Hayat | Konular | Kitaplık | İletişim
CAMİU’S-SAĞİR VE TERCÜMESİ İZAHLI 2000 HADİS-II
CAMİU’S-SAĞİR VE TERCÜMESİ İZAHLI 2000 HADİS-II
4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Tövbe (Allah'ın rahmet) kapısıdır. Bu kapı, batıda yetmiş senelik bir mesafe genişliğinde (bir hanın) kapısı gibidir. Tövbe kapısı, güneşin batıdan doğması gibi bazı kıyamet alâmetleri vuku buluncaya kadar açık kalır.”[1]
Bu hadisde iki hakikat ve iki işaret vardır:
a) Birinci hakikat: Yetmiş senelik bir mesafe genişliğinde bulunan bir hanın kapısına benzetilen Allah'ın rahmet kapısının açık kalması, Allah'ın müminlere karşı merhametinin bol olmasındandır.
b) İkinci hakikat: Böyle geniş olan Allah'ın rahmet kapısının açık kalması, kıyametin kopmasına işaret eden bazı alâmetlerin çıkmasına devam etmesindendir.
Çünkü bu alâmetlerin ortaya çıkmasıyla kıyametin kopacağına artık inanacak kimselerin yaptıkları tövbeler kabul olunmaz.
a) I. işaret: Sevgili peygamberimiz kıyametin birçok alâmetlerinin olmasına rağmen, “güneşin batıdan doğması” alâmetini hadisde yer vermesinin nedeni, ilk ortaya çıkacak alâmetin “güneşin batıdan doğması” alâmetinin olmasındandır.
b) II. İşaret: Hadisde, tövbe kapısının batıda bulunan büyük bir hanın kapısına benzetilmesinin nedeni, doğuda İslâm dinini kabul edenlerin olmaması ya da az olması, buna karşın batıda birçok insanın İslâm dinine inanmasındandır.[2]
5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“İşlediği günahdan tövbe eden bir kimse, günah işlememiş kimse gibidir.”[3]
6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“İşlediği günahdan tövbe eden kimse, günah işlememiş kimse gibidir. Allah'ın sevdiği mümin kuluna, işlediği günah bir zarar vermez.”[4]
7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah bir kulunun tövbesinden, çölde devesini kaybetmiş yaya ve perişan kalan bir kimsenin bulduğu devesinden ötürü duyduğu sevincinden daha çok sevinir.”[5]
8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah, bir kulunun yaptığı tövbesinden; bir susuzun bulduğu sudan, kısır bir kadının gebe olup çocuk doğurmasından, parasını kaybetmiş, bu yüzden de perişan kalmış bir yolcunun parasını bulduktan sonra duydukları sevinçden daha fazla sevinir. “Nasuha” (samimi bir yürekle) tövbeden bir kimse için, Hz- Allah, o kişinin yaptığı günahları, omuzlarındaki kâtip meleklerine, azalarına, ve bu günahın işlendiği yere unutturur. Kıyamet günü, mahkeme huzurunda aleyhine şahitlik yapamayacaklardır.”[6]
9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah kulunun diliyle istiğfar etmeden önce işlediği günaha karşı içten duyduğu pişmanlığını bildiğinden affeder.”[7]
10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Allah'ın nazarında tevbe eden gencin tevbesinden daha sevgili ve makbul, günahlarında ısrar eden ihtiyarın ise günahlarından dahi kötü bir şey yoktur.”
Yine Allah'ın nezdinde cuma günü veya cuma gecesi işlenen iyiliklerden daha iyi bir iyilik, işlenen kötülüklerden de daha fena bir kötülük yoktur.”[8]
11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ard arda bir günah işlemeye alışmayan hiç bir kul yoktur. Veya dünyadan göçünceye kadar ayrılmadığı, devamlı olarak kişinin işitmekte olduğu bir günah vardır.”
Şüphe yok ki, mümin, belâ içinde tövbekar, unutkan ve yaptıkları hatırlatıldığında hatırlayıcı olarak yaratılmıştır.”[9]
Elfeynet: Zaman, vakit.
