. Cihâdın farz olduğuna icmâ'-i ümmet de vardır.[123]
1283/1079- «Ebu Hüreyre radıyaUahü anh'den rivayet olunmuştur. Demiştir ki; Resûtüllah saüallahü aleyhi ve sellem:
— Her kim harb etmeden ve harbetmeyi gönlünden geçirmeden ölürse nifakın bir şubesi üzerinde ölür; buyurdular!.[124]
Bu hadîsi Müslim rivayet etmiştir.
Hadîs-i şerif-, cihâda azimli olmanın vücûbuna delildir. Ulema şâir vâdb fiilleri de buna ilhak etmişler ve : bir fiil dhâd gibi mutlak vâdblerdense, onu yapmaya imkân bulduğu takdirde azmetmek vâdb olduğu gibi muvakkat vâdplerdense vakti girdiği zaman azmetmek vâdbtir» demişlerdir. Usul-i fıkıh imamlarından bir çokunun mezhebi budur :
cta'birinden murâd: cihâdı fi'len yapmaya niyet etmek değil, onu gönülden geçirmemektir. Eğer ömründe bir defa olsun dhâd etmeyi gönülden geçirirse nifak hasletlerinden biri ile vasıflanmaktan kurtulur. Bir şeyi kendi kendine yasaklamak onu yapmağa niyet etmek değildir. Hadisimiz bir ibâdeti yapmayı gönülden geçirerek yapmadan ölen kimseye, onu hiç hatırından geçirmeden ölen gibi ceza verilmiyeceğine de İşaret etmektedir.[125]
1284/1080- Enes radtyaüahü aniden rlvaytt olunduğuna Peygamber aaUaîlahü aleyhi ve sellem:
— Müşriklerle mallarınız, canlarınız ve dillerinizle mücâhede edin; buyurmuşlardır.»[126]
Bu hadîsi Ahmed ile Nesal rivayet etmişlerdir. Hâkim onu sahîhlemiştir.
Hadîs-i şerîf: mal can ve dille mücâhede etmenin vücûbuna delildir. Mal ile cihâd: onu mücâfaidlerin nafaka ve silâhı gibi şeylere sarfetmektir. Canla cihâd ise fi'len küffârm karşısına çıkarak onlarla harb-etmektir. Bir çok âyetlerde:
«Mallarınızla, canlarınızla mücâhede edin»[127] Duyurularak bu mânâ ifâde edilmiştir.
Dille mücâhede kâfirlere karşı delîl getirmek, onları Allaha îmana da've t etmek, harbeden iki taraf, karşı karşıya geldikleri vakit «Allah, Allah» veya buna benzer sözlerle düşmanı kahr-u tenldl etmektir. Filhakika Re sû I üt! ah (S.A.V.) bu hususta Hz. Hassan (R. A.):
«Hiç şüphe yok ki kâfirleri hicvetmek kendilerine ok isabetinden daha şiddetli gelir» buyurmuşlardır.[128]
1285/1081- «Atse radtydüahü anftd'dan rİvAyet edilmiştir .Dtmiştlr ki :
— Ya Rcsûlallah kadınları clfaAd varım? diye sordum:
— Evet («ılara) muharebesiz cihâd hacc ile ömre Var; buyurdular».[129]
Bu hadîsi ibnlMace rivayet etmiştir. Aslı Buhart'dedir. Buhari'deki lâfzı şudur :
«Âişe demiştir ki.: Peygamber (S.A.V.)'dcn cihâd İçin İzin istedim:
— Sizin Cihâdınız haçtır; buyurdular.» Bir rivayette: «Peygamber (S.A.V.) :
— Evet,' cihâd haçtır; buyurdular» deniliyor. İmam Ncsdi, Ht. Ebu Hüreyre'den şu hadîsi tahrîc etmiştir::
«Büyüğün yâni âcizin ve kadınla zaîfin cihâdı haçtır».