Müfettenen: Bela ve fitne
Nesiyyen: Unutkan.[10]
12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah, altmış yaşını dolduran bir insanın ondan sonraki y samında (işlediği kötülüklerine karşı) hiç bir özür kabul etmez.”[11]
A'zere: Özür kabul etmemek.[12]
13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Her namaz akabinde “Estağfirullahe ellezi lâ ilahe illa hüve hayyul kayyum” (Ondan başka hiç bir ilâh olmayan, her zaman diri, her şeyin varlığı O'na bağlı tüm yaratıklarının işlerini düzenleyen Allah'ın mağfiretini diler ve işlediğim günahlardan vazgeçerek onun emirlerine dönerim.) diye üç defa istiğfar etmeye devam eden kimse, düşman cephesinden kaçsa bile tüm günahları affedilir."[13]
14- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kim, her gün yetmiş defa istiğfar ederse (Allah’ın mağfiretini dilerse) o kimse, yalancılardan yazılmaz.”[14]
15- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Mümin erkek ve kadınlara istiğfar eden kimseye, istiğfar ettiği kadın ve erkek sayısınca sevap yazılır.”[15]
16- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Mümin erkek ve kadınlar için her gün 27 kere istiğfar eden bir kimse, duası kabul olunan ve yüzü suyu hürmetine yer ehline rızık verilen kimselerden olur.”[16]
17- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah, güneş batıdan doğmadan önce tövbe eden bir kimsenin tövbesini kabul eder.”[17]
18- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ruh boğaza dayanmadan tevbe eden kişinin tövbesini Hz. Allah kabul eder.”[18]
19- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Büyük bir günah, samimi bir yürekle edilen istiğfar karşısında kalamaz. (Af ile imha olunur.)[19]
20- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah, haram kıldığını işleyen bir kulunun işlediği günahını çektirdiği ceza ile örter. (Affeder.)”[20]
Allah'ın haram kıldıklarından herhangi birini işledikten sonra şer'i bir hakim tarafından kendisine verilen cezayı çeken bir kimseye, kıyamet gününde ikinci bir ceza verilmez. Çünkü Hz. Allah'ın kuluna işlediği bir günahdan dolayı iki kere ceza vermesi adaletine aykırı düşer.[21]
21- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah, bir mümini öldüren kimsenin tövbesinde yardımcı olmaz ve onu muvaffak kılmaz.”[22]
22- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah (kesinlikle) tövbe eden mümin kulunun ölüp de huzuruna geldiğinde, işlediği günahı, aleyhine şahitlik etmemeleri için, omuzlarındaki koruyucu meleklerine, uzuvlarına ve günahın işlendiği yere unutturur.”[23]
23- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ey imanlı kişi, işlediğin kötülüğün hemen akabinde tövbe et. Gizlice işlediğin günahın için gizli, açıkça işlediğin günahın için ise açık olarak tövbe et.”[24]
24- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ey imanlı kişi işlediğin kötülüğünün hemen ardından onu imha edecek bir iyilik yap.”[25]
25- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ey imanlılar! (yerde olanlara) merhamet ediniz ki, (Rabbinizin) merhametine nail olasınız. (Size kötülük yapanları) af ediniz ki, Allah'da kötülüklerinizi af etsin. Hak sözüne işittiği halde kulak vermeyen ve devamlı olarak günah işleyenlerin vay haline”[26]
26- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“En iyi olanlarınız, (İşlediği günahından dolayı) belâ ile karşılaşan ve tövbe edendir.”[27]
27- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Günahların yazıldığı üç çeşit defter vardır:
a) Hz. Allah'ın, içinde yazılı olan günahlardan hiç bir şeyi affetmedi
b) Hz. Allah'ın içinde yazılı olan günahlardan hiç birini nazarî itibara almadığı,
c) Hz. Allah'ın yazılı olan günahların hiçbirinden vazgeçmediği defterlerdir.[28]
Açıklaması:
I) Allah'ın içinde yazılı bulunan günahlardan hiç bir şeyini affetmediği defterler. Bu defterin içinde “Allah'a şerik koşmak” günahı yazılıdır.
II) Allah'ın içinde yazılı günahlardan hiç birini önemsemediği defterler. Bu defterlerde ise, “Kulun kendisi ile Allah'ın arasında bulunan oruç, namaz gibi kulluk haklarını terk ettiği günahlar” yazılıdır.