Bu hadîsler kadına cihâdın vâcib olmadığına onun hacc veya ömre yapması kendisine cihâd sevabı kazandıracağına delildirler. Çünkü kadınlar tesettür ye sükûnetle' yaşamağa memurdurlar; cihâd buna zıd-dır; Zîrâ cihâdde erkekler arasına karışmak mübârezeye çıkmak yüksek sesle na'ra atmak gibi şeyler vardır. Maamâfîh hadîsdc kiuhnlara cihâd caiz olmadığına delâlet yoktur. Buhâri bu bâbtan soma «ka-dmtann harbe çıkmaları ve harbetmeleri babı» m zikreder imam Müslim, Hz. Enes (R. A.)'dan şu hadîsi rivayet etmiştir:
ttÜmmü Süfeym Huneyn gazasının yapıldığı gün bir hançer tedârik etti: ve Peygamber (S.A.V.)'e :
— Bunu bana müşriklerden bîri yaklaşırsa karnını deşerim diye edindim; dedi». 8u hadîs kadınların harbe iştirak edebileceğini gösteriyorsa da bundan kadınların yalnız müdâfaa harbi yapabilecekleri anlaşılıyor. Buhârî'de, kadınların harp yerine gittikleri takdirde yapacakları cihâdın askere su ve erzak taşımak, hastalara bakmak gibi şeylerden ibaret olacağını bildiren rivayetler vardır.[130]
1286/1082- «Abdullah b. Amir radıyallahü an Duma'dan rivayet olunmuştur. Demiştir, kt: Bir adam cihâd için izin istemek üzere Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem:e geldi. Resûlüllah sallallahü aleyhi ve selIcm ona:
— Annen, baban sağmı?» diye sordu Adam:
— Evet; dedi. Resûlüllah sallallahü aleyhi ve aellem:
— öyle işe onlar hakkında mücâhede et; buyurdular.»[131]
Bu hadîs müttefekun aleyh'tir. Ahmed'le Ebu Dâvud, Ebu Saîd'den bunun'benzerini rivayet etmişlerdir. Ebu Saîd bir rivayette şunu ziyâde etmiştir: «Don de onlardan izin iste, eğer sana 12in verirlerse ne âlâ! Vermezlerse onlara îtaat eyle».
Resûl-ü Ekrem (S.A.V.) anne babaya hizmet uğrunda çalışıp yorulmaya, onlar için mal sarfetmeye «müşâkele yolu ile cihâd» demiştir. Zıddiyet alâkası ile istiare de olabilir. Çünkü cihâdde düşmanlara zarar vermek vardır. Bu zarar, anne babaya fayda vermek mânâsında kullanılmış olabilir.
Hadîs-i şerîf anne, baba veya onlardan biri varken evlâddan cihâdın sâkit olduğuna delildir. Nitekim İmam Ahmed ile NeaâVnia Muâviye b. Câhime tarîkile tahrîc ettikleri bir hadîse göre Ebû Câhİme, Peygamber (S.A.V.)'e gelerek :
— Yâ Resûlâllah! gazaya gitmek istiyorum da, sana danışmaya geldim; demiş, Resûlüllah (S.A.V.) kendisine :
— Annen varmı? diye sormuş :
— Evet; cevabını alınca :
— Ondan ayrılma; buyurmuşlar. Zâhirîn'e bakılırsa: cihâd farz-ı ayn olsun farzı kifâye olsun evlâddan sakıttır; ve keza evlâdın gazaya gitmesinden anne babası zarar görüp görmemesi bu bâbta mü-sâvîdir.
Cumhur-u ulemâ ya göre ebeveyn veya onlardan birisi evlâdını harbe gitmekten menederse, evlâdın harbe gitmesi haram olur. Yalnız bunun için ebeveynin müslüman olmaları şarttır. Çünkü müslüman oldukları takdirde onlara îtaat alelıtlak' farz-ı ayn olur; cihâd ise farz-ı kifayedir. Fakat cihâd dahî farz-ı ayın olursa artık ebeveyni bırakıp cna koşmak îcâbeder; çünkü cihâdın te'min ettiği faydalar umûmîdir; onunla din ve din kardeşleri müdâfaa edilir. Âmmeyi alâkadar eden maslahatlar ise daima tercih olunurlar.
Hadîs-i şerîf, ana baba hakkının büyüklüğüne de delildir. Cihâdtan bile ileri gelen bir hak elbette kelimenin tam mânâsîle büyüktür.
Kendisîle istişare edilen kimsenin halisane nasihatte bulunması ancak en İyi yolu gösterebilmesi için danışan kimseden tafsilât almasının hadisimizin işareti cümlesindendir.[132]
1288/1083- «Certr-1 Becell radıyaOahü an&Van rivayet edilmiştir. Demiştir ki: Resûlüllah saUdüahu aleyhi ve seüem:
— Ben müşriklerin arasında ikamet eden her müslü-mandan biriyim; buyurdular».[133]
Bu hadisi Üç'ler rivayet etmişlerdir, tsnâdı sahihtir. Bvhâri mür-sel oluşunu tercih eylemiştir.
Ebu H'-tkn, Ebu Dâvud, Tirmieî ve Dâre Kutnî dahi onun Kaya b. Ebi Hâzim'in mürsellerinden olduğunu tevcih ederler. Yalnız Taberâni mevsul olarak" rivayet etmiştir.
Hadis-i şerif, Mekke'den başka bütün müşrikler diyarından hicret etmenin müslümanlara vâcib olduğuna delildir. Cumhur-u ulemâ'nın mezhebi budur. Delilleri buradaki Cerir hedtsl ile NesâVniu, Behz b. Hâkim tarîki ile babasından onun da dedesinden mefu' olarak tahric ettiği şu hadîstir:
«Bir müşrik müslüman olduktan sonra müşriklerden ayrılmadıkça Allah onun hiç bir amelini kabul etmez».
Bazıları hicretin vacip olmadığına kail olmuşlardır. Bunlar aşağıdaki hadîse bakarak hicret hadislerinin mensuh olduklarını söylerler.[134]
1289/1084- «Ibnl Abbas radıydüahü anhümâ'd&n rivayet edilmiştir. Demiştir ki: ResûluHah sdUaUahü aleyhi ve seüem:
— Fetih d en sonra hicret yok, lâkin cihâd ve niyet vardır; buyurdular.[135]
Hadis müttefekun aleyh'dir.
Yâni artık Mekke'den hicret yoktur. Çünkü fetihden sonra Mekke bir tslam diyarı olmuştur. Fakat müslümanlann zaif bulunduğu ve islâmiyetin ahkâmı icra edilemeyen yerlerden müslüman memleketlerine hicret etmek müslümanlara vâcibtir.
Hicretin vâcib olmadığına kail olanlar bu hadîsle istidlal ederek hicret hadîslerinin nesih edildiğini iddia edenler; ve derler ki: «Peygamber (S.A.V.) Araplardan müslüman olanların kendi yanına hicret etmelerini emir buyurmamış; onları yerlerinden ayrılmadıkları için muâhaze etmiştir». Şu da varki ResûlüUah (S.A.V.) bir yere bir müfreze asker gönderirse kumandana tenbihâtta bulunur ve :— Düşmanın olan müşriklere rastladınmı, onları üç şeye da'vet et; bunların hangisine icabet ederlerse kabul eyle ve onlarla savaştan vaz geç. Sonra kendilerini memleketlerinden muhacirler diyarına göçetmeye da'vet eyle; ve onlara bildir ki, bunu yaparlarsa kendilerine muhacirlerin lehinde ve aleyhinde olan her şey var. Eğer kabul etmezler de kendi memleketlerini ihtiyar eylerlerse kendilerine bildir kî; müslümanlartn yerlileri gibi olacaklar. Onlar da, müslümanların üzerine tatbik edilen hükm-i İlâhi tatbik olunacaktır....; buyururlardı. Bu hadîs ileride gelecektir. Resûlüllah (S.A.V.) onlara hicreti vâcib kılmamıştır. Ibnİ Abbas hadîsi istisna edilirse bu bâbtaki bütün hadîsler dini hususunda emni-yettfe olmayanlara hamledilmiş; böylelikle hadîslerin arası bulunmuştur.
Hicreti vâcib görenler derler ki : «Ibnl Abbas hadîsi, Mekke'den hicret edilemeyeceğini gösterir. Nitekim, «fetihden sonra» ta'biri de buna delâlet eder. Çünkü evvelleri Mekke'den hicret vâcibti «/Jmü'İ-A'raH şöyle diyor «Hicret küfür diyarından İslâm memleketine gitmektir. Resûlüllah (S.A.V.) devrinde farz idi; hayatı tehlikede olanlara ondan sonra da devam etmiştir. Esasen durdurulan hicret, Peygamber (S.A.V.) nerede olursa olsun onun yanına gitmek için yapılandır».