Allah dilerse, (denizler kadar) günahları bile olsa gene affeder,
III) Allah'ın hiç birinden vazgeçmediği günahların yazıldığı defterler. Bunda ise, kulların birbirlerine ettikleri zulümlerin günahları yazılıdır. Bu zulümlerin kısas yoluyla alınıp mazluma verileceği şüphesizdir.[29]
28- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Irz, namus ve mal hususunda din kardeşine zulüm eden ve ölüp de hak ettiği azaba uğramadan yanına gidip helâllaşan mümin kuluna Allah rahmet eylesin. (Çünkü hak ettiği azabdan kurtulmak için) altın ve gümüşün bulunmadığı kıyamet gününde (altın ve gümüşün yerine) zulüm edenin iyilikleri alınıp mazluma verilir. Eğer zulüm edenin iyilikleri yoksa mazlumun günahlarının bir kısmı alınıp zulüm eden kimseye verilir.”[30]
Bu hadis, zulüm eden her müminin, her iş için zulüm ettiği mazlumun yanına gidip helâllaşmasını teşvik etmekte. Çünkü helâllaşmadan ahiret günü mahkeme huzurunda hesaba çekilecek olan müminin azabdan kurtulması ve zulüm ettiklerini ödemesi için, o günde para ve mal işe yaramayacaktır.[31]
29- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sabık:“Biz müminlerden iyiliklere koşan bir kimse, kıyamet günü cennete ve oradaki mükâfatına herkesden evvel varır.”
Muktasid: Bizden, iyilikleri kötülüklerinden fazla olan kimseler kurtulacaktır.
Zalim: Biz müminlerden zalim olan kimseler ise, ancak Allah'ın affı sayesinde kurtulacaktır.”[32]
30- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ey imanlı kişi! Nerede olursan ol, gücünün yettiği kadar Allah'dan korkup takvalığı elden bırakma. Allah'ı taş ve ağaç (gibi belli başlı her şey) in yanında an. (Bilmeyerek) bir kötülük işledikten sonra tövbe et. Gizlice yaptığın günahın için gizli, açıkça işlediğin günahın ise açık olarak tövbe et.”[33]
31- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ey Ayşe! İstemeyerek işlediğin günahdan hemen sonra Allah'ın mağfiretini dileyip tövbe et. Çünkü tövbe etmek, işlenilen günahdan pişmanlık duyup istiğfar etmek demektir.”[34]
Hadisde geçen bazı kelimeler:
Elmemti: İstemeyerek yapmak,
Nedem: Pişmanlık duymak,[35]
32- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Allah için şahitlik ederim ki, (maddi ve manevi her hangi) bir kötülüğe düşen akıllı bir kimsenin tövbesini kabul edip onu kurtaran Hz. Allah, varacağı yerin cennet olması için, onu bir kaç kere olsa bile işlediği günahlardan kurtarır.”[36]
33- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Günahların kefareti (onu örtüp yok eden) sevap; zorluklar karşısında tam abdest almak, devamlı camiye gitmek, kıldığı bir namazdan sonra ikinci bir namazı gözetmektir.”[37]
34- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kişinin bir günah işledikten sonra duyduğu pişmanlık (dolayısıyla yaptığı tövbe) işlediği günahına kefarettir."[38]
35- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Günah işledikten sonra “muhakkak ki benim rabbim vardır. Dilerse günahımı affeder, dilerse beni cezalandırır.” diye inanan bir kimse, Allah'ın affını hak etmiş olur.”[39]
36- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Muhakkak ki, Hz. Allah, işlediği günahından dolayı tövbe edip rahmetine sığınan-kulunu mükâfatlandırır.”[40]
37- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz, işlediği günahı kalbinden çıkarmayarak göz önünde bulundurup samimiyetle tövbe eden ev bir daha o günahlara dönüş yapmayan mümin bir kimse, bundan ötürü cennete girecektir.”[41]
38- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphe yok ki, Hz. Allah, bir kulunun işlediği günahı hatırlayıp da üzüldüğünü gördüğünde kıldığı namaz ve tuttuğu orucu araç kılmaksızın işlediği günahın kefaretini ödemeden önce onu affeder.”[42]
İşlediği günahlardan ötürü üzülerek tövbe eden müminler için ne büyük müjdeler vardır. Gerçekten îman şuuruna sahip bir kimse, işlediği günahları kime karşı işlediğini ve bunun ne büyük bir suç telâkki ettiğini düşünüp üzülür. Allah'ın tövbe kapısını çalıp yanık bir yürekle pişmanlık içinde Allah'a dua eder. Bu durum karşısında rahmeti bol Hz. Allah, rahmet ve tövbe kapısını açıp ona rahmet nazarıyla bakar, günahından dolayı onu cezalandırmaz, affeder. Allah cümlemizi tövbe kapısının zilini çalan, yalvaran ve iman nurunu ortaya koyup içten nedamet getiren Salih kullardan eylesin. Amin...[43]
39- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Muhakkak ki, Allah'ın tövbesi için öylesine büyük bir kapı vardır ki, o kapının genişliği doğu ile batı arası kadardır. Bu kapı, güneş batıdan doğuncaya kadar kapanmayacaktır.”[44]
40- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz, her kötülük için bir tövbe vardır. Ancak, kötü huylu geveze kişiler müstesnadır. Çünkü tövbe ettiği günahın ardından daha kötü bir günah işlerler".[45]
41- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Günahların kefareti, içten pişmanlık duymaktır. (Ey imanlılar! Allah'ın sıfatlarından birisi de af ve mağfiret edici olduğuna göre,) eğer siz günah işlemeseydiniz (ve tövbe etmeseydiniz) Hz. Allah, af etmek için günah işleyen bir kavim yaratırdı.”[46]
Tövbe için gereken üç şart:
a) Kişinin işlediği kötülükten vazgeçmesi,
b) Bir daha ona dönüş yapmayacağına niyet etmesi,
c) Zulüm ettiği kişi ile barışması,
Allah'ın bize karşı açtığı rahmet ve tövbeleri için, O'na binlerce hamd ve senalar olsun. Zira bizden evvel geçmiş milletlerin işledikleri günahların azabından kurtulmaları için, tayin edilen kefaret, kişinin kendisini öldürmesiydi.[47]
42- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Her kişinin oturup kalktığı) meclisin kefareti, “Subhanekellahümme ve bi hamdike eşhedü en la ilahe illa ente vahdeke la şerike leke estağfiruke ve etübü ileyke” dua cümlesidir.”