«Lâkin cîhâd ve niyet vardır» ifâdesi için TıyU (— 743) ile diğer bazı ulemâ şöyle demişlerdir: «Bu istidrâk, kendinden sonraki hükmün kendinden evvelki hükme muhalif ohnasım iktizâ eder. Mânâ şudur : vatanından ayrılıp Medine'ye gitmekten ibaret olan hicret Utmiş; yerini dhâd sebebîle ayrılmaya bırakmıştır. Binâenaleyh cihâd sebebîle hicret bakîdir. Küfür diyarından kurtulmak, okumak için gurbete çıkmak, fitneden kaçmak gibi halisane bir niyetle yapılan hicret de öyledir. Bunların hepsinde niyyet mu'teberdir.»
İmam Nevevî diyor ki : «Mânâ : hicretin sona ermesîle inkı-ta'a uğrayan hayrı, cihâd ve iyi niyetle elde etmek mümkündür ;demektir».[136]
1290/1085 - «Ebû Mûse'l-Eş'art radvyaîlahıü anft'dan rivayet edilmiştir. Demiştir ki: Resûlüllah sallallahü aleyhi ve seUem:
— Her kim kelimetullâhın yüce olması için harbeder-se işte o kimse Allah yolundadır; buyurdular.»[137]
Hadîs müttefekun aleyh'tir. Yalnız burada ihtisar edilmiştir. Baştarafı şöyledir :
«Ebü Musa'dan rivayet edildiğine göre : A'rabİnin biri Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem'e :
— Bazı adam ganimet için harbediyor; bazısı nâm bırakmak İçin çarpışıyor; kimi de yerini görmek İçin savaşıyor; acaba bunların han-gîsi Allah yolundadır? demtş; Resûlüllah saUallahü aleyhi ve seUem:
— Her kim ... İlâh; buyurmuştur».
Hadîs-i şerîf, hak yolunda yapılan gazanın ecr-ü mükâfatı kelimetullah'ı yüce kılmak niyetiyle harbedenlere verileceğine delildir. Bunun mefhûm-u muhalifi; bu haslet kendinde olmayan, Allah yolunda değil, mânâsına gelir. Mefhûm-u muhaliften murâd: Mefhûm-u şarttır. Acaba kelimetullah'ı yüceltmek maksadına başka bir şey, meselâ ganîmet almak niyeti de inzimam etse yine gazası Allah yolunda olurmu?
Evet olur. Taberi (224—310) diyor ki: «Asıl maksad i'lây-ı kelîmetullah olduktan sonra onun zımmında vâkî olan şeyler zarar etmez». Cumhur- uulema'nın kavli de budur. Hadîs-i şerifin bu mânâya gelmesi muhtemeldir. Nitekim şu âyet-i kerîme ayni mânâyı teyid etntefetedir:
«[138] RabUnlzden fadl-u İhsan dile menlide size bir günah yoktur». Bu âyet haccm faziletini dilemeğe münâfi olmadığı gibi başka fiillerde de hüküm aynıdır. Binâenaleyh harbten maksad i'lây-ı kelime tu İlah olduktan sonra onun zımmında vâkî olan fiiller bu maksada zarar vermezler. Hattâ hadîsin zahirine bakılırsa i'lay-ı kellmetullah île meselâ ganimet alma niyeti müsavi bile gelseler yine zarar etmez gibi görünüyorsa da Ebu Dâvud ile Nesâî'nin, Hz. Ebû Ümame'den tahrîc ettikleri şu hadîs bu müsavata münâfîdir:
«Ebu Ümâme demiştir ki: Bir adam gelerek :
— Ya Resûlâllah; dedî: «ne buyurursun bir kimse hem sevap hem nâm bırakmak niyetiyle gaza etse kendisine ne vardır? Resûlüllah:
— Ona hiç bîr şey yoktur? Buyurdular. Adam bu sözü üç defa tekrarladı tse de Resûl-ü Ekrem (S.A.V.) hepsinde:
— Ona hiç bir şey yoktur; buyurdular. Bundan sonra Resûlüllah (S.A.V.) :
— Şüphesiz ki Allah Teâlâ amelin samimi olanından ve kendisîle Allanın rızâsı kasdedileninden başkasını kabul etmez; buyurdular.» Hadîsin isnadı iyidir. Bundan anlaşılıyor ki, İ3İr kimse ayni derecede arzuladığı iki şeyden dolayı harb etse meselâ": Hem sevap, hem de şöhret kazanmayı niyet ederek savaşsa, beklediği sevap bâtıl olur. İhtimal bâtıl olması da yalnız şöhret meselesine mahsustur. Zîrâ bu iş riyadır; riya hangi işe karışsa onu ibtâl eder. Fakat ganimet arzusu böyle değildir; o cihâda münâfî değil, bilâkis aldığı ganimetle müşrikleri hiddetten çatlatmayı ve onu ibâdet ve taata harcamayı niyet ederse sevap bile kazanır.Fahr-i Kâinat (S.A.V.) efendimizin şu.hadîs-i şerifleri.de ganimet arzusunun harbe münâfî olmadığına delildir:
«Bir kimse bir düşmanı öldürürse ölenin üzerinden soyulan eşyası onundur». Bu bâbta başka hadîsler de vardır; ve hepsi niyetde başka bir şeyi i'lây-i kelimetullah'a ortak etmenin caiz olduğuna delâlet ederler. Binâenaleyh i'lây-ı kelimetuHah'ın içinde, kâfirleri korkutmak, mallarını almak ve ağaçlarını kesmek gibi şeyler dâhildir; yeter ki, asıl maksad i'lây-ı kelimetuHah olsun. Nitekim yukarıda zikrettiğimiz Ebu Ü.mâme (R.A.) hadîsinden anlaşıldığına göre Peygamber (S.A.V.) maksadın dünya menfaati olduğunu anlamış da onun için: «ona hiç bir şey yoktur» demiştir. Yoksa ganimet arzusunun cihâde zarar vermediği ashâb-ı kiram arasında ma'lûm idi. Hâkim ve BeyhakVnin sahîh bir isnadla tahrîc ettikleri bir hadîse göre Abdullah b. Cahş, Uhud gazası günü ::
— Yâ Rabbi bana şiddetli bir adam nasîb et; birbirimizle harbede-lîm. Sonra ona karşı bana sabır İhsan eyle. Ta ki, onu öldüreyim de soyulan eşyasını alayım; demiştir. Gorülüyorki cihâdla birlikte dünyaya âid bir menfaati istemenin caiz olduğu sahabe-İ kiram arasında ma'lûm bir şey imiş; onun için de onu arzu ederlermiş.[139]
1291/1086- «[140] Abdullah b. Sa'dİ radtydllahıü anh'dan rivayet olunmuştur. Demiştir ki: Rerûlüllah saUaîîahü aleyhi ve sellem:
— Düşmanla harbolundukça hicret arkası) kesilmez; buyurdular».[141]
Bu hadîsi Nesaî rivayet etmiştir. İbnî Hlbban onu sahîhlemiştir.Hadîs-i şerif hicret hükmünün kıyamete kadar bakî olduğuna delildir. Çünkü düşmanla muharebe etmek nass-ı hadîsle kıyamete kadar devam edip gidecektir. Resûlüllah (S.A.V.) :
«Cihâd kıyamete kadar devam edecektir» buyurmuşlardır. Şartlarını hâiz olan cihâdın sevabı hakkında söz yoksa da vücû-bu ihtilaflıdır. Bu ciheti yukarıda gördük.[142]
1292/1087- «[143] Nâfl radıyallahıü anh'dan rivayet editmiştfr. Demiştir ki: Resûlüllah aaJlaîlahü cieyhi aelîem: Beni'l - Mustalik (kabilesi) üzerine gafil bulunduktan bir sırada baskın yapmış ve harb-edenlerİ öldürmüş; Zürriyetlerini de esir almıştır. Bunu bana Abdullah b. Ömer anlattı.»
Hadîs müttefekun aleyh'tir. Bu hadîsle «O gün Peygamber sallallahü aleyhi ve seTlem Cüveyrlye'yl de almıştır» cümlesi dahî vardır.
Bent Mustalik, Huzaa kabilesinin meşhur bir dalıdır. Hadîs-i şerîf-de iki mesele bulunmaktadır.