Manâsı:
“Allahım! Sen her türlü noksanlıklardan münezzehsin. Hamd ancak sana yaraşır. Şahitlik ederim ki, senden başka hiç bir ilâh yoktur. Birsin, ortağın yoktur. İşlediğim her kötülükten mağfiretini diler, tövbe edip emrine dönerim.”[48]
43- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Birine yaptığın gıybetin kefareti, onun için Allah'ın mağfiretini dilemendir.”[49]
Yapılan gıybet kişiye ulaşmadıysa, bunun kefareti, o kimseye Allah'ın mağfiretini dilemek, ulaşması halinde ise onunla helâllaşmakdır.[50]
44- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Muhakkak ki, müminin katilinin tövbesinin kabul olunması için üç defa ard arda Allah'a yalvardım, fakat Hz. Allah hiç birini kabul etmedi.”[51]
45- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Musa peygamber bir gün Allah'a şöyle dedi: “Ey rabbim! Adem peygamber kendisine verdiğiniz sayısız nimetlere karşı şükran borcunu nasıl ifade ederdi?” Bu soru üzerine Hz. Allah, “Adem peygamber, kendisine verdiğimiz nimetlerin, kesinlikte Ben'den olduğuna inanıyordu Bu inanış onun için şükür olarak kabul edildi” diye cevap verdi.”[52]
46- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Arkasından hemen sonra istiğfar edilen büyük günahların hiç biri büyük, devamlı olarak işlenen küçük günahların hiç biri küçük günah değildir.”[53]
47- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz, Hz. Allah, ruh, boğaza gelip dayanmadığı müddetçe kulunun tövbesini kabul eder.”[54]
48- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Muhakkak ki, Hz. Allah, azabı en hafif olan cehennemliklerden birine şöyle buyuracaktır:
“Ey kulum! Dünya bütün zenginlikleriyle birlikte senin olsaydı, bu gün, azabından kurtulmak için feda eder miydin?”
Kul:
“Evet, Ya rabbi, hepsini feda ederdim.” Hz. Allah:
“Kulum! Babanın sülbündeyken, sana bundan çok daha kolay iman etmen için teklifde bulundum. Fakat sen red edip en nihayet küfüre saplandın.”[55]
Kıyamet günü, müminler hak ettikleri cennete girerken, kâfirler de cehenneme gireceklerdir. Cehennem o denli korkunç ve öylesini dehşetlidir ki, azabı en hafif olanlardan birine “Dünya tüm zenginlikleriyle sana verilmiş olsaydı, azabından kurtulmak için feda eder miydin?” diye sorduklarında kâfir kul, evet diye cevap verecektir.
Onun gireceği cehennem akrep ve yılanlarla doludur. Balıkları sı içinde yaşatmaya muktedir olan Hz. Allah yılan ve akrep gibi zehir kusan hayvanları cehennem kuyuları içinde muhakkak ki yaşatmaya muktedirdir
Dünya alemindeyken kâfirler, güneş ışığından kaçan kâfirler yaraş, kuşları gibi iman nurundan kaçarlar. Böylelikle insanoğlu, kendi kuyularını kendileri kazarak hak ettikleri cehennem azabına çarptırılırlar.[56]