1— Bu hadis kendileri bir defa İslama davet edilen kâfirleri tekrar dine davet etmeden onlarla harb edilebileceğine delildir. Bu meselede üç kavil vardır:
Birincisi: Mutlak surette düşmanı dine davet ve tehdîd vâcib değildir. Fakat bu kavle aşağıda gelen Bü reyde hadîsi muarızdır.
İkincisi: Mutlak surette düşmanı tehdîd vâcibtir. Bu kavle de sadedinde bulunduğumuz Nâfi' hadîsi muarızdır.
Üçüncüsü: Kâfirlere islâmiyete davet ulaşmamışsa davet ve tehdîd vâcib, davet ulaşmışsa tehdîd vâcib değil müstehâptır. îbni Münzir: «Ekser-i ehl-i ilmin kavli budur. Sahîh hadîsler bu mânâda birbirlerini te'yid etmektedir; buradaki hadîs de onlardan biridir.» Kâb b. Eşrefe ve İbnî Ebl'I - Hukayfr'ın katline âid hadîsler dahî onlardandır; diyor rcZ-BoJtr» nâm esetrî. kendilerine davet vâki' olmayan kâfirlere davetin vâcib olduğuna icmâ' bulunduğu nakledilmiştir.
2— «Zürriy etlerini de esir aldı» ifâdesinde araplardan köle yapûa bileceğine delâlet vardır. Çünkü Benî Mustalik'ler araptırlar. Cumhuru ulemânın kavli bu olduğu gibi, İmam-t Â'zam Eh" Hanife ile İmam Mâlik'in ve EvzâVnin mezhepleri be budur.. Diğı., ulemâ araplardan köle olamayacağına kaildirler. Lâkin bunların kuvvetli bir delili yoktur. Siyer ve megâzi kitaplarını mütâlea edenler pek âlâ bilirler ki, Peygamber (S.A.V.) kitabı olmayan Hevazin ve Benî Mustalik gibi arap kabilelerini köle olarak almış; Mekkefiler'e de «Gidin sizler âzâdsintZ» demiştir. Bedir esirlerini ise fidyeye başlamıştır. Zâhİr'e bakılırsa fidye ile katil ve esaret arasında bir fark yoktur. Zîrâ bunlar araplardan başkaları hakkında mutlak surette sabittir. Araplarda da sabit olmuştur. Hükmün neshediıdiğine dâir rivayet de yoktur.
imam Âhmed b. Hanbel : «Ben Hz. Ömer'in: hîç bir arap temellük edilemez; sözüne kaiı olamam» demiştir. Şüphe yok ki, Peygamber (S.A.V.) araplardan esir almıştır. Nitekim bir çok hadîslerde Ebu Bekir ve Ali (R. Anhümâymn Benî Naciye'den esir aldıkları rivayet olunmuştur. Aşağıdaki hadîs dahî buna delâlet etmektedir.[144]
1293/1088- «Süleyman b. Büreytfe'den o da babasından -radtyallahü anhümâ- işitmiş olarak rivayet olunmuştur. Babası demiştir ki: Resûlüllâh sallaJlahü aleyhi ve setlem bir orduya veya müfrezeye kumandan ta'yîn ettiği zaman ona yakınları hakkında Allah'tan korkmasını tavsiye eder; yanında bulunan müslümanlara da hayrı tavsiyede bulunur; sonra:
— Allah'ın adîle Allah yolunda gaza edin; Allah'a küfredenlerle çarpışın. Gaza edin, fakat ganîmet hususunda hıyanette bulunmayın; hem gadiretmeyin, kimsenin bîr yerini kesmeyin; hiç bir çocuğu öldürmeyin. (Kumandan!) Müşriklerden olan düşmanınla karşılaştığın zaman onları üc haslete davet et. Bunların hangisi hususunda sana icabet ederlerse hemen kabul eyle; ve kendilerini serbest bırak. Onları İslama da'vet et; eğer sana icabet ederlerse derhal kabul et. Sonra onları kendi yurdlarından muhacirler diyarında göçmeye davet eyle. Eğer kabul etmezlerse kendilerine haber ver ki, müslümanların yerlileri gibi olacaklar; Onlara ganîmet ve yağmadan bir şey verilmeyecektir. Ancak müslümanlarla birlikte mücâhe-de ederlerse o başka. Eğer Lslâmiyeti kabul etmezlerse o halde kendilerinden cizye[145] iste. Sana icabet ederlerse bunu onlardan kabul et. Kabul etmezlerse artık Allah'-dan yardım dileyerek kendilerîle harbet. Bir kal'a ahâlisini muhasara altına alır da sana Allah ve Resulüne ahd-ü peymân yermeni tek Uf ederlerse bunu yapma; lâkin onlara kendi zimmetine ahd-ü peymân ver. Çünkü siz kendi ahd-ü peymâmnızı bozarsanız bu Allah'a verilen ahdi bozmanızdan ehvendir. Şayet senden kendilerini Allahın hükmüne havâte etmeni isterlerse bunu da yapma. Bilâkis kendi hükmüne bırak. Zîrâ sen onlar hakkında Allah'ın hükmüne jsâbet edip edemeyeceğim bîlmezsîn; buyururdu.»[146]
Bu hadisi Müslim tahrîc etmiştir.
Ganimet : Harpte düşmandan alman mallardır. Fev' ise: kâfirlerden harpsiz olarak alman mallardır. Görülüyor ki, Fahr-İ Kâinat (S.A. V.)'in küffârdan istenmesini tavsiye buyurduğu üç şey : İslama davet, vergi ve harp'tir.
Hadîsi şerif de bir kaç mesele vardır:
1— Bu hadis, devlet reisinin bir gazaya ordu gönderirken gerek ordu, gerekse maiyyetindeki mücâhidlere AH ah'dan korkmalarını ve hayrı tavsiye etmesi lüzumuna, ganimet hususunda hıyânetde bulunmamalarını, gadir etmemelerini, müşrik çocuklarını öldürmemelerini kendilerine tenbih gerektiğine delîldir. Çünkü bunlar icmâ'en haramdırlar. Ordu kumandanının harbten önce müşrikleri islâm dînine davet etmesi müslüman olanları islâm diyarında hicrete teşvik gibi şeylerin lüzumu ve ganimeti yalnız muhacirlerin hak kazanması, yerlilerin buna hakkı olmaması ancak cihâda iştirak ederlerse onlara da ganimet verilebileceği dahî hadîsin ahkâmı cümlesindendir. İmam Şafiî'nin mezhebi budur. Şâir ulemâ aksine kail olarak bu hadîsin nesholundu-ğunu iddia etmişlerdir.
2— Hadls-i şerif her kâfirden mutlak surette vergi alınacağına delildir. Bu bâbta şâir kâfirler arasında bir fark olmadığı gibi arap olmaları veya olmamaları dahî müsavidir. Zîrâ hadîsteki «düşmanın» ta'biri âmmdır. imam Mâlik ile EvzdVnin ve diğer bazı ulemâ'mn mezhebi budur.
Haneffler'e göre cizye arap olsun, acem olsun, ehl-i kitap denilen hıristiyanlarla yahûdîlerden ve mecüsîlerle, acem putperestlerinden alınır. Arap putperestlerîle mürtedlerden alınmaz. Bunlar ya müslüman olur, yâhud kılıçtan geçirilirler. Kadın çocuk ve sakatlara da cizye yoktur. İmam Şafiî'ye göre ise cizye denilen vergi arap olsun acem olsun yalnız ehl-i kitab ile mecûsîlerden alınır. Çünkü Teâlâ Hazretleri ehl-i kitabı zikrettikden sonra:
«[147] Tâ cizyeyi verinceye kadar...» buyurmuştur. Peygamber (S.A.V.) dahî :
« Onlara karşı ehl-i kitap muamelesi yapın» buyurmaktadır. Bunlardan geriye kalanlar:
«[148] Onlarla muharebe edfn. Tâ kf fitne olmasın» ve
«[149] müşriklerle bulduğunuz yerde harbedin» âyet-i kerimelerinin umumunda dâhildirler. Şâfîtler: «bu hadîs Mekke'nin fethinden önce vârid olmuştur, âyetler ise hicretten sonra nazil oldu. Binâenaleyh Bü reyde hadîsi ya mensuhtur, yâhud ondan murâd: ehl-i kitâb olan düşmanlardır; diyerek hadîsle istidlalden özür beyân etmişlerdir.
îbni Kesnr